Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Wednesday, December 6, 2017

Ağır ve Ağrılı Bir Hayat




Kendim için bir şeyler dilemek isteseydim, şüphe etmeden iyiyim diyebilmeyi dilerdim.
Kanatlarım var gibi düşünüp harekete geçtim bunca zaman meğerse ayaklarım yere sımsıkı tutunmuş bir haldeyken yerimde sayıp çırpınıp durmuşum, pek tabi bu da beni birike birike yıpratmış.

Kendi halimde ve eksenimde dönüp duruyorum, ne birileri için ne de kendim için yaşıyorum.
Yaşıyorum öylesine ama bir o kadar da mücadele ede ede..
Ne uğruna mücadele ettiğimin başlığını durup beş saniye düşününce seçemiyorum.Bir deli yol var yürüdüğüm beklentilerim en düşük seviyede fakat hayallerimin genliği çok yüksek bir şekilde.
Kafamda tasarladığım planlarımın gerçekleşmesine çok az kalmışken ben hayata çok geç kalmış gibiyim.Geriden gittiğimi düşünüyorken meğerse varış noktasına çoktan ulaşmış son atağımı bekliyormuşum.Fakat şimdi sorguluyorum her ayrıntıyı, neden burdayım, bu konumdayım, etrafımdaki insanlar ve olaylar neye göre seçilerek karşıma çıktı.Farketmeden refleks olarak yaşıyorum.Çoğu zaman formaliteden uykular atlatmış yeni bir güne uyanmış, yaşıyormuş gibi davranmışım.Yaşadığımı, hayatı güzel ve hakkını vererek yaşayabildiğimin cevabını bulamıyorum.

Ne çok seçeneğimiz varmış meğer, en güzeli netlikmiş oysa.Kararsızlık değil yaşadıklarım, beni nelerin beklediğini kestirememekmiş.Çünkü ben sadece fikir üretir, düşünür ve beklerim ama sonucunda meydana gelen reaksiyonların benimle hiçbir alakası olmaz.Fakat yaşamaya ve atlatmaya mecbur bırakılırım her defasında.Yorulmadan yürürüm çoğu zaman can hıraş koşarım.Yorulduğumu bilirim ama kendime itiraf etmem, bedenim çok fazla tepki veriyorken karşı koymaya çalışıyorum.Evet, kesinlikle bu bir direniş tam teşekkürlü bir mücadele süreci.

Deyim yerini bulmuş dizlerimin bağı nasıl çözülürmüş gördüm.Korku, heyecan, kaygı ve umulmadık tesadüfler birer birer parmak uçlarımdan tırmanıyorlar.Bedenimin kafamı değil, kafamın bedenimi taşıdığı o dayanılmaz ağırlığı çok net hissedebiliyorum.Zor..

Kafamın içinde büyük bir hava gazı, boynumdan omuzlarıma ve oradan tüm sırtıma yayılan bir yük ile bir başımayım.Tarifini yaşamayan birine anlatmak, anlatabilmek mümkün değil.Bedenimin bütün veritabanı çökmüş bir halde fakat ben henüz ölmeyeceğimi bildiğim için hala savaşıyorum.

İnsanların bana karşı çektiğim ağrı ve acıları göz önünde bulundurarak yaklaşmasını çok isterdim fakat hayat o kadar kolay ve anlaşılabilir değil.Kendimi ifade etmekten mümkün oldukca kaçınıyorum bununla birlikte insanlarla olan etkileşimimi ise minimum seviyede tutuyorum.Çünkü içerisinde bulunduğum süreçte acılarımın denginde bir insan yok.Hep söylerim acılar yarıştırılmaz fakat bu kez durum farklı.Bedenim çok gergin arkamda bir şeyler patlamaya hazır bir halde keşke patlasa ve her bir hücremi havaya uçursa da bu yükten kurtulsam.

Velhasıl kendimle mücadele etmekle uğraşırken bir de doğanın ve hayatın gerektirdiği, mecbur bıraktığı problemler ve diyaloglar ile uğraşmaktan ötürü çok muzdaribim.

Bu akşam ilk defa tüm kalbimle kendim için bir şeyler diliyorum.
Lütfen iyileş.
Dualarım bir yerlere ulaşacaksa eğer derhal ulaşabilmesini diliyorum.
Çünkü acılara bir de ağrılar eklenince iyileşmek, iyiyim demek göz ardında kalıyor.
Güllerim kaldırımlarda solmadı ama her yeni başlayan günde kendimden bir hücrem yaprak döküyor.

Monday, November 20, 2017

E=mc^2






 Hadi biraz tesadüfleri sorgulayalım, oturup bir kahve içelim demek isterdim fakat bazen kan dolaşımı kafeine tepki gösteriyor.
Kahve içmek ne ara bu kadar moda oldu.Sanırım görüşmek, görüşebilmek için adına sudan ucuz bir bahane konuldu. Belki bahanelerin ardından hayatın anlamına geçiş yaparız.Bizim bu senaryolar kimlerin denetiminden geçiyor allah aşkına!Diyelim bir hayat yazıldı, üzerimize kefen gibi biçildi eli mahkum bu kaderi yaşayacaklar diye emirler dizildi.Pekala! Orada herhangi bir sıkıntı yok anatomik olarak kabullenip, boyun eğmeye programlanmış bireyleriz.Tek bir detayı atlamışlar, denetim.Sonuçta insanoğlu bir sinyal misali son nefesine ,döngünün içinde ex durum haline kadar aktif kalmak zorunda. Hata payı oranlarımız yüz üzerinden eminim ki doksandır.Müdahale o süreçte çok önemli bir komut oysa ki.

Sorgulayalım mesela, herhangi bir tarihin herhangi bir konumunda herhangi bir kişi veya kişilerle kahve içmek bize verilen senaryoda yazılmış olsun.Bana kalsa ben içmem, üşenirim AMA bu durumda, gidersem olumlu gitmez isem benim için bir kayıp olacağı hakkında bilgilendirilmek en büyük hakkım.Tercihlerimizin bedelini elbette ödemek zorundayız fakat bu bir ömre dökülünce can sıkıcı oluyor.

Sürekli bana he-diyeyim diye hediye edilen bu hayatın bana ait olmayan satırlarını canlandırmak zorunda değilim.

Deli divane hayatlar yaşıyoruz.Aklın yolu bir falan da değil.Pek tabi ben de bu duruma her olayda yaptığım gibi aksi yönde ilerlemeye karar verdim.Senaryolarımı yırtıp atmadım her gün bir sayfayı uçak yaptım fakat uçuramadım.Çünkü benim yaptığım uçaklar asla uçmaz.Yani bana bu senaryoda uçak yapma özelliğini vermemişler.Özelliklerimizi neye göre dağıttınız sahiden? Sonra ben de inat ettim ve iç güdüsel olarak yaşamaya karar verdim.

Hayatı susadığım zaman su içmek için programladım.Bize önerilen günde 5 litre su için sınırlarına meydan okudum.Sorguluyorduk, gereksiz yollara saptık!

Enerjiye sadece fiziksel bir kavram olarak inanmak istiyorum.Zaman ilerledikçe, durduk yere çıkan yeni kavramlara alışmak zorunda değilim.Enerji dediğimiz kavram ne ara iş yapabilme yeteneğinden,hissiyatlarımıza hitap edebilme potansiyeline döndü? Biraz kurcalarsan mantıklı elbette hepimiz aslında manaları tanımlamak üzere görevlendirilmiş maddeleriz.Maddelerin var olan ısı kapasiteleri vardır ve buradan güç ortaya çıkarırız.Kinetik, ısı, ışık hatta nükleer olarak reaksiyonlar verebiliyoruz.Neden, çünkü biz insanız!Şahsen benim hayatım daha çok potansiyel bir enerji, gergin bir yayın üzerine oturmuş öylece bekliyorum.

Gelelim bende ki bu potansiyel enerji son zamanlarda  metafiziğin bile çok dışında kalmakla birlikte bir termik santral misali düşüyor ya da yükseliyor.Hareket halimi ifade etmiyor.Başıma emin olun bir şey gelecekse yaşamadan çok önce dile getiriyorum ya da rüyalarımda görüyorum ve belirli bir zaman sonra gerçek oluyor.Lütfen gülmeyin, çok can sıkıcı bir durum.Anlık bir takım şeyleri yaşarken  “ben bunu daha önce yaşadım dejavu batağına düşüyorum.Yaşamadın simgecim onu o gereksiz enerjin ile daha önceden hissettin ve kendine doğru çektin.Gerek var mıydı bilmiyorum ama böyle yaşamak istemem.Diyeceğim şu ki bana verilen senaryo sanki artık birileri tarafından kulağıma fısıldanıyor.


Rüyalar var bir de! Çocukluğumdan beri vazgeçmediğim bir alışkanlığım var.Çok çok yorgun değilsem kafamı yastığa koyduğum an uyuyabilen bir yapım yok.Ben de sürekli kafamda olmasını istediğim yaşam standartlarını tasarlarım ve mutlu sona ulaşmadan sızıp kalırım.Henüz hiçbir kurduğum hayalin sonuna ulaşmış değilim.Tıpkı Sims oynar gibi kendi evimi, yuvamı, kariyerimi, özelliklerimi *klapaucuis şifresini kullanarak bedavadan tasarlarım.Dönemsel beğeni gösterdiğim kişileri kendimle evlendiririm.Fakat dedim ya henüz net bir şekilde sonuca varamadım.
Ben onu, diğerini ya da ötekini hayal evremin hiçbir kesitine yerleştirmemişken rüyamda ne işi var!Etkileniyorum, herkes etkilenir.Sonra açığa çıkan enerji ile harekete geçmeye çalışıyorum fakat mecbur bırakıldığım senaryomu değiştirmek ne haddime ? Çok kötü ters köşe oluyorum.

Hep mırıldanırım, “azar azar kader bize ne yazar?”

