Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Monday, August 29, 2016

Mutluluk Şurubu























Dolu odaların boş duvarlarına takılı kalmak, kendin gibi birini dinlemek yerine günün 24 saatini müzik dinleyerek doldurmak, kafanı dağıtmak için kendine tuhaf özellikler kazandırmak, salya sümük ağlarken aniden gülüp dans etmeye başlamak, gerçek temaslardan kaçınmak ve kendinize ait olmayan nice davranışlar.



Depresyon nedir? Bu konunun uzmanı değilim, tecrübesiyim.Küçükken bu
kelimeyi sanırım bu kadar sık hatta hiç duymadık.Büyüdükce çağımızın vebası olmaya başladı.Peki gerçekten depresyon diye bir şey var mıydı? Yoksa bu bir çıkış yolu muydu.

İki sevgilinin giderek uzayan ilişkilerinin adını koyması gibi.Bulunduğun manasız ruh haline bir tanı koymak.Tıbben böyle bir vaka vardır fakat içerisinde bulunduğumuz her çaresiz ruh hali depresyon değildir.
"Depresyondayım!" demek, Feridun Düzağaç'ın *dipteyim sondayım depresyondayım; yalvarırım gel de kurtar sözlerine benzemez sadece bir sığınma başlığıdır.Bırakın buna siz değil profesyoneller karar versin.Kim bu dört soğuk duvar arasına gerçekten girer ve buna neler sebep olur;

-başarısızlık
-alışkanlıklarını bir anda kaybetme boşluğu
-işlerin kafasında hayal ettiği gibi gitmemesi
-anlatamama duygusunun bireye verdiği basınç yani içine akıtma
-sürekli kazanma hırsı ile yaşamak ve benzerleri..

Depresyon "bence" kalbe bağlı acıdan kaynaklı bizi bulmaz.Aklınla uyuşmayan,planlarınla paralel gitmeyen hayat, senin önce beynini ardından bedenini yavaş yavaş tüketir.Kendini sürekli sorgular vaziyette bulursun ve bu sorgular bütün renklerini griye boyar.Artık her sabah yorgun uyanırsın.Kafein senin en yakın arkadaşındır, batağa bulaşmıssan alkol de..Biri gecelerini bayıltırken diğeri sabahlarını ayıltmakla mesguldur ve devamlı bu sirkülasyon içinde yaşarsın.

Çok büyük bir mal varlığın olduğunu hayal et, ne kadar paran varsa o kadar stresli ve mutsuzsundur.Başarısızlığın yüzünden teker teker kayıp vermeye başlıyorsun ve bir sabah ipotekli evinde iptal edilmiş kartlarla uyanıyorsun.Elde avuçta hiçbir şey kalmamış; yine mutsuzsun sadece bir farkla artık bir hiçsin..

Tam tersi geçim derdi yaşayan sıradan birisin ve umutsuzca oynadığın şans oyununda ikramiyeyi kazanan sen oluyorsun.Ne mutlu sana değil mi? -Değil!
İlk başta ne yapacağını bilememe duygusu seni hayat çizginden dışarı taşırıyor.Harcamalarının hiçbiri bir süre sonra seni tatmin etmiyor ve fark ediyorsun ki mutsuzluk yine seni buluyor.İnsanlar mutsuz olmak zorunda..




Bir şeylerin hep ortası iyidir. Hayatta her zaman sosyete düğünlerinde önümüze sunulan ara sıcak  faslı gibi kalmamız gerek.Biliyorsun;
sen önünde duran dolu tabaktan önce de çok dolu bir tabakla açlığını bastırdın birazdan gelecek olanı ile de çok güzel şeyler yiyecek o masadan doymuş ve tatmin olmuş olarak kalkacaksın.Hayat sana o gece afiyet olacak!
Sadece ana yemeğe odaklı kalsaydın utanarak bir tane daha aynısından gelmesini bekleyecektin ve gelmeyecekti sen de yanındaki davetlinin tabağına göz dikecektin.
Başlangıç ile sınırlı kalırsan, ardından geleceklere yer ayırmak için önünde duranın tadına varamayacaktın.En iyisi dediğim gibi ara sıcak kalmak..
*Yetinmeyi bilirsen GÜÇLÜ ve MUTLU kalırsın
Hırslarının ve iştahının seni tüketmesine, depresyona teslim etmesine izin verme.Bu kez kalbini değil, beynini durdur ve ona de ki;
-Teşekkürler ben arada gayet iyiyim!









