Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Sunday, November 11, 2018

Ne bileyim, sektörde seçkin biri olmak üzereyim ama sende değil...

Hayatınızın ne yöne doğru ilerlediğini hiç sorguladınız mı? Bir ihtimal daha var ki bu daha çok muhtemel. Belki de hayatlarımız geriye gidiyor. Geriye gitmekten kastım elbette o geçmişin güzel hatırlarla dolu, tozlansa bile her fırsatta üzerine bir nefes bıraktığımız çocukluk hatıralarımız değil. Geçmişteki özlemlere karşı hayalet gibi kalırız. Geçmişimize karşı kiracı kalır ve yaşadıklarımızı özlemek bugüne karşı direncimizden daha acıdır.Hayat geriye doğru gidiyorsa bu tamamen zihnimiz ile alakalı bir problemdir. O çok bahsedilen kafa yapılarımız gericilikte ısrarcı davranır. Gericiliğe sığınan duygular ise günümüz kalplerini kırar. Velakin sokaklarda ne çok kırılmış kalpler var..

Hareketli zamanlarımda sırtımda taşıdığım büyük sorumluluklarım varken duygularım yok gibi davranmak konusunda kararlıydım. Kendime kızgın ve kırgın kalmadığım en son halim, duygularımı gizlemeye yenildiğim son dakikalarımdı. Sonra bir rüzgar esti ve bütün yoğun duygular yüreğime indi. Acıma, vicdan, bağlılık, bağımlılık ve daha niceleri sular altından yükselip yüzeye çıktı. İnsanların buzlu kireç suratlarına çarptı. Rüyalarımda gökyüzüne bırakılan balonların yerini düşen uçaklar aldı. Toplum içine kendimi olduğum gibi bırakmaya karar vermek en büyük hatam olarak sıralamada ilk yerini aldı. Ve öğrendim ki bir insanın kalpten sevilebilmesi için kendi gibi olmaması haklı bir gerçekmiş. Vicdan savurduğun duyguların vefasızlıklar ile karşılanırmış. Hayat bende ileri doğru giderken etrafımda taşıdığım herkes geriye gitmekte ısrarcı kalmış. Kalbim çığlık çığlığa atarken kimse kalbime uğramamış. Sonra tekrar tekrar rüzgarlar esti..

Hayat ne ileriye ne de geriye gitmeye başladı, baştan sona tüm insanlık için işler ve kalpler kötüye gitmeye başladı. Art niyetler arttı, ekonomi kumarı kalpleri dondurdu, kırık kalpler arttı , silahlar daha çok patladı ve bu cehennemde ölen çok oldu ama kimsenin başına mezar taşı konulmadı. Bütün  duygular isimsiz bir zavallı olarak toprağın altında çürümeye başladı. Kendimden yana tam da sevmeye , hayata dair inanclarımı sahiplenmeye başlamışken işler sıvalarını bir bir döktü. Yüzleştiğim bütün duygular başkaları tarafından dar ağacına asıldı, ama duyguların nefesi yoktu. Olmayan nefesler dar ağacından sallandırıldığında azılı bir işkenceden başka bir sonuca varılmadı. Kalp daha çok kırıldı, kalp kırıklığı onarılmaz dedim inanan olmadı. Sinyal alamayan tüplü bir televizyondan başka bir şey ifade etmedim. Nitekim savaştım, önceliği karşı tarafa verdim aman insanların tadı kaçmasın ben başımın çaresine bakarım dedim. Çünkü başımın da kalbimin de acımın da çaresine bir başıma bakabiliyordum. Peki şimdi ne değişti ?