Aklıma varlığı bile düşmezken birden hayatımın merkezine oturup kalan insanlar bedenimde çok fazla glikoz yakıyor, bu da tabi kimyasal enerjiye dahil olmaya başlıyor.Sebepsiz bir reaksiyonun içinde beliriveriyorum. Bazen yakıyor ama çoğu zaman yanıyorum.

Elbette mesele aşkın kimde kalması gerektiği değil, mesele aşk da değil.Sorun boş heveslere kapılmamız. Hayatımızın her bir detayında.Dünyada üç hal vardır; katı-sıvı ve gaz diğer bilimsel dördüncü durumu karıştırmayın şimdi.Gaz en nankörü, bize enerji olarak dönüşümünden söz ediyorum.Gaza gelerek, gazla çalışırız ya hani bazen.Ah be! Elimizde de değil ki heyecanlı varlıklarız neticede. Akıntıya kapılıp gidiyoruz.
Buradan yetkili kişi ve kurumlara sesleniyorum, yalvarırım bizim şu senaryoları göz ucuyla dahi olsa denetleyin.Belki o zamanın şartlarında yaşaması mümkündü ama şuan üzerinden çok zaman geçti hayat sürekli değişim içinde.Yazılı bir metin zamana ayak uydurmakta zorlanabilir.Güncelleme falan olmalı.Velhasıl ipi bizim elimize verdiğiniz halde işleri elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.Uykularımız kaçıyor, hayallerin tadı damağımızda kalıyor.

Bana kalsa ben bir saat bile seni görmezdim ama bana kalmadı işte tesadüfler, enerjiler, çekim yasaları ve kader.Hayat gerçekten çok garip ve yaşayabilmek artık herkesin başarabildiği bir şey değil.

Sevgilerimle,




















Sunday, November 5, 2017

Kullanma Kılavuzu








Acıyor da her neyse...
Esasında yayın sayfama değil de bilinen bir dergi için hazırlamam gereken bir yazı var
Fakat ben buradayım dergi için yazacağım metin için bir hafta önce duş alırken en az 1050 kelimeden oluşan 100 adet müthiş cümleler kurmuştum sonra kurulanırken hepsi buharlaştı.
Aynılarını tekrar bir araya getiremediğim için de içimden yazmak gelmiyor, bir fırsat belki kaçıyor.
Bir de şuan komşumun kedisi çok miyavlıyor..............................MAVİ EKRAN.................................

Evet bir an çok korktum bilgisayarım kendi kendine hatalar sayarken yazdıklarım boşa gidecek diye.
Neyse ki teknoloji insanlar kadar nankör değil, emeğe saygı duyuyor bir kere.

Komşumun kedisi yoktu halbu ki, sevgilisi kedi taklidi yapıyor da olabilir.
Tek kelime ile iğrenç bir apartman.
Bilgisayarımı Uçak Moduna Alayım da GB yemesin ama ola ki bir daha aynı hatayı verirse bilirim bu kez yazılanları kaydetmeyecek çünkü aramızda BAĞLANTI yok..
Sanıyorum ki insan ilişkileri de bu şekilde yürüyor, ne kadar kontak halinde kalırsak o kadar sıkı tutunabiliriz, ya da tam aksi.Ben ne bileyim!

Ben turkcell ile hayata bağlanmıyorum, resmen Turkcell in yıllık brüt gelirine %30 kazanç sağlatıyorum.Fakat şuan bana sinyal göndermiyor.Bu ay 200 değil de 165 türk lirası ödediğim için öc alıyorlar sanırım.Telekominasyon şirketleri....Hepsi hırsız.

Şuan bağlantı sorunu yaşadığım için ilham aldığım şarkı yarım kaldı.Yazma periyodumda aksama gerçekleşiyor.Ne yazacaktım ki? Neden yazmak için yerde durup sadece müzik çalan bilgisayarımı kucağıma bir anda aldım bilmiyorum.

Bütün gün çok fazla şey yazdım oysa, kalemle..Aklıma da yazdığımı söylemek isterdim ama yalan olur.Bazen bir takım şeyler saçma geliyor.Demem o ki zihinde yer etmemesi, glikozumuzu boşuna tüketmememiz gereken şeyler var.Yine de tüketiyoruz ve tükeniyoruz.

Sabrın ölçüsü var mıdır?
Bir kişiye karşı kaç gram sabırlı kalabiliriz mesela, ya da aramızda ki mesafe kaç milimetre olursa sabrımız zorlanmaz?
Sevdiğimiz insanlara karşı sabrediyoruz pekala:  ya o sevmediğimiz hiç haz etmediğimiz insanlara karşı neden sabrediyoruz ve hatta söylenmesi gereken iğneli cümlelerimizi kendi boğazımızda yutkunup midemizi paramparça ediyoruz?
Ben kendi içimde bunun cevabını buldum.Öncelikle üşeniyoruz, beyin *söylesen de fark etmeyecek diye ön şart koyuyor.Ardından artık ruh sağlığınız polemik yaşayacak kadar güçlü değil yani elbette gücü var ama yıpranmak istemiyor.Çünkü haksız insanlar kendilerini haklı çıkarmak için ucuz cümleler kurar ve bu gerçekten bilinçli olan taraf için ömür törpüsü unsurudur.Kaçıyoruz neticede.

Sabrın küresel bir ölçüsü olduğunu sanmıyorum ama ben bulunduğumuz kriterlere göre bir ölçü birimi koymak gerektiğinin tarafındayım.Misal, sevmediğim insanlara karşı söz dile gelince sabırlı kalıyorum ama Turkcell gibi zamanı geldiğinde öc alma kurgusu oluşturuyorum.
Korkmayın! Hala iyi biriyim ama haddinden fazla suistimal edildim.Size de tavsiyem yuttuklarınızı gün gelince değerlendirin.

Hiç sevmezdim ama artık karşımdakinin zeka seviyesinin üstünde kalan cümleler kuruyor ve aslında demek istediğim şeyi kodlayarak onlara ifade ediyorum.Neticede artık düşüncelerimi fiilen kusmuş oluyorum.O, kendi dünyasında önce megolaman takılıp savunma atağına geçiyor kendini kandırıyor ama biliyorum adım gibi hem de! Sırtını bana dönünce kendi de aptala dönüyor.
Haz alıyorum itiraf edebilirim, ama bana güvendiğinizi biliyorum.
Bunu yapıyorsam bir bildiğim vardır.
Siz de eğer ki haklıysanız zeki hamleler yapın.Rakibiniz bırakın sizinle baş edebildiğini zannetsin.
Temelde sizin rakibiniz bile olamayacak kriterdeler.İnsanlar ve tabiatta bulunan hiçbir canlı için zavallı kelimesini kullanmam.Karakterler için kullanırım..

Acınacak ve acıyacak insan, insandan insana da fark var.
Siz en iyisi lafınızı esirgemeyin, hakkınızı savunmak için bunu yapın demiyorum.
Siz lafınızı beden dilinizden bile eksik tuttuğunuz an dışı saati 500 liralık olan Uçan Balonları iken içi boş bir gaz olan karakterler yaratmış oluyorsunuz.
Bakın özellikle vurguluyorum *Karakter yaratıyoruz, yeni bir birey değil.
O durum bizi aşar ve bize düşmez.
Muhatap aldığınız her insanın bir süre sonra değişiminden siz sorumlusunuzdur.
Bir ailenin nasıl çocuğunu şımartmadan yetiştirmesi gereken bir gelenek varsa, çerçeveden baktığımızda tanıdığımız bütün yüzleri de şımartmadan iletişim halinde kalmalıyız.

Kabul.Bazı insanlar denk gelir hayatımıza ve gerçekten kalpten iyidirler.Bu yüzden de karşılıksız bütün iyiliklerin nasibini almayı hakederler.İstedikleri her şeyi acaba demeden gerçekleştiririz, art niyet asla aramayız.Burada eğer biz bize isek zaten biz kimsede art niyet aramayız.Kendimizde olmadığı için..

Öyle olmuyor artık değil mi( klavyeme de bir şeyler olmaya başladı soru işaretini koyamıyor üzgünüm, ama bu bir soru!)
Şüphe ve güven hep paralel, eş zamanlı yürümeye başladı.

Üzgünüm yazıya başlarken Acıyor demiştim, şimdi ise çok şiddetli acıyor.
Bahsetmekten nefret ediyorum ama bu böyle.
Acıyor, beni affedin gitmem gerek.
Sizi sevdiğimi söylemem gerçekci olmaz biliyorum ama ben iyi niyetini koruyan herkesi gerçekten, görmeden de bilmeden de seviyor ve hissediyorum.

Unutmayın *ÖNCE SİZ, sizin hayatınız..

Monday, October 16, 2017

Hipo-tez.


Bir çok şey başıma geldi fakat böylesiyle ilk defa karşılaşıyorum.Benim için farklı bir deneyim otobiyografi ile biyografi arası bir araf..

Okuyucuyu çok fazla ilgilendiren bir konusu yok fakat sayfamın mottosu yıllardı aynı "BURADA HİÇ MERAK ETMEYECEĞİNİZ ŞEYLERDEN BAHSEDİYORUM!"  

Bu yazı, kapıma göndereni belirtilmemiş bir derginin içinden çıktı.Derginin mens health olması ve adıma gelmesi oldukça dikkat çekici ve başarılı bir taktikti.Güldürdü de.Öncelikle tebrik ederim.Elinle değil de bilgisayardan yazıp çıktı alma tercihin, yazının okunaksız olmasından mı, el yazından tanırım diye düşünmenden mi yoksa üşengeçliğinden mi orasını çözemedim.Bir tarayıcım olsaydı buraya geçirmem daha kolay olcaktı :D işin şakası tabi bu. Gerçekten mutlu oldum.Paylaşmayacaktım ama kim olduğunu belki paylaşımımdan sonra bana bildirirsin diye buraya yapıştırmak istedim.Aranıyor ilanı gibi farz edin.Arkadaşlarima bile beni anlat desem bu kadarını yazamaz çünkü.Düşüncelerim ve kararlarım sabittir değişmez ama böylesi bir yazının sahibini görmezden gelmenin vebalini ödeyemem.Bu kadar çok tanıdığına göre umarım bu konuda sana karşı bir kabahatim yoktur.Teşekkürler pluton kiracısı :)

"Merhabalaar, merhaba, simge nasılsın, kimliğimi beş yıldır yutuyorum.Sana bir zamanın kara deliği olarak m82 den sesleniyorum.Senin benimle bir ihtimalin olmayacağına hep inandım bende yaklaşık bir yıldır başka bir sevdaya kapıldım ama sen başkasın.. bir saniye böyle başlayamıyorum hemen disketimi bilgisayarıma takıp bir şarkı açmalıyım, disket mi? 
Youtube a tıklayalım biz.Mekanı cennet olsun..