Mutlu kalabilmek, mutsuz olabilmek kadar kolaydır.Bana göre hayatın kilit noktası, yaşadığın hayatın bir tık altını yaşayanlarla kendini kıyaslamaktan geçiyor.Senden daha iyi olan şartlara gözünü dikmen bütün bedeninde yoğun bir buhara ve hararete yol açar.Kendimiz odaklı yaşamayı başarabilirsek depresyon kelimesini sözlükten kaldırabileceğimize dair inançlıyım.Korkma, sabret, iste ve inan..

Depresyon da bir duygudur, yoğunluktur. Dünyada yaşanması gereken binlerce duygu var, yaşadığımız her duygu ömrü uzatır ve bize kazanç sağlar.Neden duygu denilince sadece aşka odaklı kalıyorsunuz? Endişe, korku ve kaybetmek de bir duygu değil midir? Her birini tatmak gerekiyor. Ölmeden önce gidilmesi gereken yerler değil ölmeden önce yaşanılması gereken duygular vardır!

Depresyonda olduğuna yetkili kişiler karar vermeden önce kendin bu durumdan arınmalısın.Evet, belki şuan bütün koşullar ve kapılar senin için depresyona çıkıyor fakat aklımızı yönlendirebilecek, kalbimize söz geçirebilecek bir biyolojimiz var.İkinci kişileri bu probleme dahil etmeden önce çözüm aşamasını kendimiz halledebiliriz.Çünkü depresyon senin kalbinde tıkanan bir damar ya da beyninde büyüyen somut bir kitle değildir.Sadece soyut bir kavramdır.Üflesek bile kaybolmasına yeterli gelecek.Öyleyse hadi bütün mutsuzluklarımızı, tükenmişliklerimizi ve en çok da kayıplarımızı dilek mumu üflediğimiz gibi kuvvetle üfleyelim.

Aşamadığın, çarelerin bittiğini hissettiğin an en yakın terapiste gidebilirsin.Özel olarak aramana gerek bile yok.Hepsi diyalog amaçlı ne de olsa!Çünkü o an yaşadığın her neyse başına istemsizce gelen şeyler.Kimse seni sorgulamaz ve yadırgamaz.Onlara açıklama yapmak zorunda da değilsin aynı şekilde terapistine de.Hiç bilmediğin biriyle ilk defa kahve içmeye çıkıyorsun hepsi bu :)





















Seni tatmin etmeyecek duyguları yaşamaktansa hiçbir duyguyu yaşamamak emin ol daha iyidir.(benim gibi) Kendimden örnekler vereyim biraz daha samimi olalım;

-7 yaşında ilk terapist deneyimimi yaşadım *yanılmıyorsam..
çok yaramaz ve yaşıtlarıma nazaran daha zekice hallerde bulunduğumdan dolayı ilk defa bir terapistin kapısından girmiştim.Bana sadece şekiller çizdirdi hayalle karışık hatırlıyorum da oldukca yaratıcı şeyler çizmiştim yine de normal reaksiyonlar vermiş olmalıyım ki bir daha annem beni o marioya benzeyen, anasınıfı gibi odası olan adamın yanına götürmedi.

-Bir sonra ki deneyimim gerçekten boşluğa düştüğüm için acil durum çağrısı oldu.İnanın yıllarca çalmadığımız kapı, dökmediğimiz para olmadı..Soru ve cevaplar yoktu, şekil çizmek de.Tek çözüm vardı 15 yaşındaydım ve xanax kullanacak kadar zor durumdaydım.Piyasada en ağır ilaçtan en hafifine kadar hepsini vücuduma tattırdım.İşe yaradığını zannetmiyorum.Sadece dünyamı durdurdu.Düzenli kullanmadığım için hiçbiri benim lehime olmadı.

