Yakup Kadri yalnızlığını, "Yalnızlık dinmeyen bir sızıdır" diye ifade etmişti. Benim yıllar boyu süren ve sürecek olan yalnızlığım ise bir çeşit zehir Boşuna aramayın bu zehirin panzehiri ya da herhangi bir tedavisi yok Böylesi bir zehiri bana kimse aşılamadı, Suçlamalar yapmayın günahsız çevreme.. Yıllar boyunca tüm bedenime kendince yavaş yavaş yayıldı, Asla ondan şikayet etmedim Yalnızlığım beni büyüttü Bugün dayanabildiğim her acıyı yalnızlığıma borçluyum Yalnızlığım beni hiçbir zaman duygusuz biri yapmadı Duygular sadece sevgi odaklı değildir Ben duyguların içinde büyüttüm yalnızlığımı Şimdi ise vakti geldi, Yalnızlığım bütün ciğerlerime doldu Her nefesim göğsüme tokat gibi çarpıyor Beni buralara kadar sürükleyeceğini hiç ummazdım Yalnızlığıma da kırgınım.. Yalnız kal-ma diyenlerim de oldu elbet.. Onlara verebilecek tek cevabım "Çok Geç.." demek oldu Her insanın bir tercih hakkı vardır Benim de tercihim yalnızlık oldu, Ben elim tutulurken de, Kucak dolusu sarılmaların içinde boğulurken de Veda ederken de Yalnızdım..
Anne.. Beni kendin dahil herkesden,her şeyden çok sevdiğin Duvarlarımı yılmadan yıkıp, aştığın Çoğu zaman gözyaşlarına bile sebep olmama rağmen Sırtını hiçbir zaman dönmediğin ve Sonsuz güvendiğin için Teşekkür ederim ama, Teşekkür etmekten ziyade özür dilerim Yapamadım Senin kadar ben de seni çok sevdim Belli edemedim, Ben de senin için çabaladım ama Senin gibi başarılı olamadım anne Özür dilerim.. Yapamadım. Hayatımın sonuna kadar ne yaparsam yapayım Sana karşı hep borçlu kalacağım Umarım beni affedebilirsin Eğer yalnızlığı tercih etmiş olmasaydım Senin bana yaşattığın mükemmel anneliği ben de Yarınlarıma yaşatmak isterdim Ama bu benim yolum değil Bunun için de özür dilerim
Baba.. Yalnızlığımın köklerini ilk seninle saldım hayatıma Ben anneme ne kadar borçluysam Sen de bana borçlusun, borçluydun! Ödeyebilecek kadar vaktimiz yokmuş ama. Kızgınım, kırgınım bu yüzden Hem kendime hem sana Vaktimiz varken neden vakit ayırmadık! Varlığında nasıl geceleri gelip sevdiysen Yokluğunda da aynısını yapıyorsun, Neden daha çok sarılmadım sana Peki ya sen? Madem gidecektin niye haftanın 3 günü vardın 4 günü telefonun ucundaydın Varlığınla yokluğun arasına sıkışmaya hep mahkum kaldım Tüm sorularımın cevabı sensin.. Bana yokluğu sen öğrettin Yokluk bilen bir insandan sadece yalnızlık beklersin Biliyorum gitmeyi sen tercih etmedin Ama kalsaydın biz yine çok sarılmayacaktık 15 yıl iki insan için çok kısa bir süreydi Çocuktum yaklaşmadım, düşünemedim.. Bize biraz daha zaman tanısalardı Ben bugün yalnız değildim.. Hem sevip, hem de sevilecektim Sevgiyi görmezden gelmeyecektim Doyasıya.. Tadı damağımda kalmadan Sevmeyi o zaman ben de becerebilecektim Ama sevmek de benim yolum değil Özür dilerim baba.. Seni yokluğunda daha çok sevip özledim Yalnızlığım boğazıma yapıştı Bir yanım hala hayatta, Diğer yanım solumu yalnız bıraktı Sonra o yalnızlık bütün bedenime yayıldı.. Bu zehrin sorumlusu annemin beni çok sevmesi mi? Babamın benden zamansız gidişi mi? Eski bir sevgi mi? Hayal kırıklığı mı? -HİÇBİRİ!- sebebini benden başka kimse bilmeyecek boğazımda kördüğüm olarak kalacak her yutkunduğumda anıyorum seni suçlusun! ilk fırsatta yalnızlığımın bedelini ödeyeceksin çünkü sen sadece beni değil, beni hayatına dahil etmek isteyen herkesi yalnız bıraktın sen de yalnızsın daha çok yalın kal yalnızlığın yaz günlerinde bile seni üşütsün benim yalnızlığım sadece bir tercih senin ise ömür boyu ensende kalacak bir damga döktüğüm gözyaşlarım her gece yüreğine ateş gibi düşsün! hayatımdan çaldığın yıllarım senin de sevdiklerinin hayatından çalsın senden kalanlar da benim gibi sevgisiz kalsın Uykuların yalnızlık kabuslarıyla dolsun Benim ciğerlerime doldurduğun yalnızlığım Senin kalbinin tüm köşelerinde sızlasın O kalbin dilerim yıllar boyu hiç durmaz Çünkü acıdan sürünmen tek dileğim Bir gün bu cümlelerim karşına çıkacak Ve o gün bir hayatı nasıl yaktığını idrak edip sen de kendini yakıp yalnızlık küllerinde boğulacaksın!
