Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Thursday, November 3, 2016








  Zararda mısın diye kalbime sormaya utanırken,
fotografına her baktığımda "ZARARDASIN" diye bağıran gülen gözlerinden daha çok utanıyorum!
Engeller aşınca güzeldir, ben engelleri omzundayken aşabilecek kadar büyümüşüm.Senden sonra bir başıma yürüyeceğim hayat yoluna cahil kalmışım.
Acemiliğime ver zarardasın diye canımı acıtan yüklenmiş sorumluluklarım hep acemilikten işte.Bodoslama yürüyüp geçmişim bütün geçmişimden.
Demek ki ben senin son nefes alışına kadar yaşayabilmişim.
Ölüp giden biri arkasında kalanlarla gurur duyar mı?
Sahiden beni uyuduğun yerden izliyor musun?
En azından bu cevapsız kalan sorularım için bir cevap minik bir tepki ver ben de boşuna bu kadar yıpranmayayım.Durduğum yerde yükümden sallanıp durmayayım.


Aşamıyorum! Seni, kendimi, senden sonra sevmek istediğim şeyleri..Engelleri..

Aşamıyorum önümde kilometrelerce yıldızlara kadar yükselmiş olan duvarları..
Bulutlara dokunamıyorum eskisi gibi.Oysa ki tam karşımda duran, günümün 6 saatini bakarak geçirdiğim fotografta iliklerime kadar bulutlara taşınmışım.Bütün hüzünleri, gelecekte beni kapatacak acıları görmezden gelmişim.Bulutlara konmuşum omzunda.


Ruhumu yanına taşı, bulutlara yıldızlardan ev yapalım

Ruhumu yanına taşı, duvarları uçarak aşayım
Ruhumu yanına taşı, yanında kalayım
Ruhum yanında kalsın melekleri buralara kadar gönderme sen koru
Ruhum, ruhunun yanına uzansın
En sevdiğim rüyalarım başlasın.
Ruhun, ruhuma dokunsun uçup gitsin bütün kaygılarım
Ruhumu yanına kucakla bu gece yanında uyusun.

Monday, October 31, 2016

Umutlu Vaka*




Her şey bitti dediğin zamanların olur,
Çok çok geriye gittiğin zamanlar da bu sıralarda sıklaşır,
Gözyaşların isyanınla savaşırken,
Geçmişin geleceğin ile karşı karşıya kalır
ve sen yine tam aradasın değil mi?
Bitti mi şimdi yoksa hala devam edebilecek ufak bir his köşede sıkışmış mı?
Kafanı en yakın bir duvara dayarsın, yastıklara bulaşmazsın
Yastıklarda şevkat bulacaksın ama senin ihtiyacın olan güçtür
Nefesin duvarın soğuk çerçevesinden tokat gibi geri yüzüne çarpar

Üzerine beton dökülmüşcesine hissizleşmek ve sabit kalmak istersin
Odalarda yüzen ışık bile seni rahatsız etmez
Pencereden giren sonbahar ayazı üşütmez
Ses ayarını sağa doğru kaydırabileceğin bir müziğe bile ihtiyacın kalmaz
Anlayacağın hiçbir koşul üzerinde iz bırakmaz
O halde bitti..
Neden bitti?
-çünkü seni mutlu eden çok az şeye sahipsin,
zavallı duygular nasıl da alenen tükeniveriyor.
Bitmesine izin vermemeliydim diye kendine kızıyorsun şimdi de
Öfke ve mutsuzluk denizinde çırpınıp duruyorsun
Durum böyleyken yüksek sesle ağlayamıyorsun da
-gerçekten çok acı, sahiden bitti galiba..


Hazır bitti diyorken, sahte mimikleri de şu köşede bırakalım
İç duyguları yansıtamamak bir süre sonra bedende kasılmalara neden oluyor.
Bittiyse dış dünyaya karşı bir ilgin kalmamış olması gerekiyor
Bitsin öyleyse..
Önce kafandakileri sonra hayallerini hepsinin ardından kendini bitirirsin 
Bitmek ile azalmak aynı şey değildir
Kendine biterken yedek bir can bırakmalısın,
Hayat bu bugün ayakların gerisin geriye gidiyorken,
Yarın kanatlanıp uçabilirsin.
Hislerin dengede kalsın
Bana güven her duygu bir gün ruhumuza lazım oluyor.
Sırf yeniden başlamak için bile tamamen bitirme
Kesip attığın şey bir ağacın dalı değil yenisi çıkmaz
Acılar da bize kazançtır, kaybettiğin her şeyin izi üzerinde kalsın
O senin gurur kefenin

Kolayca silip atabilen insanlar gerçekten kalpten kötü insanlardır
Kötü olmalarını da birine borçlu değillerdir
Kalbini katı bir şekilde tutabilmeyi herkes beceremez
Üzdüler diye üzmen tamamen bencillik tanımıdır.
Sürekli kaybediyorum diye bitirmen acizliktir
Acılarını önüne siper etmen ise seni asla bir yere getirmez, kimse sana acımaz ve üzülmez.Siperinin seni koruyacağını düşünüyorsan sen elinde gözyaşlarınla ıslanmış, sümüklü bir mendil tutuyorsun ve onlar seninle kendi aralarında alay ediyorlar.
Şimdi bir daha düşün sahiden bitti mi?
Bitmesi senin için en doğrusu mu?
Eğer hala kararlıysan ben sana bir başlık koyayım
Sen bu duruma bitti diyorsun ben de vazgeçtin
ve vazgeçebilen insanlar bu kürede hiçbir yere tutunamazlar

Sana bir sır vereyim, "bitti" dedikten hemen sonra kısa bir süre evreni dinle
Eminim sesini duyup seni olduğun yerden kaldırabilecek bir güç vardır.

Kendine ve hayata bir anlam tanı.
Bulutların hareketini bile önemse, bir sabah da uyandığında -neden diye kendini sorgulama.Bir kere de uyanınca odana sızan güneşi sorgula.Düşün bulunduğun konum için aslında o kadar kıymetlisin ki güneş bile hala sana bir umut diye doğuyor.

Son olarak görebileceğin her yere aynı şeyi yaz "DENGEDE KAL!" 
Çünkü artık iyi kalmak değil dengede ve yerli yerinde kalabilmek ruhumuzu besliyor.Ne yaparsan yap iyi kalmayı süreklilik haline getiremezsin.Çevresel etkiler sürekli yörüngende dönüyor.Dengede kalırsan şartlar ne olursa olsun en hafif şekilde bulunduğun durumu atlatabilirsin.Şimdi istersen bitti diyerek köşene çekilebilirsin ya da kendine bir söz verip kaldığın yerden devam da edebilirsin.Her insan kendi seçimini yapar, bazıları ise bu seçimlere alternatif sunar.Dengeli geceler :) !

Saturday, October 15, 2016

Kişisel Erişim Noktası:1 Bağlantı























Kullanmadığımız şeyler çoğunlukla yeri geliyor ve kıymete biniyor.Kıymet 
bilmek de bir kıymettir aslında değil mi? Yapı olarak ne çok keşkelerimiz var oysa, her birinin temeli kıymet bilememe ve değerlendirememe hasarından doğuyor.Benim en büyük dileğimdir hep; Allah kimseyi pişmanlıkları ile sınamasın.Çünkü pişmanlık bir çeşit ex- neticesidir.Sadece geride bırakılıp gidilen sevgili ex- olarak kalmıyor.Ex işte tıp dilinde öldü ve gitti diye de tanımlanabilir.Hatta güneş tam olarak buradan doğmaktadır.Giden biri de olsa ölen biri de olsa artık varlıklarıyla karşılaşamayacağımızı bildiğimiz şeyler her zaman kaybettikten sonra anlam kazanıyor.Yani sen onu belki çok seviyorsun, hatta pencerende farketmediğin fakat severek aldığın kurumuş çiçeği hala önemsiyorsun ama üzerine toprak attığın, geçmiş olsun dileklerini birer birer karşıladığın zaman esas sevdiğini anlıyorsun.Yıllarca doğruluğundan emin olduğun bir şeyin aslında a'dan z'ye yanlış olduğunu öğrenmen gibi..Alfabe bile random bir dizilişe sahip aslında.Öyle çok da detaycı kalmanın önemi yok.

Kafana yerleştirdiğin soru işaretlerinin yoğunluk ve miktarını arttırdıkca kamburun çıkmaya başlıyor.Her şeyi garipsemek ne kadar sağlıklı bir zihin belirtisidir? Sorgulamadan da yaşayabilir miydik? Sorguların ardı kesilmiyor, sorgular sadece soluğunu kesiyor ve sitemlerin başlıyor.Demek istediğim sürekli bir isyan oturuşu.Sincan duruşumuzda bile bir sitem var..

Şarkılar söyleniyor ve dinleniyor.Bu şarkılar 4.5 milyar yıldır söylenip dinleniyorsa bulunduğumuz durumda aman aman vahim bir durum yok.Samanyoluna doğru öyle gelişi güzel uzansak mesela yine Sezen Aksu dinler miydik? Demek istediğim Sezenden akan cümlelerde kendimizi bulmamız için illa iç içe mi yaşamamız gerekiyor? Örneğin, seni evet seni işte sen orda ki başkasına bakma karşımda şuan sen varsın kimin üzerinden örnek vereceğim başka.Ne diyorduk? -hah! seni 1997 de Cassini ile Satürne doğru fırlatsaydık orada geçirdiğin süre zarfında dinlemek için yanına 90'lar türkçe pop kasetini alır mıydın mesela? yoksa sevdiklerine biraz daha yakın kalmak için Mars Express i mi tercih ederdin? Biraz daha ayaklarımızı yere basmamız gerekirse yörüngeden bir adım daha öteye gitmeyen teleskop Hubble mı olmak isterdin? Hubble olsan arada bir bize doğru  merceklerini çevirip fotograflarımızı çekip duygulanır mıydın? Ben bütün bunları neden saçmaladım biliyor musun? Kamburum biraz incelmiş onu yükseltmek için.Tabi ki kambur meselesi değil.Ben ardıma bile bakmadan giderdim giderken de yanıma bütün müzik arşivimi alırdım.Ben böylesi bir an bile duraksayıp acaba demeden gidebilme potansiyelimi hangi düşüşümde kazandım? Bu konu da yalnız mıyım yoksa valla tam da benim gece yastığa kafamı koyduğumda hayal ettiğim şeyi dile getirdin mi diyorsunuz?
Böyle duygular ve anlık kurgulanmış hayaller beni ürkütüyor.Bu acımasız ve bencil olma meselesi değil oysa.Tamamen kaybedecek hiçbir şeyin kalmamasından geçen doğruluk.Buraya "dünyalılardan iğreniyorum" diye not düşüp gitmek isterdim fakat diğer boyuttakilere de pek güvenemiyorum.Allah biliyor da beni katı küreye doğru sürüklüyormuş meğerse.Hiç ummazdım ama beni durduk yere yerle bir etti.İnanılacak gibi değil, deyim olan yerle bir olmak da değil.Tamamen kelime kelime kodlanan anlamları ile alenen yerle bir oldum.

Şimdi nasıl özetlesem de gitsem diye düşünüyorum.Ana metin aslına bakılırsa;
var gücünle birilerine kendini ifade etmen, anlatman, yazman, dinlemen, dertleşme arzuların yaşadığın hiçbir acına telafi olmuyor.Çaldığın kapıların eşiğine gidene kadar onların senin için destek olacağını düşünüyorsun fakat açılan kapılar sana hep köstek oluyor.Yörünge olarak tek olma anlayışını kavrayamadık ne yazık ki.Bir şeyin kıymetini de kaybettikten sonra anlıyorsan, zihninin sana pişmanlık yaşatmasına izin verme!O an kaybetmen şimdi ise kıymetini bilmen gerekiyormuş.Her şeyi basite indirgemek lazım.Düz olaylar düz çözümler üretmek bize zaman kazandırır.Hayatınızda takvimi değil bir ışık demetini referans olarak alın.Doya doya kaybedin ve kazanın.Ne de olsa bundan sonra geri kalan her şey 1 ve 0 üzerinden ilerleyecek.