Seveceğini ve sevdiğini hatta ezbere bildiğini biliyorum.Öyle gereksiz huyların var.


Seni gönül isterdi ki kimselere vermeyeyim..
Ama sen kendine bir küçük dünya yaratmışsın ve orada kimsenin yeri yok.
Bu da güzel bir şey şimdi seni sana anlatacağım, bunu neden yapıyorum çünkü geçen çıtaları yükselten biri olmuş kitaplar falan ben de hayatına bir nebze olsun dokunabilmek, senin dilinden sana ulaşabilmek istedim.Kendinden bahsediyorsun çoğunlukla şimdi bir de kendini bir anonimden dinle istedim.Şimdi biraz öksürük biraz balgam ve izninle halka ve sana, seni ifade ediyorum...
genelde sakin bir kişiliği olduğu düşünülür uzaktan ama yanına bir adım gelen görür esaslı karmaşayı.Tam bir hiperaktif idi. Bunu ona çok yakın olmayan insanlar göremezdi.Beni sorarsanız o tanımıyor bile beni.Sadece ben onu yakından tanıyacak kadar çok seviyorum.Saplantılı değilim endişe etmeyin.Mutluluğu hakediyor eminim şuan da mutlu ama hakettiği mutluluk pür mutluluk!! Onu kazanmak zordur.Yazı yazmak hobisi diye bilirim.Ben de bu şekilde ifade etmek istedim yılların aşkını.Böcekler, özellikle örümceklere karşı özel ilgisi vardır. Gördüğü her canlıya hiç korkmadan ve çekinmeden dokunabilir.Ama alerjisi olduğunu asla kabul etmez.Omzuna sinek konsa hemen burnu kaşınmaya başlar.Yine de korkusuzdur.Köpekler ile insanlardan daha iyi anlaşır kendi ve çevresinde -mother of dogs- espirisi yaparlar.
 Yalnız kalmayı sever, korkusuz dediğime bakmayın evde yalnız kalınca çoğu zaman paronayak olur.Sürprizleri sevmez sürpriz yapmayı sever sonra limonlu dondurmaya bayılır.Kola içmeyi , alkol kullanmayı mekanlarda partilerde takılmayı sarhoş olmayı sevmez. An gelir yaz sıcağında sabah uyanır uyanmaz susadım der kola içer. Öyle bir dengesiz. Evde vakit geçirmeye bayılırdı.Okul çıkışı antremana kalır saatlerce stres atardı.Eski zamanlar..

 Birileri ile sevgili olmaya karşı fobisi vardı. kaçardı aşktan. Aramaz.. 
Telefonda konuşmak onun için her zaman zor bir şey olmuştur.. Bir kez aşık olduğunu sandı ama bir kez aşık oldu.Kendine..Bir kez sevdi ya da sevdiğini sandı acı çekti , ne bok olduğunu anladı.Şimdi ise tek başına. Bekarlık sultanlıktır derler ya ,o öyle düşünüyor. Öyleyse o bir sultan. Anlamsız şeyler çizmek, yazmak, tuhaf boyutlarda masallar uydurmak insanlara takılmak ve onların taklidini yapmak hoşuna giderdi. Bütün gün hiç ara vermeden müzik dinleyebilirdi.Bilinmeyen müzikler dinlerdi onunla müzik konusunda yarışabilecek dostlar arardı. Bilinmeyenler kaliteli müziklerdir zaten bilinenler kalite değil etikettir derdi.
'En yakın arkadaş’ ya da ’ kardeş’ ayrımcılığı ona göre değildir. Bütün arkadaşlarının farklı yeri vardır. Illa birini en yakın arkadaşın seçmek zorunda kalacaksa , bu kişi annesi olurdu. Ders çalışmak kimi zaman eğlenceli kimi zaman ise dünyadaki en sıkıcı şeyiydi onun için. Son iki yıldır ultra azimli ve duydum artık bitiriyor ve gidiyor-muş.Gitmese iyidi..Eminim hala öyledir.Bir tane dersi vardı bir türlü geçemiyordu.geçmiş.Güzel ortalamalara geç ve güç sahip olmuş.Mezun olması için her gece kendimden çok onun için dua ediyorum.Diplomayı alsa herkes rahat bir nefes alacak.Başarısızlığının tek sebebi kafasına göre sabahları uyanıp keyfi isterse derse gitmeseydi, istemezse evde kalıp saatlerce oyun oynar, bir de sürekli temizlik yapardı.Şimdilerdi hemen evinin hanımı hem de okulunun çalışkanıymış.. 
Düşündüğü şeyi çekinmeden söylerdi ama bu karşı taraf için sıkıntı yaratmazdı çünkü kırıcı hiçbir şey düünmezdi.Bazen kaçamak yalanları olurdu ama belli ederdi sonra ona öyle yalanlarla gelenler oldu ki boğazına parmak atıp yalan kustuğu gecelerine tanık oldum. Insanların hakkında ne düşündüklerine önem vermez.İnsanlara önem vermez ama insanlığa önem verirdi.

Kabul etmezdi ama acıma duygusu nirvanadaydı. Beni bilen bilir , seven sever bu da bana yeter derdi hep.Geçen gün öğrendim hayatında kalabalık yapılmasını istemiyormuş.Eğer olur da bir gün bu yazımı okursan şunu bilmeni isterim "sen kalabalığın içindeki en büyük yalnızlıktın zaten" En garibi trip atmasını bilmezdi, çok zor sinirlenirdi.Hayatına bir türlü dahil olamadığım için sinirli halini hiçbir zaman görmedim.Onu sık gördüğüm zamanlarda hep gülerdi, koşardı.Birine selam vermeye giderken koşarak gider sarılırdı sımsıkı. Kendi içinde bunalımdayım.Kafasına göre canı sıkılınca birinden hoşlanmış gibi yapar kendince aşk acısı çekerdi.Onu seveni hiçbir zaman sevmezdi.Hiçbir zaman onun birine seveceğine ihtimal vermiyorum.O sadece kendine ilham kaynağı arardı.Konu aşka gelince hat safhada bencildi.O hep kendi için birilerini sevmeyi denedi.Başarısızdı..

Ağlamak çok hoşuna gider çünkü, rahatlatır derdi. Ama dedim ya genelde gün boyu deli deli güler..Bir keresinde ona anonim olarak ulaşıp kitap yazmasını tavsiye etmiştim "hayatımı insanlara okutacak kadar kıymetli bulmuyorum" demişti.Bir kez daha sevdim.Ruhuyla çok alakasız bir bölümde ama bununda üstesinden gelecek gibi. 
Kafa zehir gibi çalışıyor da elleri çalışmıyor.
Herkesi sevmeye, anlamaya çalışıyor.Çok garip bir şey.Hem ıssız hem sıcakkanlı.
Otobüs yada metrodayken karşılaşıyorum bazen.Bence kesin müziğin sesini kısıp insanlar hakkında senaryolar düşünüyor kafasında. Böylece onların nasıl insanlar olduklarını ,yada yüzlerindeki ifadelerden hayatlarında neler oluyor olabileceğini hayal etme fırsatı oluyor.Çünkü o öyle biri. Tek kişilik bir hayatı var hepimizden daha çok eğleniyor içerde.
Veda etmeleri pek sevmezmiş.Daralırmış.Otogarlar, limanlar ve hava alanları ona göre değil demek ki.
Her an yenileniyor.Bukalemun gibi mi desem gökkuşağı mı desem bilemiyorum.  Bana gelince adımı bir türlü öğrenemedi.İki kere aynı derse girdik ikisinde de sordu, özür dileyerek..Ama bunu başka kişilere de yaptı.Unutkanlık stabil galiba.Bana ikinci defa sorduğunda iki bacağımın arasına tekme atılmışa döndüm.Bildiğin baştan aşağı canım acıdı.Hadi benim ki sevgiden.Ya diğerleri?Onlara da aynı acı olduysa çok can yakıyor denebilir.