Pardon! ben daha fazla How deep is your love dinlemek istemiyorum
Aynen..
Ne mi çalacaksın?
Dilek Taşı..
İhtiyacım olan tek şey güç, güce bağlı olarak gelecek başarı.
Dileklerimin ve dualarımın yeri belli
En son gülüyordum ne ara ıslandı yine bu gözlerim
Sen de şahitsin gülüyordum baya baya
Bedenimin yeniden taşınılmaz bir ağırlığı var
Senin mi bu ağırlık
Gözkapaklarım kapalıyken uykulu, açıkken yaşlı..
Yeşil ışık yanmasına rağmen bir türlü karşıya geçemeyen o insanım ben
Yola atılmak için ne cesaretim var ne de bileklerimin kuvveti
Şans mı? Seneler önce yollarımızı ayırdık
Bazenler geride kaldı
Bazıları acıttı
Belkisi yok
Keşkesi mi o çok!
En büyük keşkem bir kere sensin
Başıma ne geldiyse senin yüzünden geldi hep!
Saatlerimizi babamıza doğru geri saralım be
Başarısızlığımı görmesin
Ben görmeye dayanamıyorum, onu da yıprattık oralarda
Duygusala bağlamak istemiyorum ama bir yerden sonra fiziksel acı, acı sayılmıyor.
Zaman geçiriyor çünkü.
Yanlış anlama ama sen sadece bir ruhsun
Fiziksel yükünü ben taşıyorum
Benim bedenen hissettiğim acıların önemi yok ama inan,
Esas olan kalbimdeki sancı
Onu da sen taşıyorsun
Kalbime yeniden kramplar girmeye başladı
Oturmuş öylece izliyorsun bu acıyı
Ne de güzel bir mevsim öncesinde kasıklarımızdaki sancılardan bahsediyorduk
Sevmiyorum ben bu kışı, acılar donup kalıyor başucumda
Yalnızım..
Çünkü böylesi gerekti
Birisinin yalnız olma fikri çok üzücü değil mi
Sevdiğin birinin yalnız olduğunu bilmek de çok üzücü.
Çünkü bu yalnızlık “yanına gideyim” yalnızlığı değil.
Bu his yalnızlığı.
Bu gecenin bi vakti sakin şarkılar dinlerken
Hiçbir şey hissetmeden tavanı izleme yalnızlığı. Söz olur kızım okulunu bitir Söz olsun, ben bittim Sözlerini sen oku Ben gidiyorum
Yol olmasın, Yolların sonu hep uçurum Uçurumun sonunda ölüm olsa koşarım Ölüm bizi bulmaz -Ya ne olacak şimdi? Yine YENİLECEĞİM! Düşe kalka ölüp gideceğim ben Sürüneceğim, bir çeşit doğa kanunu Dünya malında gözüm yok Söz olmasın ardımdan yeter.
-Peki şimdi diyorum ya şimdi?
Ben yarının kaygısını taşıyorum, şimdi dediğin, yarın dün olacak o zaman düşünürüz -Hayatın düzenine hayranım, her şey kusursuz, düzenli ve planlı Hayatın bir parçası olarak benim neden bir nebze düzenim yok? -Sen gördüğüm en düzenli insansın Derli-toplu düzeni değil bu, başka bir şey Ben sıkıldım, gidiyorum.. -Dur şimdiden nereye? Dedim ya sana şimdisi yok yarını var.. Ah ulan gönül, dağ gibi kızı nasıl da yıkıp geçtin 23 yaşında , asırlık çile çekiyor Şu garibe bir çare bul, İçten içe yanıyor beni de alıp gidecek buralardan Sim..Simg..Sim..Simgeee! Beklesene , nereye? Beni unuttun..