İfade etmekte kusursuz kalıp asla ifade edememek, karşı tarafın idrak etmesine tüm koşulları sağlamış ve siz tüm evrenin altında koşulsuz doğru iken karşı tarafta yanlışsın diye şiddete maruz kalmak bir insanın sabrının ölçüsüdür. Sabrın ölçülmesi aldatılmayı kabullenmeye kadar tartılabilir bu esnadan sonra işler sabrın değil sevginin ölçütüdür. Sevgini göz ardında bırakmak istersen bu durum da tamamen haklısızlığa olan tahammülsüzlüğün açtığı kıyasıya bir savaşın başlangıcıdır. Sizler artık geriye giden kalpler ile önüne bakmaya çalışan temiz kalpliler olarak iki ayrı gezegenlere düşersiniz. Bir taraf havada iken sizin ayaklarınız hala toprağa basmaktadır. Sana söyleyebileceğim tek bir cümle var "sen iyiydin, onun etrafında tutmaya çalıştığı sahte yüzleri sıralamaya alma bile sen bu savaşta hakkınla mücadele edip , ciğerlerini patlatana kadar doğrunun peşinden koştun". Değişen sen değilsin, değişen onlar da değil. Bu hayatta zamana ait matematiksel tarihlerden başka hiçbir şey değişmez. Teknoloji değişmez, ilerler..Devlet değişmez, gelişir ya da geriler. Fakat bir insan geçmişte ne ise gelecekte de aynı kimliğini korur. Eğer becerebiliyorsan kendine neden sorusunu sormaktan vazgeç..Bir insan, bir insanı değiştiremez..Boşa mücadele vermekten vazgeç. Eğer değişmek isteseydi bunu çoktan icraata dökerdi. Değişen tek bir şey var sen kendini savaşın ortasına kalkansız bir şekilde atmışken onlar senin  bu boşluğunu alışkanlık haline getirdi. İkili ilişkelerde zarar gören taraf her zaman sus payı yüksek olandır, suç payı ise karaktersizliğini örten köpeğin kulübesidir. Sen o köpeğe bir tasma takmayarak kozu en başından onun eline verdin, tebrikler! Bir dakika sizlere bu hayatı zindan eden o karaktersizlere köpek diyerek o mükemmel canlılara haksızlık ediyorum. Ben trafikte o köpeklere yol veririm de kalbini tanımayan insanlara şans tanımam. Özür dilerim. Köpeklik etmek söz öbeği derhal literatürden kaldırılmalı çünkü köpekler onların bu kirli karakaterlerine ortak olmayı haketmiyor. Fakat İbrahim Tatlıses'ten nankör kedi sözlerini her birine cuk diye oturtabiliriz.Burada kedi severlere ve kedilere saygım olsa da bir köpeğin verdiği sadakat ile kedinin ki kıyaslanamaz.

Nankör kedi..Ülkemize kazandırılan çok doğru bir uslüp. Numb parçasından Nankör kedi şarkısına geçmek ise durumun ne kadar karmaşık olduğunun özetidir. Giriş kısmına kendi içimde çok fazla tokat cümleler yerleştirirdim fakat bu kişisel gizliliğe giriyor bunu size ifşa edemem.İbrahim Tatlıses o malum şarkının sonuna doğru şöyle diyor,

-Boşver be gitsin, Allah büyük
Her acının bir ahı vardır , bir of çekersin biter her şey..

Metnin devamında hayatların ne yöne gittiğini sorguladım ve konu dünya telaşında çok kez kaydı. İşte tam burada yukarıdaki kuple devreye giriyor. Hayatlarınızı, hayatlarınızın doğrultusunu değiştiren kim varsa zamana değil , Allah'a bırakın. İnancınız olmasa bile zamana değil adalete bırakın. Hele ki o ilahi adalet dedikleri var ya, henüz vurmadıysa bile bir gün vuracaktır size. Kimsenin yaptığı inanın yanına kalmıyor, kalbinizi kıranın ilk başta ertesi gün şans eseri bir yere çarpar alnı morarır, zaman geçer sizi kırdığı her parçayı toplayamadığı için ayaklarınıza kapanır. Sen sakın ne of çek ne de ah..Senin ahını alan biri varsa bana güven işler bir gün onun tarafından tersine dönecek. Sen önündeki direksiyonu vicdanın rahat bir şekilde en yakın kavşaktan döndür. Ani U - dönüşleri yapmana gerek yok. Sen iyiydin, ağla..Hatta duşta sıcak suyun altında, karakterinden taşsa bile kendine bir kara isim listesi hazırla..O listeyi asla unutma..Bir gün hepsinin köşesine bir işaret atacaksın. Atamadığın olursa bana ulaş , belki orada sorun sendedir ve karşı taraf vebal ödemek zorunda kalmamıştır. Hayatın boyunca yoluna kimseyi alma, geriye gidenleri de atabiliyorsan at.





