Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Tuesday, December 22, 2015


Hiçbir zaman tamamlanamamış olmamın eksikliğini bugüne kadar yadırgamadım ve bu yazımdan sonra da yadırgamayacağım.
Kimse aynı değildir.Bu durum biyolojik olarak zaten rijit bir gerçektir.
Bir insanla anlaşabilmek için bir kaç aynı nokta olması gerektiğini düşünmüyorum ya da aynı eksenlerde kesişmemiz gerektiğini.
Tam aksine iki insan birbirinden ne kadar ayrı ve uzaksa bununla ters orantılı olarak daha iyi anlaşabilmeli.İnat, insan ilişkilerini pekiştirir.
Çünkü karşımızdaki insanla ne kadar zıt düşürsek ona karşı ikna yeteneğimizi kullanıp saatlerce diyalog içinde kalabiliriz.Hem fikir olan karakterler birbirlerine her konuda onay verip bir süre sonra ilişkilerinde tıkanırlar.
Bir taraf kırmızı diğer bir taraf ise mavi seviyorsa saatler süren tartışma sonrasında ortaya yaratıcılık ile birlikte gelen mor rengi çıkar ve mor tercih edilir.Eğer bu iki zıt düşen insan birbiri için yaratılmış tabiri caizse ruh ikizi dediğimiz yapıda olsalardı sadece kırmızıyı tercih edecekler ve hayatları boyunca her konuda tekdüze bir yaşam sürdüreceklerdi.İşte heycan kalmadı dediklerinde temeldeki sorun aslında buydu.


Mesafe ve farklılıklar bireyler içerisinde merak duygusunu sürekli olarak canlı tutar.Bir durum hali içerisinde merak duygusu varsa keşfetme isteği de vardır.
Bir takım şeyleri keşfetmek, bunun için çaba sarfetmek bütün canlılar için eğlencelidir çünkü düşündüğümüz, düşünebildiğimiz kadar varız.Hayatı, düşünerek eğlenceli hale getirmeye çalışın.Bir kere de kendinize eş değer insanlarla ilişki kurmayın mesela.Sizin hayatınıza tam aksi bir yaşam sürdüren birini sevin, onunla vakit geçirebilmek için çaba gösterin.Kendinizi yorun, emek verin, ikna edebilmek, ikna olabilmek için hırslanın.Denemeye değer.

Ben bugüne kadar kimi sevdiysem onların dünyasının plütonu oldum.Birbirimize karşı hep uzak, uzak olduğumuz kadar da anlaşılmaz.İki insan arasında ne kadar soru işareti varsa o kadar hayatta kalıyorsun.Bir keresinde pes edip artık kendi gücümde insanlarla iletişim içinde kalacağım diye kendimle sözleşmiştim.Çünkü farklı yaşam standartları olan kişilerin beni anlamadığını ve yorduğunu düşünüyordum.Mesela o her gün geziyor ya da spor yapıyorsa benim de tam aksine evde saatlerce ders çalışıp, kariyerime kafa yormam gerekiyorsa bu ilişkide ters giden bir şeyler olduğunu bir an olsun durup düşünmek bile hataymış.Çünkü hayatı benim gibi yaşayan bir insan bana hiçbir şey katmaz.Hayatım boyunca asla alternatifim olmaz diye düşündüm.Bu ilkokuldan kalan önemsiz gibi görünüp aslında çok şeyi ifade eden kesişim kümeleri gibi bir şey aslında.O çizdiğimiz venn şemasında kesişen alan her zaman dışarda kalan alanlara nazaran daha küçük kalmıştır.Kesişmeyen iki küme için söylenebilecek çok fazla söz yoktur.Farklarını tartışırız.Ben hayatım için söylenebilecek çok fazla şey olsun istemedim, istemiyorum da.Zıt düşmeyi, (+) kutupların zıttında kalıp (-) olmayı hep tercih edeceğim.

Neticesinde hayat belki bir yol olabilir,benim de yalnız kalıp ömrümün sonuna kadar yalnız yaşamam ise o yolun kenarında bir bankta oturup boş boş yola bakmak gibi bir şey kalabilir.Ama ben hep Horizons un peşinden gelmeye çalıştığı yıllar sürecek yolculuğun sonucunda kesinleşecek bir plüton olarak kalacağım.
Bilmiyorum ne zamandan beri ve hangi sebepten dolayı plüton oldum.

PLUTO

Saturday, December 12, 2015

Eskimeyecek Arkadaş








Aylardır hayatımı kendim olarak yaşıyorum, 
benimsenmiş bir kalıp olan "başkaları ne der" düşüncesinden bir hayli uzağım, kendim için yaşıyor, huzurum için savaşıyorum.Seni düşündüğüm, aklıma getirip geçmişimizi izlediğim günler parmak hesabıydı, bir an olsun üzülmedim bitişine, gidişine.

Başka biriyle olduğun haberini aldığımda düşüncelerine ve dostluğuna güvendiğim yakın bir arkadaşıma bahsetmiştim hemen.Bana tek kullandığı cümle "onu kalbinde durdur Simge, biliyorum unutmak mümkün değil ama kalbinde durdur" demişti ben tam da öyle yapmıştım.

Yalan yok, gizleyemem bir kaç arkadaş gönül gözüm oyalansın diye işaret parmaklarıyla tek tek yeniden sevebileceğim birilerini gösterdiler. Bilirsin ben öyle sevmelere, aşklara meraklı biri değilim ama kalbimde seni durdurmam için üçüncü yeni bir kişinin etkisi gerekliydi biraz.

Sevdim belki, sevmek istedim başka birini ama ben sevmeyi seninle öğrendiğim için senden sonra gelen bir isime sevilmeyi yakıştıramadım.Yadırgadım senin dışında başka bir isimle anılmayı o yüzden kendime verdiğim sözümü tuttum ve senden başka kimseye seni seviyorum demedim.Kimseye duygusal olarak bakmadım ve yaklaşmadım.Sen bu konuda benden farklı ve hızlı davranmıştın üstelik.Oldukça kırıcıydı ama olsun bu da kazanç benim için.Çünkü sen beni güzel sevdin, belkilere çok sıkışıyorum sen konusunda ama yine de söylemekten geri kalmayacağım "belki de hayatım boyunca beni en çok seven sen kalacaksın" 


Ama bu gece üzülüyorum yokluğuna.Nedenini sorma, tarifi yok.Yokluğundan bu yana ilk defa bir gece bu kadar sessiz ve uzun. Sanki sabah olana kadar sürecek bir kalp krizimsin,göğsümün tam ortasında sıkışıp kalmış bir ağrısın.Bu duyguyu en son babamı kaybettikten dört ay sonra yaşamıştım.Sanırım ben çok sevdiğim insanların hayatımdan gidişini uzun vadede idrak edip acısını sonradan hissediyorum.Bir bakıma "sıcağı sıcağına hissetmemek" gibi yaşıyorum kaybettiklerimin acısını.


En büyük yanlışı ve bencilliği sana karşı yapmıştım.Seninle birlikteyken mutlu kalıp, seni de mutlu etmeyi beceremedim.Senden gidince hayatım boyunca olabileceğim en sağlıklı döneme girdim.Çok mutlu oldum, huzurlu kaldım ve en çok da iyileştim.Etrafımda olan herkese pozitif enerjiler verdim.Gülmeyi hiç aksatmadım.Rüyalarımda bile güldüm.Uzun zaman sonra iyiydim.Ben iyiydim.Sana yakışacak kadar iyiydim ama sen eksiktin.


Birbirimize hep yanlış zamanlarda geldik

Düzeleceğimi en başından bilseydim gitmene izin vermezdim.

Hiç ummazdım ama "kal" derdim 

Tüm kalbimle kalman için savaşırdım.

Hani sanki uyuyacaksın ve her şey düzelecekmiş gibi sabretmeni dilerdim

Aslında bir şeyleri geçiştirmeyi ve hemen bitirmeyi sevmem, 

Sen konusunda bunu da beceremedim

çözüm bulmalıydım bizi bir arada tutmaya

Pişmanlık yok

Ama söyledim ya iyiyim ben daha da iyiye gidiyorum

Bu hayat sadece benim hayatım değil, benim bir annem var

Bana güvenen, beklentileri yüksek olan sevdiklerim var

yazık edemem hiçbir kalan değerime

Yirmi ikisinde hıçkırarak ağlayıp yastıklara gömülemem gidişin için

Kısa bir süre seninle aynı anda öten horozların sesine günaydın dedik

Bu gerçek de inan üzmedi beni

Hiç düşünmedim bir an olsun, en azından son bir kaç günüme kadar

Senden sonra ben kimseyi sevmedim ama uzaktan sevenim olmuştur elbet

Birini çaresizce sevmek ne zormuş meğer

O yüzden kendimi eve kapatmak istiyorum, güzel bir yüzüm yok ama

Sevenim çıkıyor arada, onların güzel duygularına karşılık veremediğim için üzülüyorum

Kimseye umut vermek istiyorum

Sıcacık bir merhaba bile bazen karşımızda ki kalbi binlerce umutlara bağlıyor

ve biliyorum ki her merhaba yerini bir gün elvedaya bırakıyor..

Keşke elimde olsa en son ve en çok seni sevmiş olarak kalsam

Biz yeniden bir olamayız ama ben bir başkasıyla da tamamlanmayayım istiyorum

Sevmeden ve sevilmeden bir ömür seni sonum olarak koruyup yaşayabilirim

ama çok güzel seven insanları kırık bir kalple kapıdan çevirmek lüks

 yaşamayayım mı? 

İnan bir ömür yadırgayacağım senden sonrasını

Huzur senin de benim de hatta herkesin hakkı 

Herkese huzur diliyorum en çok sana

Gittiğin yeni şehirde yeni umutların olsun

Hayata hep sımsıkı tutun, 

Ağladığım zamanlar söylediğin biz söz vardı;

"Hep denedin,
  Hep yenildin,
  Tekrar dene, tekrar yenil,
  Daha iyi yenil!"

Ben sensiz hayatıma kaldığım yerden devam edebildim, sen de öyle

Bu sözün dışına asla çıkmadım, sen de çıkma 

Güçlü kal, asla pes etme

Sen benim için güzel bir yol arkadaşıydın, başkalarına da bu zevki yaşat



Ben herkesi affetim,seni de aynı şekilde

Kimseye kin tutmuyorum

Beni kıran herkesi affettim, sonuçta kötü insanlar değillerdi, anlaşamadık.