Geçen sene tek başına otururken gördüm son 960 gündür böyle yaşıyor, kulaklığı takılıydı kahve içiyordu.İlk defa tall boy içerken gördüm normalde hep grande boy içerdi.Acelesi vardı demek ki.Neyse nasıl olsa beni tanımıyor diye geçtim içeri ben de kahvemi alıp karşı masasına oturdum.Upuzun polat alemdar ceketi giymiş güldürdü.Yine dedim yahu sen ne değişik bir şeysin.Mekanda iki yalnız sadece ikimizdik.Yanına gidip otursam tepkisi ne olur acaba.Hoşgörülü biri aslında ama dengesiz işte bilemiyor insan nasıl yaklaşacağını.Telefonla konuşuyormuş meğerse kulaklık takılı olunca müzik dinliyor sanmıştım.Kulak misafiri oldum diyeceğim de inanmazsınız bu kadar anlattığım şeyden sonra.Tabi baştan sona pür dikkat dinledim.Ağladı ağlayacak bir yüz ifadesi vardı, elleri titriyordu.Sinirli görmedim demiştim ya o gün çok sinirliydi.Demek ki çok sinirlenince de ağlıyormuş onu da öğrendim.Durun durun korkmayın bi şey olduğu yok müşteri hizmetleriyle tartışıyordu.Onda bile dengesizdi bir kibar oluyor bir laf sokuyordu.Bu kız inanılmaz laf sokuyor, yediğiniz lafı anlamanız için zeki olmanız gerekiyor.Fazla detaya hitap ediyor..Neredeyse gidip telefonu alıp onun yerine ben sövecektim.Kızı dolandırmışlar bildiğin.Umarım halledebilmiştir.Sonra zengin kalkışı yaptı ve gitti saplantılıyım ama sapık değilim peşinden gitmedim elbet.O güzel kokusunu bırakıp gitti ben de koku gökyüzüne karışıp kaybolana kadar oturdum sonra ambarıma döndüm.Bir gün onun hakkında geri bildirim aldığım elemanlardan biriyle oturdum.Eleman dediğime alınma kardeşimsin sen de.Neyse okulda arkadaşlarıyla otururken elinden hiç telefonu düşmedi sürekli telefonda bir şeyle uğraştı kanka bence kesin biriyle konuşuyor dedi.Bu kız bana bunu hep yapıyor beynimden vurulmuşa döndüm demek isterdim ama ondan o konuda hiçbir eylem beklemediğim için inanmadım istihbarat da bana şaka yapmış zaten.Oyun oynuyordu dedi trink trink click voculunk kocalunk sesler geliyormuş ne oynuyorsa artık.
Bu yıl pek görme fırsatım olmuyor onu, çok fazla yoğun yorgun ve meşgul..Artık telefonunda oyun oynamıyor.Geçenlerde yanından geçiyormuşum gibi yapıp orada oyalandım telefonundan toefl deneme testi çözüyordu.Görmeliydiniz tam bir gerzek gibi telefonuna yumulmuş sesli listening sınavı çözüyordu. Bu yazıyı ona gönderme kararı aldım çünkü son yazdığı yazı ona karşı olan bütün soru işaretlerimi yok etti.Canı acıyor, bu da her halinden zaten belli oluyordu, çaktırmadığını zannediyordu ama 2012 den beri baştan aşağı ima, ifade değişikliği vardı.Her an haykıracak gibi.Göz yaşlarını göz kaslarıyla tutuyor her yıl daha güçlü ama daha yorgun.

O kendini pluton zannediyor ama güneşten farkı yok.
                                      Pluton olan ben ve benim gibi olanlar.
                                      
                                                Söyleyeceklerim bu kadar."

Wednesday, October 11, 2017

Hassas Doku





  Her şeyin başı genellikle güzeldir; devamı ise çirkin değil "alışkanlıktır!"

Her şeyin başına döndüğümüz zamanlar hatıradır; yaşadığımız şuan ise "ızdıraptır!"

Her şeyin başında mutlu kalırız; zaman biraz geçince gülümsemeler azalır yerini acılar alır..

Her şeyin en başını hatırlamak ise en zorudur; ilk uyanış, ilk nefes, ilk merhaba..fakat ilk vedalar her zaman akılda kalıcıdır..

Her şeyin başını yaşamayı tekrar tekrar isteriz çünkü her şeyin başı yalınlıktır; yalınlık ise huzurdur..






  Her şeyi başa sarmak istediğim karmaşık dönemlere girdim.Son zamanlarda annemin de her şeyi sözel olarak başa doğru sarmayı arzuladığına aşinayım..

"Ne güzeldi, ne güzeldin, ne güzeldik.."

Her şeyin sonuna yaklaşmışım.
Her şeyin başına hasretim!
Sürekli başa sararak ayakta kalabiliyorum.
Başlangıçlar bana güç veriyor.
Her şeyin başı güzel değildir, bazı başlangıçlar acıdır ve son zamanlarda acılarımın ağrıları ile nöropatik tepkiler veriyorum.

Sinir uçlarımın geçmişimi benden daha çok sorguladığı bir ara dönemdeyim.

Her şeyin başı güzel olmasa bile ara bir dönemde sıkışıp kalmaktan daha tazedir.

Şimdi isterseniz biraz başa dönelim; 

Ağrılarımın ve acılarımın günlüğünü tutmuş olsaydım şuan işimi kolaylaştıracak bir unsurum olacaktı.Fakat yok..

İlk ağrımı travel-time olarak hafızamda çizdirmek pek öyle kolay olmasa da ilk ağrının verdiği acının bugün hayatımı her şeyin en başından değiştirdiğini biliyorum.

Her şeyin başı bazen önemsizdir; "geçiştirirsin!"

Üzerinden biyolojik olarak ne kadar zaman geçmiştir bilemem, hastalığımın senaryosunu yer mekan zaman olarak net bir şekilde değerlendiremem ama içerde bir şeyler birikip yaklaşık üç sene önce dışa vurmaya başlamıştı; dedim ya bazen her şeyin başını üstelemez, göz ardı ederiz..

Şuan sahip olduğum her bir eşik noktamın en başını hatırlıyorum; bunun için ekstra çaba harcayan biri haline gelmeme gerek yok.

Daha fazla çalışma analizi, daha çok satırları olan makaleler ve aşkla incelemeye alınan daha fazla fiziksel parametreler..

Hepimizin hayatında destek aldığı bir rol modeli vardır.Benim hikayemde bana senaryomu okuyan modelimin sürekli aralara serptiği bir cümle var: 

"Ben senin kadar kendini böyle yıpratan birini görmedim, ne olmuş yani herkes okuyor Simge..!"

Bana karşı olan tutumu her zaman azarlayıcı,kinayeli ve teşvik etme amaçlı bir model.Bubu*

Çalışma alışkanlıklarımdan vazgeçmem gerekiyor, cenin pozisyonunda, karın ağrısından kıvranırmışcasına masa başında yazarak ders çalışmak, okulda not tutmak beni Notre Dame'in Kamburu na çoktan çevirdi bile..

Eğer sizde benim gibi fibromiyalji vebasına yakalanmak istemiyorsanız öncellikle zehirli sarmaşıklarınızdan arının.

Evet ne yazık ki her şeyin başı artık su-toprak ya da hava elementlerinden geçmiyor.Hayatın bize kitlediği gündelik yaşamın stresinden geçiyor!Keşke tek derdimiz basit yöntemler ile su aramak, ilkel araçlar ile toprak kazmak, batıl inançlar ile hava tahminlerinde bulunmak ile sınırlı kalsaydı..Fakat yontma taş devrinin kenarında bile kalamadık..

Şimdilerde farketmeden ruhumuzu yontuyoruz ve yontulan ruhumuz zamanla bedenimizi çürütüyor.

Tıbba saygım sonsuz fakat koskoca akademisyen olmuş bir tıp doktoruna ağrılarımdan ve özgeçmişimden bahsedip bana "stresli misin ya da uykusuzluk problemin mi var?" demesi koca bir ayıp sanki!

Tüm koşullar başka bir ülkede de yaşıyor olsa idik 24 yaşında bir genci hatta genç kızı strese sürüklemek için elverişli halbu ki..

Umarım Ales sınavında türkçe bölümünde dil bilgisinde -ki yazımından çok fazla soru çıkmaz...
Neticede benim zihniyetim koca bir sayısal veri tabanı altyapılı mühendis kafası..

Gelelim her şeyin başının ortasına denk gelen ağrılara; bahsedeceğim ama anlamanızı beklemem.
Çoğunuz da aaa aynısı bende de var diyerek kendi kendine tanı koyacak..Çok şahit oldum fakat yemezler..

Geçen gün doktorum yeni bir tanı daha koydu omzum asimetrik-miş..İçimden dedim ki "hayatlarımız bile asimetrik"

AĞRI: Acı ile komplike olmuş, kafası karışmış bir vaziyette.Örneğin şuan şiddetlenmeye başladı çünkü masa başındayım.Sayın doktorum üstelik dik oturuyorum!!Hani asıl kaynak eğilmekti.. Nasıl anlatmalı, acının neresini betimlemek gerekli bilemiyorum.Düşünün bu 7/24 taşıdığım acı bu kadar güç durumda..Her birinizde olamaz inat etmeyin..

Öncelikle her şeyin başında sol kürek kemiğimden sanki azılı bir katil o bölgeye testere darbesi vuruyor gibi ardından kanaması bütün omzuma, boynuma ve sırtıma yayılıyor eğer ki etrafımda biraz masaj yapabilir misin diyebileceğim biri yoksa gecenin sonu ya yoktur ya uykusuzluktur ya da acil serviste işe yaramayan yüksek dozda novalgin*dir..

Sanırım size bu postu atmamın bedeli bana gece ağıra yani ağrıya mal olacak..

Mecazi kanamaların bir üst seviyesi sırtıma yediğim balyoz darbeleridir..Sırtımda yüksek gerilimli bir trafo taşıyormuşum hissi ve lütfen artık biri gelip sırtımı tam orta yerinden ayırabilir mi isteği..

Tabiki gerçek anlamda kimse gelip sizi sırtınızdan ortaya ayırmıyor ne yazık ki..Kronikleşen bazı kütlemeler süreklilik haline geldiği için omzunuz çıkacak gibi hissediyorsunuz..

En kötü atak zamanlarından biri ise boyunda hissedilen birazdan tüm doku bağlarım kopacak hissi..

Bahsettiklerimden anlayacağınız üzere her şey bir takım şeyler üzerinden benzetme yoluyla öne sürdüğüm hissiyat meseleleri fakat bunu lütfen anlayın fibromiyalji soyut bir kavram değil hem mental hem de bedenen tüm bedende taşınan; taşınması çok güç olan SOMUT BİR ACI AĞRISI..ya da ağrı acısı..

Lady Gaga bizi son zamanlarda çok güzel ifade ediyor..Dağ gibi kadın, muazzam sahne şovları gerçekleştiren dev artisti bu bela resmen SÜRÜNDÜRÜYOR..

Tedavi kısmına gelirsek, pek gelmeyelim malesef ki kesin bir çözümü yok..

Sırtıma son iki aydır binlerce iğne darbesi yedim fakat değişen hiçbir şey yok. (bknz. nöral terapi)
Son seansımda doktorum derin enjeksiyon yaptı hiç sormayın BAYA DERİN BİR SEANSTI..acısı hala zihnimi deşiyor.

