Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Friday, September 27, 2013

hiç yeşillenmeyen kırmızı ışık

Büyük fırtınaların gelişinden haberdar olunduğunda birbirimize karşı söyleyecek sözlerimiz, son kez yapmamız gerekenler, veda etmemiz gereken yüzler vardır.Gerekçeler doğrultusunda yaşıyoruz.Güzel günler göreceğiz diyerek ayağımızı bir kez daha yere basmaya çalışıyoruz, ya tutarsa..

Her konuda durmaya, hareket etmemeye, hissetmemeye o kadar alıştım ki artık ne yapacağımı bilemez hale geldim. Hayatımda ilk defa gerçekten aşırı derece sıradan olmak istedim. O normalliğiyle dalga geçtiğim insanlar gibi olmak istedim. Yanlış anlama farklı olduğumu iddia etmiyorum. Pek çok ortamda sivrilmem bile. Ama bu sefer en ufak bi pürüz bile istemedim. Beden derslerinde durduğumuz gibi tek kol hizaya geçip kaybolmak istedim herkesin içinde.
Aynı olmak istedim ama sadece durdum.

Mesela herkes eski güzel anılarını anlattı, ben durdum. 
Herkes tekrar iletişime geçme çabalarını anlattı, ben durdum. Herkes özleminden bahsetti, ben durdum. 
Herkes yaşadığının gerçekliğini hissettiği dakikaları anlattı, ben durdum.

Biliyo musun, bi insanın elinden üzülme hakkı alınmamalı.
İnsan ağladığı için suçlu hissetmemeli yani kendini. Ya da üzüldükten sonra “Hayır, hayır ona üzülmüyorum” şeklinde açıklama yapmak zorunda kalmamalı. Herkesin güzel anısı olan konuları aklına bile getirmemek için kendine baskı yapmamalı. Bi insan durmaya zorlanmamalı.
Ama ben durdum.
O kadar uzun süre durdum ki bi zaman sonra hareketsizlik tek hareketim oldu. Bana ait olan, benim olan tek şey hissizliğim oldu. Kendimi sabitledim. Hiçbir şeyi özlemez oldum mesela. Gittiğim hiçbir yerde “Evimi özledim” demedim en basitinden. Çünkü her yer evimdi, aynı zamanda hiçbir yer evim değildi. Hâlâ da kendimi evimde hissediyor değilim. Daha çok ‘eşyalarımın daha fazla olduğu yer’deyim. Arkadaşım bana yaşadığı en duygusal anı anlatırken içimde en ufak bir kıpırtı olmadan ona oynadığım oyunla ilgili sorular sordum mesela. Yani insanlar için güzel bir şeyler olması beni sevindirse de, o sevinci içimde yaşayamadım. İşte dedim ya durmaya alıştım.
Ben durdum ama hiçbir şey durmadı benden başka.

Herkes bi şekilde yaşamaya devam etti. Ben de ettim tabi şimdi burada sadece yakınıp kendini sıfır gösteren insan olmak amacında değilim. Ben de ettim lakin bir farklı oldu her şey. Heyecanlanma hissimi de kaybettim mesela. Ne kadar çok istediğim şeyleri yaptım ama içimde en ufak bir heyecan kırıntısı yoktu. Yani o dakika onu yapmam lazımdı ve yaptım. Oraya gitmem lazımdı ve gittim. Eğlenmem lazımdı ve eğlendim.
Her şeyin kendiliğinden olmasını bekledim.

Ve bu düzene alıştım. Artık bütün düşüncelerim aynı kapıya çıkıyor. “Amaan düşününce çözülüyo sanki, hiç kafama takamam bundan sonra. Ne gelirse onu yaşarım.” kapısı. Sanırım buna akışına bırakmak falan da diyorlar. İlk defa gerçekten hiçbir şey için çaba sarf etmek istemiyorum.

Ben suda yatar gibi beklemek istiyorum. 
Her şey kendiliğinden olsun. 
Hayattan en büyük beklentim bu.