Benim de hatalarım oldu, kimse mükemmel değil

Ama kötü insanlar da var inanamıyorum

İnanmak istemiyorum ama var işte

Allahım seni onlardan korusun

Allahım onları ıslah etsin 

Allahım tüm sevdiklerimi korusun

Bilirim endişe yorar, güçlü kalamazsın, endişeli kalmak en zoru 

Senin bütün endişelerin bir tüy bulutu olup gökyüzüne uçsun

Yağmur olup toprağa bereket olarak yağsın

Yağmurda yürüdüğün o toprakların kokusunu içine çek

Sana huzur versin

Kendine iyi bak diye veda etmeyeceğim, seni tanıyorum

sen önce sevdiklerine sonra da sevdiklerin için kendine hep iyi bakardın

hoşca git ve hoşca kal yol arkadaşım..


Wednesday, December 2, 2015

sus kalbim, daha fazlasını yaşamamak için daha fazla konuşma
yoruldun sen de benim gibi,
bir anlık mutluluğa ve heycana kapılıp konuşma
sus!
bilmek isteme, bilme, bilmesin
lütfen artık konuşma,
bir şey söyleme sus!
ve git.
konuşunca her şey çok güzel olmuyor,
kötü de olmuyor
sus!
hiçbir şey olmuyor işte gör gerçeği
yeter ki sen sus!
sana konuşma hakkı vermedim ben hiçbir zaman
hep kendi kafana göre konuştun
artık yeter sus!

susunca farkedileceğini de düşünme
sustuklarını içinde büyütme
sadece sus ve,
unut!




Tuesday, December 1, 2015

en sevdiğim yanlışım





Bilmiyorum sebebi neydi ama bugüne kadar her şeyi kendi başıma yaptım, yapamadığım zamanlarım da oldu yine de çabaladım ve farkettim ki hiçbir şeyi yapamamışım, çabaladığım ne varsa, üstesinden gelmeye halletmeye çalıştıkca ne yazık ki hiç başaramamışım.Çok başarılı olduğumu zannettiğim dünlerim, bugünümün başarısızlığıymış meğerse..

Yüksek eşikte düzenli ve planlı bir insanım.Çünkü düzen demek kararlılıktır.Hayatım boyunca her şeyi düzenledim, düzene koydum.Ders çalışmaya başlamadan önce bile masamı, dolabımı düzenlerim, düzenli olmasına rağmen sırf içime öyle siniyor diye.Hayat serüvenimde de işleri yoluna koydum, ortalığı toparladım, notlarımı düzenledim, ne zamandır yapmayı ertelediğim işlere en azından adım attım, duruldum.Aklımdan geçen sözler ve kalbimden geçen sesler paralel gitmeye başladı.Bu benim düzenimin en altın kuralı oldu.

Durup düşündüm ve bir karara vardım nihayetinde.Ben konuştuğum kadar değilmişim, burda yazdığım kadar güçlü biri değilmişim.
Sadece güçlü gibi görünebilmeyi başarmışım.
Kalbimin en ufak bir çıt sesini hissettiğimde orada aylarca takılı kalıyormuşum.Size tavsiye verirken aslında ne yapacağını, ne düşüneceğini bilememe halini en çok ben yaşıyormuşum. Oysa görmezden gelip hayatı hep akışına bırakıyordum.Öyle zannetmişim, o akışına bıraktığım sularda hep su yutmuşum.Şimdi boğuluyorum.

Her defasında kalbimi aralamak istediğimde kapının önünde bekleyen kişiyi, kapı eşiğinde bırakabilmişken ilk defa kalbimin her hücremde, tüm bedenimde attığını hissettim. Bütün organlarıma ve duyularıma sıkı sıkı tembih etmeme rağmen kalbim hükmetmek istediği her yeri yırtıp geçmek ister gibi.Kalbimin bu hırçınlığı beni zaman zaman öyle yıpratıyor ki söz geçirememekten yorgun düşüp günlerce sadece ağlayıp uyuyorum.

Biri ile diyalog halindeyken bi önce söylediğim cümlemi unutmaya başladım, zamanında bana yapılan tüm kötülükleri unuttum.Başımın üstünde bulutlanan her şeyi unuttum ama unutmak o kadar güzel değilmiş..Unuttuğum kadar unutuldum.Dokunup elimi çektiğim, vurup kaçtığım ama içimden hadi beni tut, hadi beni gör diye çıldırdığım kim varsa tam aksini yaptı. Dalgaların üzerine giden biri değilim, hiçbir zaman olmadım da.Hep olduğum yerde bekleyip dalgaların suratıma kaya gibi çarptığı o donukluk hissini yaşadım ben.Kırmayı değil, kırılmayı; kaybetmeyi değil kaybolmayı tercih ettim.Sessizliğin de bir kırıcılık olduğunu yeni öğrendim.

Her şey yabancı bana, yeni doğmuş ve sürekli etrafımdaki durum hallerini çözmeye çalışan bebekler gibiyim.Şaşkın, boş bakışlı..Bir farkla meraksız.Duygusuz biri olmam ya da duygusuz biri gibi davranmam tüm merak duygumu çürüttü..Seni de diğer her şey gibi merak etmediğim için, üzerine düşüp seni çözmeye tanımaya çalışmadığım için önce kalbimden sonrasında senden özür dilerim.Unutup, unutuldum belki ama istediğimde kalbim bütün bedenime hükmedip her şeyi bana hatırlatıyor.Dün yine her şeyi hatırladım.Seni uzun zaman sonra uzaktan canlı canlı görünce bende hala canlı kalan neresi varsa hatırladım.Her cümleyi, her mimiği, her hareketi, her günü, her söylenen lafı, daha doğrusu yazılan her kelimeyi.Ikimizin arasında söylenecek çok fazla söz yok çünkü bizim bir yaşanmışlığımız yok.Beni cezbeden tarafı hep bu oldu zaten.Ben sıradan bir aşk filmi senaryosu yazmıyorum hiçbir zaman.Hep iki uzak insanın yaşayamadığı şeyleri kaleme alıyorum.

Birinden kendini uzak tutmak başarı değil başarısızlıkmış.

Kalbimi her defasında yanlış insanlara açtım bunun bana yaşattığı neticeler umrumda değil, ben yaşanamayan, yaşanamayacak şeyleri seviyorum.Bu da benim yalnız yaşayıp, yalnız ölünce mezar taşıma yazılacak tek gerçeğim.


Seninle konuşurken sanki ağzına kadar dolu bir bardak suyu dökmeden misafire taşıyıp ikram edecekmiş gibi özenli ve dikkatli davrandım hep.Yine en sevdiğim yanlışlarımdan biri de bu oldu.Saklı, gizli ve en çok da özenli olan hiçbir şey istenilen sonucu vermiyor işte.Sende olduğu gibi.

Ben kafamda bizi defalarca yaşadım.Ben bizi yaşarken senin bu durumumuzdan hiç haberin olmadı.Çünkü ben seni, olması gerektiği gibi sevemedim.
Boşver bu dünyada beni en çok üzen sen değilsin ama kurduğum hayallerde beni en çok sen sevdin.Aşk hayatımın jübilesini seninle yaşadım ben.Karşılaşmada kazanan yok sadece.

Nasıl sonuca bağlarım ve size anlatmak istediğim şeyleri ifade edebilirim bilmiyorum ama bu uzun yazının asıl amacı;

hep yanlış kişileri sevip, yanlış kişiler tarafından sevilmek.

Tuesday, October 27, 2015

Çok boşverilmiş bir başlık






Düşünmüyorum..Geleceği, bugünü, dün olanları, bir yıl önceki bugünü, zamana bağlı geçirdiğim ve geçireceğim hiçbir şeyi düşünmüyorum.Uzunca bir süredir kendime kanıtladığım ve uyguladığım tek bir cümle var "olanları ve olacakları sürekli düşünüp üzülme sen filozof değilsin." İnsanlara veda etmekten çekinmiyorum.Kayıp vermekten korkmuyorum.Her sabah okula giderken sahip olduğum şeylerin algoritmasını çıkarmıyorum.Benim sahip olduğum şeylere sahip olmayan sokaktaki binlerce insanlara dikkatimi veriyorum.Bu şükretmemi sağlıyor.Tüm kalbimle şükür edebildiğim günden beri daha güçlü olduğumu hissetmeye başladım.Beklentilerimi en düşük seviyeye indirdim ve huzurluyum.Hepimiz hayatta en iyi yerlerde olmak isteriz, ben de öyleyim en iyisini diliyorum fakat en kötüsüne de hazırım.Dünyanın en büyük petrol şirketinde olmak istediğim kadar donanımsız,sıradan bir mühendis olabilmeye de yer açtım hayatımda.Bu şekilde dengeli hayaller kurunca gözümün kararmadığını ve olacaklara karşı daha temkinli kaldığımı farkettim.Her düştüğümde kendime ilerde bunun bir ödülü olacağını hatırlattım, asla vazgeçmedim.Vazgeçmek yaşam alanını kısıtlıyor.Hiçbir şey yapmadığında o kısıtlı yaşam alanının mayınlarına basıyorsun ve o mayınlar ruhunda pişmanlık yaraları açıyor.O yüzden bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalmamak için sahiplenici ruhumdan arındım.Hayatı fazlasıyla ciddiye alıp, büyük sorunlara üzülürken bunu dışarıya tam aksi bir şekilde yansıtıyorum.Toplum içinde muhabbetlere çok takılı kalmıyorum, espriye ve dalgaya vurup geçiştiriyorum.Bir çeşit kişisel mizah.Belki bu karşımda konuşan insanlara karşı saygısızlık olarak gelebilir size ama ben öyle düşünmüyorum.En azından benim etrafımda dönen dünyada konuşulmaya değer hiçbir şey yok.Ufacık ve basit problemleri devasa büyüklükte bir sorunmuş gibi yaşamaya öyle alışmışız ki gerçeklerin suratıma tek tek çarptığı günden beri kendim dahil herhangi birinin sorununu kale almıyorum.Daha doğrusu o masada o ortamda çözüm üretiyorum ama kalkıp gittiğimde hafızamdan siliyorum.Boşluk çok yer kaplıyor ve beynimin bu tür boşluklarla dolmayı hakettiğini düşünmüyorum.