-bazı alternatif yolları da denedim..Meditasyon&Hipnoz gibi..Onlar da içimde beni yoran duygularımı yok etmedi.Kısa vadeli tedavi sonuçları verdi.

Bir sabah her zamankinden daha yorgun uyandım ve kendimden, sürekli yatakta kalma isteğimden iğrendim ve sinirden terlemiş avuçlarımı tırnaklarımın izini bırakana kadar sıktım..Kalan her bir çizik benim hayatımda atladığım detaylardı.Kendimle oturup konuştum ve bir karara vardık..























22.yüzyıldayız ve 22 yaşındaydım.(tam 1 yıl geçti, bugün) Bana göre hala yolun başıydı.Eğer bunca zaman terapi ve destek için çaldığım kapılardan iyileşme istekli ve normalleşme inançlı girebilseydim 17. yaşımda her şey düzelecekti.İstememişim..
Şimdi hiçbir kapıyı çalmadan kendi irademle bütün tükenmiş duygularımı yeniden kuluçkaladım.Acılarımdan, beni durduran bütün mutsuzluklarımdan arındım.Kararlı bir yapım sayesinde nur topu gibi mutluluklarım oldu! Çok mutlu değilim belki fakat çok mutsuz da değilim.Sabredebiliyorum, sabırlar diliyorum.Bu aralar tekrardan tükenecekmişim hissini yaşıyorum.Artık bununla nasıl baş edebileceğimi biliyorum."İstekle" yeniden bir bilenin kapısını çalıp küçükken kullanıp bana yetmediğini düşündüğümüz yerine iğrenç bir ilaç olan lustral kullandığım, mutluluk şurubunu yani prozac ı hayat reçeteme yazmasını isteyeceğim.Önce günde bir kaşıkla bulunduğum ruh halimle savaşacağım ardından kaşığı çöpe atıp şişeyi rafa kaldıracağım!Tıpkı Lizzie gibi filmi "  İlaçla iyileşmedim, Tanrı biliyor!" diye kapatacağım..

Eğer ruhunuz sıkışıyorsa yapımından çok tatmin olmadığım fakat temanın sizden bir hikaye olabileceğini düşündüğüm Prozac Nation ı izleyebilirsiniz.Filmden tam olarak 50 tane ekran görüntüsü almış biri olarak öneriyorum.Eminim bunca kelime israfımı orada bütünleyeceksiniz. 1 kaşık prozactan önce farklı hayatlardan 1 doz alın ve gerçekten mutlu olup olmadığınızı sorgulayın.Cevabını ben biliyorum çoğunuz depresyonda değilsiniz ve ilaca ihtiyacınız yok.Sadece paylaşmanız yeterli hatta üşenmiyorsanız benim gibi karalayın ve hep mutlu kalın.Hayatınız bunu hakediyor! :)

unutma öldükten sonra daha iyisini tadabilmek için
hayata mutlu olmak için geldik
lütfen her şeye rağmen çimlerin üstünde koşun
dalgaların üzerine yürüyün..







Thursday, August 25, 2016

feryat

Ölümü istemek acizlik midir, güçsüzlük müdür? öyleyse ben aciz, güçsüz ve tükenmişim.Sadece ölmekten medet ummak hatta anlık olarak ölmek kolaydır belki ama kolay yol sana uğramıyorsa kendini 12. kattan atman gerekebilir.Atlamak istiyorum fakat sonra bugüne kadar hiç şanslı kalamadım düşerken de ölüm beni yakalamayacak elden ayaktan kesilip sürünmeye devam edeceğim boşver diyorum.Bu derdin beni diri diri yıllarca ve yavaşca öldürecekmiş hissine katlanamıyorum.Çaresizlik yaşamaktan nefes alamıyorum.Kusura bakma, ben ölsem de ölmesem de çok yaşamış sayılmıyorum.Neden kalmamı sağlıyorsun ki, zorlamanın manası yok.Başaramıyorum.Başaramıyorum.Başaramıyorum.Bilirsin kaybetmeye tahammülüm yoktur.Tahammül edemiyorum, karnıma her defasında binlerce bıçak saplanıyor kanatmıyor ama içime içime kanıyor.Neden alenen işini bitirmiyorsun, sürekli acı çekmemi sağlıyorsun.23 yaşını yaşatıp 75 yaş acısı çektiriyorsun.Kurudum, çürüdüm.İliklerime kadar eridim.Ben böyle değildim, ben uçurtmanın kuyrukları kadar özgür ve renkliydim.Ne ara soğuk mezar taşı arayışına düştüm?Artık biri bitip diğeri dert olmakla da kalmıyor, biri bitmeden diğeri başlıyor.