Biraz da sen dışarda kal.. Biraz da sen gerçekleri yaşa Ee şarkı bitmedi bari onu dinleseydik,
ben içimden söyleyip bitirdim sen de içinden şarkılar söyle diyeceğim ama senin için yok ..
Günümün 20 saatini müzik dinleyerek geçiriyorum.Yemek yaparken, ders çalışırken (başarısızlık sebebi), duşta, yolda, uyumadan önce, en çok da yazarken..Öyleyse ben her gün bir şeyler yazıyorum.Aklıma, buraya, o deftere, en çok bugünümün dününe..Çünkü çok güzel şarkılar var.
Yazarken dinlediğim şeyler çoğunlukla indie dediğimiz tamamen bireysel ve kazanç derdi gütmeyen şarkılar,akustik türler olur.William Fitzsimmons hayranı olduğumdan az çok fikriniz vardır.Belirli bir müzik tarzı kısıtlamam yok ben her şeyi nasıl yiyebiliyorsam, vücudumun nasıl her besine ihtiyacı varsa, ruhumun da her türlü müziğe ihtiyacı, her ruh halimin taşıyacağı bir ritim var.Bu da benim gün içinde farklı tarzlar ve kültürler dinlememe, çok ayrı uçlarda çok alakasız duygular içinde yaşamama sebep olur.
Burçlara karşı pek bir ilgim yok ama bahsedilen ve yazılanlar üzerinden yürümem gerekirse -evet, ben kesinlikle tam burcumun özelliklerini taşıyorum-
İkizlerim..Dengeli olduğum her hangi bir zaman dilimim yok, aynı anda hem üzülüp hem sevinebilirim.Bu huyum beni bugüne kadar olumsuz yönde çok etkilemedi ama eminim karşımdaki insanları çoğu zaman yormuştur.
çok özür dilerim konu sapacak toparlamam, bir sonuca bağlamam lazım.
ama şu an tamamen spontene bir şekilde kalkıp yazmaya başladım.Yarım saat evvel kafam dağılsın diye her defasında bayılarak izlediğim "Tosun Paşa" filmini izliyordum.Onun gibi aynı zamanda Şabanoğlu Şaban, Süt kardeşler de en sevdiklerimden oldu hep.Daha çok sapıyor bir dakika :)
Klavyeme ve yazma işine hayran bir yanım olduğu için yazma konusunda oldukça hızlıyım örneğin, benim buraya bu postu yazıp paylaşmam hayatımdan en fazla 20 dakikamı alıyor.Aslında yazmamı biraz da az önce yeni bir single çıkardığını farkettiğim Mehmet Erdem'e borçluyum.Siz seversiniz sevmezsiniz orası tartışılır ama ben sesini farklı buluyorum ve her sanatçıya olduğu gibi onun da emeğine saygı gösteririm hep.Kendisiyle yakınen tanışamasak da çok yakın geçirdiğimiz bir zaman olmuştu.Ben tanıma fırsatını o olduğunu sonradan farkettiğim için değerlendiremedim.Fakat konuştuk.Sadece konuşurken ben onun Mehmet Erdem, onun da benim Simge Ayfer olduğumu bilmiyordu.Güzel anılar var..
Mehmet Erdem, "olur o zaman.." demiş ve söylediği gibi bu şarkıda olmuş işte.
Şarkıyı söyleyen kadar yazanın da adının geçmesini isterim.Bu güzel şarkının sözleri ve bestesi Cihan Güçlü'e aitmiş.Yazımı şarkıyı sürekli başa alarak yazıyorum.Aslında yazıya başlarken konu başlığım çok başka bir şeydi fakat şeritten çıkmış bulundum biraz.Zaten her zaman söylerim dağınık yazmayı daha çok seviyorum.Hem yazan sıkılmıyor hem de okuyan(umarım..) çünkü her noktadan sonra her an farklı bir cümle çıkabiliyor karşımıza.Cümleyi okurken sonunu tahmin edemiyorsun, bu güzel bir şey.Şu an şarkının en sevdiğim cümlelerini söylüyor Mehmet Erdem,
Dayan o zaman dayan o zaman
Kalbin yolunu bulur bir zaman
Dayan o zaman dayan o zaman
Aklın doğruyu bulur bir zaman
Dinlediğimiz şarkıları çok sevmemiz kesinlikle şarkıyı ilk duyduğumuz ruh halimizle çok bağıntılı.Mesela bir çok şeyden vazgeçmeyi düşündüğüm şu tutarsız günlerimde, bu gecede..