Monday, October 3, 2016

Ders k'arası

Hayat ne tarafından bakarsan bak bir şekilde acıtıyor değil mi? Ne şanslısınız. Beni sağlı sollu yakıyor, kanatıyor ve durmadan acıtıyor. Ama kalkıp da acıyor demiyorum, kaçıyorum.

Hayat hala benden çok büyük ve daha olgunken neden yıllanmış şarap gibi rafımda beklemeye alınmış hissi yaşıyorum.Umutlarımla endişelerim ne zamandan beri aynı çizgi üzerinde koşmaya başladı? Her şey bunkadar normal gibi görünürken neden bir o kadar da kompleks? Düz yaşamak isterken kendimi hayatımın operatörü yapmamın bir anlamı var mı? Her şeyi akışına bıraksam su gibi yolunu bulur mu? Ben ne zaman bir şeyleri akışına bıraksam doğrultusundan sapıp farklı koordinatlarda son buluyorlar.Mesele bir şeyleri hem akışına bırakıp hem de kontrol altında tutabilmekmiş.Aa siz yeni mi geldiniz, buyrun geçin ben de yeni geldim sayılır.Bir bardak soğuk su ve kalpten çekilen derin nefesin işe yaramadığı problem yoktur.Gelin biraz oturup sakin kalmaya çalışalım.Sonra taşikardi diye gidip panik atak çıkıyoruz o odalardan.Küçüğüz be!!Çok küçük hem de.En küçük atomlarımızı keşfedip orada sıkışmışız.İçerisi çok radyal nasıl çıkacağız buradan? -sabırla..

Öyle böyle geldik ders arası yapcak bir şey bulamadık, baktık uzun zamandır şeref vermedik iki kelime huzurlarınıza karaladık.
Şu sıralar kadere değil de makale sayfalarına karalamam benim için daha verimli olacak gibi.Mazur görün ben de affınıza sığanayım hoş sığınacak pek bir şeyim de yok ama memnunum.Bak hayat gerçekten çok zor ama hala çekilebilir bir yanı var diye düşünüyorum velhasıl ne diyecektim;

Ben sen dinlersin diye anlatmaya geldim.
Sen dinlemezsin diye anlatmak için kendime başka bir yol buldum.
Bu sırada hem dinlemedin hem de gittin.
E bana da müsade artık
Ders arkeojeofizik
O ne ki?
İnan ben de bilmiyorum çimento niyetine aldım

Tuesday, September 6, 2016

Benim değil

Uyumuyorum, yemiyorum, içmiyorum
Mide ağrıları, acısı da izi de geçmeyen yaraları çok şiddetli tetikliyor
Hep aynı pencerenin önünde oturup aynı sokak lambasıyla sabahı ediyorum
Sabahın altısı yine bana vuracak
caminin bu bir ezan ses kaydı faslı bitti
İnancım tam da şu ezanlar bana hep o günü yaşatıyor, ezan kaç kişiye ölümü anımsatıyor?
Yürek alev alev, hala canlı kalmış neresi varsa acıyor
yani bütünüyle..
Burnumda tahammül edemediğim aynı sızı
Gözyaşlarımla, burnumu hala üzerime siliyorum..ansızın gelen ağlamalara peçete bulamazsın
Aklımı ardı kesilmeyen flashbacklerimden alamıyorum,
ışık hızıyla her birinden birer parça
Bazen bir eşya, bazen ise bir şarkı ya da bir söz, bir bakış
Geçmiyor ve unutulmuyor
Aklımı al benden 
Ne aklım ne gönlüm geçmişimle mücadele edebiliyor
Boy ver diyorsunda bu acı boyumdan büyük
Genzime su kaçıyor kollarımdan tutup kaldırır mısın?
Çok yorgunum gösterme bana o hatıraları
Yaralı büyütüyorsun beni, eksik hep eksik

Yıllardır aynı şarkılarla beni çürütüyorsun
Televizyonda Şahane Pazar ya da BBG görmek istiyorum
Tek bir müzik kanalına sahipken gün içinde Arnavut Kaldırımı çalmasını beklemek gibi
Bana 250 bin versin ilk tenefüste bir simit bir ayran alayım
Şu anayoldan karşıdan karşıya geçirsin gerisini ben hallederim
Tutacaksa eğer elimden hadi geriye dönelim

Ömür geçer de kalp dayanır mı?
Ben geçmişimi eskitmeye kıyamıyorum
Peki ya sen nasıl da iki sivri uca harcadın bizi
Yatağın olsun o uçlar her gece sırtına dokunsunlar
Sen sus, defol karşımdan şuan sırası değil
Bak şu köşede gülüyorduk,
Şu kumaşı değişmiş koltuk da en sevdiğiydi,
Geç geldiğinde, başı alkolden dönüp kendini bıraktığı halı nerde?
Ne bileyim ben, toprak attılar üzerine halı diye


Kapı aynı, kişiler aynı, katmanlar farklı
Bu böyle sürmez
Bugünümü al geçmişimi ver
Sen dünü unut ben unutmak istemiyorum
Benim ciğerler geçmiş geçirmiş diye isyan ediyor
Geçmedi diyorum kızıyor patlayacak hale geliyor
Geçmedi
Patlayacaksan patla bize de toprak atarlar

Monday, August 29, 2016

Mutluluk Şurubu























Dolu odaların boş duvarlarına takılı kalmak, kendin gibi birini dinlemek yerine günün 24 saatini müzik dinleyerek doldurmak, kafanı dağıtmak için kendine tuhaf özellikler kazandırmak, salya sümük ağlarken aniden gülüp dans etmeye başlamak, gerçek temaslardan kaçınmak ve kendinize ait olmayan nice davranışlar.



Depresyon nedir? Bu konunun uzmanı değilim, tecrübesiyim.Küçükken bu
kelimeyi sanırım bu kadar sık hatta hiç duymadık.Büyüdükce çağımızın vebası olmaya başladı.Peki gerçekten depresyon diye bir şey var mıydı? Yoksa bu bir çıkış yolu muydu.

İki sevgilinin giderek uzayan ilişkilerinin adını koyması gibi.Bulunduğun manasız ruh haline bir tanı koymak.Tıbben böyle bir vaka vardır fakat içerisinde bulunduğumuz her çaresiz ruh hali depresyon değildir.
"Depresyondayım!" demek, Feridun Düzağaç'ın *dipteyim sondayım depresyondayım; yalvarırım gel de kurtar sözlerine benzemez sadece bir sığınma başlığıdır.Bırakın buna siz değil profesyoneller karar versin.Kim bu dört soğuk duvar arasına gerçekten girer ve buna neler sebep olur;

-başarısızlık
-alışkanlıklarını bir anda kaybetme boşluğu
-işlerin kafasında hayal ettiği gibi gitmemesi
-anlatamama duygusunun bireye verdiği basınç yani içine akıtma
-sürekli kazanma hırsı ile yaşamak ve benzerleri..

Depresyon "bence" kalbe bağlı acıdan kaynaklı bizi bulmaz.Aklınla uyuşmayan,planlarınla paralel gitmeyen hayat, senin önce beynini ardından bedenini yavaş yavaş tüketir.Kendini sürekli sorgular vaziyette bulursun ve bu sorgular bütün renklerini griye boyar.Artık her sabah yorgun uyanırsın.Kafein senin en yakın arkadaşındır, batağa bulaşmıssan alkol de..Biri gecelerini bayıltırken diğeri sabahlarını ayıltmakla mesguldur ve devamlı bu sirkülasyon içinde yaşarsın.

Çok büyük bir mal varlığın olduğunu hayal et, ne kadar paran varsa o kadar stresli ve mutsuzsundur.Başarısızlığın yüzünden teker teker kayıp vermeye başlıyorsun ve bir sabah ipotekli evinde iptal edilmiş kartlarla uyanıyorsun.Elde avuçta hiçbir şey kalmamış; yine mutsuzsun sadece bir farkla artık bir hiçsin..

Tam tersi geçim derdi yaşayan sıradan birisin ve umutsuzca oynadığın şans oyununda ikramiyeyi kazanan sen oluyorsun.Ne mutlu sana değil mi? -Değil!
İlk başta ne yapacağını bilememe duygusu seni hayat çizginden dışarı taşırıyor.Harcamalarının hiçbiri bir süre sonra seni tatmin etmiyor ve fark ediyorsun ki mutsuzluk yine seni buluyor.İnsanlar mutsuz olmak zorunda..




Bir şeylerin hep ortası iyidir. Hayatta her zaman sosyete düğünlerinde önümüze sunulan ara sıcak  faslı gibi kalmamız gerek.Biliyorsun;
sen önünde duran dolu tabaktan önce de çok dolu bir tabakla açlığını bastırdın birazdan gelecek olanı ile de çok güzel şeyler yiyecek o masadan doymuş ve tatmin olmuş olarak kalkacaksın.Hayat sana o gece afiyet olacak!
Sadece ana yemeğe odaklı kalsaydın utanarak bir tane daha aynısından gelmesini bekleyecektin ve gelmeyecekti sen de yanındaki davetlinin tabağına göz dikecektin.
Başlangıç ile sınırlı kalırsan, ardından geleceklere yer ayırmak için önünde duranın tadına varamayacaktın.En iyisi dediğim gibi ara sıcak kalmak..
*Yetinmeyi bilirsen GÜÇLÜ ve MUTLU kalırsın
Hırslarının ve iştahının seni tüketmesine, depresyona teslim etmesine izin verme.Bu kez kalbini değil, beynini durdur ve ona de ki;
-Teşekkürler ben arada gayet iyiyim!









Mutlu kalabilmek, mutsuz olabilmek kadar kolaydır.Bana göre hayatın kilit noktası, yaşadığın hayatın bir tık altını yaşayanlarla kendini kıyaslamaktan geçiyor.Senden daha iyi olan şartlara gözünü dikmen bütün bedeninde yoğun bir buhara ve hararete yol açar.Kendimiz odaklı yaşamayı başarabilirsek depresyon kelimesini sözlükten kaldırabileceğimize dair inançlıyım.Korkma, sabret, iste ve inan..

Depresyon da bir duygudur, yoğunluktur. Dünyada yaşanması gereken binlerce duygu var, yaşadığımız her duygu ömrü uzatır ve bize kazanç sağlar.Neden duygu denilince sadece aşka odaklı kalıyorsunuz? Endişe, korku ve kaybetmek de bir duygu değil midir? Her birini tatmak gerekiyor. Ölmeden önce gidilmesi gereken yerler değil ölmeden önce yaşanılması gereken duygular vardır!

Depresyonda olduğuna yetkili kişiler karar vermeden önce kendin bu durumdan arınmalısın.Evet, belki şuan bütün koşullar ve kapılar senin için depresyona çıkıyor fakat aklımızı yönlendirebilecek, kalbimize söz geçirebilecek bir biyolojimiz var.İkinci kişileri bu probleme dahil etmeden önce çözüm aşamasını kendimiz halledebiliriz.Çünkü depresyon senin kalbinde tıkanan bir damar ya da beyninde büyüyen somut bir kitle değildir.Sadece soyut bir kavramdır.Üflesek bile kaybolmasına yeterli gelecek.Öyleyse hadi bütün mutsuzluklarımızı, tükenmişliklerimizi ve en çok da kayıplarımızı dilek mumu üflediğimiz gibi kuvvetle üfleyelim.