Saturday, September 21, 2013

yani diyeceğim o ki bey oğlu...

Bir ara çevremdeki her şey fazla hızlı gitmiş, yetişememişim.

"Hani bi insanın üzüntüleriyle başa çıkma modeli vardır ya, ne bileyim müzik dinler, sakin bir yerde oturur, arkadaşlarıyla konuşur, hatta 1 kilo dondurma yer; ne bileyim biriyle tartıştıysa bir süre konuşmaz sakinleşmeyi bekler ya… İşte o model bende iflas etti bir ara." Durmadan bunu söylüyordum. "Üzüntülerimle başa çıkma modelim iflas etti."

Keşke 1 kilo dondurma yemek mutlu etseydi beni o dönem. Tam tersi eksilere gidiyordum. İnsan gibi üzülmeyi bırakmıştım ben artık. Birisiyle kavga ettiğim anda, daha arkamı dönmeye karar verdiğim anda gözüme geliyordu tüm basamaklar: bir süre konuşmıycaz, sonra görücem gıcık olucam, o bana gelmiycek, çok üzülücem kafaya takıcam, yine gidip ben konuşucam…

Hemen dönüp konuşuyordum. Bu pes etme beni gerilere atıyordu. Umutsuzluğu hissetmeye başladıgım dönemlerdi ama o kadar korkunç değildi.

Sonrasında çok hızlı değişti her şey. Şaşırdım, yetişemedim.

Kendimi bir gün eski doktoruma mail atarken buldum.
 “Ben artık üzüntülerimle tek başıma başa çıkacak güce sahip değilim.”

Farkında bile değildim, şaşırıyorum şimdi. O kararı vermek büyük bir şeymiş. 
En azından yardım istemek falan.

Hani insanlar iradesiyle çözer ya her şeyi, ben yapamıyordum. Düşüncelerimdi sağlıklı olmayan, neyi çözecektim? Tam tersi mahvediyordum.

Dışarı çıkmıyordum, zorlanıyordum. Düşünmemek için durmadan uyumak istiyordum
Yatağa girdiğim an dünya mutlusuydum. Uyandığım anda düşüncelerimin ağırlığı oturuyordu kalbime. Kapkaranlık oluyordu.

Bu öyle sandığınız gibi değildi.

Mesela sevgilinden ayrıldıktan sonraki ilk sabahta, bunun bir rüya olduğunu ve her şeyin eskisi gibi oldugunu sanırsın ama aslında değildir ve bunun farkına varmak içini karartır ya; bu normaldir. Geçeceğini bildiğin için bu dönemleri atlatmaya çalışırsın. İçersin, gülmeye çalışırsın. Ama geçicidir.

Bendeyse hep kalacak bir şeyler vardı sanki. Kabullenmek de değildi bu. Eksilere gidiyordum. Bildiğim hayatın dışına itilmiştim. Dizi açıp izliyordum. Kendime çıkış yolu bulamıyordum. Eksilerdeydim

Annem sabah gazete getiriyordu, öğlen 3 gibi uyandığımda masanın üzerinde kullanılıp atılmış durumda buluyordum, dışarıda hayat devam ediyordu ben duruyordum.

O kısacık sürenin izlerini üzerimde uzun aylar taşıdım. O günler geçti, o günlerin geçmesine yardımcı olan herkesin, her şeyin ömür boyu başımın üzerinde yeri var. O günleri hatırlamak beni strese soktu yine sonraları. Ama geçeceğini biliyorum.

Normalleşiyor her şey.

Ben ki durmadan “Tek istediğim şey dümdüz olmak” diyordum o zamanlar. Beni üzen şeylere karşı bağırmak istiyordum: tek istediğim şey dümdüz olmak, tamam siz kazanın ben sadece iyi olmak istiyorum. Gerekirse sevgilim olmaz, arkadaşım olmaz. Eve kapanırım diyordum.

Lüks şeyler istemiyordum. Rahat bir nefes almak.