Özetle yaptığım şeyi daha anlaşılır bir şekilde anlatmam gerekirse, hayata karşı kulaklığımı taktım ve yüksek sesle müzik dinliyorum.Kabul edin böylesi daha güzel.Bol bol gülmeli, yürümek yerine koşmalı hatta koşarken dans etmeli bir hayat yaşamaktan daha güzel ne olabilir ki? Şu şekilde düşünün Tarkan-İkimizin yerine dinlemek yerine Passion Pit - Carried Away (Oliver Nelson) dinlemeyi tercih edin içinizde bir şeylerin enerjinizi emmesine izin vermeyin.O başınızın hemen üzerinde duran kutucuğu hep doldurup yeşil kalmasını sağlayın(zamanında sims oynayanların anlayabileceği bir benzetme).Yeşillenin.Düşük güç moduna geçmek zorunda kalmayın, hazırlıklı olun.İnanın her şeye rağmen mutlu kalmak bizim elimizde.Bazı gerçeklerle yüzleştiğinizde zaten mutlu kalmak diye bir lüksünüzün olmadığını idrak edeceksiniz.O zaman siz de benim gibi sürekli güçlü kalma duygusunun tadını yaşayacaksınız.Düşünmeyin, takılı kalmayın..Sevdiğiniz insan sizi sevsin diye beklemeyin vazgeçin o ortamı hemen terkedin.Kişiliğinizin farkına varın.Her konuda hem en iyisi olduğunuzu düşünün hem de en kötüsü.Siyasete çok takılı kalmayın bırakın siyaseti, siyasetten anlamayan siyasetçiler düşünsün zaten herkes bilinçli bir şekilde vatandaşlık görevlerini yerine getirdiğinde bütün mikroplardan arınacağız, öğrenci öğrencilik hayatını yaşamalı, medeni kalabilmeli gerekirse medenileşmeli, kendi hür iradenizle adım atın dolduraşa gelmeyin, etrafa bir şeyler ispatlama çabanızdan kurtulun, ailevi sorunları tek başınıza üstlenip çözmeye çalışmayın ailenizle paylaşın, soruna değil çözüme odaklı olun.Arkadaşlarınızla paylaşın, gerekirse onlara sarılıp ağlayın, ağlamak ayıp değil.Birine muhtaç olmanın kötü bir şey olmadığını kabullenin çünkü kimse kimseden üstün değil.Her insanın noksan bir yanı var.Kendiniz olun ve bol bol gülmeye çalışın..Her defasında şartları sizden daha kötü ve uzak olanları düşünerek hareket edin çünkü gerçekten yaşamanın hakkını bu şekilde verebilirsiniz.



Monday, October 12, 2015

"Siyaset Yapmayacağım" çünkü bu her şeyden önce insanlık meselesi

Kaynak : "http://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/23-yasinda-bir-cicek-957070/"

Uzun zamandır acısı senden büyük insanlar görüyorsun, yıkılan hayalleri, bütün yarım kalmışlıkları iki hafta konuşuyorsun tarih olarak geride bırakıyorsun.Bu görüntülerin içinde üzülecek o kadar acı varken sen bir süre sonra bu sözleri hafızandan silip belki hiç var olmayacak detayları düşünüp kendin için üzülmeye devam ediyorsun.Belki bunu izlerken ağlarsın, umarım ağlarsın biliyorum senin de umudun kalmadı sen de öfkelisin bu düzene.Keşke Dilan ve Dilan gibi günahsız hiç uğruna giden niceleri için söylenen bu sözler yürüdüğümüz yollarda, avmlerde, okullarda her an yayında kalsa ve her nefes alışımızda onları hatırlasak.Hiçbiri ne ölümü ne de unutulmayı haketmedi.Onlar da biz gibi yarın hayata kaldıkları yerden devam etmeliydi ama onlar bu yolda geride kaldı değil mi? Oysa ki bizden ne bir eksik ne de fazlaydı şartları. Sadece biz 10 ekimde sıradan bir gün geçirirken onlar hepimizin sesi olmak istedi, bu savaşta kazanan olur mu bilemem ama umutlar kaybediyor.Elbet bunlar da geçecek bir yenisi daha eklenince..

Sunday, October 4, 2015

"Hey ya" şarkısını OutKast ya da Sarah Blasko dan dinlemeyi tercih etmenin tamamen kişinin iç dünyasıyla bir alakasının olduğunu düşünüyorum.Hayatlarımız da zaten bu şekilde değil midir? Her şey tamamen tercih meselesi..Ruh halim sürekli olarak değişim içinde sabahları yeni bir güne Sarah Blasko dinginliğinde başlayıp gece kapanışı OutKast enerjisiyle bitirebildiğim gibi bu durum tam tersi de olabiliyor.Fakat çoğu zaman hayatıma Green Day-Basket Case ışığıyla devam ettiğimi düşünüyorum.Başıma ne gelirse gelsin, ne kadar düşüp yaralanırsam yaralanayıp, kalkıp yeniden zıplamak istiyorum daha yükseğe en yükseğe.

Dün gece hayatımın en güzel 45 dakikasını yaşadığımı bu sabah uyandığımda farkettim.Bir arkadaşım bir keresinde yaşadıklarımdan dolayı bana "onu kalbinde durdur" diye tavsiye vermişti.Üzerinde aylarca düşündüm bir olayı ya da hayatımdan çıkarmak istemediğim birini kalbimde nasıl durdurabilirdim? Dün gece ben sadece birini ya da beni üzen bir takım şeyleri durdurmadım , hayatı durdurdum.İnanın bunu içinizde benim gibi yapabilen birileri varsa bu durumu en iyi onlar anlayacaktır.Dış dünyada o an olup biten ne varsa benim için kayboldu.Gözlerimi serbest bir şekilde kapatıp, vücudumu müziğin akışına bıraktım ve dans ettim gözlerimi bir an olsun açmadım.Adımı, kim olduğumu, kimle geldiğimi unuttum.O an sanki dünya bana hayatımın en güzel hediyesini vermiş gibiydi.Belki bir kuş oldum özgürce rüzgarda savruldum, belki okyanusta kendimi suyun akışına bırakmış bir balık oldum.Bu durumu özgür olan her şey ile betimleyebilirim.Evet, demek ki insan isteyince herhangi bir şeyi hatta zamanı bile kalbinde durdurabiliyormuş.Bunun için süpersonik olman gerekmiyor ya da herhangi bir kimyasal/alkol alman.Her şeyin kendiliğinden, birden olması ne kadar güzelmiş meğer.Mucizelere pek inanmam ama hayatın bize alttan alta verdiği ufak mucizeler var gibi sanki yeter ki görmeyi bilelim.

Yeni dönem için umutlanmak istemem ama tüm kalbimle güzel ve güçlü günlerimiz olmasını diliyorum !


Thursday, September 24, 2015

Sahiden mi "İYİ BAYRAMLAR"

"Nerede o eski bayramlar?" diye sorduğumuz sorunun cevabını ben kendi adıma cevaplayabiliyorum,
güzel olan o bayramlar çocukluğumda güzeldi, farkındalığımın başlamadığı günlerde
eski bayram derken çocukluğumun eskidiğini gördüm.
Belki bir çoğunuza göre çok uzak bir geçmiş değildi fakat yinede yıllar önceydi.
Tek derdimin bayramlık olduğu heyecanlı günlerim.
Bayramı bayram olduğu için değil kalabalık ailemi bir arada gördüğüm için seviyormuşum meğerse.
Dünya üzerinde yaşanan gerçeklere karşı perdeli olan gözlerimle baktığım için güzeldi o bayramlar
Savaşın olduğu, adeletsizliğin kimlikleştiği, açlığın sürdüğü, birileri gülerken birilerinin boynunu büktüğü 
bayramlar hep vardı , yeni olan bir şey değil.
Sadece farketmem , farketmemiz zaman aldı.
Ben büyüdüm ve arkamdan gelen çocukların hiç haketmedikleri hayatlarda bayramın ne olduğunu bilmediklerini gördüm.Bayramı bırakın bugün günlerden ne onu bile bilmiyorlar.
Yaşadıkları hayatlardan başka bir şekilde hayat olduğunu bile bilmiyorlar çoğu.
Yıl boyunca dilediğimiz zaman dilediğimizi yiyebiliyoruz,
Dört günlük kurban bayramında yoksul bir ailenin bir yıl boyunca bırakın yemeyi hayatı boyunca göremeyeceği kadar et tüketiyoruz.Bu kimsenin suçu değil düzen böyle fakat bazı şeyleri göstere göstere yaşamak bizim suçumuz.Kurban kesilmesine karşı değilim ama kesilen kurbanın sadece bir kapıdan girmesine karşıyım. Allah'a şükür et yemeyen, görmeyen insanlar değiliz/değilsiniz dilediğimiz zaman gidip bir yerde tüketebilme şansımız varken tamamını bağışlamak olmasa bile paylaşmak ne güzel bir duygu oysa ki.O kadarı sizi aşıyorsa bir çocuğa bayramlık giyme duygusunu yaşatmak bile onun için mutluluktur.
O çocukların da gönülden gülen gözlerle "iyi bayramlar" demesine sebep olmak asıl bayramdır.Kuru kuru sosyal medyadan birbirimize iyi bayramlar dileyerek vicdanımızı rahatlatamayız.Bayramı yaşamanın değil yaşatmanın sevabı daha çok sanki.Umarım hepimizin aynı  şartlarda aynı anda mutlu olabildiği iyi bayramlara uyanacağımız günler gelir.

Sevdiklerinizle birlikte "iyi" bayramlar geçirmeniz dileğiyle..










Tuesday, September 22, 2015

Çocukluğumun Hatrına




Hiç unutamadığım, dün gibi her ayrıntıyı hatırladığım geçmişimden yine bir gün yedi yaşındayım gece-gündüz son ses t.A.T.u- all the thing she said dinleyip, uydurma kelimelerle şarkının cümlelerini bağırarak söylediğim, henüz homoseksüellik hakkında bir fikre sahip değilken klipteki kızların niye birbirlerini öpüp "will I ever be free?" diye haykırırken neden özgür olmak istediklerini kavrayamadığım günler evet tam da o zamanlarım

Eve gelince Rosalinda izleyebilmek için okulun son ders saatinde tüm ödevlerimi bitirmek için kafamı sıradan kaldırmadığım, izlerken Rosalinda ve Fernando öpüştüğünde gözlerimi kapattığım eskitme günlerim..

"Gitmek" eyleminin sadece eve gelen misafirlerin -geç oldu artık biz gidelim- dedikten sonra bana koyduğu, gitmesinler anne diye ağladığım akşamlarım..Giden birinin Mustafa Sandal'a , Gidenlerden diye muazzam bir şarkı yazdırdığı fakat benim idrak edemediğim çocukluğum..

En büyük heyecanımın zillere basıp kaçmak, sapanla komşuların camlarına sakız yapıştırmak ya da ev telefonundan herhangi bir numarayı tuşlayıp işletmek olduğu sabun kokulu günlerim..

