Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Saturday, February 12, 2011

GoodBAY my LOVA

Gazi Mustafa Kemal İ.Ö.O

Green Day , McFly dinlediğimiz hareketli punk-rock dünlerimiz..

7. sınıftaydım. o zamanlar haliyle kankalarım bilir ki GMKİÖO da okuyordum.  Uşak ta en başarılı okullardan biriydi bu yüzden çok kalabalık sınıflar ve şubeler vardı. 7A, 7B, 7C, 7D diye 4 şube ve her şubede en az 30 kişi vardı. Bizim sınıf 7-C idi, 33 kişiydi. sınıf öğretmenimiz Türkçe öğretmenimiz Tuncer Ayaz dı. Oldukca ilginç bir lugatı vardı. Timberland botların, George hogg'ların, balina yağı kokan iğrenç
Barbourların en popüler olduğu zamanlardı.............

8B vardı. GERÇEKTEN VARDI. Bizim blokta değildi o yıl sekizinci sınıflar, onlar ayrı bir bloktalardı ve sadece sekizinci sınıflar vardı hemen çaprazımızdaydı. diğer 8A'dakilerle iyi anlaşırdım, tanırdım. Kızlar garipti ,benim bir tane arkadaşım vardı Mehmet diye üst sınıfta ki kızlar hep ona aşıktı.Onu görmek için bizim sınıfa gelirler mehmet in masasına süt koyarlardı. Mehmet i severdik , severlerdi hala öyle.

Ben ergenliğe çok geç girdim. Memelerim çıkmaya başladığında çok utanmıştım. Sürekli bol şeyler giyiyordum gizlemek için. Meme utanç vericiydi. Reddetmiştim memeleri. Regl de olmayacaktım. Hatta bi arkadaşımın regl olduğunu öğrendiğimde ondan soğumuştum. neden bilmiyorum ama ona uzak davranmaya başlamıştım. Sanki o elini kana bulamış bir canavardı.

Erkek arkadaşlarımla hep çok iyi anlaştım. O zamanlar bu düşüncemi kötüye çekmeye çalışan içi dışı gözü gönlü fesat insanlar artık neden kimle iyi kimle kötü anlaştığımı anlamışlardır umarım. Birincisi kızlar çok salaktı, ikincisi kızlar yine çok salaktı..Kadim erkek arkadaşlarım saçımı çekerler kovalarlar kenyalı-simit derler tekme atarlardı yakınsak olanlar, ıraksakları boşverelim. Özellikle Hilmi vardı , yani hala varda..vardı işte..O bana kömür derdi ben ona hindi derdim sabahtan akşama kadar aslında kedi-köpek gibiydik. (he klişe he) ilkokulda kızlar haftasonu gitar kursunu tercih etmişlerdi ama ben futbol oynayacaktım. çünkü bizim oğlanlarla çok eğleniyorduk. ilköğretim hayatın boyunca ne yaptın diye sorarsan, "koştum" derim. çünkü tenefüslerde bahçeye inip kafayı geriye atarak deli manyak gibi koşuyorduk sağ sola. başka bir bok hatırlamıyorum. bi de biz 8 yıl aynı insanlarla okuduk. sınıf arkadaşlarımız hep aynıydı. birlikte büyüdük.

Efendim işte durumlar böyleydi. ben erkek arkadaşlarımın yanında hiçbir konuda utanmayacak kadar cinsiyet rollerinden habersizdim. Onlar erkek değil, arkadaştı işte. Tek fark, onların oturmadan işeyebilecek bir uzuvlarının olmasıydı ve başka bir yerde işemeleriydi. Bu da gerçekten büyük bir sorun değildi.

Sanırım o zamana kadar hiç aşık olmamıştım. Bana , maziye kalsa hala olmadım da..da işte.. Belki de bu yüzden karşı cinse karşı bu kadar hissizdim. Keremcem i saymazsak tabii. kendisi ilk aşkım olur ne yazık ki :p evde hala ona yazdığım aşk mektupları duruyor.

Her şey böyle güllük gülistanlık devam ederken, ben memelerden utanıp bol tarza geçiş yapmışken günü bir gün, bir öğle teneffüsünde camdan aşağıyı izliyordum. muhabbet ediyorduk bilirsiniz ki muhabbet yerleri okulda ya sınıfın kapısı ya koridor ya da sınıfın penceresi.. haberi gelmişti. 8B nin aşağıda beden eğitimi dersi vardı yani bu demek oluyor ki 8B oğlanları aşağıda futbol oynuyor..Kızlar sarı bir ay parçasından bahsediyorlardı, ay gibi bir çocuk kaleciydi. Kafamı ona doğru yöneltmemle arkadan haberi geldi..
-Güneş onun adı..