* kelime ve imla hatalarım varsa gözyaşlarım düşmüştür, geri dönüp düzeltmeyeceğim

Thursday, September 20, 2018

Dönüş.


Kendimi bir dala kondurmayı hep gözümde büyüttüm, yapmam gereken diğer her şey gibi.İcraatlarımın vereceği tepkilerden hiçbir zaman korkup kaçmadım.Düşlediğim her şeyden neticede her zaman düşmüş olsam da, kafamı gömdüğüm yere çakılı kalmadım.Günlük hırsların ve çeşitli entrikaların ekseninde yer almamak için elimden gelen uzaklığı ardıma koymadım.Ben aslında hiç ses etmedim hatta ben çoğunlukla sesimi yuttum.Boş bir odanın içinde kendi duygularımın yankılarına kulak verdim.Kendi hararetimin içinde eridim.

İnsanız ve bunun büyük olasılıkla en kötü yanı başımıza gelecek şeyleri önceden kestiremiyor olmak.Fakat bazen yaşadığımız tecrübeler bize zaman zaman sinyaller verir.Keşke bu konunun jeofizikte sinyal analizi ile ne kadar benzediğini size nitel ve nicel olarak aktarabilseydim ama derdim kimseyi alan dışı bırakmak değil.

Hiç duygusal çatışma yaşadığınız bir süreçten geçtiniz mi ya da psikolojik şiddete maruz kaldınız mı? Hayatımıza tercihlerimiz sonucunda yön veriyoruz.Anlık verilen kararlar, uzun süre zaman alanlar ve arada kalan kararlar..Hayatımız her zaman kararlarımız ile fikirlerimizin eseri ve esiridir.Ve ne pahasına olursa olsun üzüntüye ve çaresizliğe düşmeden olgunluğa erişemiyorsunuz.

İkili ilişkilerde derdinizi söyleyemediğiniz zamanlara geldiğinizde aslında bu münakaşanın ne olursa olsun size zarar vereceğini, karşı tarafın asla kabullenmeyeceğine ve haklıyken mağlup olacağınıza inanmanız tek etkendir.Karşı tarafın zihninize ve ruhunuza şiddet uygulaması zamanla dilinize mühür vurmuştur.Bunu önce alttan almak ardından boşvermişlik ile tanımlarsınız.Tebrikler  kendinize hiç saygı bırakmadınız.

Birini çok sevdiğinizde yaşanan tartışmaların çok ani çıkışları ve inişleri olur.Karşı taraftan beklentilerinizi en aza indirgediğiniz durumlarda köşeye çekilmekten başka çareniz kalmaz.Erkekler ve kadınların arasında ince bir çizgi değil binlerce ışık yılı kadar mesafeler vardır çünkü çoğu teorilere göre farklı gezegenlerden gelirler.İki kadın veya iki erkek arasında ki münakaşanın daha tehlikeli olabilme sebebi ise tamamen aynı gezegene hükmedebilme iç güdüsür.Fakat araya bir aşk girdiğinde duyguların iletişimsizliği, içe gömülüşü çoğu zaman can yakıcı reaksiyonlar verir.

George Bernard Shawın farklılıklar üzerine kurduğu bir cümle var ve ben bu cümleyi özel hayatıma ait çoğu sahneye yaşlı gözler ile yaymak mecburiyetinde kalabiliyorum.Shaw şöyle diyor “ Ingiltere ve Amerika aynı dilin ayırdığı iki ülkedir.”