Velhasıl geçmiyor..

Bu sebepten uzunca bir süredir gerçekleştirmekte olduğum minimum insan, minimum stres teorisinden başka opsiyonum yok gibi..

İnanın bugüne kadar çevremden, doğadan, ülkemden, canlılardan hiçbir koşulda nefret etmedim..Edemem de.Çünkü ben kalpten iyi niyetli.Doğma büyüme saf kanım..

Fakat uzak durup, tabiri caizse etliye sütlüye karışmamam acılarımı bir tık düşürür umudu ile ıssızlaşıyorum.

Fibromilyaji için koskoca tıp dünyası bir çare bulamamışsa kendi çaremi kendim üretmeye başlamak üzereyim:

1-Takmayacaksın
2-Takılmayacaksın
3-Hayatına ve hayatı sana verene saygı duyarak sabırla yaşayacaksın

Bitirmem gerek çünkü acılarım şiddetlendi bu yazıyı ve farkındalığı takmıyorum.
Hayatım benim için değerli, boyumu aşan ağrılarımın hayallerime engel olmasına asla izin vermeyeceğim

SON OLARAK FİBROMİYALJİ İÇİN KESİNLİKLE FARKINDALIK İSTİYORUM
teşekkkürler...


Thursday, September 14, 2017

Şekerli Türk Kahvesi

Akşam üzerimize inmeden bu sekmeye kısa bir not bırakıp yürüyeceğim,
Gerçekten bak bu kez kısa söz! Gitme hemen iki cümle bilemedin on olsun..

Acı sonsuza kadar sürer mi bilmem fakat acıtmaya hakkımız yok dinimizle bu konuda hem fikirim.
Ardımda ve solumda haketmediğim çok fazla acı taşımışım, bedelini fiziksel acı ve ağrılarla ödediğimi anladım.İnan ki çok kızdım.Ne sana ne ona ne bir başkasına ne de hükümete...Ben sadece kendime kızdım daha doğrusu kızabildim.

*Ben kendimi üzmeyi hiç haketmedim, kendim benim tarafımdan üzülüp yıpranmayı hiç haketmedi
Her bir hücremi sağlıklı tutmak ile hükümlü iken sudan ucuz sebeplere meğerse kasılıp kalmışım
İçime attığım, yeri geldi yuttuğum her detayı nöronlarımda biriktirmişim.

Size yemin ederim ki kendime, kendi adıma çok üzgünüm.
Bunun tek bir sebebi de kendi kendimi yıpratmış olmam.
Mutluyum, daha da mutlu olacağım diye koşuyor fakat bir şeyler bedenimde eksiliyor gibi
Umarım tam mutluyum derken oracıkta ölmem..Öyle ölmek istemem en azından.

Yıllarca kendimi sıkıştırıp, nefessiz bırakmışım
Sırt ağrılarım diye yakındıklarım meğerse içime attığım üzüntülerimin statik elektriği -imiş!
Kendi aralarında acı transferi gerçekleştirip birikip büyümüşler.
Yaklaşık 703 gündür çektiğim ağrılar bir ömür sürüp gidebilir, toparlanırız fakat ağrısı kalır gibi.
Bunu neden bana yaptık, gerçekten hayatım ile ilgili gri planlarım vardı.Hala aktif!
Fakat endişe şakaklarımdan ani bir salınım hareketi ile içeri girip ilerliyor gibi.
Ya acılarıma yenik düşüp başaramazsam.

Bitti!

Her şeyi atlatıyorum keza bu da geçecek ilaçların yan etkisini sağ salim atlatıp.
Düzenli olarak sırtıma, kafama elime saplanan yüzlerce iğne darbesini dişimi sıkarak sabredip,
Yuvarlanıp gideceğiz.

Sana bir sır vereyim mi şuanda hayatta ki tek derdim ve düşüncem Bitirme Projesi mi beni bitirecek yoksa ben mi onu bitireceğim.Sanırım kendime lüks bir ofis sandalyesi almam gerekecek.
Telefon faturamı minimuma indirgemeliyim.Ama zaten kullanmam..

Ben bu dünyada artık bütün acılara doydum.
Kendime haksızlık etmeyi bıraktım.
Ruhumdan geri kalan her şeyi bedenime optimum uzaklıkta tutuyorum
Rüyalarım çok renkli, önce aşıp ardından terkedip gideceğiz insallah..


iki veya on cümle mi demiştim?
yine konu kaymış öyleyse..

Friday, August 25, 2017

Şansımın Oyunu












                    



          ....Bir yazıya aslında diye başlamak ne kadar teknik görünür?

  Aslına bakarsan burası boş oturabilirsin.
    -Teşekkürler...

Şanslısın bu saatlerde bir lokma oturacak yer bulmak çok zor.
  -Her lokmamızın adı şans mıdır ki?
Değil tabi ama şuanda bir bahane ile gelip oturacak yer için izin alman benim için bir şans..
  -seninle bir bahane ile konuşmaya başlamak...
Evet başladığımız noktaya dönmek gibi!
 -sıralamada kaçıncı şansına hitap ediyorum?

İlkini saymazsak ilk şansımsın..
 -Fakat ilkler hep yarım kalır, acıtır ve yanıltır.
O zaman ikinci şansım ol!

-Neden ilkler hiçlik kalır?
Çünkü ardımızda kalır, bazen de omuzlarımızdan geriye doğru düşer..
Bırakmaya kıyamazsın çoğu zaman varlığı hep taze kalır yine de dedin ya adı konur Hiçlik olur.
-Bir şekilde kendinden geride kalır..
Anılar bizden bir adım önde giderse ikinci şansımız yarım kalır..
-Anıları dondurucuya atalım, yeri gelince referans olsunlar.


Ne garip!
Geriye dönüp baktığında seni paramparçaya bölen milyarlarca duygu biriktirmişsin..
Garip olan bu duygulara yatırım yapmış olman değil, 
milyarlarca kırgınlığı iyileştirebilen bir kaç güzel anılara ait duygular var.
Arada gezen, 
top isabet etse bile sayılmayan, oyuna devam eden duygular..

Bazı insanlar doğuştan şanslıdır derler, mümkün mü?
-Benim için değil..Senin için de..Diğerleri için de..
Herkes kendi şansını yaratır, zamanla yetmez daha fazlasını ister risk alır büyük oynar
Altılı tutturabilmek için her gün inançla o bayiye gitmek gibi.
Oysa dördünü bilsen bile o ikramiye sana yetecek.
İnanç ile hırs arasında büzüşüp kalmışız..Şans bize dokunur mu?
Sanmam belli ki bize hiç uğramıyor, biz de kabullenip yaşıyoruz öylesine..
-Değil..Şans bize uğrarken biz başka riskler alıyoruz ve aslında şansımız bizi teğet geçiyor.
Pek tabi biz de yaşıyoruz ölesiye..baya gelişine akışına random savruluyoruz
Ne tarafa doğru?
-Aslında hiç bizim olmayacak bir kaderin kapısını tel toka ile zorluyoruz.Velhasıl bu sırada bize ait olanı yeryüzünde tanımlamadan geldiği yere geri gönderiyoruz.Şansa bak!
Bir nevii şansımızı tepiyoruz...

Sorsalar sen hiç böyle olsun istemedin değil mi?
Keşke doğmadan önce ruhlarımıza birer kılavuz dağıtılsa 
ve bazı şeyleri değiştirebilme şansımız olsa..
Bu gerçekten "şans" kelimesinin sözlükte yer alan anlamı olurdu.
Takdir-i ilahi ile şansı karıştırmak boyumuzu aşar gibi..

Benim hesap ille de fıstık benim olacak..
Bir sor bakalım fıstık kimin olmak istiyor?
Yok illa fıstık olacak, e oysa bunun fındığı var kajusu var tabakta ne ararsan var..
Fıstık olmazsa yaşayamam diyorsun, tebrikler nur topu gibi bir hırsın oldu.

Senin hesap fıstık isterken şansını teğet geçip kajuyu kaçırmak belki de.

Benim fıstık yer fıstığı olsa çoktan silkelerdim eteklerimi, antep fıstığı bu.
Kabuklarının olması büyük mesele..İki dişimin arasında kenetlenmiş kabukları..

Anladım ki sen fıstık derdine beni de harcayacaksın..
En iyisi mi ben tabakta dışlanıp ezilen üzüm olmadan gideyim..

Fıstık ne seni ne de bir başkasını harcar,
fıstık sadece benim yıllarımı ve esas şansımı esir alır..
Bu fıstık sanırım asla benim olmayacak.

Kabullenirsen, sindirebilirim zamanla..
Fıstık senin olmayacak, peki ya sen mutlu olacak mısın?

Sanmam..
Telaffuzu çok güç fakat içimde hep bir his var.
Bir gün diyor her yeni başlayan günde!
Ben zaten dayanacak kadarına dayandım.
Bir bakmışım dayanmaya alışmışım.
Bu öyle bir durum ki, çok sevdiğimiz birini kaybettiğimiz zaman
*Allah sabrını veriyor, kaldığım yerden devam ediyorum deriz
Vaziyet bu..

Burada oturmam için neden izin verdin, ikinci şansım ol dedin? 
İlk şansın olabilme inancını bile benimsettin!

-İlkini saymadığım için ilk şansım oldun çünkü onu herhangi bir kategoriye sığdıramam
İlkler hep yarım kalır dedin, yarım kalması güzeldir sonu belirsizdir
O yarım kalsın, geri kalan her şey tamam olsun istedim.
Öyleyse hala bir umut var demektir, 
hali hazırda beklemenin heycanını hiçbir duyguya değişmem.

Miras kalan duygular ve hislermiş aslında en büyük şansımız.
Esasında şanssızlığımız.
Şansımız dönsün diye yerin on kat altına kök salan inançlarımız var.
Gerçek şanslarımıza ayak bağı olan.
Kalplerden dökülen her hece basireti bağlamak üzere.
Düşlerini satabileceğin uykuların olmalı
Bilirsin hayal dediğin ne varsa boşluğa düşer.
Düşlerin farketmeden düşüşlerin olur.
Bırak kendi şansının koordinatlarına dön.

