Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Wednesday, December 31, 2014

Ben durdum,



bu nasıl bir his biliyor musun ? Sanki kendimi bir kuyuya atmışım; bütün sesler, insanlar, olaylar, zaman başımın üstünden akıp geçiyor, ama hiçbiri bana erişemiyor. Hatta erişmeye çalışmıyor bile. Birkaç şarkı sadece kuyuya elini uzatıyor. Sadece onlar dokunduğu zaman yaşadığımı hissedebiliyorum. Sadece onları duyduğum zaman birtakım hislerim olduğunun farkına varıyorum.Geri kalan her şey, herkes sadece bir figür.

Her konuda durmaya, hareket etmemeye, hissetmemeye o kadar alıştım ki artık ne yapacağımı bilemez hale geldim. Hayatımda ilk defa gerçekten aşırı derece sıradan olmak istedim. O normalliğiyle dalga geçtiğim insanlar gibi olmak istedim. Yanlış anlama farklı olduğumu iddia etmiyorum. Pek çok ortamda sivrilmem bile. Ama bu sefer en ufak bi pürüz bile istemedim. Beden derslerinde durduğumuz gibi tek kol hizaya geçip kaybolmak istedim herkesin içinde.
Aynı olmak istedim ama sadece durdum.
Uyudum.
Uyandım ardından yeniden uyudum.
Mesela herkes eski güzel anılarını anlattı, ben durdum. Herkes tekrar iletişime geçme çabalarını anlattı, ben durdum. Herkes özleminden bahsetti, ben durdum. Herkes yaşadığının gerçekliğini hissettiği dakikaları anlattı, ben durdum.
Biliyor musun, bir insanın elinden üzülme hakkı alınmamalı.

İnsan ağladığı için suçlu hissetmemeli yani kendini. Ya da üzüldükten sonra “Hayır, hayır ona üzülmüyorum” şeklinde açıklama yapmak zorunda kalmamalı. Herkesin güzel anısı olan konuları aklına bile getirmemek için kendine baskı yapmamalı. Bir insan durmaya zorlanmamalı.
Ama ben durdum.

O kadar uzun süre durdum ki bir zaman sonra hareketsizlik tek hareketim oldu. Bana ait olan, benim olan tek şey hissizliğim oldu. Kendimi sabitledim. Hiçbir şeyi özlemez oldum mesela. Gittiğim hiçbir yerde “Evimi özledim” demedim en basitinden. Çünkü her yer evimdi, aynı zamanda hiçbir yer evim değildi. Hâlâ da kendimi evimde hissediyor değilim. Daha çok ‘eşyalarımın daha fazla olduğu yer’deyim.  Arkadaşım bana yaşadığı en duygusal anı anlatırken içimde en ufak bir kıpırtı olmadan ona oynadığım oyunla ilgili sorular sordum mesela. Yani insanlar için güzel bir şeyler olması beni sevindirse de, o sevinci içimde yaşayamadım. İşte dedim ya durmaya alıştım.
Ben durdum ama hiçbir şey durmadı benden başka.
Herkes bir şekilde yaşamaya devam etti. Ben de ettim tabi şimdi burada sadece yakınıp kendini sıfır gösteren insan olmak amacında değilim. Ben de ettim lakin bir farklı oldu her şey. Heyecanlanma hissimi de kaybettim mesela. Ne kadar çok istediğim şeyleri yaptım ama içimde en ufak bir heyecan kırıntısı yoktu. Yani o dakika onu yapmam lazımdı ve yaptım. Oraya gitmem lazımdı ve gittim. Eğlenmem lazımdı ve eğlendim.
Her şeyin kendiliğinden olmasını bekledim.
Ve bu düzene alıştım. Artık bütün düşüncelerim aynı kapıya çıkıyor. “Amaan düşününce çözülüyor sanki, hiç kafama takamam bundan sonra. Ne gelirse onu yaşarım.” kapısı. Sanırım buna akışına bırakmak falan da diyorlar. İlk defa gerçekten hiçbir şey için çaba sarf etmek istemiyorum.

Ben suda yatar gibi beklemek istiyorum. Her şey kendiliğinden olsun.
Hayattan en büyük beklentim bu.