Benim şu işi kestirmeden halledelim.
Soğuk bir tımarhanede yere oturup istem dışı kafa sallayacağıma üzerime toprak atmanız hepimiz için daha hayırlı olur.

Tuesday, August 23, 2016

Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu

bazı şeyleri ne kadar söylemem gerekiyorsa,
geriye kalan bir çok şeyin anlaşılması gerekli diye düşünüyorum.
duruşumdan, bakışlarımdan en çok da durgunluğumdan
anlayamıyorsan eğer
hayatımda kalabalık etmenin de lüzmu yok.
hayır anlaşılmak derdinde değilim sadece yormanızı istemiyorum.
kalabalik ve düşünerek boşa harcanan enerjiden hoşlanmıyorum.
bak kendi halimde, eksenimde dönüp duruyorum
susuyor musun yoksa?
-sus!
yazacak, konuşup anlatacak tek bir şeyim kalmasın
son nefesimde bile ben susarım
sen kör, ben dilsiz kalmışım
yeni düzene merhaba öyleyse.


"Oysa ben bu gece yüreğim elimde 
Sana bir sırrımı söylecektim 
Şu mermi içimi delmeseydi eğer 
Seni alıp götürecektim.."

Saturday, August 20, 2016

Senfoni-4

"Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak"

Bugün de yıllardır aynı şekilde olduğu gibi her şeyi bir başıma hallettim ya da halletmeye çalıştım.Güçlü kalabildiğim, gücüm yetebildiği kadar.O güçler, benim ve manevi her yoğunluğun üstesinden gelebiliyor bir şekilde fakat bir süre sonra kendi başıma toparlayıp taşıyacağım koliler bardaktan taşacak suyun ilk damlası olacak gibi.Mesele yapmazdım sadece yorgunum.Yaptığım ve üstesinden gelmek zorunda olduğum şeylerden kaçıp kurtulmak ve sadece bir ağacın gölgesine uzanıp dümdüz yatmak istiyorum.Aylak sürünün aylak ve kaygısız çobanı gibi.


"Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet"


Kendi adıma onurlanmak isterdim fakat biraz ağır gelmeye başlamadı mı sence de? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum.Belki de mühim olan bir şey yoktur ve sadece hayata karşı çok alıngan olmaya başlamışımdır.

evet hayat, sana çok alınıyorum.
beni binlerce parçaya bölüyorsun!

"Bekliyorum!
Hadi gelin üstüme korkmuyorum"

Friday, August 19, 2016

Fıstık Benim Olacak.

buraya kalkıp alt-J (∆) Breezeblocks şarkısını klibiyle paylaşıp ekranı çat diye kapatıp yere kendimi atıp cenin pozisyonunda yatıp salya sümük halıya bulaştırıp ağlardım.

FAKAT

ağlamayacağım..

şarkı şöyle diyor ki ve ben dans ediyorum, neden etmeyeyim

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

YAŞARIM
ŞAŞARIM
AŞARIM
TAŞARIM!!!

tabi buraya istiklal marşından üçüncü dörlüğü bırakmaya gelmedim dostlar!


Mashrou' Leila - Raksit Leila  diye bir şarkı var klibi tıpkı ben..
hadi önce türkçe mealini öğrenelim sonra dans edelim, en yükseğe!