Kendime dedemden daha yakın hissettiğim Yalvaç Urallı , Hugo oynamak için ananemin çevirmeli telefonundan aradığım Tolga Abili , ölmenin ne demek olduğunu ilk Barış Manço öldüğünde anladığım ve ağladığım *hala ne zaman Gül Bebeğim şarkısını duysam salya sümük ağlarım*, pazar akşamları banyo yaptıktan sonra şahane pazar izlediğim, en büyük amacımın Mario nun ateşli bölümünü geçmek olduğu, büyüyünce ne olacaksın dediklerinde sırf babamı spor haberleri izlerken gördüğüm için spor spikeri olmak istiyorum dediğim, kendimi en çok okulda öğlenci olduğum zaman şanslı hissettiğim, elime mikrofon niyetine annemden gizlice salondan aldığım şamdanla "sen sus hiç bir şey söyleme sen sus da gözlerin konuşsun" diye aynanın karşısına geçip saatlerce Deli Divane şarkısında dans ettiğim, mahalle maçından sonra kan ter içinde musluğa ağzımı dayayıp dakikalarca su içtiğim, meybuzun boyalı kısmını bitirip buz kısmının çöpe attığım, tatil günlerinde sırf çizgi film izlemek için sabah dokuzda uyandığım, kahvaltıdan sonra öğlen sıcağında sokağa inip akşam ezanına kadar oynayıp ezanla birlikte yankılanan annemin balkondan "simgeeeeee baban geldi yemek hazır" diye bağırmasıyla eve gitmenin verdiği hüzünlü ifademin hemen ardından gelen "ya anne of biraz daha"agresifliğim , Sega ile tanışıp Street Fighter ı saatlerce oynayıp uyuduktan sonra Ryu'nun beni öptüğü en güzel rüyalarım, Sonic kastığım saatlerim, tasolarımı hile yaparak üttü diye "bak onları geri vermezsen tekme atarım" diye tehdit ettiğim taze sünnetli çocuğun sözümü dinlemeyince salladığım tekmenin tam yasak bölgeye geldiği ve niye o kadar acı çektiğini idrak edemediğim toy beynim, saçımı çeken çocuğun kafasında çim adamı patlattığım, power rangers hiç bitmesin diye dua ettiğim, bisikletimin zinciri attığında* zincirden bulaşan yağı hiç umursamadan üzerime sürdüğüm, geceleri saklambaç oynamayı çok önemli ve heyecanlı bir şey sandığım, ev ortamında sinirlenince kendimi charizard sanıp ağzımdan saçma salak efektler çıkartarak koltuktan koltuğa uçtuğum, en büyük jimnastik hareketimin kapı pervazlarına tırmanmak olduğu, kendimi itfaiyeci sanıp kalorifer borularına tırmandığım, merdivenlerden beşer altışar atlamanın süper bir güç olduğunu düşündüğüm, power rangerscılık(!) oynamadan önce pembe rangers ben olacağım diye inatlaştığım, cipslerin içinde taso var mı yok mu diye anlamak için yoklarken bakkal tarafından en sonunda kovalandığım, mahallede ki tüm arkadaşlarıma oyuncak kukla alıp "parasını akşam babam gelince verecek" diye sıyrılıp babama o zaman ki değerle 15 milyon geçirdiğim, zararlı dedikleri ne varsa hunharca yediğim ve hala sapasağlam hayatta olduğum gerçeği, top oynarken susadığımda eve gitmeye üşenip komşu teyzenin bardağından iğrenmeden su içtiğim, gıcık olduğum kızlar bir şeyler sorduğunda ya da söylediğinde sanane/banane demekten zevk aldığım, Serdar Ortaç'ın Karabiberim şarkısını bana yazdığını zannetiğim özgüvenim, 25 binlik cinonun en sevdiğim çikolata olduğu, anneme bana bir şey almasını söyleyince "ama param yetmez" dediğinde "tamam önce parayı satın alıp buraya geri gelelim" diyen ekonomi kafam, magnum dondurmayı sadece yetişkin insanların yiyebildiğini zannettiğim, anlam veremediğim bir şekilde simiiiiiit* oynadığım, çarşaflardan ve minderlerden kendime çadır yapıp saatlerce hiçbir şey yapmadan orda oturduğum güvenli ve gizemli yerim, sanki hiç bulamayacaklarmış sandığım evin kuytu bir yerine saklanıp saatlerce annemlerin beni aramasını beklemeye başlayıp sıkılınca ben nerdeydim bilin bakalım diye ortaya çıkıp kendimi ifşa ettiğim, lego ve knex de yaratıcılıkta sınır tanımadığım, ekmek almaya gittiğimde kalan para üstüyle sulu göz aldığım, kız arkadaşlarımla saatlerce kasetten asereje açıp dansını yaptığım, okula giderken sadece 1 simit 1 ayran parası (50 bin) harçlık alıp o parayla albeni yediğim, babamın omzuna binip lunaparka gittiğim, İlhan Mansız'ı 2002 dünya kupasında tanıyıp suratımı kırmızı beyaz boyadığım, hamburger yemenin bana lüks kaldığı, Heathcliff başlarken jeneriğine eşlik edip, "Heathcliff, Heathcliff, no one should" cümlesini "hiçıs viçıs biyonçus" diye söylediğim, pazar kahvaltılarında salçalı ekmek kastığım, sarellenin o plastik kutusunu kaşıkladığım, boncuklu tabanca ile komşumuzun dudağını patlattığım *tabancayı ağzına dayayıp seni vurucam derken tetiği bir anlık boşlukla çekmiştim,sonu topuk., sakızlı sigara alıp annemleri sigara içiyorum diye kandırdığım, ışıklı ya da o zamanların modası mp marka 10 cm topuklu spor ayakkabılarım ile andımızda sıra olunca boyumdan dolayı en arkaya geçtiğim, nike ile basketbola ilk başladığımda tanıştığım, en çok Tarkan ile büyüdüğüm, sabun tadındaki pezleri bayılarak yediğim, yolda yürürken bankamatik tuşlarına hunharca bastığım, telefon kulübelerine girip "Mert Ekren - Alo Orda Mısın Rahatta mısın?" şarkısını söylediğim, pembe renkli civcivim pembe sıçmaya başlayıp ölünce mikroskobumla incelemeye çalıştığım annemin son anda müdahele ettiği mucit aklım, kakasını yaparken izlemekten zevk aldığım japon balığımı daha çok kaka yapsın diye aşırı yem vermekten patlattığım, okul pikniğine gidince dereden balık diye 2.5 litrelik kola şişesine kurbağa lavrası doldurup eve getirdiğim tabiatcı tavrım, sürekli mataramı kırdığım, silgimi kaybettiğim, monami pastel boyasını itinayla kırdığım, resim yapmamı istediklerinde dere-ev-ağaç-dağ-güneş figürlerinden başka bir şey yapmadığım, öğretmen kitap özeti istediğinde kitabın başından ortasından ve sonundan cümleler alıp yazıp götürdüğüm, anaokulunda babamı kaymakam sanıp öğretmenime babam kaymakam dediğim, Almanyadan gelen çikolataları en sevdiğim arkadaşlarımla paylaşmak için onları gizli bir yere götürmem *herkes görürse bana kalmazdı çünkü!, top bulamadığımda su şişesinin içine taş doldurup maç yaptığım, "ben kızım neden barbie oynuyorum" diye kendimi sorgulayıp action man oynamaya yöneldiğim ilk dişilik hesaplamalarım, utanarak ve gizleyerek uzaktan uzağa sevdiğim en temiz çocukluk aşklarım, babamın kucağında ilk direksiyon ve araba tecrübem, sanki ailemi hiç kaybetmeyecekmiş gibi, büyüyünce her şey çok güzel olacakmış gibi sandığım toz pembe hayal dünyam daha fazlası ve çocuk kalbim..


Bütün bunları bugün buraya üşenmeden niye yazdım biliyor musun? 
Hatırlanmaya değer tek şeyler olduğu için,
en son gerçekten ne zaman mutlu oldun diye sorduklarında aklımın sadece o günlere gittiğinden, 
geçmişe takılı kalıp şimdiki zamanın hızına yetişemediğim, 
yetişmek istemediğimden, 
2015 model telefon kullanırken içinde sadece doksanlarla dolu bir müzik listem olduğundan,


Ben çocukluğumda takılı kaldım, 

Çocukken beni üzdü sandığım ne kadar acı varsa şimdi yaşadığım en ufak bir mutluluktan daha huzurluydu
Sürekli birilerinin hayatımdan gelip geçmediği, birilerinin yokluğuna alışmak zorunda kalmadığım
Dışarı çıkıp gücümün yettiği yere kadar koşup, aklımı hiçbir şeyin meşgul etmediği,
Aile bağlarının daha kuvvetli olup, dağılmadığı
Arkadaşımla kavga edince annelerimizin "siz kardeşsiniz" dediğinde sarılıp barıştığımız,
Hayata dair bir çok gerçek teoriden bi haber olduğum
Kimsesizliğin, ölümün, açlığın, terörün, aldatmanın, yoksulluğun ne olduğunu bilmediğim
Dilenciden korkup kaçtığım
Beni üzen şeylerde, tüm kalbimle üzüldüğüm günlerde,
her şeyden uzak çocukluğumu daha güçlü hatırlamak istiyorum 
çünkü rahat nefes almamı sağlıyor
geçmişi unutursam tamamen kaybolacakmışım gibi ne acı..





Sunday, September 20, 2015



"üzgünüm sana ayırmadığım saatlere
üzgünüm sana uğramadığım günlere
kırgınım eline dökmediğim güllere
kırgınım yüzüne bakmadığım dünlere"




ah be baba..

Saturday, September 19, 2015

5491.6 mil, 127 saat







İstikrarlı düşüşlerimin sonu nerede biter bilmiyorum ama artık sokaklarım denizlere çıkmıyor.
Kalbime hükmederken, beynim sözümden çıkıyor
Hayata dair her şeyi şansa bıraktım, her şeyi..
Ölmek, hayatta kalmak, okulu bitirmek, var olma uğraşı…
Plansız,hayalsiz,beklentisiz nefes almaya başlıyorum

Buralarda olmanın dayanılmaz ağırlığı ile
yokluğumun dayanılır hafifliğini takas etmeye karar verdim.
Ben gittiğimde belki geride kalan her şey birilerinde bir kaç damla yaş olur. 
Bir şekilde bunu umut ederek gitmek, karanlıkta sessizce oturup beklemekten daha kolay
Daha fazla düşünmek istemiyorum

O kilometrelerce uzakta beni bekleyen yeni bir hayattan artık kaçmıyorum
Korkularımın üzerine yürüyorum
Kalmam için tek bir nedenim bile olsa
Görmezden geleceğim
365 gün sonra tanıdığım bütün yüzlerden ,
gittiğim bütün şehirlerden,
selam verdiğim esnaftan,
annemden,


en önemlisi geçmişten en uzaklarda olacağım
siz uyurken ben uyanmış olacağım
daha güzel ne olabilir?