Aşamadığın, çarelerin bittiğini hissettiğin an en yakın terapiste gidebilirsin.Özel olarak aramana gerek bile yok.Hepsi diyalog amaçlı ne de olsa!Çünkü o an yaşadığın her neyse başına istemsizce gelen şeyler.Kimse seni sorgulamaz ve yadırgamaz.Onlara açıklama yapmak zorunda da değilsin aynı şekilde terapistine de.Hiç bilmediğin biriyle ilk defa kahve içmeye çıkıyorsun hepsi bu :)





















Seni tatmin etmeyecek duyguları yaşamaktansa hiçbir duyguyu yaşamamak emin ol daha iyidir.(benim gibi) Kendimden örnekler vereyim biraz daha samimi olalım;

-7 yaşında ilk terapist deneyimimi yaşadım *yanılmıyorsam..
çok yaramaz ve yaşıtlarıma nazaran daha zekice hallerde bulunduğumdan dolayı ilk defa bir terapistin kapısından girmiştim.Bana sadece şekiller çizdirdi hayalle karışık hatırlıyorum da oldukca yaratıcı şeyler çizmiştim yine de normal reaksiyonlar vermiş olmalıyım ki bir daha annem beni o marioya benzeyen, anasınıfı gibi odası olan adamın yanına götürmedi.

-Bir sonra ki deneyimim gerçekten boşluğa düştüğüm için acil durum çağrısı oldu.İnanın yıllarca çalmadığımız kapı, dökmediğimiz para olmadı..Soru ve cevaplar yoktu, şekil çizmek de.Tek çözüm vardı 15 yaşındaydım ve xanax kullanacak kadar zor durumdaydım.Piyasada en ağır ilaçtan en hafifine kadar hepsini vücuduma tattırdım.İşe yaradığını zannetmiyorum.Sadece dünyamı durdurdu.Düzenli kullanmadığım için hiçbiri benim lehime olmadı.

-bazı alternatif yolları da denedim..Meditasyon&Hipnoz gibi..Onlar da içimde beni yoran duygularımı yok etmedi.Kısa vadeli tedavi sonuçları verdi.

Bir sabah her zamankinden daha yorgun uyandım ve kendimden, sürekli yatakta kalma isteğimden iğrendim ve sinirden terlemiş avuçlarımı tırnaklarımın izini bırakana kadar sıktım..Kalan her bir çizik benim hayatımda atladığım detaylardı.Kendimle oturup konuştum ve bir karara vardık..























22.yüzyıldayız ve 22 yaşındaydım.(tam 1 yıl geçti, bugün) Bana göre hala yolun başıydı.Eğer bunca zaman terapi ve destek için çaldığım kapılardan iyileşme istekli ve normalleşme inançlı girebilseydim 17. yaşımda her şey düzelecekti.İstememişim..
Şimdi hiçbir kapıyı çalmadan kendi irademle bütün tükenmiş duygularımı yeniden kuluçkaladım.Acılarımdan, beni durduran bütün mutsuzluklarımdan arındım.Kararlı bir yapım sayesinde nur topu gibi mutluluklarım oldu! Çok mutlu değilim belki fakat çok mutsuz da değilim.Sabredebiliyorum, sabırlar diliyorum.Bu aralar tekrardan tükenecekmişim hissini yaşıyorum.Artık bununla nasıl baş edebileceğimi biliyorum."İstekle" yeniden bir bilenin kapısını çalıp küçükken kullanıp bana yetmediğini düşündüğümüz yerine iğrenç bir ilaç olan lustral kullandığım, mutluluk şurubunu yani prozac ı hayat reçeteme yazmasını isteyeceğim.Önce günde bir kaşıkla bulunduğum ruh halimle savaşacağım ardından kaşığı çöpe atıp şişeyi rafa kaldıracağım!Tıpkı Lizzie gibi filmi "  İlaçla iyileşmedim, Tanrı biliyor!" diye kapatacağım..

Eğer ruhunuz sıkışıyorsa yapımından çok tatmin olmadığım fakat temanın sizden bir hikaye olabileceğini düşündüğüm Prozac Nation ı izleyebilirsiniz.Filmden tam olarak 50 tane ekran görüntüsü almış biri olarak öneriyorum.Eminim bunca kelime israfımı orada bütünleyeceksiniz. 1 kaşık prozactan önce farklı hayatlardan 1 doz alın ve gerçekten mutlu olup olmadığınızı sorgulayın.Cevabını ben biliyorum çoğunuz depresyonda değilsiniz ve ilaca ihtiyacınız yok.Sadece paylaşmanız yeterli hatta üşenmiyorsanız benim gibi karalayın ve hep mutlu kalın.Hayatınız bunu hakediyor! :)

unutma öldükten sonra daha iyisini tadabilmek için
hayata mutlu olmak için geldik
lütfen her şeye rağmen çimlerin üstünde koşun
dalgaların üzerine yürüyün..







Thursday, August 25, 2016

feryat

Ölümü istemek acizlik midir, güçsüzlük müdür? öyleyse ben aciz, güçsüz ve tükenmişim.Sadece ölmekten medet ummak hatta anlık olarak ölmek kolaydır belki ama kolay yol sana uğramıyorsa kendini 12. kattan atman gerekebilir.Atlamak istiyorum fakat sonra bugüne kadar hiç şanslı kalamadım düşerken de ölüm beni yakalamayacak elden ayaktan kesilip sürünmeye devam edeceğim boşver diyorum.Bu derdin beni diri diri yıllarca ve yavaşca öldürecekmiş hissine katlanamıyorum.Çaresizlik yaşamaktan nefes alamıyorum.Kusura bakma, ben ölsem de ölmesem de çok yaşamış sayılmıyorum.Neden kalmamı sağlıyorsun ki, zorlamanın manası yok.Başaramıyorum.Başaramıyorum.Başaramıyorum.Bilirsin kaybetmeye tahammülüm yoktur.Tahammül edemiyorum, karnıma her defasında binlerce bıçak saplanıyor kanatmıyor ama içime içime kanıyor.Neden alenen işini bitirmiyorsun, sürekli acı çekmemi sağlıyorsun.23 yaşını yaşatıp 75 yaş acısı çektiriyorsun.Kurudum, çürüdüm.İliklerime kadar eridim.Ben böyle değildim, ben uçurtmanın kuyrukları kadar özgür ve renkliydim.Ne ara soğuk mezar taşı arayışına düştüm?Artık biri bitip diğeri dert olmakla da kalmıyor, biri bitmeden diğeri başlıyor.

Benim şu işi kestirmeden halledelim.
Soğuk bir tımarhanede yere oturup istem dışı kafa sallayacağıma üzerime toprak atmanız hepimiz için daha hayırlı olur.

Tuesday, August 23, 2016

Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu

bazı şeyleri ne kadar söylemem gerekiyorsa,
geriye kalan bir çok şeyin anlaşılması gerekli diye düşünüyorum.
duruşumdan, bakışlarımdan en çok da durgunluğumdan
anlayamıyorsan eğer
hayatımda kalabalık etmenin de lüzmu yok.
hayır anlaşılmak derdinde değilim sadece yormanızı istemiyorum.
kalabalik ve düşünerek boşa harcanan enerjiden hoşlanmıyorum.
bak kendi halimde, eksenimde dönüp duruyorum
susuyor musun yoksa?
-sus!
yazacak, konuşup anlatacak tek bir şeyim kalmasın
son nefesimde bile ben susarım
sen kör, ben dilsiz kalmışım
yeni düzene merhaba öyleyse.


"Oysa ben bu gece yüreğim elimde 
Sana bir sırrımı söylecektim 
Şu mermi içimi delmeseydi eğer 
Seni alıp götürecektim.."

Saturday, August 20, 2016

Senfoni-4

"Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak"

Bugün de yıllardır aynı şekilde olduğu gibi her şeyi bir başıma hallettim ya da halletmeye çalıştım.Güçlü kalabildiğim, gücüm yetebildiği kadar.O güçler, benim ve manevi her yoğunluğun üstesinden gelebiliyor bir şekilde fakat bir süre sonra kendi başıma toparlayıp taşıyacağım koliler bardaktan taşacak suyun ilk damlası olacak gibi.Mesele yapmazdım sadece yorgunum.Yaptığım ve üstesinden gelmek zorunda olduğum şeylerden kaçıp kurtulmak ve sadece bir ağacın gölgesine uzanıp dümdüz yatmak istiyorum.Aylak sürünün aylak ve kaygısız çobanı gibi.


"Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet"


Kendi adıma onurlanmak isterdim fakat biraz ağır gelmeye başlamadı mı sence de? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum.Belki de mühim olan bir şey yoktur ve sadece hayata karşı çok alıngan olmaya başlamışımdır.

evet hayat, sana çok alınıyorum.
beni binlerce parçaya bölüyorsun!

"Bekliyorum!
Hadi gelin üstüme korkmuyorum"

Friday, August 19, 2016

Fıstık Benim Olacak.

buraya kalkıp alt-J (∆) Breezeblocks şarkısını klibiyle paylaşıp ekranı çat diye kapatıp yere kendimi atıp cenin pozisyonunda yatıp salya sümük halıya bulaştırıp ağlardım.

FAKAT

ağlamayacağım..

şarkı şöyle diyor ki ve ben dans ediyorum, neden etmeyeyim

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

YAŞARIM
ŞAŞARIM
AŞARIM
TAŞARIM!!!

tabi buraya istiklal marşından üçüncü dörlüğü bırakmaya gelmedim dostlar!


Mashrou' Leila - Raksit Leila  diye bir şarkı var klibi tıpkı ben..
hadi önce türkçe mealini öğrenelim sonra dans edelim, en yükseğe!

Leyla'nın Dansı 

Nazar her zaman işe yaramaz 
Seninle aramızda iki milyon insan var 
Patlıcanlar hakkında şarkılar söyle bana 
Ne kadar yorulduğun hariç her şey hakkında söyle 

Durumun iki çözümü var 
Ve ben iki emre uymuyorum 
Bir prens, bir kral ve iki politika 
Ben iki baget için çalışmıyorum



Tuesday, August 16, 2016

Defterde Bugün,









İfade etmeye çalıştığım ve kelimelere dökebildiğim kadarıyla yıllardır hatta ilkokul öğretmenimin tavsiyesinden bu yana hep bir kitap yazmam konusunda isteklerde bulunan bir çok kişinin desteğini aldım.Bireysel olarak iddialı ve başarılı bir yazma yeteneğim olduğunu düşünmüyorum.Biliyorsunuz ki bu duruma her zaman da karşı çıktım, ben hiçbir zaman yazar olmak istemedim.Kitapları yazarlar, şiirleri şairler yazmalı tarafımı şiddetle korudum.Fakat blog sayfamdan bağımsız bir defter tuttuğumu asıl hissettiğim ve dile getirmek istediğim şeyleri o sayfalara yazdığımı, bir kitap yazma söz konusu olursa bile o defteri en saf haliyle naklen yayınlayabilme ihtimalim olduğundan bahsetmişimdir.Kitap yazma işinin benim yazdıklarımdan çok başka olduğu net bir şekilde ortada.Yazmam için en büyük neden bunu kendim için bir tedavi yöntemi olarak algılamam ve beni iyi hissettirmesini sağlamaktı.Çoğu zaman sözel olarak kendimi ifade etmekten kaçınıyorum ya da ifade edemiyorum fakat burda ve ya o defterde* senli benli bir uslupla konuştuğum zaman içimde kocaman bir huzur hissediyorum, alışkanlık haline gelme sebebi sadece bu oldu.Hiçbir zaman bir olay ya da kurgu üzerine kitap yazabileceğimi sanmıyorum çünkü o kadar yaratıcı olsam bile sabırlı ve konuya odaklı bir zihne sahip değilim.Zaten yazar olmak da bu ince sabır noktasıyla başlıyor demek istediğim olamam.Bir anı olsun diye yayınlamayı düşünüyor olabilirim sadece :)

Bu kez sayfamda değişiklik olsun diye sizin için o defterden* bir kaç sayfa alıp buraya ctrl + v yapıyorum.Bazen yazıp geçirdiğim postlarım da oldu elbet tabi bunu siz değil ben ayırt edebiliyorum sadece.Desteğiniz için şimdiden çok teşekkür ederim.Umarım başarıyla sonuçlandırabilir ve sizi gururlandırırım.Belki bu sayfaları basım zamanı geldiğinde yırtıp köşeye atacağım ama şimdilik iki kapak arasında kıymetli bir yeri var.