Friday, December 26, 2014





 Daha özgürüm bağlıyım fakat bağımlı değilim.Artık her şeyin bir nedeni, yaptığım her şeyin bir amacı varmış gibi hissediyorum. Tamamen kaybolmuştum, artık nerede durduğumu biliyorum. Ne istediğimi, nerede nefes alabildiğimin farkına varabildim.Duraksamak iyi geldi bir nevi.Durduğum yerde, durduğum günde kendimi buldum.Kimdim, neredeydim, kimlerleydim, kimler terk etmişti hepsini analiz edebiliyordum.Hayatta istediğim her şey ama her şey tek bir kişide toplanmışken ve ben daha azına artık razı değilken nasıl vazgeçebilirim diye düşünüyordum, vazgeçtim. Kendimi birden M&M drajeleri kadar renkli ve dolu dolu buldum. Hayatımın kötü döneminin başlangıcını en güzel tanımlayan şarkı sözü "Rezil ettim kendimi; dağıttım, içtim, düştüm. Ona buna ağladım, içimden döküldüm." iken şimdilerde çiçekler açmaya başladım. Kimsenin hayatında kenar süsü olmaya ne gücüm ne de takatim kalmadı. Gülmeyi hiçbir zaman es geçmedim. Bu güçlü durmamın en büyük temellerinden biriydi belki de.

 Birini çok seviyorsanız ve karşılığında seviliyorsanız ama gördüğünüz sevgi sizin sevmenize asla benzemiyorsa, size asla yetmiyorsa ve asla sizin istediğiniz gibi olmayacaksa, vazgeçmek için en uygun zaman zamanı anında seçip hemen oradan uzaklaşmak en iyisidir.Bir süredir çeşitli sebeplerle hayatınızdan uzak kalmış insanlar, geri döndüklerinde var olmadıkları sürede yaptıklarınızla ya da görüştüklerinizle sizi yargılama hakkına sahip olmamalı. Çünkü onları sevdiğin için yüzlerine “Ne yaşadığımı bilmiyorsun” yahut “Ben ne durumdaydım haberin var mı” şeklinde bağıramıyorsun. Alttan alıp açıklama yapıyorsun suçlu gibi. Herkes senin kadar düşünceli olsa keşke. Bu sebepten burdan keşke haykırma gücüm olsaydı da haykırabilseydim "ben artık giden hiç kimsenin bana yeniden geri dönmesini istemiyorum" diye.
Giden biri asla geri dönmemeli çünkü giden gittiği gün sahiden de bitiyor.

 Affetmek kavramı hayatımın çok büyük bir alanını kaplar hale geldi. Herkesi affettim demiyorum ama çok şeyi affettim. Ya da göz yumdum. Bildiğim şeyleri bilmiyormuş gibi, yaşadığım şeyleri yaşamamışım gibi yaptım. Ki bu benim olduğum kişi değildi. Bu benim meşhur kinci yanım değildi. Sanırım en sağlam yanım olan kötü tarafım büyük hasar almış durumda. Ama onu da bugünlerde tamir ediyorum. Her şeyin üstesinden geleceğim. Sen dilediğin kadar göm beni.


Sunday, December 7, 2014

Sevmek ne uzun kelime ama yine de sen bilirsin,



 Sevmek ne uzun kelime...Sevmeyi öğrenmek ne kadar meşakkatli, sevilmeyi hissetmek ne kadar huzur verici.Her şeyden önce bir aileye sahip olmak.Bizi en güçlü tutan unsurumuz değil midir? Anne diyebilmek ve onun kollarında ilk göz yaşını dökmek.Baba diye kollarını haddinden fazla güçlü ve büyük açıp sarılmak.Aileydi en büyük temel ihtiyacımız bazen nefes almaktan bile daha önemliydi onlara sahip olmak.Akşam yemeği vakti sahiden var mıydı yoksa akşam yemeği aslında bütün aile bireyleri geldiği an başlanan bir zaman ögesi miydi? Haftanın sadece bazı günlerinde akşam yemeğini bir bütün olarak yiyen birisi olarak çok eksik zamanlarım oldu. Tek başınalığı yaşamak nedir en iyi bilenlerden birisi oldum bugüne kadar. Ayakların seni taşıyamayacak kadar titrerken bile dimdik güçlü kalmanın ne demek olduğunu bilirim.

 Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.Yazmak olarak değil genel olarak. Hiçliğe teslim olduğum günlerimde kendimi iyi hissetmek için, daha iyi bir duruma gelmek için ya da sadece var olmak için nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.

 Matematik dersinde inanılmaz başarılı biriydim lakin hayatın matematiğini bir türlü oturtamadım. Beni mutsuz eden olayları bölüp ayrı ayrı düşünmem gerekirken, hepsini toplayıp neye üzüldüğümü şaşırdım. Eskiye dair hiçbir şey görmek istememekle, eski günleri hatırlatan her şeyin ucundan tutmak için gerekirse saatlerce sokaklarda boş boş gezmek kavramı arasında sıkışıp kaldım. Eskisi gibi duvarlar ördüğümü iddia etsem aşmak çok daha kolay olabilirdi. Bu sefer elimde olan tek şey soyut bir boşluk kavramı. Üstelik somutluklarla doldurmaya çalıştığım zaman sadece kendimin sıkıştığını da görebiliyorum.

 Küçükken gözlerimi kapattığımda karşıma çıkan hiçliği hep tanımlamaya çalıştım. Siyah demiştim, karanlık dedim, beyaz dedim, küçük noktaların birleşimi dedim, kırmızı dedim. Boşuna bir çabaydı. Hiçliği, boşluğu bir renk veya desenle tanımlayamazdım. Bunu elbette ki uzun zaman anlamadım. Ancak şimdi hayatımdaki olayların akışına ve içimdeki hislere baktığımda bu boşluğun tam olarak bu olduğunu anlıyorum.Onu kaybettiğim günden beri ellerimde kocaman bir boşluk var. Gözlerimi kapattığımda zamanında en iyi bilip, betimlediğim yüzün artık karanlıkta kaybolduğunu biliyorum.Bu acı fazla gerçek...Sevdiğin birinin artık hayatında somut bir kavram olmadığı gerçeğiyle yaşamak çok zor. Akşam yemeklerini artık bazı günlerde bile birlikte yiyemiyorsun.Bir düzenin kalmıyor hayata karşı.Mağlupsun sen.Bir veda bile edemeden kaybettiğin gerçeğinle her gece acımasızca yüzleşiyorsun.Dalıp gittiğin en büyük, en derin gülümsemende bile bir an gelip duraksayıp o acıyı en başından yaşıyorsun.Sesli gülücüklerin yeri karşında ki insanlar anlamasın diye masum bir gülümsemeye dönüşüveriyor birden.Dudaklarının altında gizlenen o minicik sözcükler birer birer boğazına doğru düşüyor ve orada sırayla diziliyorlar.Özledim demekle başlayıp öldü demekle son buluyor ve sen arasına milyonlarca sözcük sıkıştırabiliyorsun. Benden başka çevresi bu kadar kalabalık olup üzüntüsünü kimseye anlatmayan biri var mıdır acaba ? A’ya anlatmayayım uyumuştur, B’ye anlatmayayım ona zaten biraz üzgün olduğumu belli ettim, C’ye anlatmayayım tadı kaçmasın, D’ye anlatmayayım onun zaten sevgilisiyle arası bozuk, E’ye anlatmayayım bu kadar üzgün olduğumu bilmesin.

Ağlayarak anlattım.Hiç utanmadan, gözyaşlarımı parça parça dökmeden. Sevdiğime severek anlattım boğazıma dizilen her bir anımı.Bu hayatımda gittiğim bütün doktorlardan, aldığım bütün ilaçlardan bile en iyi terapiydi.

Bırak beni konuşayım çünkü artık susmak bile zor gelmeye başladı.
Her şey o kadar değişti ki bir kere daha aynı cümleyi kurmaya takatim yok. Aynaya baktığımda bile kendimi gördüğümü söyleyemiyorum. Bırakın içeyim diyorum artık içince bile konuşamıyorum. Affetmek, insanları affetmek, herkesi affetmek istedim. Edemedim. Mahvoldum, harap oldum, darmadağın oldum ama edemedim. Her ne kadar büyük sözler etsem de affetmenin bile kendi içinde sınırları olduğunu fark ettim. Bana kötülük yapan herkesi affedemedim. O kadar fazla rüyalar gördüm ki uyumaktan korktum. Çok rüya gördüm ama görmek istediğim bir sürü yüzü göremedim. Bir sürü gün yaşadım. O kadar gün yaşadım ama bazı günlerden bir adım ileri gidemedim. Tıkandım, sıkıştım, daraldım. Sen artık tanıyamazsın bile beni görsen. Ben bu değilim, anlattığım, tarif ettiğim, o hep olduğum ben artık ben değilim. Ben senin bıraktığın kızın değilim...