Ama abartmışım. Vazgeçiyordum birçok şeyden, arkadaşlarımın yanına gitmekten falan. İnsan nasıl durmadan “tek istediğim şey dümdüz olmak” der? 

Ben kendimi affettim. Kıyamadım kendime ne bileyim. O en kötü zamanlarımda bile kendimi hep korumuşum. Yanlış bir düşünce yapısıyla da olsa. Yardım almayı bilmişim. Asla hata yapıp zarar vermedim

"İçine atmanı istemiyorum, istiyorsan ağla. Ama kendine üzülmeni istemiyorum." Annem demişti bunu. Bir de insan en çok bu zamanlar anlıyor anne ne demek. Bu yüzden beni mutlu eden şeyler listemde büyük harflerle ANNE yazıyor. Ağlamakla kendine üzülmek arasındaki ince çizgi.

Size naçizane önerim, yardım almayı bilin yani kabul edin yardıma ihtiyacınız olduğunu. Sebebi ne olursa olsun. Ve ağlamanızı yargılamayın. Ağlamak ve rahatlamak iyi şeylerdir. Yorum yapmayın bu duruma.

Duygularınızı denetlemeye çalışmayın. Ağlayın ve geçmesine izin verin, içinize atmayın.

Derslerde ya da metroda “Sakin duramıyorum. İçimden bağırmak ya da ağlamak geçiyo. Nasıl tutucam kendimi? İnsan nasıl sakin durur?” diye düşünmekten alıkoyamadığım günlerden bu günlere geldim ben eheh. Siz beni merak etmeyin, ben iyiye doğru giderim hep.

İnsan tutunacak hiçbir yer görmediğinde bile kendini bir yere tutunurken hayal etmeli, sonra yere basıyor zaten. 

Bir de hep iyi insanlarla durun, hayatı unuttuğunuzda hayatı hatırlatıyorlar.

bir de evli evine köylü köyüne demesini bilin

şimdi sen evine ben köyüme, herkesin bir yaşam haddi var çünkü

Sunday, September 15, 2013

biz aşık değil, muhtaç oluruz.





Her zaman bırakmak konusunda birtakım sıkıntılarım olmuştur. Bunları anlatmanın ne faydası var?
Ben bunları anlatmayacaktım. Ama önemi yok.
Artık hiçbir sözüm kalmıyor, uçuyor. Uçsun ben de yorulmuştum büyük laflardan.
Eskilerini merak etmiyorsan bir adım daha mutlusun.
Kafalarını hiçbir şeye takmayan insanlar mutludurlar
Yani gerektiğinden fazla takmayan, mesela bir konu hakkında hak ettiği kadar üzülüp, ya da sevinip, ya da sebep olabileceği ihtimalleri çok fazla düşünmeyip bir kenara koyabilenler.
Aslında bunları size anlatmamın bir önemi yok siz böyle değilsiniz.
Yine de insanın daha kötüsünü düşünmesinin bir anlamı yok. “Bunu yapamayacağım” demenin ne manası var? Bunu yapabilirim dediğimde sakinim.
Neyse ki kafamın içindekilerle hayat farklı gidiyor çoğu sefer. “Ooooo life is bigger, it’s bigger than you” diyen benim, bu sefer, kendime karşı.
akşamları düşünüyorum bazen. yani ayrık parçaları bir araya toplamaya çalışıyorum ama öyle takıntılı bir şekilde değil. Yaşadıklarımdan illa anlamlı bir bütün çıkarmama gerek yok, yaşıyorum ya.
Öyle yaşıyorum. Ders çıkarmak şart değil.
Akşam bisikletle dönerken çok güzel oluyor hava.
Bir süredir yüzeydeyim biraz, derinlere gitmeye gerek yok diye düşünüyorum. Oralarda tek kalıyorum, burada bildiklerim, sevdiklerim var.