Bir başka kız duvar kenarından çığım çığım çığırıyordu -yeni gelen çocuk var mııııaaa?
Lan bacım sen ki tüm okul günü boyunca o köşene çekilir kıçını kaldırmazsın, yeni gelen kim, çocuk kim, sen kimsin di mi? her neyse..
Bizim okul dedim ya çok kişiydi ve popiliydi.. kim gelse gitse hemen haberimiz olurdu. işte biri gelmişti, ne bileyim.

Camdan sarkerken kırmızı ayakkabılarıyla futbol oynayan bi çocuk gördüm. Daha evvel hiç görmemiştim onu. hemen Merveyi çağırdım. Merve koş yeni çocuk bu mu dedim. geldi, baktı, yok dedi, gitti. teneffüs 10 dakikaydı. 10 dakika boyunca onu izledim. 10 dakikanın sonunda aşık olmuştum. yani bunu sonradan fark edecektim...

zil çaldı. ben o gün nöbetçiydim. herkesi sınıfa topladım. öğretmen zilinden evvel tahtaya ders ve konuyu yazacaktım. yazdım. beklemeye başladım. yerime oturmam gerekiyordu. düşünmem gerekiyordu. öğretmen bir an evvel gelmeliydi. çünkü ben terliyordum. kalbim pıt pıt atıyordu, midem bulanıyordu ve bu ilk kez oluyordu. bana ne olduğunu bilmek istiyordum.

öğretmen geldi. yerime oturdum ve düşünmeye başladım. bana ne olduğunu anlayamadım. izin alıp tuvalete gittim. dönüşte 8B'nin önünden yavaş yavaş geçiyordum dersleri bitmişti bir grup kızarmış ve ter akan suratlar heycanlı bir şekilde sınıfa doğru geliyordu..Kalbim yerinden çıkıcak gibiydi.oradaydı. kırmızı ayakkabılarından tanımıştım. Mutlaka bilirsiniz o dönemler çok meşhurdu -Nike Total 90 lar dandı.
İtiraf ediyim benimde vardı..Neyse.

kimse beni görmeden doğruca sınıfıma geri döndüm. öğretmen bana kızdı geç kaldığım için. bi şey demeden geçtim yerime oturdum. günüm çok kötü geçiyordu... kendimdeki değişikliği algılayamıyordum. ama tuhaf bir şekilde de iyi hissediyordum.

ertesi gün 8A'daki en yakın arkadaşımın yanına gidip o çocuğu sordum. adı ne dedim. melih cansu
, merih de olabilir hala ikisi arasında kaldım  ee? dedi. hiiiç dedim, bak şu da okula yeni gelmiş dedi. niye dedim, eski okulundan kovulmuş ama bizim okul kabul etmiş dedi. neden kovulmuş dedim, bilmiyorum dedi. banane, adı melih cansu' ymuş. sınıfa koşup bahçede top oynayan melih cansu yu izlemeye başladım. Her teneffüs top oynamaya iniyordu çok nadir iki ellerini gri okul pantalonun ceplerine sokup bahçede dolanıyordu. Hep erkeklerle takılıyordu. O günlerde benim için bir bebek kadar masumdu. Gülmesenizeee :( onu bir türlü yakından görüp inceleyememiştim.

zil çaldığında merdivenlerin başındaydım. oradan geçecekti. ben de ona bakacaktım. melih cansu koşa koşa merdivenlerden çıkıyordu arkadaşlarıyla. seviyorlardı onu. çok tatlı.

önümden hızlıca geçti. inceleyemedim. sınıfa koştum. ders ve konuyu yazdım tahtaya.

...

-öğretmenim tuvalete gidebilir miyim?
-senin bu tuvalete gitmelerin de çok oluyor Simge, hayırdır?
-öğretmenim şş..şeeyyy ı işte şş.
-git gel hemen.
-teşekkürler!

benim bu tuvalete gitmelerim harbiden çok oluyordu. her ders, ama her ders en az bir kere tuvalete gitmek için izin alıyor, dönüşte de 8B'nın kapısından kafamı uzatıp melih cansu'a bakıyordum. Onu gülerken görmüştüm. aman tanrım, çok zayıf bir çocuktu. incecik böyle. ayağında tarçın rengi timberland botlar vardı. melih düpedüz çirkindi amk. fare gibi çocuktu. ama aşk çok başka bir şey. zerre umrumda değildi.

 Akşam eve gidip babamı BABA NOLUR BANA TIMBERLAND BOT ALALIM YALVARIYORUM, ALMAMIZ LAZIM, HERKESTE VAR Bİ TEK BENİM YOK diye darlayacaktım. şans bu ya, daha o hafta deneme sınavında okulda ilde iyi bir sıralamaya girmiştim ,bir hediyeyi hak ediyordum doğrusu. 2 gün sonra melih cansunun botlarının aynısından bende de vardı. bu harika bir histi.