İçimde kin beslediğim her insanı etrafıma bir demir parmaklık gibi dizdim. Açık hapishanemde uyandım her güne, çoğu zaman uyanmak istemedim. Göz gözü görmeyecek karanlıktan ibaret içimde kimseyi istemediğimi zannettiğim her düşüncem aslında kimsenin olmaması sebebinden mütevellitmiş, onu öğrendim. Kaçıp gitmek istedim, bağırmak istedim. Her gece aynı yılların fotoğraflarına baktım, geri getirebilirmişim gibi bazı düzenleri. Korkudan çığlık atan elleri kulaklarındaki tablo gibi halim, belki biraz daha karışığı. Ne gülümsemek ne mutluluk belirtisi, hepsi uzak olabilir. Bu benim acı eşiği testim.

İnce sızı şeklinde gelen baş ağrısı gibi. Her laf her söz beynimde aynı tınıda kalabildi. Hayal kurmak için gözlerimi kapatmam bile gerekmiyor. Kimse bana bir şey sormuyor, insanlar uzaklaştıkça ben on adım daha geri kaçıyorum. Sırtım duvara çarptı daha geri gidemiyorum. İstediklerim hep geride kaldı, bu mu büyümek şimdi ?

İçimde kocaman bir korku, neyden korktuğumu bilmiyorum. Çok özlüyorum. Deli gibi özlüyorum. İçimden başka bir insana yetecek kadar ağırlık çıkartırcasına özlüyorum. Yeni bir başlangıç gibi, bütün sahip olduğum eşyaların toplamı gibi, koli koli kitaplar gibi özlüyorum. Neyi özlediğimi bile ayrımsayamıyorum. Modern bir işkence mi bu şimdi ?

Hakkında şiirler yazayım, uğruna şehirler yakayım ama yeter ki anlatayım şu halimi. son gün teknolojisinin geniş boşluklarında, geçmişin aşkında, geleceğin telaşında, nerede olduğumu tanımlamaya hangisinin yeteceğini bilemediğim anda bir yerlerdeyim. Haykırarak ağlasam biter mi her şey ? Her şey bitmeli mi ?

Benim güzel bir dünyam yok. Benim artık dünyam bile yok.

Benim artık yeni bir ailem var tek bir kişiyle oluşturduğum.Sevmek ne uzun kelimeymiş dediğim, her anına milyonlarca dakikaları sığdırdığım hayatım var.Korkuları, acıları, durmayan gözyaşlarını ayıkladığım yeni bir hayatım var.Elbette hüznü var, sevmek aynı zamanda çok güç.Mesafesi var, kilometreleri var fakat bu gece gökyüzüne gözüm iliştiğinde aynı ayı izlediğim bir ailem var benim.Sevmekten ve sevilmekten daha önemli bir şey varsa o da anlaşılabilmekmiş. Netliği kaybetmişiz ama çok sevmişiz. Sarf edilen güçle orantılı olarak büyüyen bir aşk. Çekirdek ailemin temeli. Her gün benimle evlenir misin? diye bıkmadan cevabını bile bile sorduğum, hayatımın geri kalanını sadece o aileyle devam etmek istediğim büyülü bir aşk.

Velhasıl demek istediğim benim ikinci bir kayba asla takatim yok.Yeni ailem ile eksik kalmış tüm geçmişimi tamamlamak istiyorum.Hepsi bu.

Eskiden yaşanmış olan her şeyi, hissedilmiş olan her duyguyu çok seviyorum.

Seni, eskiden yaşadığım hunharca aradığım o az buçuk sahip olduğum geriye dönmek için canımı bile verebileceğim geçmişim kadar çok seviyorum.Onları yeniden yaşayamayacağımı biliyorum fakat bana daha iyisini yaşatacağına çok eminim.

Seni seviyorum..Benimle her akşam yemeğinde aynı masada olur musun en sevdiğim?