Monday, August 15, 2016

Gafil Avlayan Kahpe Okul

15 Ağustos'a varmak istemediğim, 14 Ağustos arifesinde kafamda deli sorular kolayca sevemiyorum ile şeytan diyor ki yanaş şuna; Serdar Ortaç şarkılarından hallice bir gün geçiriyorum.Oysa yarın çok önemli bir sınavım ve bitiremediğim ödevimin teslim günü.

Bak yine başımda kavak yelleri bir sağa bir sola dalgalanıyor.Haftasonu bir gününü kendine ayırmak çok fazla konsantrasyon dağıtıyor.Bu okulda başarılı olmak için hiçbir şey yapmadan sürekli ders çalışman gerekiyor demişti bir arkadaşım.Hakikaten de öyleymiş.Aşık olup birini de öylece alenen sevmek de LÜKS.E hani biz hür doğmuş hür yaşayan renkli üniversitelilerdik.Yalanmış bacım işte düpedüz hem de!Farklı bir fakültede olsaydım bunları söylemezdim ama onu biliyorum.Eğer geçen sene faka basmasaydım hayatım şuan bambaşka bir ülkede mezara girene kadar sürecekti.Aptalım ve aptalsın hoca!!

Siz ilimle irfanla falan uğraşmıyorsunuz, siz sadece ego tatmini yapıyorsunuz.Yaz okulunda pilot kalemlerimizle sayfalarca ödev yapmamızı istemenizin başka bir açıklaması olamaz.Farklı iki dersin finallerini aynı güne ikişer saat arayla sıkıştırmanızın kocaman bir vicdan azabı olmalı.Ama yönetimde vicdan arıyor muyduk? -Hayır.

İçimde uçuşan kelebeklerim var benim az müsade edin de ordan oraya koşup savrulayım biraz.Gencim ben, hakkım bu kadar da olsun.

Bizi bitirdiniz.
Teşekkürler.


Friday, August 12, 2016

YAPISAL BİR MESELEDEN İBARET

LOST ON YOU ?




Bak nasıl da güzel oluyormuş, orda öyle gözlerini kapatarak saatlerce sallanması hatta her yeni bir nabızda zıplaması.En yükseğe..Bir şeyleri düzeltmeye çalışırken sadece dümdüz kalması da kazanç.Kayıp vermiyorum değil mi?
Mental olarak hissettiğim bütün yorgunluklarımı savurdum.Benim kaybetmem için bir şeylere sahip olmam lazım.

Fakat* olamam.

Şebnem Ferah'ın nasıl can kırıkları varsa benim de aktif halde fay hatlarım var.Tam olarak San Andreas modeli gibi üstelik! Umarım benim faylarımın yatay ve düşey eksenlerinde sebepsiz gezinmekten vazgeçersin.Çok fazla basınç uyguluyorsun.Yoksa üzülürek söylüyorum SP dalgalarımı kışkırtacaksın ve son zamanlarda primer dalgalarımın yerini aldığın için büyük çaplı hasarlar vereceksin.1120 km çaplı bir alanın sana verdiği hasarı bir düşün.Anlayacağın senin de can kırıkların olmasına vesile olurum.Denizlerine tsunamileri taşır, yürüdüğün bahçeleri sular altında bırakırım.Yeniden meydana gelen pişmanlık denizinde çırpınmaya fırsatın kalmadan boğulursun.

hadi o zaman hep birlikte söyleyelim bu senin için kayıp mı?

hayır ben asla kaybetmem..

senin için sordum, söyle kaybettiğin şeylerin arasında bu da bir kayıp mı?

eğer öyleyse geçmiş olsun


Monday, August 8, 2016

Sahiden mi hiç aklınıza gelmedim.Bazı koşullarda aile ve çok yakın dost olmanın önemi yokmuş meğerse.Hiç mi aklınıza gelmedim gerçekten, gün içinde ben sizi düşünürken günlerce sesim çıkmadı ve hiç mi endişelenmediniz.Öyleyse sizde endişe bırakacak yerim kalmamış."Ne de olsa nefes alıyorum ve yaşıyorum" değil mi? Yaşam belirtisi vermek sadece hayatta kalmak değildir.Yalnız kalmayı sevdiğimi biliyor olabilirsiniz fakat bugüne kadar her planda sırf sizin hatrınıza, size verdiğim büyük değerlerden dolayı dahil olup o an şartlar ne olursa olsun yanınızda olan beni dört duvara sıkıştığım günlerde geri çevirdiniz.İlla ne olduğunu söylemem mi gerekiyordu? Hayır bunu yapmam beni bilirsiniz.

Demek ki biz boşuna arkadaş olduk, aile olduk ve boşuna sözler verdik birbirimize karşı.Sahiden bak boşuna mı o kadar şey paylaştık, sıkıntılar yaşadığımda belli etmeyip sadece konuşmamayı tercih ettim diye mi sorgulamaz oldunuz? Bir durup düşünün allah aşkına! Avaz avaz günlerdir sudan bahanelerle kendimi güçlü hissettirmek için size aktif bir şekilde seçeneklerde bulunuyorum sırf kafam dağılsın diye.Çünkü buna gerçekten su kadar ihtiyacım vardı, var! Farkedilir değilmişim pekala öyle olsun.Aklım doğruyu yine bir şekilde buldu.

Unutmadan,  yeni insanlar tanıdık karşılıklı.Elbette yenisiyle de vakit geçirmek bakidir fakat yeni, beni sizde üçüncü-dördüncü plana atacak kadar mı değerliydi.Anladım ki bir kere dönüp bakacağınız, merak edeceğiniz bir yerde olmamışım, olamamışım.Suç bende elbet hiçbir zaman başka bir hayatta yer edinmek istemedim.Kalpten çok sevdim, içten içe değer verip çoğu zaman sizin için siz farketmeden kendimi parçaladım.Bu da benim yaşam kalitem işte, karşılıksız.Gün yeniden doğup başladığında diğer günlerde olduğum gibi ihtiyaçsız uyanmam mümkün değildi, bunu da sizin anlamanız gerekirdi.

Olsun ama yine de olsun.
En iyisi mi?
Aile-Dost ayrımı yapmadan aranızdan çekilmek.
İnanın böylesi beni hiç yıpratmayacak.
Olur da okuyup bir ben olduğumun farkına varırsanız(ki sanmıyorum, gerçekten hayatımda olan insanlar bu sayfaya uğramaz), arayıp ulaşmak istediğinizde uçak modunda bile değil tamamen kapatıp dolabın içine fırlattığım bir telefonum var.Bir çok hesabımı kapattım, aktif kalanları da hiç güvenmediğim birinden ricada bulunup şifremi değiştirip ben isteyene kadar vermemesini söyledim.Hepinizden daha çok yardımcı oldu.

Her şeye rağmen hayattayım.




Elbette her gün bir şey daha bitecek ki yenisi başlasın
Fakat hiçbir zaman giderek azalmayacak biten şeyler
çünkü acıların bağıl acılardır
ve her yeni bir acı, bir önce yaşadığın acıyı ikiye katlayacak



Wednesday, August 3, 2016

Venüs
















Bu fotoğrafı buraya -hayata karşı duruşumu- 
görsel olarak ispatlamak için bırakıyorum 


Sıcaktan bayılmak yerine, heycanlanıp hislerimden ötürü bayılmak istediğim şu
gecede sağ elimle müsli kaşıklarken, sol elimin ilk üç parmaklarıyla bu postu atmaya çalışıyorum.Anlayacağınız yine gelişine yazıyorum, öylesine.Hala hissedebildiğimi kanıtlamak istiyorum ama görüyorsunuz ki potansiyelim yok.Hislerimi kanıtlamam için yamaç paraşütünde keyif yaparken ipleri bir anda koparıp kendimi denize atmam lazım.Yaparım da.

Bak şimdi nasıl başlıyorum yazıya:

"İyi de o işler öyle olmuyor!" Birini düşünmüyor, herhangi bir olayı kafaya takmıyormuş taklidi yapınca ya da içinde tuttuğun kalan son bir kırık sevgini görmezden gelerek güçlü kalmıyorsun, kalbinin ve zihninin kapıları ölene dek kapalı kalıyor.Kimseye tahammül edememe meselesinden değil, yok düzenim bozulur şartımdan da değil.Aklımın dağınıklığından kaynaklı.Dağınıklığa da dayanamam bilirsin ama toparlayamadığım tek oda aklım.O oda dağınıklıktan sarhoş olduğu zaman yediğin, içtiğin ve yaşadığın hiçbir şeyin önemi yok.Sana söylemiştim, hayal kurmuyorum artık kırılıyor sadece umutlu kalıyorum diye.İşte tam şuan kalbimin minicik bir köşesinde umut ışıkları yanıp sönüyor.
Işıklar hem kalbimin hem de kafamın içinde "bak sana söz her şey güzel olacak" diyor.

Bugüne kadar atlattığım her şey hayalimde büyüttüğüm kadardı.Sahip olmak istediğim ne varsa hevesim kaçtı diye olmadı.Veda etmekten hiçbir zaman çekinmedim.Kaybedeceklerim sınırlı şeyler.Kaybetmekten korkmuyorum.Gerçekleşmeyen hayallerime ve planlarıma takılı kalmıyorum.O zaman çare aramanın gereği yok.

Peki, bu önemsiz "kendime not" kısmını geçeyim.Başlıyorum;

öncelikle arka planda yine geçmişe takılı kalma huyumdan dolayı "Ebru Gündeş-Sen Allah'ın Bir Lütfusun" çalıyor ve replay modunda kalmış değiştirmeye üşeniyorum.Hayır, yeryüzünde henüz hiç kimse benim için Allah'ın lütfu değil, olacağını da sanmıyorum.Yine de siz bilirsiniz :)

İçimden geçenleri bir şarkıda duyunca sanki bir arkadaşım sırf ben üşeniyorum diye benim yerime konuşuyormuş, olan biteni anlatıyormuş gibi geliyor.

-İnan sana olup biten her şeyi saatlerce en sevdiğim *o iskelede bir solukta anlatmak isterdim.

Hiç durmadan konuşmak istediğin birileri ya da zamanlar oluyor, bazen! Size de oluyor değil mi? Hayatımda ki her önemsiz ayrıntıyı anlatma isteği var ve hayatımda ki her şeyi öğretmek, onun hayatındaki her şeyi öğrenmek.(oysa hiç meraklı biri değilim..) fakat bu tamamen bir arzu.İlerde hiçbir işime yaramayacak bütün bilgileri hafızama atmak istiyorum.Mühendislik formülleri ilgimi çekmemeye başladı.Teorem, teori, ispat, soru, analiz, veri etc. etc.
İs-te-mi-yo-rum daha fazla teknik bilgi.Artık sadece sıfırdan uzaklaşıp gidilmiş bir hayata başlamak istiyorum.Sizi orada istemem.Kafamın içindeki istek tam olarak bir kabilenin arasına girip orda ilkel yaşamak.Üstelik beni yadırgayacaklarını sanmıyorum.Buradan Kuzey Sentinel Adasına duyuruda bulunuyorum, "beni aranıza alın" tamam siz görmeyeceksiniz belki ama Hindistan hükümetine sesimi ulaştırabilirim.Stephen Corry den destek almak için yola çıkıp Stephen Curry ile dünya evine girebilme olasılığım olduğunu benden daha çok düşünüyorsunuz tabi.İşte o işler öyle olmuyor demiştik, tam da olmuyor.Bir dakika ben başka bir şeyden bahsedecektim.