Sevdiğimiz insanlar ile iletişim problemi yaşamanın en büyük tecrübesini gerçekten sevdiğimde yaşayarak anladım.Öfkeliyken sabırlı kalabilmenin sonuçları bazen verimli olsa da ağır bedeller ödetebildiğini, binlerce kez haklı kalıp kendimi asla ifade edemediğimde öğrendim.Çünkü ya haklı kalacaktım ya da mutlu.Haklılığım üzerine diretmenin mutluluk üzerine hiçbir etkisi olmayan biri ile ne kadar sağlıklı iletişim sağlayabilirdik?

Zor insanlar çözüme ulaşmak yerine sürekli problemlerin etrafında dolanırlar.Fakat çözülmesi gereken bir problemi de hakları, fikirleri ve anlayış yetenekleri olmadıkları için terbiyesiz bir şekilde “uzatma!” diyerek kaçarlar ve siz orada öylece bir avuç ifade ile kalırsınız.
Vazgeçerken vazgeçmekten vazgeçebilmek en büyük netliktir.Bunu da çok sevince idrak edebiliyor ve yapmak mecburiyetinde kalabiliyorsunuz.Ama sen bunca zamana kadar hiçbir zaman en ufak bir şeye taviz vermezdin değil mi?

Geceleri ayın gökyüzünü ve seni aydınlatmasına hayranlık duyup, gündüzleri güneşin dört bir yanı ısıtıp aydınlatmasından şikayet ediyorsun.Sana ulaşmak kolay ama kalbine dokunabilmek için evrende bir ışık kaynağı yok.Huzuru her zaman kendine saklayıp kendi içinde yaşayan biri için bir milat oldun belki de.Sana susmayı her şeyden çok denedim ama haksız bir yenilgi ile yüzleşmek istemedim.
Sana kendimi ve seni ifade etmek istediğimde anlatacaklarım sürekli sular altında kalıyor gibi, tam dilimin ucunda iken söyleyeceklerimin önünden bir bulut geçiyor.Söyleyemediklerimin yanına yığınla sis kar kalıyor..Yarım yağmurlu yarım aptalca bir ifade.Sustuklarım kendimi tıpkı bir ahmak gibi hissettiriyor.Var olan bütün gücümü kullanarak yeni dökülmüş sıcak asfaltlı yollardan yürüyüp geçecek gibiyim.Kokusunu seviyorum fakat bir şeyler ters gidecek gibi.Kaybetme korkusu olsaydı bile bir çaresini muhakkak bulurdum fakat bu yaşanılan sürünceme neyin neyisi halen tanımlayamıyorum.

Küçücük bir zaman diliminde kuyruklu bir yıldızın peşinden sürüklendim durdum, o kuyruklu yıldıza tutunacağım diye sanki boş yere savaş verip durdum.Belki de mühürlenmişti kendi kuyruğum. Ne istersin dediklerinde tek nefeste hiç düşünmeden gökyüzünü dilerdim.Nefesim öylesine az gelmeye başladı ki, öylece durup gökyüzüne bakmayı özledim.Kendime doğru akmaktan vazgeçmedim ama suyun akış yönünü de hiç ihmal etmedim.Bağımlı değildim ama hep bir yanım bağlı kaldı.Ve ben şimdi sanki o kuyruklu yıldızı tamamen kaybetmiş gibiyim.Onunla birlikte hareket etmeyi, gökyüzünde yüzmeyi ne çok istedim oysa..Ben bir kuyruklu yıldızın buz kırıklarının arasına ne kadar umudum, dileğim, hayalim varsa sıkıştırmışım.Taşıyamamış Güneş’in etrafında dolanırken kendisiyle birlikte nüvesini terketmiş umutlarım.Şimdi bütün dileklerim iyonize bir halde buharlaşmayı bekliyor.Çünkü biz ne kadar kazanırsak kazanalım bir şekilde hep yanacaktık ve yandık.