İyi hissetmeye giden yolda herkesi dikkatle dinliyorsun ya pür dikkat, öyle sadece işin ehillerini değil, ailen, arkadaşların, okuduğun röportajlar, işleyiş düzeni; hatta yeri geliyor Hülya Avşar’ın ettiği bir laf bile kafanda bir ampul yakabiliyor.
Bu yaz hiç vaktim olmadı, yaz bana gelmedi
Tatile bile çıkamadım, en huzursuz tatilimdi. Ama olduğum yerdeydim bir kere yani kafa olarak. Bir yere gitmek istemedim, şurda daha iyi olur muyum diye düşünmedim. Aslında ben artık neredeysem orda iyi olmaya bakıyorum.

Sakinleştim, alkışlar başkalarının olsun. İlginçtir ki yıllardır takip edip gıcık olduğum kız bile attıgı her adımı paylaşmaktan vazgeçti ve sanırım internetten kendini daha havalı göstermenin bi işe yaramadıgını anladı.

Ne güzel mesajlar alıyor insan “Az görüp çok sevdiğim sayılı insanlardansın, hatta okulda sevdiğim nadir insanlardansın.” Gülümseyip çay sözleri vermek..
Çay demişken, kış kapıyı çalmak üzere değil mi?
Neyse ki hayattaki bazı şeyler bitse bile yüreğinde, kafanda güzel bir yerde kalıyor.
İnsanlarda kötü çağrışımlar bırakmamak önemli. Güzel duygulara sebebiyet vermek daha da önemli. Bir insanda güzel duygular bırakmak. Onu hatırlatan şarkıyı duydugunda 4 dakika boyunca gülümsemek.

Neresinden bakarsam bakayım bu yazın en güzel taraflarından biri yalnız kalışlarımdı

                                                            biz aşık değil, muhtaç oluruz.
genellikle de, hiçbir şeye ihtiyacı olmayanlara.
 yani bizimkisi aşk değil tutunma ihtiyacıdır.

Tuesday, September 10, 2013

Sesli bir kış masalı..





  "Anı" kalitesi yüksek kalmış bir "yaşanmışlık" sadece

kalemimden klavyeye giden yolu değiştirdim..







Hiç kimse olmadı diyebilecek kadar cesaretim var.Ben kaçarım,çok güzel kaçarım.Geriye dönüp baktığımda tek bir kişi var iz bırakan bu onu sevmek değil..
Anı kalitesi yüksek kalmış bir "yaşanmışlık" sadece

Kalem tuttuğum sayfalara kimlerin geçtiğini kütüğüne kadar açık bir şekilde yazardım 
ama burda etik olmaz bunu yapamam. Aşkı yaşadım ya da aşık oldum hele hele
bir ilişkim olduğu sanılmasın.Sapmaya çok yakın insanlarsınız zaten.
Bir kaç tane kapı vardı, hepsi de yaşanmadan bitti diyorum ben bu duruma.
Zaten aslına bakarsan bu gönül işlerinden anlamıyorum ben yani diyeceğim şu ki,
Aşk gözlükleriyle değil At gözlükleriyle bakıyorum etrafa..

Mutlu olup, çok mutlu etmek istiyordum.Yaşamak istediğim bir aşk ya da birliktelikten çok
     yaşadığım şehri paylaşmaktı.
Elini tutmak değil de sırtımı yaslamaktı.
"Seni seviyorum" demek değil de "Hep kal!" demekti benim olayım
Biri olsun hep o' olsun istediğim için belki bu kadar 
ince eleyip sık dokuyordum.

Bana kendi rızasıyla geleni asla almak istemedim
"kalp acıyı seviyor ve onu üzene gidiyordu"
Şunu geç de olsa öğrendim,
sevilmek,sevmekten daha önemli..


"tesadufen aynı ortamda bulunma, tek bir konuşma geçmeme 
ve sonunda tesadüfen! onunla tanışma" sorunsalı...