Melih Cansu nun benden asla haberi yoktu. onun için okuldaki herhangi bir öğrenciydim. bunu çok iyi biliyordum. hiç muhabbetimiz olmamıştı. ama ben çok utanmaya başladım. hiç konuşmadığımız göz göze dahi gelmediğimiz halde ondan utanıyordum. onu gördüğüm yerde koşarak bir yerlere kaçıyordum. ve bu arada bana ne olduğunun hala farkında değildim. hiç kimseye söylememiştim Melih Cansu ya olan ilgimi. sadece ben biliyordum.

Onu gördüğüm ilk günden sonraki tüm günlerim onu stalklamakla geçti. duvarların arkasından çıkan, pencerelerden dikiz atan, hayalet gibi çocuğun arkasından dolaşan bir manyağa dönüşmüştüm.

ben arabesk çok severim bilen bilir. tek sebebi de melih cansudur. olum çocuk ağır ibocuydu. Serviste hep en öne binip radyodan iboyu buluyordu. ben de ibocu oldum. net. evde şarkı ezberliyordum. tarzımız yavaştan şekilleniyordu.

Bir haftasonu tripli bir sanat filmindeymişçesine aynanın karşısında kendimi izliyordum. evde annemler yoktu. annemin odasına girip cımbızı aldım ve kaşlarımı almaya başladım. Baya baya yoldum filan incelttim. üstümdeki kuru kafalı bir tişört vardı. Melih Cansu beni kesinlikle böyle beğenmezdi. artık okul gömleğinin içine siyah tişört değil, dekolteli askılı bluzlar giyecektim.. hemen genç bir kız olup aşık olduğumu kabul etmek istiyordum.

koskoca bir sene, melih cansuyla hiç konuşamadan bitti. gerçekten tam bir sene sadece onu düşündüm. ve kimseye bahsetmedim..sadece onu takip ettim. hakkında tuhaf tuhaf bilgiler öğrendim. bunları bir deftere yazıyordum.

Melih Cansu Beşiktaşlıydı..

Okulumuzun dergisi vardı..Bazen sınıfların fotografını çekiyorlardı orda onun küçük yüzünü kesip defterimin arasında saklıyordum..

yıl sonunda 8. sınıflar mezun oldu. Melih Cansu belki liseye de Uşak da devam ederdi. etmedi. ya da etti ben bilmiyorum ama o ilköğretim okulunun kapısından çıktı çıkalı bir daha onu görmedim. Melih Cansu gitmişti. bütün bir yaz tatili benim için işkenceden farksızdı. fakat bunun sonunda yine mutluluk çanları çalmamıştı. Onu bir daha göremeyecektim.

Şu anda düşününce 1 sene boyunca hiç konuşmadığım göz göze bile gelmediğim bir çocuğa nasıl bu kadar aşık kalabildim sıkılmadan bilmiyorum. çok tuhaf. Hatta adının Melih Cansu olduğundan bile emin değilim. Şimdi böyle şeyler için asla gücüm yok. ayrıca gerek de yok. Ona karşı hissettiklerim aşkın en saf hali diyeceğim gülmezseniz :'(

insan çocukken daha güzel seviyor.

Lise sınavlarına hazırlanıyordum. dershaneler sokağındaki keyifin önünden geçiyordum ki Şafak Öncü dershanesine gidiyordum. o hafta sabahçıydım. bok gibi bir deneme sınavından çıkmıştım. kafalar düşmüştü. Bir baktım ki Melih Cansu oturuyordu. tek başına. bir başına. Çok yakışıklı olmuştu. Her zaman yaptığım gibi onu gördüğüm gibi koşarak oradan uzaklaştım. dershaneye geri girdim. sonra lan ben salak mıyım acaba? skerim böyle aşkın ızdırabını gidip konuşacağım diye geri gittim. zaten artık o utangaç kız değildim. derslerden kaçıyordum. neyse, bir hızla ve gazla çıktım dersaneden kafasını kaldırıp gözlerini kısarak bana baktı sonra yanına bir kız geldi. Lafımıda kalbimide aldım yukarı sınıfa çıktım.

git gide büyüyordu içimde bir şeyler. felaket bir his. duvarları yumruklayası geliyor insanın.


Ben o gün aşkın öyle "gelişine" yaşanacak bir şey olmadığını fark ettim. fakat bugün kendimle gurur duyuyorum.

velhasıl-ı kelam, herkes aynı aşık olmuyormuş. herkes başka türlü seviyormuş. öyle aaaaşıkım demek bir sebep olamıyormuş.

niye olmuyormuş?

NİYE?

Ya bu arada bu çocuk ölmedi di mi, adı Melih cansu değil mi
ben bunca yıl yanlış mı bildim yoksa
çünkü bütün bunlar aklıma gelirken  merak edip kapatmış olduğum facebook hesabımı geri açtım
Search  dedim Melih Cansu dedim soyadını bilmiyordum ama ortak arkadaşlarımız var dedim
çıkar dedim
Silahtan kan damlayan bir profil fotograflı Melih Cansu çıktı..
NEYSE  işte anı bunlar hep