Bir gün olurda gelip beni sevindirir(sen), senin hakkında içimden "bu konuda ne düşündüğünü bilmiyorum" diye düşünmek istemiyorum.İşte tam olarak öğretmek ve öğrenmekten kastım buydu.Tez canım sayesinde hemen heycana kapılıveriyorum bir iki cümlede.Sonra rüzgar gibi yüzüme çarpa çarpa gerçeğe geri dönüyorum, kendime geliyorum.Hem çok istiyorum, hem aman eksik kalsın diyorum.
Yalnızlık kavramını unutturan bir hayal ile oturup Orhan Veli'nin sözlerine kulak veriyorum."öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın" Orhan Veliye sesleniyorum, "Ne zaman gelirse gelsin vazgeçmeyecektin" çünkü benim kadar vazgeçmeye meyilli değilsin.Peki ya sen, öyle bir zamanda mı geldin?

Hayalden biriyle konuşuyorum biraz, sonra biraz gerçeğiyle, biraz şarkılarla, kafam ona odaklanmasın diye belki biraz Joey (Friends) ile eğleniyorum, çok az ders çalışıyorum, okula aşırı kafa yoruyorum.Yine de biraz sen varsın işte.

Uyuyorum sonra
Düşünmeden
Hadi ama sizde bunu yapıyorsunuz değil mi?
Ben ikili ilişkileri beceremiyorum,
lütfen şansınız varsa birbirinize her ayrıntıyı öğretin.
Uzaktan güzel bir şeye benziyor.



COCOON



Thursday, July 28, 2016

























Bu sabah  “Olsun hayattasın, yarın daha iyi bir gün olur belki, nefes alıyorsun, ne olursa olsun nefes alıyorsun”  diyerek yataktan dümdüz kalktım.Cam kadar net bir suyun en dibinden keyifle ilerliyormuşum gibi, bazen nefes almak için yüzeye çıkmaya gerek yokmuş.

Umutlu kalmak ve hayal kurmak arasında çok ince bir çizgi vardır.Oradayım!

Tuesday, July 26, 2016

Güzel bir şarkıyla duygulanıp sevdiğim insanlara sarılma arzum da geçti her şeyi geride bırakabildiğim gibi.Seni beklediğim soğuk koridorlarda beni umuda bağlayan şarkılara bir başıma sarılmaya bağımlıyım.Vazgeçmek zorunda kaldığım en büyük gerçeğim sensin ve bu zorundalık beni paramparça kelimelere sıkıştırıyor.Yokluğuna alışmak her şeye düşman olmama yetti.Yokluğun vakitsizce gelen gözyaşlarına dönüştü.Gözlerimden süzülmese bile kestiğim ümitlerimi hep çizgilerimde taşıyorum.Hadi bana bu gece bir hediye ver.En azından dağılmış cümlelerim toparlansın.Hayattan hiçbir beklentim yok fakat hala bana elini uzatman konusunda umutluyum.Oradasın biliyorum, beni bırakmadığını farketmemi istiyorsun.Belki sen de farkında değilsin yokluğunun, umarım öyledir çünkü bilirim sen çaresiz kalmayı ve beni öylece bırakmayı istemezsin.Başucumda hep gitmekten söz ederdin ama orta yaş sendromuna verip geçiştirirdim.Hissediyor muydun, hevesleniyor muydun? Dur elini bana uzatma cevabı biliyorum kalsaydın daha çok üzülecektin.Ayak bileklerin omuzlarındaki yükü taşıyamayacak kadar yorulmuştu.İnsanın isteyip de yapamadığı şeyler meğerse kalbini ne çok yoruyormuş.Kendini tüketmek de çok haklıymışsın.İçinden konuştuğun şeylere ortak olamadım özür dilerim.Biraz tutunup dayanabilseydik her şey daha iyi olur muydu? Üzerinde manasızca duran toprak gibi dümdüz. Basit kalabilir miydik?

Tek bir kurşun ile bütün geçmişini ortadan kaldırırsam kollarıma doğru filizlenir misin? İnan senden ve hayattan hiçbir şey istemiyorum.Yaşadığım her şeyi gelişinle geride bırakıp üç kişilik hayatımıza devam etmek istiyorum.Evimizin çatısı olmasa da olur, her gün aynı yemeği tek bir tabakta yemekten şikayet bile etmem, bütün güçleri terkedip saman kağıtlarından yeni bir sayfa açalım.Aç kalalım, açıkta kalalım ama siz hep iki yanımdan elimi tutun.Tutacak elleriniz bile olmasa binbir geceye şükürlerim olur, nefesinizi uyurken hissetmem yeter.Eğer memnun değilsen gittiğin yerlerden lütfen terkedip geri gel.Sana söz susup içine attıklarınla birlikte yüzleşeceğiz.

Kalbimde kocaman bir delik, sana olan tüm kıyılarımın suları tükendi.Yalnızlığım seni beklerken sekiz baharı geride bıraktı.Baharlarımda açacak çiçek kalmadı.Kasımdan kalma kurumuş son yaprak gibiyim, düşmem için son bir baharım kaldı.Hadi söyle onlara ben düşmeden seni yeniden toprağında filizlesinler ki dalına tutunabileyim.Bize yeni umutlar vermelerini söyle.Hiçbir şansımız yoksa son yaprağım için yanında yer aç kendi isteğimle karanlığına ortak olayım.


Friday, July 22, 2016

Çaresiz zamanları yaşıyorum yeniden ama hayat bir yerden alırken diğer bir taraftan ödeme yapıyor, yapacak inanıyorum.Sizi bilmem ama hayatın bana olan çok fazla borcu var.Son ödeme tarihi koymak yerine kendime yeni bir sabır yöntemi buldum.

"Dua ve şükür"

-Allah'ım,dar zamanlarımda babamın uzatamadığı desteği sen bana ulaştır!Eksik ve güçsüz kaldığım yanlarımı sen tamamla.Beni yarı yolda bir başıma bırakma,utandırma.

Sunday, July 17, 2016

Saygı için Saygı













Bu postu ilk defa dizüstüne dökmek istemeyerek atıyorum, çünkü sürekli 
içimden çıkıp kendimle yüzleşmekten akıl sağlığımı kaybetmek üzere olduğumu farkettim.Kulaklığımdan gelen şarkıların sonuna doğru dışarıdan şiddetli bir şekilde bir şeylerin kutlama sesleri geliyor, öte yandan camiden gelen imamın sesini ayırt edebiliyor ve işitebiliyorum.İkilemler arasında sıkışıyorum.Gözlerimi kapatıp, umutlu şarkılar dinlemediğim sürece sokaklar beni endişeye sürüklüyor.Sahi neyi kutluyorsunuz? Gerçekten ben de kutlamak istiyorum.Zaferlere ve tek yürek olmalara hiç alışkın değilim.En son bir olduğumuzu hatırladığım zamanlar milli takımda İlhan Mansız oynuyordu.Bu kadar yüksek sesle ülkemizin bayraklarını alıp nereye gidiyorsunuz? Ben de geleyim diyorum..Ardından bir bakıyorum yerde kanlar içinde yatanlar, ölenler ve kapılarını kapatıp sıvasız evlerinde kahrolan aileleri görüyorum.İnanın bu kutlanacak bir şey ise ben de çıkıp kutlayacağım.

Yaşadığımız kabuslar dün ve bugünle sınırlı değil, artık insanlar balkonlarına bayrak asmaya çekiniyor.Balkonlarımıza ne için bayrak asacağımızı, o bayrağı ne amaçla taşıdıklarını kestiremediğimiz kişiler ve olaylar yüzünden bilemiyoruz.Bu bile büyük bir problem aslında.Hukuktan ve siyasetten anlamıyorum, siyaset yapan biri de değilim.Size son iki günü ve gezi farkını bile karşılaştırmayacağım.Anlamayacaksınız çünkü herkesin siyaseti kendi çıkarına kadar.Gerçi ülkemizde hatta dünyada siyaseti, siyasetten anlayan kişiler konuşmuyor ne yazık ki.Düşündüklerim ve yazdıklarımı hiçbir zaman siyasi tarafımdan ötürü paylaşmadım ya da dile getirmedim çünkü hiçbir şey bilmiyorum her sayfadan, her kanaldan ve her dilden farklı şeyler öğreniyorum.Şüphe ve güven yanyana bile değil!
Ben yaşananlara tamamen vicdanım, kaygılarım ve kalbimle yaklaşıyorum.Yaklaşma diyenleriniz oldu duyar gibiyim.Fakat bak güzel kardeşim eğer bir nebze vicdanınız varsa akan tek damla kan için bile gözyaşlarınız akmaya, yüreğiniz sızlamaya müsaittir.Öncelikle herkese anadan doğma saf bir vicdan ve kalp diliyorum! Problemin temeli buna dayanıyor çünkü.

Mesele büyük bir kirli para ya da koltuk sevdası ise silahlar susacaksa, alın hepsi size kalsın.Ben ve bir çok insanın sizden tek bir ricası var, artık kimse ölmesin! Yitirmeden anlamama meselesi de olamaz bu çünkü hesapsız ve günahsız ölümler söz konusu.Sadece gariban kaybı veren tüm düzene karşıyım, karşıyız.Kabul, belli ki bu düzen değişmeyecek.Her bir gün eskisi kadar güzel olmayacak ya da karanlık acıyı yaşayanlar için geçerli kalacak.Başımıza gelmediği sürece biz kaldığımız yerden devam edeceğiz.Ben son yıllarda kendimi en çok şehit annelerinin yerine koydum, empatisi bile acı.Bu empatiyi kısa bir sürede olsa kurabilseydiniz gecenin ikisinde hala bir şeyleri düğün havasında ispatlamaya çalışmazdınız.Affıma sığınarak soruyorum, kazancınız ne? Ulaşım bedava oldu diye mi döküldünüz,bizden habersiz karnınızı doyasıya dolduruyorlar da biz mi atladık bu detayı,üzeri kan dolu bayrağı alıp şehit aileleri için sırtlanıp destek olmaya bile gitmediniz.Neyin sevinci bu?

Darbeymiş, yaşamadım hiç ama eminim şuan ki tablo kadar kötüdür.Pencereden sizi gözyaşlarıyla izleyen aileler onu da desteklemiyor buna inanın.Siz, biz ayrımını; biz diye ayıran sizler başlattınız bunu önce aydınlatalım.Ayrılmaya maruz kalan evlerinde gelecek için kaygılanan bizler ve sokaklarda neyin aşkıyla çoştuğunun farkında olmayan sizleri yarattınız.Lütfen! Elinizi vicdanınıza koyun.
Başımızda ne dönüyorsa dönsün bir ana ağlıyorsa, senin evladını sırtına yükleyip bir kaç otoriter çıkın dedi diye çıkmaması lazım.Saygı duyuyorum, tarafınıza destek vermek istiyorsunuz belli ki o zaman bu durumu mağdur ailelerin gözüne sokarak yaşamayın, saatlerce ve şuursuzca.Tekrar söylüyorum kendi adıma saygı duymaya karar verdim ve artık yaşanacak her şeyi kabullendim fakat dramı sevinçle savaştırmayın.