Anladım ki gönlünde bıraktığın bir lokmalık boşluğun kalıbına uyacak kimse yok
Hazin bir öykünün misafiri oldum, şanslıyım..
Bana kendimi şanslı hissettirdin.

Sebep olmak istediğim neticeye varabildin.
Aslında benim hiç şansım olmadı, çünkü her gün bir tanesini fıstık için feda ettim.

Bol şans dileyecektim fakat senin şansa değil kaderi yeniden yazmaya ihtiyacın var..
İyi birisin, o yüzden zaman geçip giderken seni hep bir başına tutuyor..

İyi yakaladın, işte bu da benim şansım!




Zohreh Jooya - Ayışığında















Sunday, August 13, 2017

Yeşilçam Severim




08.08.17

 Her satırı su gibi akıtıp yazmanın bir hilesi vardır.Tıkandığın zamanlarda şarkının son melodisi bitmiştir.Sürekli aynı sonuca varmak kendini eski hissettirir.Bu benim değil sözleri olan şarkıların suçu.Bir şarkı duyarsın anlık gaza gelirsin, trafikte sallanarak ilerlerken birden sol şeride geçip kendini aksiyon filmlerinde gibi hissedersin.Bazen En ufak bir nota ile aniden kendini iyi hissedersin, eve koşarak gider, evde anneni bekleyen bütün işleri kalbinden gelerek sen yaparsın.Kimi zaman ansızın gelen sızıntılara kurban gidersin o şarkı dediğin hatıralarda.Benim için de her yazımın bir hile şarkısı oldu.Çoğu zaman akışı kitlememek için sözlerden kaçınsam da , dışarda herhangi bir ortamdayken duyduğum şarkılara dalıp elime hemen telefonumu alıp not almaya başlarken bulurum kendimi.Sonra da burada size afiyetle tekrardan sunarım..

Bir haftadır yazmayı erteliyorum.Kendimi iyi hissediyorum yazacağım bahsedeceğim bir takım boşlukları avcumda tutuyorum fakat cümleleri neticeye kavuşturacak beklediğim bir şarkı var ve ne yazık ki hala çıkış yapmadı.Parçanın ismine aşık olduğum ve üzerine binlerce hikaye anlatabileceğim için haftalardır sabırsızlıkla bekliyorum.Nasıl bestelendiği konusunda çok heycanlıyım, dinleyip ilham alıp metin olarak parçayı tamamlamak istiyorum da şarkıya dair en ufak bir iz yok henüz.Parçanın çıkış ismini tesadüfen gördüm ve ben bu kelimeyi yıllardır çok severken neden hiç sözlü veya yazılı olarak kullanmadım diye sesli bir şekilde şaşırdım.


12.08.17

Her gece benzer duygular içerisinde beklemek çok yorucu.Hiç uğruna yorulmamak için farklı şeylerin peşinden sürüklenmek bile dikkat dağınıklığına sebep olmuyor.Aşırı inat..
Kendimden bahsediyorum, savaşıyorum.Bir şarkı için bile bunu gerçekleştirmem mümkün.Takıntıları sahiplenmek de bir çeşit yalnız insan işi..Hala o şarkının sadece dört satırını biliyorum ve her gün apple müzikte, youtube da yokluyorum.Dedim ya inat değil mi işte, bu yazıyı sırf o şarkıyı dinleyince tamamlayıp paylaşacağım.

Son olarak zaman daralıyor, korkularım başlıyor.Bu sabah duvar saatine usb kablomu fırlattım belki durur diye, sadece afalladı sonra kaldığı yerden devam etti..

13.08.17

Cümlelerim örselenmiş, sessiz çığlıklara dönüşmüş.Herhangi bir şeyi beklemek hatta beklenti içine girmek tüm sesli harfleri ansızın yutan bir anlık nefes ile diyaframda kayboluyor.Tebrikler artık bütün organlarımızda suskunluğu hissedebiliyoruz.Oysa daha çok erken, susmak için biraz daha beklemeli.
Afedersiniz susmak ile sabretmeyi karıştırmış olabilirim.Bunu hep yapıyoruz.Uzak kaldığımız duygulardan korkup sustuğumuz, sustuklarımızın farkına varabilmeleri ümidi ile sustuk.Neden bu kadar çok korktuk.Bize ait olan kelimelerin gölgesinden kaçar olduk.Hepimizin ilk kullandığı kelime hemen hemen aynı iken, veda sözcüklerimiz niye farklı?

Acıların hatta gözyaşlarının ölçütü nedir? Tartabilmek mümkün müdür kocaman gülüşlerimizi.Aşkına yıllar sonra karşılık bulan bireyin avuçlarında 500 gram mutluluk varken her şeyi bir kenarda bırakıp gitmek zorunda olanın ise avuçlarında 500 gram çaresizlik olsa, elleri bağlı duyguları nereye kondurmalıyız.Birinin varlığı ile yokluğu arasında kalmak ok gibi kalbimizin tam merkezine saplanıyor ise yerkabuğundan magmaya düştüğümüz boşluğu hangi sıfatla tanımlarız?

Yazın ortasında kış yaşatan, güneşlenirken üzerine karlar serpen, içtiğin buz gibi suyun bademciklerinde donup kalmasına sebep olan acıların artık dırı dıt diye duyulan saçma bir bildirim sesiyle gerçekleşmesiydi esasen ruh coğrafyamızın iklimini bozan.

İçine at-ma! Gözünden düşür ne varsa, düştüğü yerde paramparça olsun.Sana yazılmış bir ecel var bunu ikinci öznelerin değiştirmesine izin verme.Dünya değişir, insanlar her nefes alışında güncellenir.
Sana özel olan şeyleri duvarlara vur at, sana senden başka bir hayat bırakma.Önce bildirimlerin azalır, kendini kısa bir süre sorgular belki afallarsın.Kırıldığın tüm duyguları atamasan bile sakla koy içine.Bir başınalığı öğren.

Dünyaları vermek istedin değil mi, farkında mısın sadece bir dünya var! Bir tane dünyayı vermek istediğin o kalp seni kendi dünyasına sığdırmadı, buna çaba bile göstermedi. Neden diye sorma,sığamadın onun bir tek aldığı nefese.Bitecek dediğin her gecenin ertesinde yeniden başa sardın.Pekala devam et eline ne geçecek? Senin yolun açık olsun diye iyi dileklerde bulunduğun her kim varsa yolunu çok güzel bir şekilde buldu.Sen belki u dönüşü yapar diye beklemekten yerinde saydın..Zor değil mi böylesi, gökyüzü bile tanıdık gelmiyor, her merhaba sana artık çok yabancı ve uzak..Ne de olsa merhabalar gün geliyor bir elvedaya dönüşüyor.Sorun yok.Derin bir nefes al şimdi en yakınında olan herhangi bir şeyi al ve fırlat.Yıkılsın, kırılsın ne varsa.Senin acından daha kıymetli değil oysa..Evin ve sen yalnızlık içinde kaldığınızda sönmüş sokak lambaları bir bir yanmaya başlayacak.İnan..
Dili olmayan gönlüne bir özür borçlusun, başka da senin alacak verecek hesabın yok.Vicdanın beyaz kalsın.Sen iyiydin, en az herkes kadar iyiydin hem de.

Burası çok karanlık, bu karanlıkta senin görmediğin, asla baş edemeyeceğin milyonlarca duygu var ve hepsi çok acı.Hayatında ki sorunlara karşı her zaman bir çözüm var.Zamandan medet umma sakın.O asla hiçbir şeyi çözmez, eğer ona bırakırsan.Yaralarının zamanı sen ol.

Uykuların kaçıyorsa bırak gökyüzünde izleyecek çok fazla parlak duygular var illa bir şeylere sahipleneceksen yıldızları sev, gündüzleri gögüsünün tam üzerine bir yük konuyorsa çık dışarı omuz hizana bakma asla hemen kafanı yukarı kaldır güneş gözlerini kamaştırsın.Bazen çok kızarsan eğer bir süre gözlerini yum, görebildiğine şükret.Ardından bir takım karşılaşacağın sorunlara da aynı bu şekilde yaklaş.Görme, her şeyi görüp bilmek hissetmek zorunda değilsin.Sen sineye çektikce kaybettiğini düşünüyorsan yanıldın, bir kere ruhunu yaralamadın.Hayal dünyamızda ruh beyaz ve saydamdır değil mi? İzin ver hayallerimizdeki gibi kalsın.İçinden bütün acılar, şehirler, vedalar ve kaybedişlerin geçip gitsin.Biz saydam kalalım..

Aşinaydık sözde fakat neye aşina olduğumuzu ortaya çıkaramadık.Olsun onun da sırası gelecek.Sonsuz neşeli vakitlerin içinde kahkahalara boğulacağız.Elbette hep beyaz kalmayacağız, bu kadar kirli beyaz hayatlar varken, kusacağız nefretimizi ve acımızı.Aşina olduğumuz tek bir şey var artık her acının üstesinden yalnız başına geleceksin çünkü biz yalnız bile değiliz.

Gözümüzde canlanan o koskoca mazilerin plağı çizilsin, efkarımız birikmeden, sitem etmeden eğlenelim kendi başımıza neşemiz bize ve sevdiklerimize yetsin, yetiyormuş çünkü.

Ben bütün bu karmaşık duyguları günlerdir ruh halime göre uygun bulmadığım atladığım bilindik şarkılara borçluyum.Bilmem bu durum size aşina mı ?

Thursday, July 27, 2017

Birinci Acı Festivali






















     
     Düzlükte yürüdüğüm yollardayım, yolumdayım.Bazen yokuş.Çok eğimli yokuş.Ucu yok.Yokuş çıkarken gündüzleri bulutlar ciğerime doluyor geceleri ise bulutların doldurduğu yeri yıldızlar kemiriyor.İçimde biriken devasa boşluğun karşılığı ile yüzleşiyorum.Hayat işte bir tarafı ne siyah ne beyaz sadece gri.Çok gri..