Gitmek isteyip sonra vazgeçip sıkılırsın hayatından
Çok şey isteyip hepsi zor deyip yorulursun ya
diyor bu şarkıda.Evet tam da öyle oluyor her defasında.Fakat vazgeçmenin öncesi mi zor, yoksa vazgeçtikten sonra karşılaşacağın göze aldığın şeyler mi daha zor? Bunun cevabını ben bilmiyorum, eğer bilseydim bir çok şeyden vazgeçerdim.Hem de her yeni başlayan bir günde..
Anlatmanın bir yolu var mı onu da bilmiyorum.Ben buraya yazarak anlatıyorum fakat içimde bağırdığım şeyleri anlatmıyorum, anlatamam da..Ne kendime ne bir başkasına ne de buraya.Çünkü net bir hayatım yok, net bir başarım, sevgim, dostluğum, sağlığım..Her şey Allah'a emanet gidiyor bir şekilde.Ama yinede bin kez şükürler olsun bugünlerime, Allah yardım ediyor.İnanın isyan etsek bile çok zaman sonra yaşadığımız şeylerin bizim için en hayırlısı olduğunu anlıyorsunuz.
Hayatı basit yaşamayı tercih ettiğim günden beri her konuda daha çok zorlanıyorum.Zor şeylerle savaşmaya o kadar çok alışmışım ki basiti yadırgıyorum ve afallıyorum.Hiç ummazdım ama zor günlerimi özlüyorum.
Hayatın anlamını bulmaya çalıştığım zaman sonunda daha fazla üzülecek şey buluyorum.Düşündükçe daha çok hata ve eksik çıkıyor.Kendi hayatımda üzülecek şeylere üzülmeyi bırakalı inanın çok uzun zaman oldu.Çok başka şeylerin, çok uzak insanların hüzünlerini taşıyorum, bedelini ben ödüyorum.Çünkü onlar ödeyecek kadar güçlü insanlar değil..Allahım lütfen onların hepsine yardım et!
Sonra gün gelip merhaba deyip çıkıverir karşına
Aşk dedikleri tüm kederlerin ilacıymış ya
Kendi adıma üzüldüğüm bir şeyden bahsedip sayfayı kapatacağım.Onu da çok kapalı bir cümle ile söyleyeceğim ve şarkının bu sözleri tamamlayacak
Kalbim adına umudum yok, uzun bir süredir ve şimdilik
Yeni bir yıla girmek hakkında eskiden bir şeyler yazardım, herkes gibi görünebilmek için ama artık yeni bir yılın benim için bir anlamı olmadığını daha fazla gizleyemem.Başlık olarak da kutlanmasını saçma buluyorum.Yeni bir yılın sevinçle karşılanması umutsuz insanların kendileri için yarattıkları bir çıkış yolu bence.Çünkü sayılar ne kadar değişirse değişsin kaldığımız yerden devam ediyoruz işte.Ben 31 aralık günü neysem ertesi gün de aynı şekilde hayata devam ettim.Kimi insanlar yeni bir yılın başlangıcında kendilerine şartlar ve bir takım değişiklikler belirliyor ama eminim ki her şeyin bir önceki yıl gibi devam ettiğini çok geçmeden onlar da anlıyorlardır.
Hayatımda gerçekleşen ve gerçekleşecek tüm olayları kontrol altında tutarken, kendimi bir türlü tutarlı kılamıyorum.Allah kimseye hiçbir konuda çaresizlik yaşatmasın, benim dostum için de düşmanım için de en büyük dileğim bu.
ve yine hayatıma kim girerse bir süre sonra bir şekilde kayboluyor.Bu durum benim suçum.Sahip çıkamıyorum kazandığım güzel duygulara.Hayallerimi gerçekleştirmek için sadece daha fazla hayal kuruyorum.Düşlerim, düşüşlerim olma yolunda hızla devam ediyor.Umutlu değilim ama umutsuz da değilim.Babamı hafızamdan bir an olsun çıkartamadığım günler bana hep baki..
İlk yıllarıma nazaran şimdi daha yoğun yaşıyorum bu eksikliği.Çok özür dilerim bahsetmekten nefret ediyorum ama benim babama olan özlemimden başka bahsedecek hiçbir şeyim yok.
