Şu aralar en büyük başarım yataktan kalkabilmek ama insan içinde bununla övünemiyorsun. Kendimi, verdiğin acıdan uzaklaştırmak için zamanında severek ve zevk alarak yaptığım bir şeylere adamaya karar verdim. Artık daha sık kitap okuyorum, telefonumu gün içinde yeniden
uçak moduna almaya başladım kimseler ulaşmasın, rahatsız etmesin diye, senin sabahlara kadar çevrimiçi olmanı takip edecek gücüm kalmadı diye.
Artık gözyaşlarımı daha sık ve yoğun akıtıyorum bu durumdan şikayetçi değilim. Kızmıyorum kendime, insan hissettiği duygulardan ötürü kendine kızmamalı. Bence kendimi bu kadar suçladığım yeter çünkü ben yerimde sayarak seni beklemekten ve her gece hayalini kurmaktan başka hiçbir işe yaramıyordum hepsi bu ben sadece sevdim ve senin yanında olmaya çalıştım.
Öyle sık sık alkol tüketen biri değilim elbet ama imkanım olsa her fırsatımda rakı içebilecek bir potansiyele sahiptim.
Bu yazımı annem okuyorsa ona da selam söylüyorum burdan, endişelenicek bir şey yok anne sadece kahve içmeye diye çıkıp birkaç eş dostla hadi bi rakı yapalım deyip adabımızla oturup kalkan insanlarız biz.Sen kızıyorsun diye bu huyumdan da vazgeçtim.Bazı geceler her dublemde seni anıyorum ve derin bir ah çekiyorum.Keşke sen hayatımda olsan ve bana karışsan diye. Kızsan, sövsen, vursan, kırsan ve hatta parçalasan. Ama sen bana karışmazdın ki. Umursamadığın birinin rakısına gecesine niye müdahele edesin, doğru. Öyle kabulleniyor ve seviyordum seni.
Aslına bakarsan ben hayalimde bu kadar çok büyüttüğüm için sevdim seni.
Günlerdir yatak döşek ateş içinde kıvranıp yatıyordum. Samimi bir şekilde söylemem gerekirse boyumdan büyük dertlerim ve sorumluluklarım vardı ve bunları düşünmek beni hasta ediyordu. Üstüne sende çok güzel, olgun ve net bir konuşma yapınca kaldıramadım daha fazla sağlıklı kalmayı.Senli Benli hayatımda hiçbir şey ama hiçbir şey, en kaba tabirle o kadar
"koymamıştı". Üç kelime bir insanın canını anca bu kadar acıtabilirdi. Ben senin hayalinle dolup taşıyorken, sen beni gömüyordun. Ben bir şeyleri kurtarmaya çalışırken, sen beni kendinden kurtarmaya çalışıyordun. Kalbim çok kırılıyordu. gel gelelim hak ediyordum, yalan yok. Fakat ortada somut bir suçum yoktu. Onun da olmadığı gibi.
Hafta sonuna rakılı, yakın arkadaşlı program olması da nasıl tüm haftanın motivasyonu değil mi? Dışarı çıkmak güzel şey, biraz kendinden uzaklaşıp eğlenmekten zarar gelmez. Tanıdık ortamların dışına çıkmak iyidir,
beyin yeni insanlar,olaylar ve yerler karşısında kendini geliştirir. Birini çok düşünmenin en kötü yanı onun eskide kalmış olmasıdır mesela, insanın isyanı “Ben niye eskide kaldım”a dır. Bazen yeni bir şeyler yapmak lazım, bunun için illa çok büyük değişiklikler yapmaya gerek yok. Yeni tanıdığımız bir insan bile hayatımıza yepyeni bir sayfa açıp bakış açımızı geliştirebilir. Elimizde eğlenmek fırsatı varsa, bir de sağlıklıysak ve gençsek bizi mutlu eden insanların arasına, mutlu eden yerlere yürüyelim. Küçük mutluluk dedikleri de o.