Pes etmiyorum mutlu kalmaktan.Mental yorgunluğum bedenime yansıdığından beri kalp yaşımı ifşa ediyor.Arka planda hep Hasretinle Yandı Gönlüm çalıyor..Hasretlerin bile kafası karışık.Sahip olduğum acıları sadece ikiye indirgedim.İşte şimdi düze indi gönlüm.Fakat dedim ya bazen çok inişli çıkışlı.Öznesi hep aynı.Afaki..

Vakit çok değerli.Herkesin vakti kendi kullanabildiği kadardır.Ben uzun bir süredir vaktimin değerli olduğu gerçeği ile yaşıyorum.Vaktimin hakettiği en iyi ödül onu kendimle baş başa bırakmak.Umursamamayı aklımın her bir köşesine kazıdım.Bir tek şeyi umursuyorum o da kalbimin üçe bir olan ağırlık merkezinde.

Dert oluyor varlığın..Oysa varlığın ile yokluğun arasındaki o ince çizgide kalmış bir ıssız garibim ben.Senin yokluğun ile garipleşmiş, hayatının vitesini boşa almış, kendini trafiğin akışına bırakan bir çaresiz.Bir çaresi olmalı ama kalbi duran birinin son sözleri bile yoktur.Kalbi duran biri şimdi burada kalbi yokmuş gibi sizlerle başa çıkmaya çalışıyor.

Anı biriktirmek tamamen bir intihar eylemidir.Yaşanmayan anıları hayalinde büyütüp biriktirmek ise acı çekerek kendini dar ağacına asmaktır.

Beni yadırgama, böyle olacağını bu kadar acıtacağını bilmezdim.Bu hayata tam bir yıl önce bile bile lades tuttum ben.Bütün dünyaya hareketsiz kalıp sadece kalp umursamama doğru ilerledim.Korkularınla yüzleşmek gibi.

Bir aydır burada koca evde bir başıma kalırken seni aşabileceğimi düşündüm.Geceleri korktuğum için günün ağarmasını bekledim tam 30 gündür bu durumu alışkanlık haline getirdim.Üst kata çıkan merdivenlere engel koydum.Kapı pervazlarında nefesimi tutup gelen tıkırtı melodilerine odaklandım.Kafamı yastığa koyduğum her gece kanımda alkol barındırdım.Sırf gözümü kapatınca düşünmeden, delirmeden uyuyabilmek için.Onun dışında en çok güneşin günü tamamlamak üzere olduğu saatleri sevdim.O batıyor ben yeniden doğuyordum.30 gün boyunca 30 acıyı da kalbimden denize attım.Bazı geceler yakamoz oldu, acıları dalgalar yuttu ardından gelen yeni bir dalga ümidim oldu..Seni götürmedi ama bir de diğer kalp sancımı.

Bir konu var artık emin olduğum.Acı öldürmüyor.Zamanla da geçmiyor bu koskoca bir yalan..Zamanla sevmek gibi.Çünkü birini tüm kalbinle sevdiğin an o ilk andır.Zaman bu durumda sadece acıtan bir birimdir.

İki hafta önce hiç bilmediğim biri güzelliğimle övünüp aynaya bakmam için rica etti.Gerçekten rica etti hem de.Aynaya bakıyorum ara ara henüz alışkanlığım olmadı.Gözlerime odaklanıyorum.Uçurum..

Her şey aynı kaldığı sürece zamanla geçen bir şey yoktur.Aksine artar! Bazı geceler öyle bir artar ki Zamanın değil şartların değiştirmediği her şeye isyan edersin.Burada mutluyum ve hayatımın temasına karargah metin çıkardım.Bu şekilde yaşadığım sürece arka fonumda kalan yalnızlık bana güç veriyor.Çünkü olması gereken bilir kişi asla benimle olmayacak.

Bir daha aynı duyguları farklı öznelerde yaşayamamak üzere kendini şartlandırmak da bile bile intihar etmekten daha acıdır.Ben senin acına alıştım ve anladım ki bazen kaderin yazdığı şartları inatla silmemek gerekiyor.İşin aslında yatan bir netlik var, kimse yerini doldurmayacak.Boş ver kelimesini sık kullanmama tek sebepsin.Sen hariç olup biten her şeyi boş veriyorum.Tanıdık, tanımadık bütün yüzlerde seni buluyorum.Asla sana sahip olup seni doyasıya izleyecek fırsatım olmayacak.Senin gibi değil kelimesini sen hariç herkese söyleyeceğim rakı masalarına meze yapıp asla benimle olmayışını anacağım.Yıllar geçecek aramıza kıtalar girecek ve ben yine sen diye denizlere aynı şarkıları bağıracağım.

Korkunç rüyalarımdan uyanırken adını yine sayıklayacağım.Ama sen asla ter içinde uyandığım gecelerden yerinden fırlayıp benim için endişelenmeyeceksin.Var olmadığın her gece kalbimden bir damla gözyaşı akıtarak uyumaya çalışacağım.Uyuyabilmek için kurduğum hayal hep aynı kalacak.Çekirdek ailemizin çocukları hep aynı yaşta.Evimiz hala mütevazi ve o sahilin kenarında..

Olsun diyorum her biten gecenin sabahında..En azından bu gece de hayalin bana sarıldı diye şükrediyorum.Ya hiç olmasaydın yalnızlığımla nasıl tutunabilirdim.

Olmayacak bir hayalin birinci yılında kendime senin hakkında radikal kararlar alamadım.Bana ulaştığını düşündüğüm her bildirimin açılışından benden daha uzağa gidiyorsun.Bu gece gibi..
Gözyaşım yüzüme dokunmadı, akıtamadım bir damlasını ve bu yüzden çok canımı yaktı.Sabahın ilk ışığında boyumu aşan suların altında tutabildiğim kadar nefesimi tutacağım.Yolumuzu birleştirmeyen kadere karşı aldığım ilk radikal karar da bu olsun!


Yazıyı youtube un otomatik aktardığı son şarkı ile veda etmek istiyorum..Tesadüf mü bilmem ama benim için çok kıymetli.Sanırım beni en iyi youtube tanıyor..





Friday, July 14, 2017

Acılarımı Nasıl Yendim?

Yurtdışına master için gidecek olan gazeteci bir arkadaşımın isteği üzerine bana dair sorduğu bazı sorulara cevap verdim ve ardından burada da gelen sorulara benzer olduğu için metin haline de getirmeye karar verdik.Bugüne kadar yazdıklarımdan ekstra bir farkı yok sadece daha gerçek anlamda kendi hakkımdan bahsedeceğim.


Acılarımı yenmedim, onları alışkanlığa dönüştürüp birlikte yaşamayı öğrendim.Zaten çok şükür gücümün yetmediği bir acım olmadı.Bu benim yeteneğim değil kendisinde acı bulan herkes yaşamaya bir şekilde devam etmek zorundadır.Ben sadece devam etmedim , kendi başımın çaresine de güzel bir şekilde baktım ve hayat ile her seferinde bir şekilde mücadele edip kazanabildim.





Yazılarımın acılarımı hafifletici bir yanı elbette oluyor, birinin okuduğunu bilmenin dışında yazarken kendimi yeniden keşfedebilme şansına sahibim.Bu yüzden insanlara yazmalarını tavsiye ederim.Yazabilmek için özel bir yeteneğe gerek yok elbet.Herhangi bir arkadaşınızla sohbet ederken alenen kelimeleri dilinizde döndürüp ağzınızdan çıkarabildiğiniz gibi bir kağıda ya da dizüsütüne de aynı şekilde dökebilirsiniz.

Önce hayatı değil kendi hayatınızı keşfetmeniz gerektiği gerçeğini bilmelisiniz..

Tek başınalığı babamı kaybettikten sonra öğrenmeye başladım ama tam olarak doğru diyemem.Çünkü ben babam varken de çok fazla babamsız kaldım.İşi gereği bazı geceler gelmezdi.
Çocukluğumun pazar kahvaltılarını ve pikniklerini çok fazla babamsız geçirdim.Şanslıydım çünkü büyük bir aile vardı ve aile apartmanında büyüdüm.Sırf bu sebepten bile o zamanlar kardeş eksikliği hissetmedim.Şimdi olmasını isterdim..

Bir çocuğun içine attığı duygularının içinde paramparça olmasının ne demek olduğunu iyi biliyorum.Yutkunarak sindirmeye çalıştığı istekleri ilerde parçalar halinde biriken güç olarak geri bildirim alıyor.Benim o yüzden babamdan öncesi ve sonrasını ayrı ayrı biriken yaralarımın gücü olarak görüyorum.

Babamdan sonra biraz daha hayata net bakmaya başladığım zaman sürecine girdim.Bu süreçte aile fertlerimin sayısını bile azalttım.Babamın ailesi ve annemin ailesi olarak ikiye böldüm.Babamın ailesini de babamdan biraz zaman sonra kendi isteklerim doğrultusunda kaybettim.Çünkü babamın ailesinin babamı sevmediğini benimsedim keza babamı sevmeyen bir aileden de beni sevmesini beklemedim.Lafta çok sevildim, kalpte hiç oralı değildim.

Para değil elbet mesele fakat bir ihtiyacın var mı diye soran bir tek annem kaldı.
O yüzden sırf annem için hırslıyım ve azimle ilerliyorum.Başım sıkıştığında normal insanlar gibi rehberimden babama ulaşan biri değilim bazen babam gibi görüp arayacak birinin olmaması çok gecelerin gözyaşı oldu ama her birini kendi başıma aştım.Bu yüzden iki tarafın ailesini de saygı bazında görüyorum sadece.Bana çok uzaklar..