Leyla'nın Dansı 

Nazar her zaman işe yaramaz 
Seninle aramızda iki milyon insan var 
Patlıcanlar hakkında şarkılar söyle bana 
Ne kadar yorulduğun hariç her şey hakkında söyle 

Durumun iki çözümü var 
Ve ben iki emre uymuyorum 
Bir prens, bir kral ve iki politika 
Ben iki baget için çalışmıyorum



Tuesday, August 16, 2016

Defterde Bugün,









İfade etmeye çalıştığım ve kelimelere dökebildiğim kadarıyla yıllardır hatta ilkokul öğretmenimin tavsiyesinden bu yana hep bir kitap yazmam konusunda isteklerde bulunan bir çok kişinin desteğini aldım.Bireysel olarak iddialı ve başarılı bir yazma yeteneğim olduğunu düşünmüyorum.Biliyorsunuz ki bu duruma her zaman da karşı çıktım, ben hiçbir zaman yazar olmak istemedim.Kitapları yazarlar, şiirleri şairler yazmalı tarafımı şiddetle korudum.Fakat blog sayfamdan bağımsız bir defter tuttuğumu asıl hissettiğim ve dile getirmek istediğim şeyleri o sayfalara yazdığımı, bir kitap yazma söz konusu olursa bile o defteri en saf haliyle naklen yayınlayabilme ihtimalim olduğundan bahsetmişimdir.Kitap yazma işinin benim yazdıklarımdan çok başka olduğu net bir şekilde ortada.Yazmam için en büyük neden bunu kendim için bir tedavi yöntemi olarak algılamam ve beni iyi hissettirmesini sağlamaktı.Çoğu zaman sözel olarak kendimi ifade etmekten kaçınıyorum ya da ifade edemiyorum fakat burda ve ya o defterde* senli benli bir uslupla konuştuğum zaman içimde kocaman bir huzur hissediyorum, alışkanlık haline gelme sebebi sadece bu oldu.Hiçbir zaman bir olay ya da kurgu üzerine kitap yazabileceğimi sanmıyorum çünkü o kadar yaratıcı olsam bile sabırlı ve konuya odaklı bir zihne sahip değilim.Zaten yazar olmak da bu ince sabır noktasıyla başlıyor demek istediğim olamam.Bir anı olsun diye yayınlamayı düşünüyor olabilirim sadece :)

Bu kez sayfamda değişiklik olsun diye sizin için o defterden* bir kaç sayfa alıp buraya ctrl + v yapıyorum.Bazen yazıp geçirdiğim postlarım da oldu elbet tabi bunu siz değil ben ayırt edebiliyorum sadece.Desteğiniz için şimdiden çok teşekkür ederim.Umarım başarıyla sonuçlandırabilir ve sizi gururlandırırım.Belki bu sayfaları basım zamanı geldiğinde yırtıp köşeye atacağım ama şimdilik iki kapak arasında kıymetli bir yeri var.

Monday, August 15, 2016

Gafil Avlayan Kahpe Okul

15 Ağustos'a varmak istemediğim, 14 Ağustos arifesinde kafamda deli sorular kolayca sevemiyorum ile şeytan diyor ki yanaş şuna; Serdar Ortaç şarkılarından hallice bir gün geçiriyorum.Oysa yarın çok önemli bir sınavım ve bitiremediğim ödevimin teslim günü.

Bak yine başımda kavak yelleri bir sağa bir sola dalgalanıyor.Haftasonu bir gününü kendine ayırmak çok fazla konsantrasyon dağıtıyor.Bu okulda başarılı olmak için hiçbir şey yapmadan sürekli ders çalışman gerekiyor demişti bir arkadaşım.Hakikaten de öyleymiş.Aşık olup birini de öylece alenen sevmek de LÜKS.E hani biz hür doğmuş hür yaşayan renkli üniversitelilerdik.Yalanmış bacım işte düpedüz hem de!Farklı bir fakültede olsaydım bunları söylemezdim ama onu biliyorum.Eğer geçen sene faka basmasaydım hayatım şuan bambaşka bir ülkede mezara girene kadar sürecekti.Aptalım ve aptalsın hoca!!