Friday, September 18, 2015

Küçük bir yaz masalı

Ben kendimi yeryüzünde ki herkese ve her şeye anlattım.Menekşeler dinledi, dalgalar sırtımı sıvazladı, güneş her sabah elinden geldiği kadarıyla motive etti, klarnetler dokundu kulağıma, rüzgarlar geçti ruhumdan sırf ben daha iyi olayım diye.Ben hayatımdan gelip geçen kimseyi yeryüzüne anlatmadım, anlatamadım.Bir tek seni anlattım rengi atan zakkumlara, durgun sulara, batan güneşe, akoru bozuk bir gitara, dokuz ayda bir karaya vuran naif meltemlere..
Yaz boyunca ben seni en çok babama anlattım.Senden bahsederken adını hiç kullanmadım.Seni anlattığımı belli eden cümlelerde, adın hiç olmadı..Anlatmaya doyduktan sonra senden bahsettiğim ne varsa kimseler seni bilmesin diye denize fırlattım.Çünkü biliyordum seni, benim anlatmam haddim değildi.Bu duyguyu en çok batan güneşe anlatması zor oldu.Tam senli cümlelerimin en güzel yerine geldiğimde beni dinlemekten bıkıp bir anda batıyordu, yine yarım kalıyordum.Ben seninle ilgili tek bir cümle üstünde saatlerce duruyordum.Seni anlatırken kelimelerin yetersizliğini öğrendim.En çok rengini bilmediğim gözlerini anlattım, bazen ellerini anlattım.Ellerini sevdim, tuttuğunda asla bırakmayacakmış gibi kenetleniyordu ellerime.Senin iştahlı bir şekilde su içmeni sevdim, sanki dünyada kalan tek suyu sen içiyormuşsun gibi çocuksu bakışlarına takılı kaldım.En az kalbinden bahsettim, onu tanımıyordum.İnan kalbini tanısaydım sadece onu anlatırdım.Kalbini ben dahil hiç kimse bilmedi.

Yine bir gün yeryüzüne seni anlatıyorken, fırtınada bir gemi yalpalandı bana doğru.Önce sana dair kurduğum düşlerim terk etti iskeleyi ardından gerçekler dalgalarla birlikte suratıma bir bir çarptı.Kırılgan, çaresiz çocuklar gibi ısrarla kalbini tanımaya devam ettim.Tanıdıkça başımın üzerine çöken martılar "aldanıyorsun" diye çığlık çığlığa uçuştu.Balıklar sana aldandığımı fark edip karaya vurdu.Ben o gün seni anlatırken yeryüzünü dinlemedim.Meğerse ben senin o sevdiğim ellerini tutup, rengini bilmediğim gözlerinde dalıp giderken ne kadar çok yıkılıp, savrulmuşum.Yalpalanan gemi değil benmişim.Martılar beni senden daha çok sevmiş, balıklar benim için intihar etmiş.İdrak edemedim başta.Kalmaya devam ettim, seni sevmeye kararlıydım.Martılar şehri terketti, insanlar birer birer yok oldu, güneş yerini aya bıraktı.Seninle beni bir an bile olsa biz olarak görmeyi o kadar çok istedim ki sabrettim.O iskele bugün yandı, yanarken karşıdan baktım.Senin beni sevebilme ihtimalin yoktu ama yeryüzü benden yanaydı..Bir adın yoktu demiştim ya artık var.Beni küllerin içinde güç bela aydınlanmaya çalışan karanlıkta bırakıp gittiğin için senin adın Leyla.
Öyle güzel gittin ki bu liman yanarken ben Leylaya Mecnun kalamadım aşkım.

Kış gelirken beraberinde seni de bana getirecek diye ilk defa yaz boyunca kışı beklemiştim.Sen kışla birlikte gelen sevda olmak istemedin, sen bana yazın ortasında kışı yaşattın.Hani yaşanacak aşklarda erkek Mecnun kız Leyla oluyordu? O işler artık nostaljik yürümüyormuş..







Thursday, September 17, 2015

Bak nasıl durulmuşsun, yine mi vuruldun kalbim?

Bazen biri sadece varlığıyla seni tüketiyor.Ben tükendim.Bıkmak anlamında gerçekleşen bir tükenmişlik değil bu kez.Kafada kalan soru işaretlerinden kaynaklı.Temmuzun 13'ünden beri bazen mutluluktan bazen ise ilerisini net görememekten defalarca öldüm. Birbirimizi görmek istemelerden ,görmezden gelmelere hangi ara geçiş yaptık biz?

Hayatım boyunca beni en çok yıpratan durum , bir anda bitiş çizgisine varan bazı yaşanmışlıkların cevabını alamadan karşımdaki kişinin kayıplara karışması olmuştur.E sen şimdi öyle sessizce gittin fakat ben elimde bir avuç acabalarla kaldım? Ölen bir çok insan bile bazen giderken neden-sonuç ilişkisine nokta koyup gözlerini kapatır dünyaya.Ben en çok gitme konusunda kendimi acımasız bulurdum, arkama bakmadan giderdim ama giderken sebebini mutlaka söylerdim o kişiye hatta birkaçına bak ben hayatına geliyorum ama şu sebeplerden dolayı bir anda gidebilirim demişliğim bile oldu.Bilmeye hakları, hakkım var çünkü..

Seninle konuşurken olduğum insandan, iki kelimeyi zor bir araya getiren senden, kısa dönemlerde de olsa yaşadığımız şehirden ve ülkeden, hatta seninle aynı konuştuğumuz dilden bile nefret ediyorum.Neden mi?
Sen olsan söylemezdin ama dur ben söyleyeyim.Nefret ettim çünkü sen yeniden ektiğim hayallerin içinden solarak çıktın.Anlamadın mı? Daha açıklayacı konuşayım, SEN TAM BİR HAYAL KIRIKLIĞISIN.

Kırılarak geldiğim bugünlerde hiçbir şeye ve hiçbir insana böylesi kırılmadım.İnsan sevmek istediği, bu kez hayatını ilk defa net bir şekilde paylaşmaya adayacağı insandan bir anda vazgeçer mi,vazgeçiyormuş.Seni sevmeye çalışmam gereken şu vakitlerde senden vazgeçmeyi deniyorum.En az hasarla sen dosyasını nasıl kapatabilirim diye düşünüyorum tam 6 gündür.

Düşünürken uykularımdan oldum,yatağımın yolunu unutmakla birlikte defalarca öldüm.



Şimdi yanıma gelip uzan. Biraz sen öl. Biraz da sen.


Kısık sesle Sarı Odalar dinleriz uzanırken,

şarkı bitince sen öl ben de sessizce kapıdan çıkıp gideyim

bak sana bir güzellik yaptım 
öldükten sonra yerime birini koymana ihtiyacın yok

şarkı bitiyor askım sen beceremezsin şimdi en iyisi ben sana veda edeyim..





Tuesday, September 15, 2015

Bekleme yap, Beklenti yapma

Derler ya “nereden nereye ” hakikatten öyle bir yıl geçirdim.

Eskiden olsa, eski ben olsa yazmanın benim için en sevdiğim şarkıyı aynanın karşısında ezbere söylemek gibi olduğunu söylerdim.Uzun bir süredir benim için iki şey çok zor; nefes almak ve yazmak.Bana yaşam ünitesi olan şeyleri artık başaramıyor olmam ruhumu kuyu dibine çekti.Tıkanmadan yazmayı becerebildiğim zamanlar her şeyin net olduğu zamanlardı, her şey net bir şekilde yaşanıyorken kendimi buralarda ifade etmem su yolu gibiydi yolunu bir şekilde buluyordu.Yazmak için kayda değer bir şey yaşamadım belki de..Kandıramam kendimi, hiçbir şey yaşanmamış olsa bile yaşanmışlıklar yavaş yavaş kazındı, silinip gidenler de oldu elbet ama duygular büyüdü, düşünceler daha gerçekçi hareket etmeye başladı.Şu belirsizlik işi canımı hakikaten çok sıkıyor.Beklentilerle gerçeklerin uyuşmaması sonuçlarına bakıldığında en büyük problemmiş gibi geliyor bana.Her defasında daha fazla beklenti yok diyorum ama yine sonunda kendimi kocaman bir beklenti kördüğümünün içinde buluyorum.

Gerçekten ağlamak istediğin zamanlarda ne için veya hangi birine ağlayacağını bilememek ne zormuş oysa.Uzun zamandır insanlara çok yakın olmamak için uğraşıyorum ve bunu gerçekten başardım da.Ama öyle insanlar var ki, onlardan uzak kalamıyorum, sanırım artık uzak olmak da istemiyorum.Onlara muhtac olduğumu belli etmiyorum, sanki onlardan nefret ediyormuş gibi yaklaşıyorum çoğu zaman, umursamıyormuşum gibisine ama aslı olan onları tüm kalbimle seviyor, sevmiş olmam.Onlarsız iyi de olurum, artık hiç kimse olmasa da iyi olurum, ama onlarla olmak istiyorum.Daha doğrusu onunla olmak istiyorum.Bakın lütfen yanlış anlamayın bu aşk değil.Peki bu aşk değilse ne?

Madem bu denli üzüleceğim, niye seviyorum. Madem aramız bozulacak, niye duygularım o yöne gidiyor? Hani insanlar içten içe kendi çıkarlarını düşünerek davranırlarmış ya, benim çıkarım ne bu işten? Sevdiğimiz kişiler aynı kalmazlar. Bir gün uyandıklarında sevmiyor olabilirler bizi bu işten en az hasarla kurtulmaya bakmam lazım şu sıralar.Yolun başı bile değildi zaten o yola hiç karşılıklı girilmedi bile.Niye kuruldum ki bu kadar?

Hissizleşmekle mutluluk arasındaki ince çizgideyim. Hangisine daha yakın olmalıyım bunu biliyorum. Buna göre yaşıyorum artık. Kalbimin atmasını sağladım. Ama sonrası daha zor.Gücüme gidiyor bazen bir zamanlar önemsediğim şeylerin şuan hayatımda hiç bir yeri olmaması.Yeniden hislerimi, tüm kalbimi kullanmak istiyorum ama bu kez o kadar kırgınım ki korkum isteklerimden daha ağır basıyor.Gerisin geriye kaçıyorum.

Sustuğumun farkına varacaksa elbette ben kendimi susmak için zorlayabilirim.


beni tribe sokup yazmama sebep olan bir Fettah Can şarkısıyla birlikte yazıya veda ediyoruz
mutsuz sanmayın beni
her şey yolunda



Sunday, September 13, 2015

tam düş kuracak gibi oluyorum düşüyorum.