Yalnız kalmadığım konular var, hayal kırıklığına uğradığım kadar olmasa da.Sizi ucu ucuna doyuran emekli maaşınızla koşa koşa gittiğiniz meydanlara yeten gücünüz bir gün sizden kesilecek ve bu devletin düzeni, kendilerinden bile küçük olan hırpalanan askerlerin ve polislerin ablaları, abileri tarafından yeniden kurulacak.O zaman bize muhtaç kalmayacak mısınız? Babasının dağda ölmesine sebep olduğunuz bebekler gün gelip babasının hırsıyla büyüyüp karşınıza geçmeyecek mi? Durun ben cevabı biliyorum, hiçbiri sizin karşınıza geçip hesap sormayacak.Sizin en iyi şartlarda yaşamanız için sizin adınıza yeniden direnip hak ve adaleti saklandıkları yerden çıkaracaklar.Bugünün haksız zenginleri, yarınların mağdurları olarak tarihe geçecek.Hiçbir zaman kendi topraklarında olan kardeşlerine kin tutmayacak, ayrım yapmayacak.Bu düşe kalka gerçek olacak.Ezanlara sığınıyorsanız vicdanlarınıza da sığınmanın vakti geldi acıları paylaşın, yalvararım ayırmayın vurmayın.Vuranlar, ezanın yolunda göğe ellerini kalpten açanlar ve inananlar değil.İçlerinde ki canavarların çıkmasına yardım edin.Kaybettiklerimize saygı duyun, sükunetinizi koruyun.Düşünemeyeceğimiz kadar büyük güçlere sahip olan, BOP vb kazılı düzenlere ayrı düşüp yenilmeyelim.Esas beklenen durum hallerini, bir olup hayal kırıklığına uğratalım.Çok uçsuz bir hayal belki ama denemeye değer!Bizden istenileni onlara vermeyelim.Herkes kendi hayat rolüne geri dönsün.Evladınızın, sevdiklerinizin başına gelmeyen her şey dile de kalbe de kolaydır.Bu bela sizi de bulmadan fikirlerinizi aydınlatın.Görüş değiştirin demiyorum, çözüm bulun.Böyle giderse bir sonraki umudunuz olan bizleri de kaybedeceksiniz ya başka topraklara hizmet için gideceğiz ya da bizim de ölümüzü kaldırımlardan toplayacaksınız.

Kopmayın ve ayırmayın, sabırla kalın.
Kornalara basacağınıza dua edin, hayırlara vesile olsun!

ya da boşverin kutlayın, biz ağlarız.

Tuesday, July 12, 2016

Hayatımın Kolonları

Herhangi bir şeyi kafaya takınca güzel olmuyor, özellikle de geçmişe takılı kaldıysan hep yerinde sayıyor ve yıpranıyorsun.
Bir kere uyuyamıyor insan.
Uyku ilaçları faydasız; herhangi bir maçı ya da ninni tadında bir belgeseli açıp düşünmeden uyumaya çalışıyorsun.
Anın tadını çıkartamıyorsun, gülümsediğini farkettiğin an ışık hızıyla o eski anına dönüp dudaklarını kapatıyorsun.
Midene garip ağrılar giriyor, derin nefes alma ihtiyacı duyuyorsun ama nefesin gri.
Pek tat vermiyor hiçbir şey, en sevdiğin tatlıyı yerken bile tadı damağında kalıyor çünkü.
Ruhsuz kalıyorsun en çok!
Sevdiğin insanlarla bile vakit geçirirken aklın ve gözün başka yerlere takılıp dalıyor.
Anı durdurup acıyı başlatıyorsun.
Oysa o saniyelerin mumla arayacağın anlık mutluluklarındı
Demek istediğim kendinden çalıyorsun, ben bu şekilde kahraman olmak istemiyorum.
 Dün öğle saatlerinde tam aklımdan geçirip kahve sohbetime dahil ettiğim rahatsızlığımı önümüzde duran gazetede çok samimi her ailenin manevi kızı olan sevgili Gülse Birsel'in kaleme aldığını görünce mutluluktan gazetenin sayfasını koparıp çeyizime koyma kararı verdim.Çeyizim bana özel bu yazıyı hepinizin benimsemesini istediğim için buraya da şöylece konduruyorum.
Ağzına sağlık tatlı kuş ! :)

Bonus: Geçen hafta uğradığıma pişman olup, yazının ana başlıklarından birini tema alan skandal ve ne yazık ki diye kameraya aldığım içler acısı gerçek de kısmen burada yazıdan hemen önce

su dökmeye gittiğim tuvalet aslında akşam için düğün randevusu alan 3 yıldızlı bir kuaförmüş..
işte sudan çıkmış *happy hour* balıkları
sahiden mi happy??


Yeni başlayanlar için 'beach club' adabı
10.07.2016 Pazar

Hep birlikte güneydeki beach club'ların raconunu, estetiğini, kültürel ve sosyal boyutlarıyla inceleyelim mi? Her bölümün sonunda o paragrafın anafikrini de yazdım. "Yazar burada bize ne vermek istemiş" diye kıvranmayın, yazıktır, hava çok sıcak.
Bodrum ve Çeşme beach club’larındaki araştırmalarımda, beni en çok şaşırtan husus, bu beach’lerin deniz kenarında oluşu!

Zira buralarda saat ikiyle üç arası şöyle usulen bir denize çimiliyor, sonrası içme, piyasa yapma ve dans başlıyor. Yani aslında dağa beach club yapıp, ortaya fıskiyeli süs havuzu da koysan yeter. O da arada şöyle bir girip ıslanıp çıkan beyler için. Hanımlar zaten hiç denize takılmıyorlar. Çünkü malum, makyaj ve saçın bozulmaması, örgü mayokininin ıslanmaması lazım.

Demek ki önce kılık kıyafet ve davranış kurallarıyla başlayacağız.

En popüler ‘look’: Hanımlarda örgü mayokini altı bir şey.

Bu bir şey, efil efil etek olur, kot şort olur, dert değil. Mayokininin üstündeki şey daha önemli. Yaptığım gözlemlerde pek farklı ve gösterişli takılar takıldığını idrak ettim. Gerdanlıklar var mesela. Bayağı böyle kat kat gerdanlık. Geçen arkadaşın düğününe gittim, öyle takı takmadım. Vücutlar, belli ki bütün kış haftada beş pilates seansı görmüş. Saçlar fönlü veya maşalı, makyaj doğal görünümlü ama sanırım terlemeye dayanıklı malzemeden. Zira o esnada sıcaktan benim ağzım burnum bile erimiş akıyordu.

Anafikir: Beach club öylesine yüzme ve yan gelip yatma yeri değildir!

BEACH CLUB’UN İYİSİ KÖPÜKSÜZ OLUR

Beach’leri birbirinden ayırmak lazım. İyisini bulmak lazım. Mesela gittin, baktın aaa köpük yağmaya başladı, belli ki köpük partisi var. Hemen kaç, belli ki orası Gümbet. Biraz sonra ciğer gibi yanmış şişman İngilizler, İrlandalılar gelip yetmişer bira içip taşkınlık yapacaklar! Ama baktın uzaktan beach’e, aşırı bronzlaşabilmiş, fakat saçı Norveçli gibi sarı ve pilates vücutlu hanımlar var, biraz yaklaş. Mönüde frozen’lı passionfruit’lu telaffuzu zor kokteyller varsa, ikinci ipucu cepte. Ve baktın o pilates vücutlu güzel hanımlar çılgınca dans ediyor, yanlarındaki beyler ise hafif göbekli ve asla dans etmeyerek, bir şeyler yiyip telefonlarından futbol takip ediyorlar, tamamdır. Onlar havalı Türkler, ve sen, bahsettiğim popüler beach club’lardan birindesin.
 
Anafikir: Beach club yerli ve millidir.


Bodrum beach club’larda ekonomik kriz yok, giriş 150-200 TL civarı. Mülteci sorunu filan da yok. Mülteci sorunu olarak birasını bakkalda içip gelmiş orta gelirli gençler kastediliyor olabilir. Güvenlikler de onları 300 metreden tanıyor, adeta röntgenle cüzdanlarını, kredi kartının limitini görüyorlar, ve “Yer yok” diyorlar.

Geldik mühim konuya. Bu club’larda yer ayırtmak lazım. Racon bu. Ama öyle alelade bir yer olmayacak. Beach club’da şöhret ve cemiyet hayatındaki yerine göre bir konumlandırma var gördüğüm kadarıyla.

Bar kenarı ayakta veya yer minderinde, en iyi ihtimalle avuç içi kadar bar masalarına dayanmakta olan televizyondaki moda programı kızları, dizilerin üçüncü rolleri, öğrenci bütçeli gençler vs.

Şezlonglarda hali vakti yerinde tatilciler, dramaların karakter oyuncuları, Açıkhava’da konser yapamayan ama yüzü tanınan şarkıcılar, zengin aile çocukları.

Localarda veya yataklı kabanalarda sokakta resim çektirilen ünlüler, cemiyet hayatının önde gelenleri, müdavimler, dizilerin başrolleri.
Yani hava kararmadan yan rolle başrol aynı pistte dans etmiyor, öyle diyeyim.

Anafikir: Beach club’ın özü bir ‘kast’ sistemidir.

MEKÂNDA KOKTEYL İÇMEK NEDEN MECBURİ?

Bazı beach’lerde cibinlikli yataklar var.

Ki kanımca en mantıklısı bu. Zira gündüz 37 derecede, çok yüksek volümle kâh Demet kâh Serdar kâh Hande çalınca, başı tutuyor insanın. Bir aspirin alıp azıcık şöyle uzanmak istiyor.

Ben de hep böyleyim zaten. Aman yemek buldum mu yiyeyim, yatak gördüm mü uyuyayım. Oysa elin mayokinili kızı yerinde duramıyor. O kadar çalışkan ki, selfie çekip Instagram’a koymaktan, başkalarını like yapmaktan denize ayağını sokmaya vakit bulamıyor garibim.

Anafikir: Beach club bir mesaidir.

Oysa beach’te aspirin değil kokteyl içeceksin. Zaten o sıcakta o müziklerle dans etmek kahveli çaylı kafayla zor. Fakat öyle “Soğuk bir beyaz şarap alayım” filan gibi de vasatlaştırma kendini! Kokteyl içeceksin ve bunlar evde asla bulamayacağınız malzemelerden olacak. Mesela ‘passion fruit püresi’! Duydunuz mu hiç? Hadi sorun köşedeki markete ‘passion fruit püresi’ var mı diye? Bakalım ne diyecek. Ama işte o beach’e gittiğinde, kokteyl listesine bir bakıyorsun, tanıdık bir tek votka, portakal suyu filan var. Gerisi, passion fruit püresi, ‘mango chutney’ coconut suyu, misket limonu fata fitisi. Her an kokteyl malzemelerinin arasından maymun filan çıkabilir. Nereden bulup alıyorlar bunları arkadaş?

Öte yandan içecekler ne kadar alafortanfoniyse, yiyecekler de o kadar bizden. Lahmacundu, köfteydi, menemendi, pideydi...

Anafikir: Beach club gastronomik bir dünya turudur.

KÜLTÜR VE SANATA GÖNÜL VEREN BEACH’LER

Bazen sanatçılar sahne alıyor beach club’larda. Ama sanmayın İdil Biret filan.

Sahneye çıkan sanatçıdan bir performans beklemeyin hatta. Genellikle seksi elbise veya mayokini-gerdanlık takımla çıkan genç hanımlar veya şortlu, aşırı yanmış ve aşırı dövmeli genç beyefendiler oluyor. Başkaları tarafından icra edilip kaydedilmiş müzikleri CD’çalardan, kendisi daha usta bir “sanatçıysa” plaktan arka arkaya çalıp, arada “Hadi kopuyoruuuz” filan diyorlar.

Beach club’ların beni en çok cezbeden yönü bu oldu. Bence şahane iş. Benim meslek bilgisayar başında, setlerde gençliğimi yedi. Ben zaten müzik çalıp milleti coşturma işini eşimi dostumu eve çağırdığımda bedava yapıyorum. Mayokinim de var bir tane. Bir şangır şungur gerdanlık bulsam, çok fena yansam, bir de aynalı güneş gözlüğü çeksem gözüme, bence tamamım.