Ardından geçmiş bir takım arkadaşlıklarımda da çok büyük hayal kırıklıkları yaşadım ve arkadaş ilişkilerine olan inancımı da silip attım.Gerekli görmedim.Çevremdeki insanları kolayca silip atmakta zorlanmamam beni üzmedi değil..Kendimi duygusuz ve kalpsiz biri olarak gördüğüm çok gecelerim oldu fakat öyle değildi.İyi olan bendim de ve içimde kötüyü hazmetmek istemiyordum.Cevabı bu kadar basit bir soru aslında.



Sosyal medyada aslında sosyal biri değilim fakat evet öyle görünüyor.Çok fazla şey paylaşmam çok fazla gezdiğim, çok geniş bir çevrem olduğu ve mutlu olduğum yanıltısına düşürüyor.Bu muhabbetlerle çok sık savaşıyorum ama artık buna da aldırmıyorum.Söylediğim gibi başkaları için yaşayan biri değilim.Başkalarının ne yaptığını da önemsemem.Keşke beni de önemsemeseler :)

Yalnız kalmak benim için bir amaç değildi aslında yalnızlık hakettiğim bir hazineydi.Kalabalığın bana göre olmadığını düşünüyorum.Eskiden çok kalabalıktım şimdi geriye dönüp baktığımda nasıl başa çıkabildiğime inan ben de hayret ediyorum.Yaşamak için ek insanlar arkadaşlıklar gerekli ama kafa yapımda insanlara denk gelemiyorum.Şuanda popüler kültürle mesguller..Ama sevdiğim insanlarla emeklilik dönemleri geldiklerinde görüşmeyi düşünüyorum.Biraz daha yaşamaları lazım.

Herkes gibi bende mezun olduktan sonra ne olacağını henüz kestiremiyorum.Sadece yol çizebilirim bu konu hakkında.Eskisine nazaran daha fazla kaderci biriyim ama hırsım da arttığı için planlarımı gerçekleştireceğime eminim.Her şeyi geride bırakabilecek kadar tok biriyim.

Önümdeki belirsizliklerde belirlediğim şeyler var sadece bundan bahsedebilirim.Elbette net şans kapılarım ve planlarım var ama bundan bahsetmek istemiyorum.Gerçekleşince zaten duyulur :)

Uzaklaşma fikrini çocukluğumdan beri sevmişimdir.Bir keresinde anneme sinirlenip bavulumu toplayıp ben doğaya kaçıyorum diye evden gidip sonra akşama geri döndüğümü biliyorum.Bu söylediğimi 13 yaşında falan yapmıştım.Psikolojide çoğu zaman uzaklaşma fikrini intihar ruh haline benzetiyorlar.Sevdiklerini cezalandırmanın bir seçeneği olarak gördükleri için hak veriyorum.Sevdiklerimi ve beni sevenleri cezalandırmak için uzaklaşma fikrim benim de çok küçük yüzdelerde olsa dahi var.Onları sevmediğim için değil onlarla yapamadığım için bu yoruma katılıyorum.

Hayalimdeki meslek elbette jeofizik mühendisi olmak değildi.Burçlara inanmam ama çok fazla gelgitlerim oldu seçeneklerim fazlaydı.Ama son iki yıldır doğru bir mesleği seçtiğimi düşünüyorum.
Plaza kültüründen hoşlanmıyorum, sabit fikirlere ve bilgilere ezber çekmek bana göre değil.Kendimi aktif bir şekilde geliştirmek ucu olmayan bir bilimin içinde yer almak beni inanılmaz tatmin ediyor.Her insanın kolay kolay fikri olmayan şeyleri öğrenmek doğaya bunları karakteristik yöntemleri ile uygulamak çok başka bir duygu.Zaten yerin tepkisini ölçüp algılayabildiğim günden beri insanları kurcalamaktan vazgeçtim.Yerin altı ve atmosferden sonrası için hayatımın geride kalan süresini harcamak için çok heycanlıyım.

Bölümümü tavsiye eder miyim, hayır.Şöyle ki tavsiye edeceğim kişilere ve karakterine göre değişir.
Çünkü çok zor bir bölüm.Okuması da bu bölümün hakkını vermesi de.Sadece bir mühendislik dalı değil az evvel de dediğim gibi koca bir bilim ve çok fazla dalımı, yönelimi var.Türkiyede genel olarak fikirler sabittir, jeofiziği de deprem bilimi olarak görüp geçiştirirler.Fakat ben ilerledikçe bu cevaba gülüyorum bazen sinirlenip haftalarca açıklamak istiyorum ama herkesin anlayabileceği bir dal değil.

Kesinlikle çok iyi fizik ve matematik bilgisine sahip bireylerin okuması gereken bir bölüm.Aynı zamanda veritabanı ve bilgisayar yazılımına,cihazlara, risk analizinde beyninin kısayol tuşunu kullanabilecek yeteneklerinin olması gerekiyor.En çok da meraklı..

Mühendislik ders çalışmayı sevmeyen , kafasının alternatif devrelerini çalıştıramayan öğrencilere göre değil.Bizde her şeyin başı su değil, matematik.Düz insanlar mühendislikte başarılı olamaz.Nasıl mimarlık öğrencisinde hayal gücü yoksa sıradan bir ofis mimar olursa mühendislikte de aynı şekilde iş bulamıyoruz diyen mezunlar çoğalır.

Çocuğum olsaydı tavsiye eder miydim sorusu bana biraz erken ve çok uzak bir soru fakat bu ebeveynlerin karışmaması gereken bir sorun.Daha çok en başından beri çocugun yetiştirilme tarzıyla alakalı.Ben bir anne olsaydım çocuğumu hiç endişe duymadan,duysam bile çaktırmadan doğayı hayatı kendi keşfetmesi için salardım.Ailelerin yetiştirme tarzlarını çoğunlukla yanlış buluyorum.Berrak bir zihni donatmadan elektronik taslak gibi yetiştiriyorlar.Sorunun cevabına netlik vermem gerekirse benim çocuğum ya kendi biliminin bilim adamı olur ya da gezgin :)

Erkek arkadaş mı :)) benim lugatımda en iyi anlaşabildiğim yakın arkadaş demek.Yani biraz kabaca olacak ama kızların muhabbetlerine pek tahammül edemiyorum.Fakat sevgiliyi sevgili olarak görmemek gerek aslında erkek arkadaş amacı dahilinde çok doğru bir tabir.Erkekten doğru bir erkekse çok güzel arkadaş olur.Sevgili sevgilisine en iyi arkadaş kalabilmeli o zaman mutlu kalınır.

Ben kullanmıyorum :))

Hayatı yalnız ve kendimle yaşamaktan zevk alıyorum.Birine en baştan alışmak benimsemek benim için yemek yemek kadar kolay bir şey değil.Sindirim problemim var.Aşk dedikleri bende gaz yapıyor.

Aşka inanmıyorum.
Abartıyorlar.

Annemi çok seviyorum sadece başka soru var mı bununla ilgili :)

Bir tane erkek arkadaşım oldu sadece ve o da bana sevgiliden çok dosttu.O yüzden kıymetliydi benim için uzun yıllar çıkarmadım hayatımdan.

Şimdi onu da anı olarak geride bıraktım.Bırakmak zorunda kaldım çünkü artık çok fazla yalama olmaya başlamıştı tabiri caizse.Genel olarak üzen bendim ama yara açan kendisiydi.

Allah mutlu etsin.Her zaman bir ihtiyacı olursa koşarım.O da bana koşar bunu bilmek bana yeter.

Evet.Evlenmeyi düşünmeyen biri değildim aslında ama bırak evlenmeyi ben herhangi duygusal bir olayın içine bile girmiyorum.Benden koşarak uzaklaşıyor bu fikir.Benim tercihim değil ama hayat benim hayatım.Planlarım ve kendimle yaşamak daha samimi.

Düzenimin bozulması beni çileden çıkartır.Zaten temizlik ve düzen takıntısını en üst seviyede yaşayan biriyim.Yemek yaparken bile bir düzenim vardı.Tıpkı o yemek programlarında olduğu gibi her şeyi önce düzenler sıralar öyle işe başlarım bir yandan da toplarım.Sanırım annem en çok bu huyumdan dolayı çok gururlanıyor :) Titiz olmaktan zarar gelmez çoğu kişiye benim ki zulüm geliyor ama ben böyle mutluyum.

Dolabım sınav haftalarımda bile dağılmaz her şeyin rengi kendine göre sırası askısı vardır.Güzel kokuya takıntım da keza öyle.Her gün evi süpürüp silmem benim için zaman kaybı değil diğer türlü mutsuz oluyorum.Zaten biraz da kronik toz, ev akarı alerjim var..

Anlaşmak değil sineye çekmek benim ki..Önemsemeden yaşıyorum :)

Dışarda vakit geçirmeyi seviyorum ama evde daha çok vakit geçiriyorum.Dışarı kültürü benim için cafe, mekan değil çünkü..Farklı ve kimsesiz yerlerden ibaret.En çok deniz kenarında oturmayı seviyorum.

Hedefim araştırma gemilerinde çalışmak evet itiraf edebilirim :)

Kesinlikle herkesin yapabileceği bir şey değil ama ben yaparım sonrasında küçük bir adada ya da sahil köyünde yaşamayı düşünüyorum.Şimdilerde gördüğün gibi antremanlara başladım.Hayat benim için bu şekilde tanımlanıyor.Özgür olmak değil mesele kafanın ve vicdanın rahat olması.


Sabahları koşuyorum ardından yüzüyorum sonra kahvaltımı yapıyorum bahçemde kendi ektiklerimi dalından koparıp tabağımda görmenin mutluluğu hiçbir şeyde yok.Çocuklarla ve köpeklerler vakit geçiriyorum kendim dışında.Dışardan yadırganıyor mu bilmem ama ben iyiyim!Böyle olmasını istemeseydim başka yerlerde olurdum zaten.

Tavsiye verecek yaşta değilim ama tecrübeye sahibim.Sürekli kendi sayfamda da bahsediyorum zaten ama burada sana özetle bir şeyler söylemem gerekirse,

Kendiniz için yaşamayı bilinçaltınızın her bir hücresine yerleştirin.