Babamla geçireceğim yıllara yeniden girebildiğim zaman ben de yeni yılı kutlayacağım.Onsuz ileri atan her yıl beni daha çok üzüyor.Kaybetmek bu kadar gerçek bu kadar acı olmamalı.Saatin ilerlerken çıkardığı tik sesi bile canımı acıtmaya yetiyor çünkü zaman ilerledikçe sevdiklerim hayatımdan bir parça daha eksiliyor.Onu kaybettiğim gün nemli kalan gözlerim artık her gece ıslak.Yaşım ilerledikçe bu kayıba karşı olgunlaşacağıma tam aksi bir şekilde güçsüzleşiyorum.Kendimi babamsız geçirdiğim zorluklara karşı eskisinden daha yorgun hissediyorum.Manzaraya dönüp baktığımda gözümün önünde artık hep babam beliriyor.Bana parlayan gözleriyle gülümsüyor ama o da üzgün gittiği için.Sanki şuan olduğu yerde, beni onsuz bıraktıkları için herkesi suçluyor gibi bir hali var beni izlerken.Yıldızlara yakın olmasının bensiz hiçbir anlamı yokmuş gibi bükülmüş bir boynu var.Onun beni görebildiği ama benim onu göremediğim düzene karşı çaresiz bakışlarını anlayabiliyorum.Zor durumda kaldığımda bana dokunamadığı için o da keşke diyor hep ben duyuyorum.Ben babamın değerini babam benden gittikten sonra anladım, o da şimdi beni eskisinden daha güçlü daha çok seviyor mudur? O sanki hiç ölmemiş gibi hayata tutunmak için 2000 li yıllarımı 90'larda yaşamaya çalışıyorum, şarkılarla, kitaplarla ve bir çok eski anıyla..
Çok çok eskiden kalma bir tarihten bahsedeceğim, hiç unutamadığım bir gün var.Pkk o zamanlar da can alıyordu, Öcalan lafı hep geçiyordu ama bir fikrim yoktu pek, anaokuluna gidiyordum,17 Ağustos depremi diye büyük bir acı yaşanacağını henüz kimse bilmiyordu.Herkes yeni bir yıla girmenin sevincini belki hala yaşıyordu.
27 Şubat 1999, Barış Manço bir kaç hafta öncesinde 1 Şubat 1999 da vefat etmişti ve ben çok ağlamıştım.Cenazesini haberler defalarca yayınlamıştı inanılmaz büyük bir kalabalık ile uğurlanmıştı.Herkes tarafından sevilmek ve ölmeden önce dünyaya, insanlara çok güzel şeyler bırakmak meğerse bu yüzden önemliymiş.İlk defa ölümle, Barış Manço ölünce tanışmıştım.Birisi öldüğünde geride kalan sevenlerinin nasıl çaresiz ve üzgün olduğu gerçeğini o tarihlerde öğrendim.
Barış Manço'nun ölümünün ardında 2 kasetten oluşan "Mançoloji" albümü çıkmıştı.Yatıp kalkıp kaset çalarda ve arabada onu dinlerdim.Yağmurlu bir gündü babamla arabadaydık yine Mançoloji dinliyoruz, "Gül Bebeğim" şarkısı çalmaya başladı ve benim o küçücük ama büyük duygular taşıyan kalbim yine üzülüp gözlerimden minik minik damlalar akıtıyordu.Babam da şarkıdan etkilenmiş olacak ki bir gün Barış Manço gibi onu da kaybedebileceğimden bahsetti;
"Hayat aynı arabayla geçtiğimiz bu virajlı yol gibi, dönerken karşıdan ne geleceğini kimse bilemez önemli olan her şeye karşı hazırlıklı olmak, hepimizin beklediği kadar istemediği tek şey ölümdür.İstemediğimiz için ölüme karşı hiçbir zaman hazırlıklı yakalanmayız ve o yüzden sevdiğimiz birisi öldüğünde çok yıpranıp üzülürüz. Ölümü kimse sevdiği insanlara yakıştırmaz ama kendine yakıştırır.Sen hem kendine hem bana hem annene her zaman ölümü yakıştır, yakıştır ki üçümüzden biri bu yolda giderken ölürse asla pes edip yaşayacağın güzel günleri kendine yazık etme.Ben eğer bir gün gitmek zorunda kalırsam, gittiğime hiç kendini inandırma"
Inanmadım Baba inanamadım...