Sonbahara kadar ekmek kapımı buldum. Kimse benden yazı mazı beklemesin. Biraz da eğlene eğlene para kazanayım yav! Derhal afişlerimi bastırmaya ve beach’lerle sezonluk anlaşma yapmaya gidiyorum. Ancak korkarım yevmiyemin bir kısmı ‘frozen passion fruit puree with a twist of paprika, lime and vodka’ gibi özgeçmişi benden daha uzun bir kokteyle gidecek. Zira o gürültü, sıcak ve kalabalığı ayık kafayla çekemem!

Anafikir: Beach club kalkınmadır!

Tuesday, June 21, 2016







"ayrılık ikisinde filmin ilk yarısında

İkinci yarı gelir diye


Ama ben bekledim bu salonda


Cebimde hayal kırıklarımla


Sen kimin rüyasında hangi rolde


Ben kendi rüyamda aynı filmde.."





Bugün kalbimi içimden çıkartıp masa başına kondurdum yine senden konuştuk çokça.Bu sefer diğerlerine nazaran farklıydı öyle seni kendi ellerimle savurup kaybetmiş gibi değildi.Pişmanlıklar içine sıkışıp kalmadan, her kurduğum cümlemin başına keşke kelimesini oturtmadan bahsettik senden.En canlı halinle.Son halinle değil, ilk gülüşünle yakaladığım o karşılıksız mutluluğu hatırladık.Hoş, ilk günden yıllarca süregelip biten son gününe kadar mutluluktun sen benim için.Sadece ben mutluluğunu taşıyamamıştım, güzel olan her şey gibi.Dur bir dakika bugün öyle keşkelemek yok demiştim.Uzaksın bana.Tek bir keşke kullanma hakkı verseler onu da senin için kullanırdım."Keşke hiç uzak kalmasan bana.." Hiç geçmiş zaman eki kullanmadık senden konuşurken mesela. ‘beni çok sevdi’ demedik ‘böyle sever’ dedik. Sanki hiç ayrılmadık, hiç kızıp beni kendinden soyutlamışsın gibi değil de sadece uzun süreli bir deplasman bize mesafeleri katmış gibi davrandık. Hayır o şarkıda söylendiği gibi "Kendi evimde deplasmandayim, bu çok acı bir şey bilmem nasıl anlatayım" meselesi değil, gelmeyin üstüme.Topu atsın oyun kurulsun, bu benim rolüm değil ki! Sonra dedik ki yanlış takımın sezonuna kombine almışız galiba.Yoksa bilirdik bana onu sevecek bir kalbi bırakmayacak kadar hissiz değildi.Hani bu oyunda hissiz kalan bendim? Bu iyi mi oldu, kötü mü bilemiyorum. Aslında baştan sona kötü oldu, acısının beni iyileştiren yanları da vardı elbet ama onu geri getiremeyince iyileşmenin hiçbir önemi yok.Durduk bir süre sessizce sonra aynı anda "gelmesin" dedik.Evvela rüyalarım var orada geliyorsun, bazen.
Öyle hüzünlü şarkılar çalmıyoruz ardından, ne kadar uçurtmalı bol güneşli şarkılar var hep onları dinliyoruz.Çünkü rast geldiğim bütün huzurlu dokunuşlar seni bana anlatır ve hatırlatırlar.Anlayacağın seni hatırlamaktan çekinmiyorum çünkü yaşanmışlığından daha güzelsin bunu hep biliyorum.
Mesela en çok denize bakınca seni hatırlamayı seviyorum, düşünmek değil çok farklı şeyler.Denizler ve yıldızlar nedendir bilmiyorum ama seni bana en çok hatırlatanlar.Yıldızlar sanki bana hep bir ağızdan "sabret,bir gün yeniden gelecek ve hep kalacak" derken denizler de öte yandan tüm acılarımı, pişmanlıklarımı dalgalarının uçlarıyla alıp gidiyor.İşte ben böyle dimdik ayakta kalıyorum ve güçlü bir şekilde "her şey güzel olacak, ve tüm güzelliklerle birlikte sen yeniden geleceksin" diyebiliyorum.Bir başıma kendi hayatımın dalgakıranı olmuşum seni beklerken, yalnız kalmayı ıssızlaşmayı seviyorum.Çünkü yalnızken seni beklemek beni sana daha yakın hissettirebiliyor.
Yapayalnızım.
Ama asla şikayetci değilim.
Hayatım boyunca ne olursa olsun yanımda kalabilecek, karanlıktan koruyabilecek çok sevdiğim insan sadece sen olduğun için benim tüm sabrım.
Ve eminim nerede değilsem, orada mutlu kalacağım.
Senin yanında değilim, öyle olsaydım mutluyum diyebilecektim.
Çünkü ben artık mutlulukla yetinebilmeyi, ufacık kırıntılara şükretmeyi öğrendim.Bencillikten ziyade ne varsa arındım.Penceremden bakıp güneşin bana getirmesini dilediğim tek şey sana dair, seninle olan mutluluklar.İnan bana sen benim yolumun başısın.Hayatı öğrendiğimi zannetmiştim öyle değilmiş, eğer hayatı daha öncelerinde öğrenmiş olsaydım şimdi kazandığım tecrübelerimin beni uzay boşluğuna çıkarması lazım.Büyük değildim, büyümek istemedim ama seni beklerken senin söylediğin her cümleye hak vererek büyüdüm.Gelme, orası senin iraden ama şunu bil benim her yeni başlayan güne sen geleceksin diye başlayıp ardından sana dualar savuruyorum beni iyileştirdiğin için.Bilirsin yokluğunla iyileştiysem, varlığınla hayata bağlanırım.

yine de sussam beni daha iyi anlayacakmışsın gibi,

çünkü biliyorum hiç gelmeyeceksin.




Friday, June 10, 2016

Ben 15 yaşında takılı kaldım, sen hala yanımdasın diye.
Keşkelerim çok fazla, erken veda ettiğimiz için ama 
iyi ki babam oldun.
Varlığında yaşamayı nasıl öğrettiysen yokluğun da öğretti.
senden ayrı; sana layık olmak, yanına gelmek için 
bir yaş daha büyüdüm aslan kralım.

bu sensizlik acısı bana hep daimi.
benim yaşım seninle birlikte doldu,
ve sensiz geçen o ilk yıl dondu.

Friday, June 3, 2016

Kararım: Beni Hatırla

İsteksizlik ve boşverilmişlik ne acı, ruhunu ve bedenini zamandan önce yaşlandırıyor.Bir tek amaca odaklanmak da..Ben böyle değildim, olmak istediğim bu ben miyim? Her cevaba rağmen pişman değilim, her şeye rağmen zaman benim böyle olmamı gerektirdi ve işte karşınızdayım.

Eskiden sadece sözde ıssızdım, şimdi bu durumu hayatımla bağdaştırdım.Issızlık derken soğukluk ve yabani olmaktan bahsetmiyorum.Bağlı ve bağımlı olmamak benim yapım.Düzene takılı kalıyorum sürekli, düzen olgusu ise beni geçmişe götürüyor.Bağlıyım ama geçmişime, bağımlıyım ama eski alışkanlıklarıma.Sürekli bu akım döngüsünde sürükleniyorum ama şikayetçi değilim.Yine de daha başka olabilirdi ama keşkelemek istemiyorum.

En son hangi filmi seyrettiğimi bile hatırlamıyorum, izlediğim filmler bile hep en sevdiklerim.Yeniliğe kapalı olabilirim.Şarkılar çocukluğumun danslarına dokunan şarkılar, yemeklerimin tadı yok evimden tadı damağımdan çok uzakta.Bir başına yemek yapması ve uğraşması zevkli vakit geçiriyorsun fakat yeme faslı bir o kadar dertli.Lokmaların boğazında düğüm düğüm oluyor çare mi? Friends den random bir bölüm açıp izlemek.Anlayacağın yalnızlığın her türlü çaresi ve gideri var.

Bazen duvarlar suskun kalır o zaman ev seni daha çok sıkar, içinden hep aynı şarkıyı mırıldanmaya başlarsın "Her telefona sen çık, her kapıya sen koş, beni hatırla" ardından yüksek sesle şarkı söylemenin sana daha iyi geleceğini düşünürsün ve bağıra bağıra tekrar aynı şarkıyı söylersin, komşularda merak uyandırarak.İyi gelir ama.İstedikten sonra iyi gelmeyecek bir şey yok şu hayatta.
İste..

En kötü karar hani kararsızlıktan daha iyi derler ya, peki dedikleri gibi olsun dedim.Kendime kararlar verdim.Kararlar vermek de kararsızlıktı oysa.Aslında kötü olan ne istediğini bilememek tüm meselem, meselemiz bu.Kafamızda acaba baloncuklarıyla dolanmak, içten içe kendimizi karşımızdakini sorgulamak.Yargının önüne geçemezsin, ne mantığın ne kalbin yargın varsa o senden hep bir adım öndedir.Yargılarım geçmişim, şu dakikamla geçen yılın şu dakikasını karşılaştırma hastalığım yerimde saydırıyor biliyorum.

Kararlarım dedim evet benim de var kararlarım.Hiç düşünmeden çekip gitmek, uzaklaşmak, sadece mesleğime odaklı yaşama kararlarım.Kendimle başbaşa bir ömür geçirme fikrim.Son nefesime kadar sadece kendi varlığımı hissedeceğim.Neden biliyor musunuz? Çünkü her telefona o çıkmayacak, her kapıya o koşmayacak.Ben de hep o koşsun istedim.

Birini unutmak çok zor değildir, dedim ya istersen olur.Ben hiç unutmak istemedim, unutamam da.Nasıl unuturlur böylesi bir kara boşluk.Doğum günümde, mezuniyetimde, her hoşcakal denilen istasyonlarda gözlerine bakmak istediğim yokken bana kimse mutluluktan bahsetmesin.Mutluyum elbet ama sözde mutluluk.Kalbim her telefona o koşmadığı için mutsuz kalmaya mahkum.Kutlamaları benden teğet geçirin.Koordinatlarımda istediğim bir kişinin bile olmaması beni o an üzmek için geçerli bir neden çünkü.

ama belki beni hatırlar.
akşam olunca, insanlar uyuyunca.