Hiç tanımadığım bir insanı hiç bilmediğim bir halde çok yakın,yıllardır tanıyormuşum gibi hissettidiğim bir çok zamanım oldu.bir anda, kendiliğinden gerçekleşti her biri.ikimiz de ekstra bir çaba harcamadık birbirimizi tanımak için.sadece birbirimize ulaşmamızın iyi olacağını düşündüm ve benim açtığım kapılar oldu hepsi bu.Normalde bu benim yeteneğim değildir beceremem bu tarz insan ilişkilerini.belki bilmezsin ama ben ıssızımdır.her şey bir anda oldu bir şekilde.Senin farketmediğin şeylerde oldu sana dair,farkında olmadan sen de bir şeyler yaptın bizim için velhasıl bir bakmışım iki saatlik zaman zarfında kendimde seni, sende kendimi görmeye bayılır olmuşum.Her gece uyumadan önce sana dair, senli-benli hayallerle gözümü kapatıp uykuya dalmışım.İnan bana seni hayal edip uyuması öyle güzel bir duygu ki , bu duyguyu en son babamın sırtımı okşarken beni uyuttuğu zamanlar hissettim.
Aşktı bu diyebilir mi insan? Aşkın,aşka dair olduğunu sen benden bir adım geri gelirken nasıl fark edecektim?Belki bugüne kadar karşımızdaki insandan hep fazla şeyler bekledik. Ondan içimizdeki devasa boşluğu doldurmasını ve bizi sonsuz sevmesini istedik aslına bakarsan iki kişilik bir evren kurmak istiyorduk biz yani ben. Neye göre aşık oluyoruz,ölçütümüz neydi? 40gr güzellik, 20gr iyilik, 30gr güven, 10gr diğer şeyler üzerine mi kurulu aşk terazimiz? Rakamları ne belirler? Biz neye göre aşık oluyoruz? Her insanın bir parçası olduğuna inanılır, birbirine uyan iki yapboz parçası gibi tamamlanırlar birbirlerinde. Ayrı gayrı anlamsızdırlar, etrafa saçılmış anlamsız puzzle parçalarından başka bir şey ifade etmezler. Oysa birleştiklerinde harika görünürler. belki benim aramak istemediğim halde karşıma çıkan o tek parça sensin.Ben aşık olmadım, aşkı da bilmem ama bugüne kadar anlatılara, yazılanlara bakılırsa aşk bütün olmak, tamamlanmak, tekleşmek demek. belki bu yüzden aşık olamıyoruz, çünkü kimseyle tamamlanmıyor; ruhumuz, kalbimiz.İki can aynı kafese giremiyor bir türlü. Ne ben sen olabiliyorum ne de sen ben. Öylece aşık olmayı diliyoruz, aşk üzerine espriler yapıp zaman geçiriyoruz fakat bensiz sen, sensiz benden aşık olmaz.

lütfen benimle daha fazla aynı uslupla konuşma bu gel-gitler beni ya öldürecek ya öldürecek.

Tuesday, September 8, 2015

hatırlamam için aklımın köşesinden çıkmış olması gerekir ama bir an olsun çıkmadı.zaman unutturmadı sadece alışmayı öğretti.özlemim her geçen yıl düğüm düğüm oldu.yürüdüğümüz yollar, arabayı park ettiği yer, oturduğu koltuk, dokunduğu dolaplar her şey bıraktığı gibi.
Her şey nasıl bir anda oluverdi? Kendimle uzlaşamadığım sorun bu.Büyüdükçe elimde daha fazla cevapsız sorular kalmaya başladı.Neden ve niçin diye içimde bağırarak isyan ettiğim sorular artmaya başladı.Çok acıtıyor.Dalıp gitmelerim hep ummadığım anda beni vuran o acı sona çıkıyor.Her nefes alışımda yokluğu daha çok batıyor.Gökyüzü bana eskisinden daha yakın.Onu kaybettiğimle artık tamamen yüzleştim.Bu acı gerçekle yaşamayı kolay kolay sindiremiyorum."o artık yok" rüyalarıma bile eskisi kadar uğramıyor.fotograflarını ilk defa daha dikkatli inceliyorum.bu adam benim babamdı, bu adam gitti ve ben yarım kaldım.bir düşün yanındayken değeri bu kadar paha biçilmez miydi? Tabiki de öyleydi. Sadece farketmem zaman aldı.Ah şu elimden kayıp gidince farketmelerim yok mu, işte benim tüm hayatımı götüren tek yanlışım.

Friday, September 4, 2015

Bir cümle Bir Enter Bir İtiraf

Bir insanı çok sevmenin herhangi birine bir faydası yok
Herhangi birini sevdiğimi belli etmemin de gereği yok
Bu beni duygusuz biri yapmaz , duygularım yokmuş gibi gösterir
Eleştirisel ve umursamaz yaklaşımlı tavırlarım nefret belirtisi göstermedi hiçbir zaman, göstermez de
Sevmediğim, ilgi duymadığım kimseyle muhatap olmam.
Bundan sonra benimle nasılsın diye iletişim kurmaya çalışan olmazsa kendimi şanslı hissederim
Çünkü karşılığında benim de onlara nezaketen rol yapıp nasıl olduklarını sormam gerekmeyecek
Kimsenin hiçbir şeyiyle hiç ilgilenmiyorum
Kimin ne yaptığını merak etmiyorum hatta mümkün olsa kendimle de ilgilenmek istemiyorum
Ben sosyal medyalarda ki anasayfa akışını takip etmeyi bırakalı iki yıl oldu
Kendi postumu atıp hesabımdan defolup gidiyorum
Affedersiniz ama ayıp olmasın yüzyüze bakan insanlarız diye geri takip yapıyorum
Velhasıl hayata dair yaptıklarınız, düşündükleriniz beni zerre kadar ilgilendirmiyor
Siz de benim için aynı şeyleri düşünüyorsanız karşılıklı birbirimizden uzaklaşabiliriz
Benim twitterda attığım her 10 tweet den 9 u goygoydur, boşuna dikkate alıyorsunuz
Instagramda görüştüğüm kişilerle, gittiğim yerlerin, yediğim şeylerin fotoğrafını koymayıp sadece kabak gibi kendimi koyma sebebi kendimi çok beğendiğimden, like alıp tatmin olduğumdan da değil bu arada
Benim için ne düşündüğünüzün de bir önemi yok
Kafamın içinde ki yalnızlar ordusunu rahat bırakın yeterli
Beni çok ciddiye almayın, çünkü benim yer yüzünde ciddiye aldığım bir şey yok henüz
Bakın bu 22'nin ergenliği değil, bu ay boyu regl kafası değil, bu asilik değil
Bu doymuşluk ve bir o kadar tükenmişlik
Bazılarının harcadığı tahammül sınırlarımın ceremesini bazıları çekiyor fakat bunun muhatabı ben değilim
Mutsuz insan görmeye hiç tahammülüm yok
Ben artık karşıma geçen herhangi biri ile (arkadaş-akraba) konuşurken gözünün içine bakıp o an ki her şeyi durdurup "ya ben bu insanı acaba ne kadar çok seviyorum" diye düşünüyorum ve beni tatmin etmeyen bir his yakaladığımda o kişiyi ebedi siliyorum.
Çünkü hayatımda kalabalık ediyor.
Birini gerçekten tüm kalbimle sevmeye başladığımda bu sefer yemin ederim ki kimseye en ufak bir şeyden bahsetmeyeceğim çünkü siz nankör, kindar ve bir o kadar da kıskanç insanlarsanız
İnsan ilişkilerimin bokunu çıkartıyorsunuz
Lütfen hayatımla en uzak mesafeden iletişime geçin.

Monday, August 31, 2015

Bırak şarkılar söylesin

Yaşadıklarımın karşılığında döner dolaşır beni bulur diye beni üzen, yarım bırakan kimseye beddua etmedim hiçbir zaman, karşıma aldığım kim varsa hepsinin yolunun açık olmasını istedim, tüm kalbimle. Öyle gibi bir şey oldu zaten. Benden giden her kim varsa mutlu oldu, işleri tıkır tıkır yolunda gitti. Belki düştüler, belki pişman oldular ama bunu hiçbir zaman yansıtmadılar eğer böyle bir şey olduysa tebrik ederim çünkü gerçekten başarılı oldular.Söylediğim gibi ben hiçbir zaman kimsenin düşmesini , hayatına dair bir şeylerden yoksun kalmasını istemem ama hani bir şarkı var ya çok eskilerden "göksel-günün birinde" işte ben bu şarkının sözlerinin gerçekliğine süphesiz inanıyorum belki de bu benim en iyi motivasyon yanım bilemem ama inanıyorum.

Öyleyse dinleyelim :)


Ne geri dönecek yolun olacak 
Ne de tutunacak dalın kalacak 
Korkarım pişmanlık sonun olacak 

Yalnız kalacaksın günün birinde 


Saturday, August 29, 2015

Umursamaz Bir Şive

Kafa yapım ve bedenimi dengeli bir fonksiyonla yönetebilmeyi öğrendiğim yazın tazecik ilk günlerinden geriye bir kaç dem güneş kalmışken nasıl başarılı olduğumdan bahsetmek isterim..



Her şeyden önce alışkanlıklarımla birlikte gelen hayata duruş tarzımdan vazgeçtim.Bunlardan beni en çok etkileyeni dinlediğim müziklerin ritmini arttırmak oldu inanın güne mutlu başlayabilmenin en büyük alternatifi güneşten doğruca bize gelip hitap eden şarkılar.Yüksek sesle müzik dinlediğin sürece sadece mutlu kalmıyorsun bununla birlikte dünyaya karşı kollarını kocaman açıp ruhunu koruyorsun yani umursamaz oluyorsun.İşte bu benim kalıcı mutluluğa adım atmamın en büyük etkeniydi.Umursamaz olmanın bende ki tarafı denizler boyunca uzanan kumlarda hunharca koşmaktı.Kimilerine göre umursamazlığın duygusal olarak tanımı yüksüz, tüy kadar hafif olmak manasında söylenir ama benim ruhumun her zaman bir denize kıyısı olduğu için umursamazlığımı mavinin sonsuzluğu ile pekiştirdim.Mavi benim en güçlü yanım oldu.Yaşadıklarım ve başıma gelenlerin fon müziğinde "bir teselli ver" çalarken ben her zaman duruşumla "price tag" oldum.


Yaz boyunca güneş batmadan önce güneşe doğru son nefesime gelene kadar zıplayarak dans ettim böylelikle kendi başıma ne kadar yükselebileceğimin farkına vardım.Bu benim özgüvenimi tazeledi ve şimdi yalnız başıma kalmaktan korkmuyorum aksine hayatı tek başına çekilebilir kılmanın püf noktalarını biliyorum.Kendi yaş gruplarımla takılmaktan olabildiğince kaçtım 3-10 yaş grubuyla vakit geçirip kafamda ki kötü insan profilini temizledim.İçerde bir yerlerde hala insanlığın var olduğuna dair bir umut daha beslemeye başladım.Çocuklarla bol bol vakit geçirmemin bana kazandırdığı en güzel şey kalbimde çürüyen ne kadar hücre varsa hepsinin yenilenmesi oldu.4 ay öncesine kadar ne kadar tükenmiş bir ruhum varsa hepsinden teker teker arındım.