Siz ilimle irfanla falan uğraşmıyorsunuz, siz sadece ego tatmini yapıyorsunuz.Yaz okulunda pilot kalemlerimizle sayfalarca ödev yapmamızı istemenizin başka bir açıklaması olamaz.Farklı iki dersin finallerini aynı güne ikişer saat arayla sıkıştırmanızın kocaman bir vicdan azabı olmalı.Ama yönetimde vicdan arıyor muyduk? -Hayır.

İçimde uçuşan kelebeklerim var benim az müsade edin de ordan oraya koşup savrulayım biraz.Gencim ben, hakkım bu kadar da olsun.

Bizi bitirdiniz.
Teşekkürler.


Friday, August 12, 2016

YAPISAL BİR MESELEDEN İBARET

LOST ON YOU ?




Bak nasıl da güzel oluyormuş, orda öyle gözlerini kapatarak saatlerce sallanması hatta her yeni bir nabızda zıplaması.En yükseğe..Bir şeyleri düzeltmeye çalışırken sadece dümdüz kalması da kazanç.Kayıp vermiyorum değil mi?
Mental olarak hissettiğim bütün yorgunluklarımı savurdum.Benim kaybetmem için bir şeylere sahip olmam lazım.

Fakat* olamam.

Şebnem Ferah'ın nasıl can kırıkları varsa benim de aktif halde fay hatlarım var.Tam olarak San Andreas modeli gibi üstelik! Umarım benim faylarımın yatay ve düşey eksenlerinde sebepsiz gezinmekten vazgeçersin.Çok fazla basınç uyguluyorsun.Yoksa üzülürek söylüyorum SP dalgalarımı kışkırtacaksın ve son zamanlarda primer dalgalarımın yerini aldığın için büyük çaplı hasarlar vereceksin.1120 km çaplı bir alanın sana verdiği hasarı bir düşün.Anlayacağın senin de can kırıkların olmasına vesile olurum.Denizlerine tsunamileri taşır, yürüdüğün bahçeleri sular altında bırakırım.Yeniden meydana gelen pişmanlık denizinde çırpınmaya fırsatın kalmadan boğulursun.

hadi o zaman hep birlikte söyleyelim bu senin için kayıp mı?

hayır ben asla kaybetmem..

senin için sordum, söyle kaybettiğin şeylerin arasında bu da bir kayıp mı?

eğer öyleyse geçmiş olsun


Monday, August 8, 2016

Sahiden mi hiç aklınıza gelmedim.Bazı koşullarda aile ve çok yakın dost olmanın önemi yokmuş meğerse.Hiç mi aklınıza gelmedim gerçekten, gün içinde ben sizi düşünürken günlerce sesim çıkmadı ve hiç mi endişelenmediniz.Öyleyse sizde endişe bırakacak yerim kalmamış."Ne de olsa nefes alıyorum ve yaşıyorum" değil mi? Yaşam belirtisi vermek sadece hayatta kalmak değildir.Yalnız kalmayı sevdiğimi biliyor olabilirsiniz fakat bugüne kadar her planda sırf sizin hatrınıza, size verdiğim büyük değerlerden dolayı dahil olup o an şartlar ne olursa olsun yanınızda olan beni dört duvara sıkıştığım günlerde geri çevirdiniz.İlla ne olduğunu söylemem mi gerekiyordu? Hayır bunu yapmam beni bilirsiniz.

Demek ki biz boşuna arkadaş olduk, aile olduk ve boşuna sözler verdik birbirimize karşı.Sahiden bak boşuna mı o kadar şey paylaştık, sıkıntılar yaşadığımda belli etmeyip sadece konuşmamayı tercih ettim diye mi sorgulamaz oldunuz? Bir durup düşünün allah aşkına! Avaz avaz günlerdir sudan bahanelerle kendimi güçlü hissettirmek için size aktif bir şekilde seçeneklerde bulunuyorum sırf kafam dağılsın diye.Çünkü buna gerçekten su kadar ihtiyacım vardı, var! Farkedilir değilmişim pekala öyle olsun.Aklım doğruyu yine bir şekilde buldu.