Wednesday, May 11, 2016

ENTER-PRINT-END

Bütün günaydınlar kendi gezegenime
Yıldızlarım kendi enerjimin ısısıyla aydınlandı
Evrende adımın karşılığı "yorgunluk" kaldı.
Bağırıyoruz avaz avaz "dağınık seviyoruz"
Görüntü muazzam düzenli, gidişat raydan hiç çıkmadı.
Düzensiz olan tek şey uyku ama her şeyi devrik, alt üst seviyoruz.
Karmaşa güzel bir şey, düzen detay belli eder.
Detaylar da üzer.
Üzülüyor muyuz sahiden?
Ben üzülürdüm, hem de hepinizden çok kendim dahil her şeye.
Üzülmüyorum artık, sana üzülmüyorlar nedenli.
Kanım aksa üzülmezler,
Gözyaşlarımı görmezden gelip, geçip gitmeleri yeterince yüzeysel.
Kafamı yastığa koyup mide krampları geçirdiğim gecelerde çok planladım
İntikam, kırılan parçalarımı geri yerine getirmeyecekti
Ben de hiç intikam almadım
Süreklilik boğuyor, boynuma dolanıyor
Süreksizlik işime geliyor ama o da düğüm düğüm
Neden vasat bir film için saatlerimi boşa harcamışım hissi?
Boşluk sadece duygusalın yanına yakışıyor.
Duygusal boşluk..
Demek ki genel olarak kalabalıklarmış, olsun boşluklar hep dolar
Sen ama her şeye öyle alenen saldırma,bencillik sonuçta
Bencil insan sevmiyorum,
O halde sevecek insan kalmadı
Anlat anlat bitmez, paylaşırsın ama azalmaz
Hissizleşirsin.
Hissiz olmak..Bayılırım.
Niye ben olmak istiyorsun? sorusuna da bayılırım.
Sahi niye ben olmak istiyorsun, yahu nasıl beni yaşayacaksın
Sen taş bile taşıyamazsın, hadi bacım..
Boşveer, şarkılar söyleyelim
Sözler ağızdan bir kere çıkar, şarkılar dile dolanır
Cennette mevlaya küsme sen yeter
Küsersin ama bilirim, mevlaya da trip mevcut
Ya ah be!
Bak 50 punto yazdığımı varsayın SİZE YAZIK
Ne kadar düzgün görünen paralel kenarlarsınız
Götünüz başınız farklı uçlarda
Dur araya şarkımızı koyalım
"Günah benim suç benim
Kurdum bırak bu düş benim
Bu kendime verdiğim rüşvetim
Dokunma elimde bi düşlerim var"
Be utanmazlar o işler şarkı sözlerine benzemiyor ne yazık ki
Günah sizin, suç bizim
Kurduğunuz düş başka hayatların
Aldığınız rüşvet tefecinin
Elinizde olan bizim düşlerimiz
Nasıl da üste çıkıyorsunuz şu hayatta
Nasıl da ortalığı kavurup su gibi akıp gidiyorsunuz
Sizi biz ellerimizle suladık o yüzden böyle oldunuz
Neyse..
Size kalacak tek şey gitmeler
Onu da biz yapıyoruz, vedaları beceremezsiniz diye
Gözüm kapalı koşuyorum
Benim kafa yapıma güvenim tam, sen koluna birini tak
Ona da neyse
Bi nefes alalım nereye gidiyoruz,
Pardon nereye gidiyorum bu ne saçmalık.
Biraz Hayat Şarkısı izleyip entrika, fitne-fesatlık öğreneyim
Belki bir gün lazım olur.

Thursday, April 21, 2016

Öyle Hemen Pes Etme Hayattan

Hayatı kafasındaki seneryolar üzerine kurulmuş bir bedenim.Sadece ihtimaller üzerine çalışan bir beynin, paylaştığı kişinin vazgeçmeye hazırlandığı bir kalbin sahibiyim.
Kendini palyoça gibi hisseden, yanındakileri eğlendirip güldüremediğinde çevresinde tek bir insan kalmayan, boş,  beleş, işe yaramaz, geleceğine dair umudunu kaybetmiş, terk edilmeye yüz tutmuş, nefes almayı beceremeyen bir insan etiyim.Sadece buyum.
Aylardır sevgilisinin mutluluğu içi çırpınan, her çabası  boşa giden, zaman geçtikçe dalgalarla boğuşmaktan vazgeçip okyanusun derinliğinde yaşamaya alışan, en yakınını bıktıran ve ne zaman içten gelerek öpüldüğünü hatırlayamayan ağır bir insan etiyim.
 Güçsüzlüğü yüzünden aldığı takviyeler sonucu geceleri terler içinde uyanıp sabaha kadar uyuyamayan, göz kamaştırıcı aydınlıkta bile geceyi yaşayan, en güzel havada bile en soğuk en kara ve en titretici kışı yaşayan, yaklaşık olarak 6 aydır savaştığı hastalığında savaşı kaybetmeye hazırlanıp beyaz bayrağı göndere çekmeye hazırlanan en ağırından etim.
Artık en sevdiği yeşil ve maviyi izlediğinde bile içi heyecan ve huzur dolmayan, adının hakkını vermekten vazgeçip miğferini çıkarmaya hazırlanan, yorgun düşmüş, gün geçtikçe kan kaybeden ve bu çöplükten çıkaracak kimsesi olmayan çürümüş, kokuşmuş, ağır bir etim.
                                                                                                                 

İnsanlar gitmez, sen kalırsın senin gibi kendini palyaço hissedenler bu hayatta öyle bir kalır ki yanına kimseyi misafir bile edemez.Çaldığı her kapıda dış kapının dış mandalı olur ama hayat bitmez aslında sen de gidersin zaman zaman en çok da kendinden.Bilirsin uzaklar iyi gelir, etinde taşıdığın bütün ağırlıkları bulutların üstüne çıkarıp aniden gelen yaz yağmuruyla yok etmek istersin.

Renksiz, cansız ve umutsuz bırakırlar sabahlarını, güneş odana bir damla olsun girsin istemezsin karanlıkta kendini daha güçlü hissedersin çünkü duygular en çok geceleri parlar.

Kokusunu çekemediğin en sevdiğin güzel havalar artık sadece şakaklarında belirir, bazen hikayeni sadece göz kapaklarında taşırsın.Birbirinin tekrarı günler birer birer tükenirken içine kök salmış KAZAN(A)MADAN KAYBETME HİSSİ, bu benim hikayem değildi isyanı dört koldan umarsızca kemiklerinin üzerinde tabakalaşır.Kabullenmekten başka çaren kalmaz.Mesafeler uzak, zaman geride, yaşanılan dakikalar farklı ve o’nu, saçlarını, tenini koklarmışçasına içine derin derin çekip soluduğun hava aynı olmasa bile sen bilirsin ki saatler hep o’nu çalar. Bazen olur kabullenmezsin,emeklerini göz önünde bulundurup gurur yapar rededersin ama için gider hazmedemezsin.Hayat akıp giderken bozuntuya vermemek için mutlu insan rolü yaparsın.Ve tüm kalbiyle mutsuz olan insanlar iyi bilir ki dünya üzerinde bir insanın en çok kaçtığı şey mutluymuş gibi davranıp, gülen yüzler görebilmek için gülmek,güldürmek zorunda kalmaktır.
Onların gözlerinden gülmekten yaş gelir senin sayende, işte dersin o an..Herkesi bir an olsun mutlu edebilirken sen içinden ağlarsın.Çünkü birlikte gülmeyi en çok sevdiğin insan karşında değildir artık.Ama dur de bu acıya, ziyan yok aksine büyük kazanç.Bir kalbi mutlu etmeye çalışmaktansa anlık bir gülümsemeye muhtaç onlarca insan senin sayende geriye mutlu anlar bırakıyor.

Onunlayken hissedemediğin bütün tutkuları onsuzken acı içinde kıvranarak sabahı bulana dek hissetmenin bir anlamı yok.Yorgun bulduğun bedenin her yeni güne öyle bir merhaba desin ki bütün tutkular seni görünce kendi köşelerine çekilsin. O diye SIMSIKI sarıldığın yastıkların artık senin en yakın dostun önce bununla mutlu olmaya başla.Yastığının buruşukluğuna sıkıştır tüm acılarını.

Gözlerinin dalıp gittiği kalabalığın içinde kendi tabirinle kokuşmuş diye üzdüğün bedenini koltuğa kamburlaşıp salma.Sen hep dik dur, öyle bir dik otur ki gözlerini görebildiğin en uzak mesafelere en uçsuz hayallere uzat.Buğulu gözlerle etrafa baktığını belki sadece ben farkedebiliyorum bazen anlattıklarını dinlerken seni izlerken yanaklarından akıp giden bir kaç şeffaf gözyaşın şimdi ne olacak lan diye bağırmasın içten içe.

Şehirler güzel tüm gürültücü seslerine, boş kalabalığına rağmen senin ayak bastığın kaldırımların bir anlamı var.Sen o kaldırımlarda çürümüş etinle kulaklığını takıp yürürken huzur buldugunu düşündüğün salt mantık bile birden yok olur hayatından. Kapanırsın her şeye her söze.. Zaman ve sen.. zaman ve zaman içinde yalnızlığını paylaşan özlem dolu dakikalarla birlikte kaybolan sen.. Amaçsız, umutsuz ama bir o kadar güzel olan dopdolu bir boşluk içinde baktığın ve hissettiğin her şeyde güzel yarınlarına dakikalara yolculuk et.

Dur daha bir dakika..Zor şeyler bitmedi belki daha kötü şeyler de gelecek başına, başıma.Sen 25 yaşında da olsan 90 yaşına merdiven dayasan da kabul et hep aynı kalacaksın.Palyaçolar ben bildim bile aynı işte.Madem öylesin sen hep ilk tanıdığım gibi kalacaksın.Daha iyi şartlarda hakettiğin bir çatının altında.Belki şimdi birlikte güldüğün insanlara soytarılık yapmayacaksın ama sen hep elini göbeğine koyup ağzın kulaklarında gülmeye güldürmeye devam edeceksin.
Sevdiklerin senden hiçbir zaman uzaklaşmayacak.Adına güven koyduğun dostlukların, kariyerin olacak.Seni artık “et parçası” olduğun için sevmediklerini göreceksin.Öyle kafan huzur dolu, vicdanın rahat bir şekilde akıp gidecek zaman.
 
Sonra biri çıkacak karşına. Seninle aynı şehirde, aynı çatı altında, aynı şeyleri paylaşan biri. İste o gün en çok o anlayacak seni.Bu kez sen değil o seni güldürecek hem de doyasıya.Biri olacak iste.Tutacak elinden senin, kaldıracak. Kaldıramasa bile düşecek seninle birlikte.O düşüş onu acıtmayacak ama, birlikte olduğunuzu bildiği için.Tutunacaksın ona, o da sana.O senin anlattıklarını dinleyerek tanımayacak seni, yaşayarak tanıyacak.Acılarını azaltarak, dondurulmuş etinin buzlarını yavaş yavaş eriterek ,mutluluğunu çoğaltarak tanıyacak.Seni yaşayacak.O zaman anlayacaksın kendini her anlamsız hissettiğin boş günlerinin bir şekilde biteceğini. O zor zamanın bir şekilde, bir gün geçeceğini, sonunda hala umut olduğunu anlayacaksın. Güç alacaksın ondan, onun senden aldığı gibi. Sabah belki “ne kotu bir gün” diye uyanacaksınız birlikte. Ama uyanacaksınız işte, hem de birlikte.Sonra sen yine soytarılıklar yapıp bizden bahsedeceksin belki ona.Deli dolu, iliklerimize kadar uzattığımız üniversite anılarımızı paylaşacaksın seni tekrardan çok sevecek.Geçmişini sevecek.Sen farkına varmayacaksın ama geçmişin acısı, geleceğinde gülerek geçecek. Birbirinize ilaç olacaksınız ve ayağa kalktığınız an, iste o an her şey bitecek.Ben bu hayatı hakettim diyeceksin.

Ben bu güzel hayata giden yol nereden geçiyor bilmiyorum. kimseye de sormam gıcık oluyorum çünkü.Sanırım birazdan ağlayacağım sana bugün de ağlayacağımı söylemiştim ama inan acıdan değil ne kadar değerli birini tanıdığım için ağlayacağım.Değer verdiğim insanın güzel günleri olacağına inandığım için senin adına mutluluktan ağlayacağım.Kendi kendime mutlu olmayı becerebilen biriyim ve mutlu olmak için başkalarına fazla ihtiyaç duymam ama seninle ve diğerleriyle oturduğumda 30 derecede narin çamaşırlarla durulamaya girmiş sonra da askıya asılıp güneşle kurur gibi saçma ve mutlu bir halim oluyor bak saçmalamaya başladım.Gidiyorum!Hayır gidiyorum derken güzel dostluğundan gitmiyorum tabiki dondurucuda bir kaç parça etin kalmış onları çıkartacağım sıkıntı olmaz insallah?


edit: her şey çok güzel olacak şarkısını dinleyeceksin bu yazı ile.Hayır Ziynet Sali değil şapsal çocuk Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz olan.

bir zamanlar fırtınalar estiririririririrdim
diri diri diri...