İlla bir şeyler dilemem gerekiyorsa artık bana sadece gökyüzünü versinler.Belki yeni bir kuyruklu yıldız sevebilmem mümkün değil, ama bir kuyruklu yıldıza dönüşüp sıfırdan başlayabilirim.Yoksa yanan buzun külleri ömür boyu isli tutacak kalbimi.

Sevmenin bana kazandırdığı tek şey ağlama isteği vermesi oldu. Geçenlerde çaresizliği dibine kadar yaşadığım ve belkide ülkenin en kalabalık ve hareketli olduğu bir yerde karşıdan karşıya geçen insanların , geçmek için yeşili yanmak üzere olan arabaların tam merkezinde gözyaşlarımın altında kaldım hatta orada öldüm.Bugüne kadar döktüğüm gözyaşlarımın hiçbirinden utanmamışken ilk defa utandım, berbat bir haldeydim.Mesele sadece ağlamam değildi, gögsümün tam orta yerine oturmuş bir haksız yenilgi ile tonlarca cevapsız soru işaretlerinin yükünü kaldıramayışımdı.Daha evvel de sokak ortasında gözyaşlarıma hakim olamadığım ve kacacak delik bulamadığım an toplum içinde ağlama kabinleri yapılması ihtiyacını anımsadım.Bu kez yaşadığım olaylara bağlı kalarak kendimi bir ağlama kabininde değil ama sürekli konuşmamın yarıda kesildiği ve kart aldığım telefon kulubesinde buldum.İnan bana şuan bir şeyler dilemek isteseydim son 72 saatimi herkesin oturup izlemesi, kalp sancımı kendine taşımasını dilerdim.

Bilmediğiniz ve ait olmadığınız şehirler teoride yenilik algısı yaratıp bizi hevesli kılıp, yeni umutlar türetse de uygulamada tamamen hayal kırıklılıkları ve taşınması güç aksiliklere sebep oluyor.Bilmediğim bir şehirde düşüp boğulduğum çatışmaları hayatımın her bir anında acısıyla ve tecrübesi ile yaşayacağımdan eminim.Şimdi önümde bir yol var ve bir önce terketmek istediğim şehrin bulutları üzerinden geçip gittiğimde ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum.Kendimi güçsüz hissettiğim zaman dilimlerine nihayet ben de geldim.Vazgeçmek üzerine kurulmuş bir merhabaya vazgelmeye gider gibi bir halim olsa da bir şeyler çok kırık ve eksik.Tamiri mümkün olmayan kalp sancılarına ve hayat gerçeklerine kapılarımı sonuna kadar açmış bir şekilde kaldığım yerden devam edebilmek beni korkutuyor.

Bugüne kadar her fırsatta susup giden biri olarak ilk kez susmaktan korkup, susmaya mecbur bırakılıyorum.Bana bir saniye ve bir cümle kuracak fırsatı vermeyen gaddar bir hayatın geri dönüşü olabileceğinden hiç emin değilim.Birinin hayatında kelebek gibi ömrünüz vardı, sizi kaybetmemek için bir fanusun içine yerleştirdi ve sizi orada öylece bırakıp gitti.Ve o giden biri sizi bütün iyiliklerinizle baş başa bıraktı sırf kendini arındırabilmek, kelebeğin ömründen daha değerleri şeyler olduğuna inandığı ve vazgeçmek istemediği alışkanları olduğu için gitti..Ve yine o giden biri kabullenmesi zor olsa da artık sizin için “bırakılan bir kalbin aramaları bıraktığı bir numaradan” başka bir şey değil.

-Senin için şuan yapabileceğim bir şey yok..

Hiçbir zaman olmadı ki ile başlayan doğru ve söylenmesi gereken cümleleri içime kustum.Çünkü bunu zaten bile bile orada ve onunlaydın.