Kendi jenerasyonumdan uzak kaldıkça hayatın gerçeklerini daha net gördüm, bu dünyanın gerçekten çekilebilir bir tadı olduğunu öğrendim.Bundan sonra ki günlerimde de aynı şekilde onlardan uzak, sakin bir hayat sürdüreceğime dair kararlarım var.Kafamı bedava hayatlara, ucuz karakterlere yoracak kadar değersiz değil benim günlerim.Hiç kimsenin değil, sadece buna inanıp görebilmeniz yeterli.Süslemeli hayatlarla bir yerlere varılmayacağını etrafımda ki herkesin tek tek gözümün önünde yaşayarak göreceğinden eminim.

Ben kendime tek kişilik bir liman buldum uzun bir süre burada istirahatta kalacağım.Bundan bir önce ki ruh halimde yaptığım gibi çevremi gözlemlemeyi de durdurdum.Kısacası ben kalbimi durdurdum.Sevdiğim birinin gözümün önünde göz göre hata yapması bile beni alakadar etmiyor artık.Yapmak üzere olduğum hatalardan düşerken kimse beni bak bu acıtır diye uyarmadı.Ben o sıcak sütü üfleyerek içtiğim için yoğurdu yemekten korkmuyorum.Hepinizin kaliteli yaşamayı öğrenmeniz dileğimle..


Friday, August 14, 2015

 Mutlu kalabilmek, mutlu kalabilmeyi öğrenmek için iyi olmak yetmeyebiliyor bazen.Son 3 ayımı sadece iyiye giderek yaşadım; yerimde saymadım, kötüye doğru gerilemedim, hep iyi kaldım.Fakat denize doğru yönümü doğrultup, durup bir düşündüğümde neden uzaklara dalıp içimi hüzün kapladığını bilmiyorum.Her gece bozuk plak gibi sürekli geçmişi çalıyorum aynı sahilde.Gelecek adına umutluyum ama hayal kurmuyorum.

 Sana şuan minik bir adadan yazıyorum, sağımda daha büyüğü var,solumda biraz daha büyüğü tam karşımda Sakız Adası.Mutsuz sanma beni buralarda insanın içi huzur doluyor ister istemez ama mutlu da değilim eksik kalan bir kaç yanım var, biyolojik olarak beni sorarsan oldukça sağlıklıyım, kafam tamamiyle dinlenmiş durumda.3-11 yaş grubu çocuklarla günüm çoğu zaman dolu dolu geçiyor.Bilirsin beni çocuklara bayılırım yeni nesil bizden epey farklı bir şekilde yetişmiş durumda görsen hepsi zehir gibi her şey hakkında bir fikire sahipler.Bu yaşadığım dingin günlerimde sevmeyi unutmuş bulunuyorum bu henüz beni olumlu ya da olumsuz olarak etkilemedi.Gönül gözüm bir kaç haftalığına birine kaymıştı öyle bir şey olacağından değil ama günlük telaşlara girmek için ideal biriydi doğrusu.En azından her sabah aynaya bakmak için bir sebebim oluyordu.Onu gördüğüm zaman kalbimde bir ritim artışı olduğunu asla reddedemem.Ama sen beni bilirsin beceremedim beynimin içinde yaşayan aşiret onu da tanımama engel olmuştu her zaman ki gibi.Bir kaç gündür görüş alanımın dışındaydı göremiyordum onu, bu sabah artık bir gerçeğe aydım ve gitmiş olduğunu kendime kabul ettirdim.İsabet oldu elbet zaten artık yeni birini tanımaya, sevmeye glikoz yakacak halde değildim ama insan bazen paylaşmak istiyor,tek nefeste koca bir ömrünü hiç bilmediği birine anlatmak istiyor.Onda süzülen sakinlik de bütün bunları birlikte yaşayabilmemiz için biçilmiş bir kaftandı.Geçmişten neyse ki bol bol tecrübelerim var bunu da atlatırım bir kaç güne, "insanlar gider, sevme.."

Monday, July 13, 2015

Kör Dilekler

-Mutlu biri olmaya, yaşamayı öğrenmeye en yakın olduğum senelerin en kötü olayları yaşadığım zamanlara denk düşmesi tesadüf olmasa gerek.-

Çok net düştüğüm anılarımı hatırlıyorum bir çoğundan kimseye bahsetmediğim, geri kalanlarını ise andığımda gülüp geçiştirdiğim.Hayatın, ayaklarımın altından kayıp gittiği ve nereye bastığımı hatırlayamadığım günlerim oldu.O dönemlerde yaşadıklarım benim için çok zor koşullardı,şimdi ise sadece sabırla taşıdığım anılar olarak kaldılar -geride- .Kalbimde merkezcil bir acı taşıdığım için ötekileştirdiğim acılar bana zulüm etmiyor çok.Peki ya hayal kırıklıkları? Onların kalbimizden daha uzakta olan bir katmanda yer aldığını düşünüyorum.Bu öyle büyük bir katman ki bir hayal kırıldığında bunu tüm bedeninde hissedebiliyorsun ve sana acıdan çok anlamsız bir ağırlık veriyor.Hayal kırıklıkları hayatımızı yavaşlatıyor ve bazen güçsüz olan hangi yanımız varsa tam orada bizi duraksatıyor.Kendimi zayıf hissettiğim zamanlarımı çok şükür atlattım.Tabiri caizse zehirli sarmaşıklarımdan arındım ama bütün bunlar kırılgan olmadığımı göstermedi hiçbir zaman.Tutunduğum dallara başka bir kuş geldiğinde hemen savruluyor yapraklarım.Bu da benim en baskın sahiplenici yanım işte.

Zaman geçip şartlar değiştiği için değişmez insanlar,birlikte vakit geçirdikçe size karşı olan beklentilerini yükselttikleri için değişmiş olurlar.Bu durum onları memnuniyetsiz, sizi ise onlara karşı yetersiz kılar ve terk edişler başlar.Birileri sizden bir süre sonra kolayca gidebiliyorsa ortada değişen bir şeyler olduğu için değildir bu gidişleri, aksine değişen bir şey olmadığı içindir.Bu sebepten kendinizde hiçbir zaman hata aramayın.İnsanoğlu hep daha iyisini arar, daha fazlasını ister..Yetinmeyi ve şükür etmeyi bilen insan sayısı parmak hesabı kadar azdır ne yazık ki.
Terk edilen insanlarda kalıcı hasar görülmez.Bu iyi bir netice yüzeysel düşünülürse.Bir süre acıtıyor ve geçiyor.Kabuk bağlayacak kadar bile derin değil bu gitmeler.Öyleyse her şey geçiyor..

Gerçekten mutsuzluğun dibine vurmuş insanlar bulunduğu ruh halinden çıktıktan sonra mutsuzluklarından bahsetmezler. Kendilerini bu hale sokan insanlardan intikam almayı, duruma küfürler savurmayı düşünmezler.Üstelik bunu korktukları ya da yetersiz oldukları için değil, gerçekten boş verdikleri için yaparlar.Yaşadığım hiçbir etkiye tepki vermiyorum çünkü ben hayatta kalma savaşı veriyorum gitmelere takılı kalacak kadar rijit bir yapım yok.Herkese iyi dileklerimle veda ediyorum,vücudumda en ufak hücrem kadar yer tutmayan hayal kırıklıklarına isyan edecek kadar şımarık değilim.Allah kimseye taşıyamayacağı dert vermesin benim gidenlere de kalanlara da edeceğim tek dileğim bu.

Umarım güzel günlere uyanırız.


Tuesday, June 30, 2015

İlkler Yolculuğu



Son zamanlarda kendimi doğru istikamette, sağlam ve bakımlı rayların üzerinde gidip gelen bir trenin makinisti gibi hissediyorum.Uğradığım istasyonlar beni mutlu ediyor, uğramayı planladıklarım ise umutlu.Bunun en büyük faktörü aşamadığım bir takım şeyleri sabrım ve azmimle aşmış olmam.Yeniden kendimi güvende, güvenen, güvenilir bir konumda bulmaya başladım. Eskisi kadar gülüp, espri yapabiliyorum.Bu, benim artık iyileştiğimin kesin kanıtıydı.Değer veriyorum, harcanan bir emek gördüğümde onu hayranlıkla izliyorum.En basitinden artık youtube üzerinden izlemek istediğim bir şeyden önce çıkan reklamı bile atlamıyorum sonuna kadar merakla izliyorum.Sabretmeyi daha çok benimsedim.Hayata tamamen "her şey güzel olacak, şuan bile her şey bana yeteri kadar güzel" diye bakıyorum.Şükür etmekle aram son zamanlarda daha sıcak.Eskiden benden daha kötü durumda olanlar için üzülür ve onlar adına bir şeyler yapmayı planlardım, artık sadece planlamıyorum icraata da geçtim.

Uzun bir süre duraksadım.Bu bana inanın hiçbir şey katmadı.Yıllarca yerimde oturup seyirci kalmamın tek bir artısı var o da hayata daha sıkı tutunmam oldu.Hayatımız boyunca işlerimiz hiçbir zaman eksiksiz, tam olarak yolunda gitmez.Hayatı durdurup bu duruma isyan etmenin bir anlamı yok.Hayat geçiyor. Hayat geçecek.Bu süreçte ne kadar değer kazanırsam yanıma kar kalacak dedim.En önemli kazancın "hatır" olduğunu öğrendim.Kalp kırarak, birilerini hayal kırıklığına uğratarak, yarım bırakarak hiçbir yere varamayız.Her konuda durmaya, hareket etmemeye, hissetmemeye tam alışmıştım ki düzeni yeniden kurdum. İlk defa gerçekten aşırı derecede sıradan olmak istediğim zamanlarımı hatırlıyorum ve şimdi tam aksine özel biri olmak için çaba harcıyorum.Kendim için ya da bir başkası için özel olmak değil bahsettiğim, milletimiz hatta dünya adına özel bir şeyler yapmak.İnsanlığa, muhtaç olanlara en çok da cehalete bir kazanç sağlamak istiyorum artık.Kendimi başkalarına ispatlamak için yaşamaktan vazgeçtim, nerede zevk alıyorsam ve mutlu hissediyorsam oradayım.Bulunduğum yerlerin sonu hep iyiliğe çıkıyor.Bu sefer en ufak bir pürüz bile yok aldığım kararlarda.