Nerden bulup buluşturuyorum böyle fantastik insanları hala anlamış değilim.
Benimkisi kaşınmak, yaranın kabuğunu her defasında kaldırmak.
Nasıl yaşanırsa bunu her defasında yaşıyor ve hala bu durumun içinden çıkamıyordum
Neden biliyor musunuz?
"Ben ona imkasızım o' bana imkansız"
öyleyse imkansız olan kovalanır çekim gücü bu.
Size sevgiden ya da aşık olmaktan bahsetmiyorum

OLMAYI  'planladım, istedim' ama 'tadı damağımda kaldı'

sosyal paylaşım sitelerinin yaptığı ön ayaklardan tiksiniyorum..
"burda çok kalamıyorum 053x xxx xx xx den yaz" zihniyetinden nefret ediyorum.

Farklıydı, başta aklımın ucundan bile geçmedi onunla olmak onu barındıran hayaller.
Onu umursamıyordum, umursayacak bir kozum yoktu çünkü.
Diğerleri gibi konuşma derdinde olmayan verilen cevaba belki 2 saat 
belki 1 gün sonra karşılık veren biriydi
Sosyal iletişimle alakası olmayan sadece onu bana getiren 
en son 2010 yılında profil fotografı güncellenmiş bir Facebook hesabı vardı..
Onunla aynı ortamda olduğumda da diğerlerinden farklı kılan asilliği dikkatimi çeken tek şeydi
Yani onu farketmemi sağlayan onun kara kaşı kara gözü değildi..
Müthiş bir sakinliği ve inanılmaz temiz bir ruh  hali vardı hepsi bu.
Kaçtığım şehrin insanlarında uzaktı, bana uzak olduğu gibi


ben karşılık beklemeden yazmıştım cevapta gelmedi, vermeside gerekmezdi.Taa kii DÖRT AY
sonrasına kadar.Tanıdık gelmeyen bir isimden arkadaş onayı ve hemen ardından gelen mesaj
inanın tüm samimiyetimle söylüyorum tanıyamadım başta (1 ocak 2013)


"Ben teşekkür etmek için mesaj atcaktım kapalı olduğu için eklemiştim kaldı ki kaç ay geçmiş üzerinden. Özür dilerim ya" AFERİN!


"Bir gün tam tanışırız umarım, ayarlarız müsait olduğumuz bir zamanda
                                         2013' e beni sevindirerek girdin"

Yanına gidiyorum, seminerden çıktım beynim felaket yorgun.
Hiç görüşesim yok, ilklerin getirdiği heycandan gram yok.
Zaten çocugun bende bir yeri de yok..Arabasına yaklaştıkca kasıklarım ağrıyla doldu
Nefesimi  tutuyor, kendime gelmeye çalışıyordum.Arabanın kapısını açtığımda
(7 ocak 18:10)
zaman durdu, ben iptalim. Ama kısa sürede toparlandım.

Marinayı çok seviyor haftasonları orda vakit geçirmeye bayılıyordum.Kendimce aldığım kararların yeri Marinadır. Tesadüfmüş gibi oraya gittik ya da inatmış gibi..Karşıma oturup konuşmaya başladığı an en sevdiğim filmi izliyormuş gibiydim. İzmir e geldiğimden beri bana bir tek O' iyi gelmişti
Huzur koktu masa, olduğum gibi ve güvendeydim.Telefona bir dakika bile bakmak aklıma gelmeden tam dört saat -ee??  bile demeden konuşmuşuz, anlatmışız.
Yıllarca görüşmediğim dostumu bulmuş gibiydim.
Onu bilemem, bilmekte istemem

Odama çıktığımda tam bir Leyla olmanın hakkını veriyordum
"Beklemiyordum tüm bu olanları yeniden neden zaman görüşüyoruz "
dedi.



 BİR  DAHA  ASLA GÖRÜŞEMEDİLER 


ne mi oldu hadi bi hatırlayalım
bahsetmiştim o günleri




o kadar üzdü ki inanın buna hiç hakkı yoktu..

Mehmet Erdem den nefret ediyorum