Kahve içmeye diye ev arkadaşımı evden çıkartıp geceyi meyhanede bitirmiştim yine. Oysa ki hasta ve çok mutsuz olduğum için hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sadece durmak istiyordum.Cuma günü sınavdan çıkınca saatlerce bilmediğim sokaklarda o deli soğukta yürümüştüm. Rüzgar gözyaşlarımı savurdukca ben de seni atlatıyordum kalbimden. Eve geldiğimde ise bir daha yataktan kalkamamıştım ama bu böyle olmamalıydı. Dışarıda bir hayat vardı ve o devam ediyordu.
Gül sokakta buldum kendimi, hava çok soğuk değildi. Her zaman ki tekelden Djarumumu aldım. Canım bir şey yemek istemiyordu. Ben de gittim kendime en sevdiğim olan
toffee nut latte aldım ev arkadaşım yine ilginç bir şeyler aldı oturdu karşıma. Lisede yaşadığımız günlerden bahsettik, ben yine kümülatifimi hesapladım geçemicem galiba diye ağladım. Sonra atlattım geçti komiklikler şakalar yaptım onu güldürdüm.
Ben yaşıyordum ve aynı bendim hala. Senin gidişinin ertesi gününde değişen pek bir şey olmamıştı. İçeride bir yerlerde canımı bu kadar çok acıtıyorken ne birine anlatabiliyordum ne de kendime itiraf edebiliyordum verdiğin acıları. Tam konuya girecek gibi oluyordum.
Eeeh neyse kızın kendi dertleri var zaten diyordum.
Hem ben bir başkasına seni anlatsam ağlayacaktım ve bu beni güçsüz aciz biri yapacaktı. Anlatmayacaktım kararlıydım. Ordan sıkılınca Damla'nın canı Del Mundoya gitmek istedi pekii dedim kırmadım, gittik.İçerisi deli kalabalıktı orada çalışan arkadaşlarımda o gün yoktu haliyle yer ayarlayamadık. Bekledik birilerinin kalkıp gitmesini. Sonra birden orda çalışan çok sevimli bir eleman iki tane 33 cl. tuborg getirdi. Beklerken ikramımız olsun dedi.
Eyvallah dedik.
Bir dakika ben iki saat önce 2000 mg antibiyotik almıştım bu da neyin nesiydi dedim ama içtim, aldırmadım başıma gelebilecek şeylerden. Ölümden ve ölmekten artık korkmuyordum.Del Mundo gerçekten hiç tarzım değildi ve ortamı beni ciddi anlamda yorup, basıyordu. Damla'ya şu beleşe verdikleri biranın parası neyse verelim de kalkalım dedim. O da sıkılıp bunalmıştı belli ki bunu dememi bekliyordu. Derdim boynumu aştığı için onunla orada hiç konuşmamıştım biralarımızı yudumluyor ardı ardına djarumlar yakıyorduk. Sevimli bir kız çalışıyordu orada seslendim, gitmek istediğimizi ve bu ikramların parasını ödemek istediğimizi söyledim, çünkü çok kısa süre oturduk ve sipariş vermemiştik.Kız aptalca ve salakca bir gülümsemeyle kaldı ki gerçek hayatta da böyle salak olduğunu analiz ettim, önemli değil onlar bizim ikramımız gidebilirsiniz dedi. Ha iyi tamam demeye kalmadan "
şşş şey acaba Djarumundan alabilir miyim" dedi. Tabii dedim ama şaşırdım yani. Bulunmaz hint kumaşı gibi anlamlar yükleyen bakışları vardı sigaraya doğru. İsterse paket onun olsun ben böyle şeylerde paylaşmaktan zevk duyarım. Her neyse ardından güç bela Damlayı Kalabak Meyhanesine soktum.Oraya götürene kadar dünyanın tribini attım ona sonunda gelmek zorunda kaldı.Gittik ve benimle birlikte