İçimde boş kalan bir taraf hala var bu eksiklik beni öldürmüyor sadece somut bir hüzün veriyor ama kalıcı değil, onu da zamana bıraktım ve hayırlısını diledim.Bir şeyin hayırlısını dilemeyeli uzun zaman olmuştu.Bu üzüntü neyse ki tamamen bana dair.Sonucunda üzülen taraf kimse olmayacak ama bunu biliyorum.Dışarı çıkıp gücümün yettiği yere kadar koşuyorum eksikliğimi hissettiğimde, aklımı meşgul ediyorum.Eski arkadaşlarımla buluşup saatlerce gülmenin tadını çıkartıyorum.Konuşma içindeyken bir an yukarıya bakıyorum, başladığım yerden değil düşündüklerimden uzak olduğumu hissediyorum ve bu beni güvende tutuyor.Sonra yalnız kaldığımda tekrar düşünüyorum yapmak istediklerimi, ulaşmak bu kadar kolay olsa yine isteyecek miyim diye. Sanmam. Eksikliğim ulaştığım yerden çok daha farklı aslında, yolculuğun kendisi de değil, yolun sonunda hissettiklerim, yolda hissettiklerim. Şimdi yeni bir hayata başladığım için gün içinde yoruluyorum, geceleri daha rahat uyuyabilirim bu sayede. Mideme giren kramplar oluyor bazen sebebini artık eksikliğime bağlamıyorum öğlen yediklerimdendir diye geçiştiriyorum.Kurcalamıyorum artık.Elbette üzülürüm bir gün yine, ağlarım hatta, güzel şeyler bir yere kadar sürüyor ama koştum. Elimden geleni yaptım bu eksikliğim için.Belli ki, hiç inanmadığım kadercilerden olmuşum ben de birden. Şimdi elimden geleni yaptığım yerdeyim, bir farklılık hissetmiyorum şuanlık.

Bildiğim bir doğru var artık koştuğun mesafe kadar yakınsın kendine, koştuğun mesafe kadar değiştin, geriye alamayacağın kadar düşündün. İnsanlar sadece kötü anlamda değişmez, iyi değişimler de oluyor.
Benim gibi..



Kenan Doğulu yeni şarkısında ne kadar içten seslenmiş bize,

Ne yaparsan yap aşk ile yap
 Ne dediğin değil nasıl dediğin olay 
Açılır kapılar ardına kadar 
Kalpten gülersen kalanı detay gerisi kolay


Sunday, June 21, 2015

Onuruyla Yaşayan Koskoca Bir Çınar

Bugün yine babalarımızın, babamın günü.Hızla akıp giden zaman karmaşası içinde acılarımız ne unutuluyor ne de geçiyor.Zaman sadece alışmayı öğretiyor.Bu defa bu özel günde konuyu çok dallandırıp babamı ne kadar özlediğimden bahsetmeyeceğim.Babamı ne kadar çok sevip özlediğimi her fırsatta dile getiriyorum zaten özel bir güne ihtiyacım yok bunun için.Ben bu gece size bazı şeyler konusunda farkındalık yaratmak için sesleneceğim.

Babamı 2008 de umulmadık bir şekilde, kabullenmesi mümkün olmayan acı bir olayla kaybettim.Üzerinden yedi yıl geçti ama hiç geçmedi.Gönül isterdi ki böyle olmasın.Umarım söylediklerimi acıtasyon olarak algılamaz kimse.Çünkü inanın öyle değil acınacak bir durumda değilim hepimizin başına gelebilecek,gelen şeyler.Kimileri babalarını yaşarken bile öldürebiliyor.Dünyanın bin bir türlü hali var.Önemli olan karşılaştığımız bu durumlara gerekli sabrı gösterebilmek.Ölüm nankör bir olgu, ilk zamanlar koymuyor ama zamanla farkediyorsun gerçeği, yokluğu ve yalnızlığı.Keşke hiçbirimizin başına gelmese ama düzen böyle.

Yedi yıl öncesine kadar teknolojinin bu kadar gelişmediğini anımsadım az evvel.Babama dair somut pek fazla şey biriktirmediğimi farkedince üzüldüm gerçekten çok üzüldüm.Çok iyi hatırlıyorum o sıralarda kameralı telefonlar yeni çıkmıştı işte düşük çözünürlüklü böyle şimdi ki gibi her anını kaydedemediğin kameralı telefonlarla idare ediyorduk.Fotoğraf makinesiyle insan her anı yakalayamıyordu.Diyorum ki babamı bir gün kaybedeceğim gerçeğine uyanık olsaydım eğer onunla bol bol fotoğraf çekilirdim.Onun her anını, şimdilerde o yokken yaşayabilmek için kayda geçerdim.Elimde olsaydı nefes alışlarını bile saklardım.Birini kaybedince yaşatabilmek, yeniden hissetmek çok zor çünkü.Sevdiğimiz birini kaybedince ilk olarak onun sesini unutuyormuşuz ve bir daha net olarak anımsayamıyormuşuz.Hakikaten de öyleymiş babamın sesini ne acıdır ki ne kadar zorlarsam zorlayayım hatırlayamıyorum.Bilseydim teknolojiyi o zamanlar daha hayırlı bir iş olarak kullanıp babamın sesini kayda alırdım, onu videoya çekerdim.Bilemiyor insan işte, başa gelmeyince akıl edemiyor.Benim bile ölümünün üzerinden yedi yıl geçince aklıma erdi bu tür şeylerin ne kadar değerli olduğu.
Şimdi yapmam gereken bir şeyler var annem yanımda sağlıkla ve huzurla nefes alıyorken onunla bol bol zaman geçirip her anımızı kayda almak gibi.

Sözüm babalarına hala vakit varken sarılma şansı olanlara, koşun sımsıkı sarılın.Başınıza iyi şeyler de gelecek kötü şeyler de ama siz fırsatınız varken bol bol sımsıkı sarılın babalarınıza.Fotoğraflar çekilin, uzun süreli video kayıtları yapın, birlikte yürüyüşe çıkın, maçlara gidin.O uyanması çok meşakkatli gelen pazar kahvaltılarına uyanın ailecek vakit geçirin.Elinizdeki teknoloji harikalarıyla gereksiz işler peşinde koşmayın annenizi babanızı kardeşinizi ve hatta ananenizi dedenizi bol bol çekin.Babalarınıza zıt düşmeyin paylaşın.Ailenizden asla utanmayın,dimdik gururla onlara sahip olmanın ne kadar güzel bir his olduğunu herkese duyurun.Yalnızca anneleriniz kutsal diye babalarınıza haksızlık etmeyin onlar da kutsal hatta daha fazlası.Bir annenin size verebildikleri bazen bir yere kadar yetebiliyor, babanın yokluğu emin olun hiçbir şeyle baş edemiyor.

Bugünün üzerine söyleyebileceğim bir tek şey var bu gece Özledim demekle başlayıp öldü demekle son buluyor ve sen arasına milyonlarca sözcük sıkıştırabiliyorsun.

Ne kadar çok pişmanlık ve keşkeler var oysaki..
Keşke, binlerce kez KEŞKE ! KEŞKE !

Saturday, June 20, 2015

Hayat ne kadar tesadüflerle dolu günlerdir belkide haftalardır ona ulaşmak için iki elim titreye titreye yazıp yazıp siliyordum mesajımı, mesajlarımı.Tam bir aydır "şuramda bir şeyler var, tam şuramda, sahiden bir şeyler var, haykırmadan anlatamam" diye dolanıp duruyordum.Anlatmazsam kim doğru,kim yanlış diye düşünmekten gözüm açık gidecektim.İçimi günden güne kemiren bu karmaşadan ancak onun sayesinde,onun yardımıyla kurtulabileceğim gerçeğine aydım fakat hala nasıl ne sebeple ona ulaşacaktım bilmiyorum.

Güç bela az önce yazdım.Niyetim sadece ufak bir netlikti
Cevabımı aldım çok şükür.

Koca bir hiçlik
Cevapsız kalmak desen değil
Ters bir tepki bile vermesi benim için yeterliydi o da değil
Ulaşamadım
Ona ihtiyacım olduğunu duyuramadım
O artık hayatına benden bi haber olarak yaşamaya başlamış
Bakın bu o kadar ağır ki
Ben bu kez çok sağlam düştüm
Lütfen kimse kaldırmasın böylesi daha hak getire
Bu da bana ders olsun.

Tuesday, June 16, 2015

Sahiden bir şeyler var, haykırmadan anlatamam!



Zor günler geçirdim, geçiriyorum.Bu zamanlarda yaşadıklarıma paralel olarak daha sık uyuyorum.Ertesi güne uyanma işi canımı çok sıkıyor.Pek rüyalara takılan biri değilim fakat babamı gördüğüm rüyalarımın etkisinden günlerce çıkamıyorum.Gördüklerim hiç rüya gibi değiller.Uyandığımda rüyama kaldığım yerden devam ediyorum her defasında.

Bu sabah bambaşka uyandım.Günlerdir babamın fotoğrafını koyduğum beyaz bir çerçeveyle uyuyorum.Geçirmiyor hiçbir özlemi ama iyi de gelmiyor değil.Uyanalı beş saat oldu hala pek uyanmış sayılmam çünkü bu defa uyanıp onu yeniden kaybetmek istemedim.Gözümü hiç açmadan, uyanmadan rüyamı günlerce görmek istedim.Ona o kadar çok sarıldım ki en sonunda bir sebepten gözümü açtığımda onu kaybettiğim ilk gün hissettiğim duyguları yeniden yaşadım, taşıdım.Her gece sabaha çıkamayacakmışım gibi üzüntüyle uyuyup, her sabah keşke uyanmasaydım dedirten bir acıyla uyanıyorum böyle zamanlarda.Ne çok özledim oysa..

Sadece duygu odaklı acılar yaşamıyorum, bu acı o kadar büyük ki fiziksel olarak da tüm bedenimde hissediyorum.Beni çok fazla yoruyor.Oysa sürekli aynı acıyı yaşayıp kendini tüketmek biraz aptallıktır ama bu konuda değil.Yaşadığım acının haklı bir gururu var.Tamamen istisna bir durum.



Gözümü kapatıp kendimi tekrar aynı rüyayı görmek için zorluyorum.
Babam olmadan yaşayamıyorum diyemem elbette yaşıyorum ama çok sessiz yaşıyorum.
Emin olun ki ailenizin temelini oluşturan biri gidince yaşam kaliteniz bozuluyor.
Yıllar sonra onu kaybettiğim ilk defa bu kadar çok koydu.
Neyse ki Allah sabrını bir şekilde veriyor.
Keşke ömrümün 10-15 yılını babama verebilme şansım olsaydı.
Keşke seni ben yaşatabilseydim
Eğer bana bir şans verselerdi tüm nefesimi sana verirdim
43 yaşında ölmemeli bir insan, çok erken!
23. yaşımda bunun gerçeğiyle uyanmak pek adil değil.
Neyse ki zaman, seni kalbimde yaşatabilmeyi öğretti bana
Buradasın
Seni tüm kalbimle seviyorum babam.