En sonunda ve en zor anınızda sizin için bu cümleyi kurabilen birini hayatınızdan çıkarmaktan başka çareniz kalmamıştır.Eğer becerebiliyorsanız…




Friday, May 18, 2018

Diferansiyel Veda

Her başlangıç bir rüyadır, gözlerini araladığın vakit tanık olduğun kabuslar vardır.Hayat hiçbir zaman size planlı kabuslar yaşatmaz.Gözlerinin önünden geçen milisaniyelik sarsıntılar nasıl oluyor da derin izler bırakıyor? Dilerim gözlerini her araladığın kabusunda birden uyanır, yeniden güzel rüyalara başlangıçlara dalarsın.

Uykunun tutmadığı zamanlar vardır, kendinde suç arayıp esas suçluya asla yüklenmediğin. Kaygılarını en çok yastıkların çekti, bırak onlar yolcu etsin seni, sana senden yakın yastıklarını belki çamaşır makinesi sığdırıp yıkayamadın ama dert etme gözyaşınların bütün ev akarlarını temizler. Gözyaşlarının en büyük gücü arındırıcı etkisidir.

Çıkmaza girdiğin uykuların aslında çocukken bir heves girdiğin telefon kulübeleri.Şimdilerde ise asla aradığın kişiye ulaşamadığın, ulaşılmak istemediğin ahizelere takılı kaldın.Çıkmaz sokaklarından çok kulübelerin varsa eğer, henüz büyüyüp kendini sokaklara atmamışsın demektir.

Korkularınla yüzleştiğin uykularından uyandın, gerçekler fazla acı, acılar fazla gerçek.Fakat kabul et her insan acıya gebedir.Nedendir hiç anlamam, acı değil bizler acıya muhtaç oluruz.Şöyle ifade edeyim biraz gönülden bahsederek.Gönül meselelerinde kalp hep telaşı ve zoru sever.Sevmek sevilmenin dışına çıkar ve inatlaşır.Seni seveni asla görmez, senin için imkansız olana tutuklu kalırsın.Sezen Aksu misali mırıldanmaya başlarsın, "ne senden öncesi ne senden sonrası".Oysa bir şeyi bu kadar diretmeye luzüm yok.İlla zor olan için yazman, şarkılar söylemen, içmeden sarhoş olman gerekir.Birini sevmek ile başka birini en temizinden sevmek farklı şeylerdir.İlki her zaman en kolayıdır.Ama artık biz insanlar yavaş yavaş duygularımızı sevme eyleminden çekip, hayat telaşına sürüklenmeye başladık.Sıkıldık.İlla severek hayata bağlanma felsefesine bağlı kalanlar ise zoru seçenlerdir. Çünkü zor her zaman ilgi çeker ve düzlüğün dışında tutar. Öyleyse acı her zaman ilk seçenektir. Rüyadan uyan ve acıların ile mücadele et.

Bölünen uykuların ve böldüğün uykuların vardır.Öznel yaklaşmam gerekirse böldüğüm uykularımın sayısı çok.Hadi bir şarkı tut havada Levent Yüksel-Yas, şarkılar kadar rüyalar ve hayaller de yarıda kaldı.Bir şeyin gerçekleşmesi sonucunda ona değer olup ya da olmadığını sorgulamak en zorudur.Bir seçim yapman gerekirken uykuların bölünür, yaptığın seçimlerin sonuçları ile yüzleşmeye başladığında ise uykularını bölersin.Hayat baştan sona dört işlem.Ama sen ne kadar toplarsan topla hep bir eksik çıkar, neyle çarpışırsan çarpış bir şeyler hep seni ikiye, dörde hatta binbir parçaya böler.

Fedakarlık yaptığın, feragat ettiğin uykuların kaldı geriye.Bunu herkes yapmaz, neticede bize kalan en büyük miras uykularımızdır. Uykularımızla dikleşir isek inişimiz zor olur. 2555 gün dile bile kolay gelmiyor söylerken, öylesine büyük öylesine şiddetli feragat ettim ki uykularımdan neticeleri şuanda bolca kaygı.Bütün bunlara değecek mi?