İÇMEDİ. O kadar şişmiştim ve dolmuştum ki ben ne olursa olsun içecektim. 65 yaşında ki dedeler gibi aldım rakımı önüme ne konuştum ne güldüm, başımı öne eğdim rakımı yudumladım bir başıma.Ağzımı bıçak açmadığı gibi dokunsalar hüngür hüngür ağlayacaktım.Bir sebepten artık konuya girdim. Ellerimin titrediğini hissediyordum ve bağırarak anlattığımın da farkındaydım. Olsun ama ben bağırmak istiyordum ve kimse de dönüp bana ne bağırıyorsun demedi zaten yüksek sesli bir müzik vardı. Onun bana söylediği her şeyi altını çize çize başa sarıp defalarca anlattım. Her anlatışımda "
bizden olmaz, benimle herhangi biri ile olmaz" ile sözümü bitiriyor ve
ben artık güçlü kalamıyorum diye ağlamaya devam ettim. Bir an Damlanın da gözlerinin dolduğunu farkettim, hani canımın acısını bir ben biliyordum? Bak üçüncü kişiler de hissedebiliyormuş çektiğimiz acılarımızı. Konunu asla kapatamadım bitirdim en baştan aldım. en baştan en baştan...ve ne ben ne de o senin yaptıklarında anlam bulabildi. Aslında son söylediğin her şey çok netti. Bende zaten kendim gidemiyorum diye sessiz kalıp senin gitmeni sağladım. Yoksa o sözlerine cevap verseydim yine bir sonuca varamayacaktık ve ben bu sürünceme içinde sıkışıp kalacaktım.
Babamı kaybettiğim zamanlarımı hatırlıyorum. Uzak kalamamaktansa uzaklaştığım insanlar oldu. Biraz daha kendim olabilmek, biraz daha yalnız olabilmek için. Bir sure sonra herkes bir parça koparıyor çünkü, herkesle biraz daha eksiliyorum. Zaten o yüzden uzaklaşıyorum, en çok da kendim olmaktan. Onun bazı uzak taraflarını benim bu kaçış hallerime benzetiyordum.
BAZEN, BILEREK VE ISTEYEREK EN SEVDIKLERIMIN CANINI YAKIYORDUM
Çünkü beni korkutuyorlardı. Korkuyordum çünkü bazı insanlara hayır diyemiyordum, nedensiz bir şekilde onlar için her şeyi göze alabileceğimi, ne kadar salakça olursa olsun her şeyi yapabileceğimi biliyordum.
Madem ben kendimi onlardan çekemiyorum, onların çekmesini sağlıyordum.
Belki biraz ahmakça ama en azından kimseye kapılıp gitmiyordum.
O da böyle yapıyor olsa gerek.
Uzun zamandır insanlara çok yakın olmamak için uğraşıyorum.
Ama öyle biri var ki, ondan uzak kalamıyorum, sanırım artık uzak olmak da istemiyorum.
Onsuz iyi de olurum, artık hiç kimse olmasa da iyi olurum, ama onunla olmak istiyorum.
Ona ulaştım sanıyorum ama fark ediyorum ki yaklaşamamışım bile. Varlığını ne çok arıyorum oysa. Bazen yakınında bile değilim, dokunamıyorum, iyi gelmiyorum. Bazense kendi geliyor, ben tam yokluğuna alışıyorken, böyle bir şey mümkünse eğer. Yoruluyorum, pes ediyorum, ağlıyorum. Sonra yine onun için üzülürken buluyorum kendimi. Onu sevmek hiç kolay değil ama, onun olmadığı bir ben düşünmek en zoru. Tam olarak bu yüzden bizden vazgeçemiyorum işte, o olmadığı zaman kendimi sevemiyorum.
Ne kadar az yazarsam o kadar az saçmalıyorum.
Artık anlatmak istediklerimi açıklayabildiğimden de emin değilim. Iyi olduğum bir zaman bulamıyorum, sabah yataktan kalkmak için, geceyse yatmak için bir sebep bulamadığım gibi.
Günün yanlış saatlerini kullanır oldum, tıpkı yanlış insanları yakınımda tutmam gibi. Beklentilerim gittikçe azalıyor, hayatım sadece kendimden ibaret oldu. Sevmeyi ve özlemeyi artık bırakıyorum.