Unutmadan,  yeni insanlar tanıdık karşılıklı.Elbette yenisiyle de vakit geçirmek bakidir fakat yeni, beni sizde üçüncü-dördüncü plana atacak kadar mı değerliydi.Anladım ki bir kere dönüp bakacağınız, merak edeceğiniz bir yerde olmamışım, olamamışım.Suç bende elbet hiçbir zaman başka bir hayatta yer edinmek istemedim.Kalpten çok sevdim, içten içe değer verip çoğu zaman sizin için siz farketmeden kendimi parçaladım.Bu da benim yaşam kalitem işte, karşılıksız.Gün yeniden doğup başladığında diğer günlerde olduğum gibi ihtiyaçsız uyanmam mümkün değildi, bunu da sizin anlamanız gerekirdi.

Olsun ama yine de olsun.
En iyisi mi?
Aile-Dost ayrımı yapmadan aranızdan çekilmek.
İnanın böylesi beni hiç yıpratmayacak.
Olur da okuyup bir ben olduğumun farkına varırsanız(ki sanmıyorum, gerçekten hayatımda olan insanlar bu sayfaya uğramaz), arayıp ulaşmak istediğinizde uçak modunda bile değil tamamen kapatıp dolabın içine fırlattığım bir telefonum var.Bir çok hesabımı kapattım, aktif kalanları da hiç güvenmediğim birinden ricada bulunup şifremi değiştirip ben isteyene kadar vermemesini söyledim.Hepinizden daha çok yardımcı oldu.

Her şeye rağmen hayattayım.




Elbette her gün bir şey daha bitecek ki yenisi başlasın
Fakat hiçbir zaman giderek azalmayacak biten şeyler
çünkü acıların bağıl acılardır
ve her yeni bir acı, bir önce yaşadığın acıyı ikiye katlayacak



Wednesday, August 3, 2016

Venüs
















Bu fotoğrafı buraya -hayata karşı duruşumu- 
görsel olarak ispatlamak için bırakıyorum 


Sıcaktan bayılmak yerine, heycanlanıp hislerimden ötürü bayılmak istediğim şu
gecede sağ elimle müsli kaşıklarken, sol elimin ilk üç parmaklarıyla bu postu atmaya çalışıyorum.Anlayacağınız yine gelişine yazıyorum, öylesine.Hala hissedebildiğimi kanıtlamak istiyorum ama görüyorsunuz ki potansiyelim yok.Hislerimi kanıtlamam için yamaç paraşütünde keyif yaparken ipleri bir anda koparıp kendimi denize atmam lazım.Yaparım da.

Bak şimdi nasıl başlıyorum yazıya:

"İyi de o işler öyle olmuyor!" Birini düşünmüyor, herhangi bir olayı kafaya takmıyormuş taklidi yapınca ya da içinde tuttuğun kalan son bir kırık sevgini görmezden gelerek güçlü kalmıyorsun, kalbinin ve zihninin kapıları ölene dek kapalı kalıyor.Kimseye tahammül edememe meselesinden değil, yok düzenim bozulur şartımdan da değil.Aklımın dağınıklığından kaynaklı.Dağınıklığa da dayanamam bilirsin ama toparlayamadığım tek oda aklım.O oda dağınıklıktan sarhoş olduğu zaman yediğin, içtiğin ve yaşadığın hiçbir şeyin önemi yok.Sana söylemiştim, hayal kurmuyorum artık kırılıyor sadece umutlu kalıyorum diye.İşte tam şuan kalbimin minicik bir köşesinde umut ışıkları yanıp sönüyor.
Işıklar hem kalbimin hem de kafamın içinde "bak sana söz her şey güzel olacak" diyor.

Bugüne kadar atlattığım her şey hayalimde büyüttüğüm kadardı.Sahip olmak istediğim ne varsa hevesim kaçtı diye olmadı.Veda etmekten hiçbir zaman çekinmedim.Kaybedeceklerim sınırlı şeyler.Kaybetmekten korkmuyorum.Gerçekleşmeyen hayallerime ve planlarıma takılı kalmıyorum.O zaman çare aramanın gereği yok.

Peki, bu önemsiz "kendime not" kısmını geçeyim.Başlıyorum;

öncelikle arka planda yine geçmişe takılı kalma huyumdan dolayı "Ebru Gündeş-Sen Allah'ın Bir Lütfusun" çalıyor ve replay modunda kalmış değiştirmeye üşeniyorum.Hayır, yeryüzünde henüz hiç kimse benim için Allah'ın lütfu değil, olacağını da sanmıyorum.Yine de siz bilirsiniz :)

İçimden geçenleri bir şarkıda duyunca sanki bir arkadaşım sırf ben üşeniyorum diye benim yerime konuşuyormuş, olan biteni anlatıyormuş gibi geliyor.

-İnan sana olup biten her şeyi saatlerce en sevdiğim *o iskelede bir solukta anlatmak isterdim.

Hiç durmadan konuşmak istediğin birileri ya da zamanlar oluyor, bazen! Size de oluyor değil mi? Hayatımda ki her önemsiz ayrıntıyı anlatma isteği var ve hayatımda ki her şeyi öğretmek, onun hayatındaki her şeyi öğrenmek.(oysa hiç meraklı biri değilim..) fakat bu tamamen bir arzu.İlerde hiçbir işime yaramayacak bütün bilgileri hafızama atmak istiyorum.Mühendislik formülleri ilgimi çekmemeye başladı.Teorem, teori, ispat, soru, analiz, veri etc. etc.
İs-te-mi-yo-rum daha fazla teknik bilgi.Artık sadece sıfırdan uzaklaşıp gidilmiş bir hayata başlamak istiyorum.Sizi orada istemem.Kafamın içindeki istek tam olarak bir kabilenin arasına girip orda ilkel yaşamak.Üstelik beni yadırgayacaklarını sanmıyorum.Buradan Kuzey Sentinel Adasına duyuruda bulunuyorum, "beni aranıza alın" tamam siz görmeyeceksiniz belki ama Hindistan hükümetine sesimi ulaştırabilirim.Stephen Corry den destek almak için yola çıkıp Stephen Curry ile dünya evine girebilme olasılığım olduğunu benden daha çok düşünüyorsunuz tabi.İşte o işler öyle olmuyor demiştik, tam da olmuyor.Bir dakika ben başka bir şeyden bahsedecektim.

Bir gün olurda gelip beni sevindirir(sen), senin hakkında içimden "bu konuda ne düşündüğünü bilmiyorum" diye düşünmek istemiyorum.İşte tam olarak öğretmek ve öğrenmekten kastım buydu.Tez canım sayesinde hemen heycana kapılıveriyorum bir iki cümlede.Sonra rüzgar gibi yüzüme çarpa çarpa gerçeğe geri dönüyorum, kendime geliyorum.Hem çok istiyorum, hem aman eksik kalsın diyorum.
Yalnızlık kavramını unutturan bir hayal ile oturup Orhan Veli'nin sözlerine kulak veriyorum."öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın" Orhan Veliye sesleniyorum, "Ne zaman gelirse gelsin vazgeçmeyecektin" çünkü benim kadar vazgeçmeye meyilli değilsin.Peki ya sen, öyle bir zamanda mı geldin?

Hayalden biriyle konuşuyorum biraz, sonra biraz gerçeğiyle, biraz şarkılarla, kafam ona odaklanmasın diye belki biraz Joey (Friends) ile eğleniyorum, çok az ders çalışıyorum, okula aşırı kafa yoruyorum.Yine de biraz sen varsın işte.

Uyuyorum sonra
Düşünmeden
Hadi ama sizde bunu yapıyorsunuz değil mi?
Ben ikili ilişkileri beceremiyorum,
lütfen şansınız varsa birbirinize her ayrıntıyı öğretin.
Uzaktan güzel bir şeye benziyor.



COCOON