-Değecek! Değmeli!. Eğer size bir şey ifade edecekse -değmek- kelimesinin TDK da ki bir anlamını belirteyim, olgunlaşmak(meyve) anlamı taşır.Demem o ki feragat ettiğin uykuların, döktüğün gözyaşların, içine haykırmalarının hep bir tohumu vardı ve sen onları avuç dolusu alıp kaderine doğru serptin.Hepsi bir şekilde meyve verecek çünkü sen onları gözyaşların ile suladın.Daha çok feragat edeceğin uykuların olacak, sen şimdilik yaşının verdiği uykusuzluklarının tadını çıkar.Şimdi uykusuz kaldığın gecelere eşlik eden çok kader ortağın var.Tek uykusuz kalışın bu olsun.Sözüm ona bazı günler oldu, günler günleri aşırdı beş dakika gözümüzü bile dinlendirmedik. Çerçevenin dışına çıkınca esasen biz hakettiğimizden daha fazlasını hakettik..Ama hayatta yalnızca biz yokuz, sıranı beklemen gerek sadece..

Şimdi bir rüya daha bitiyor, hoş rüya dediğime bakma kabusu bol, uykuları azdı ama gün gelecek öyle bir anda bulacaksın ki kendini anı durdurup o uykusuz gecene dönmek isteyeceksin.Çünkü hayat ilerledikçe tadı kaçıyor. Yeni bir 2555 günde başıma gelebilecek şeyleri kestiremiyorum, eskiden dümdüz kalmak durmak isterdim ama şimdi öyle alışmışım ki uykusuzluğa Everest'in doruklarına hiç uyumadan tırmanmak istiyorum.Yine bana uğrayacak kabuslar var bilirim..

Sustukların var bir de değil mi? Uyuyamadığımız geceler kadar sustuklarımız..Saygıda kusur etmeyelim dedik sustuk, boşver vebali boynuna dedik sustuk, olsun dedik önemi yok ve yine sustuk..Öyle sustuk ki öylesine içimize attık ki konuşmayı unutur olduk.Hayatın bana en sağlam öğrettiği şey susmak oldu.Susmak sabrın bir ölçüsüdür fakat her sabrın ölçüsü bir değildir.Yine de sustuk.Söyleyeceklerimizi zamana bıraktık, biz söylemeden belki kendiliğinden gerçekleşir diye sustuk.

Yaşımı beşe katlayacak kadar sustuğumu farkettiğim anlardayım. Nasıl farkettiğimi, kusmak istediğimde anladım.O kadar birikmiş ki içimde ne uykularımda bile susar olmuşum.Ardından birden büyüdüm, sustum ama kurduğum her cümlemde sustuklarımı da dolaylı olarak söyledim.Kahkaha atarak sustuklarımı absorbe ettim gülüşlerimde.Bugün yine öyle bir gündü en basitinden, mizah altından gülüşlerimin çizgilerinden öfkemi kustum.Bunu sadece kendim için yaptım, bir şekilde birikimlerimi püskürmem gerekiyor çünkü kota dolu, hızı yavaşlatıyor.Hayatı yokuşa süren insanlara karşı asla susmamak üzere bedenime söz verdim bir kez daha..Sen yine saygıda kusur etme, sadece akıllı hamleler yap, karşındakinden her zaman daha zeki olma ihtimalini unutma, eğer sen istersen söylemek istediklerini bir şekilde söylersin, bazen ufak bir mimiğin bile seni rahatlatır ve gecesinde huzurla başını yastığa koyarsın.

Günü geldi, son kullanma tarihi geçmiş bir kaderi bile bile tükettik ve çok şükür zehirlenmedik.Başardık! Geri dönüp daha çok bakacağız, yeniden yaşayacağız bir süre daha.Hayatın boyunca varış noktanın hep 10 yıl gerisinde kalanını hatırlar ve arzularsın. Bu felaketi özleyeceğin aklının ucundan bile geçmezdi oysa.Yine bana kalsa ben yine dönüş yaparım doksanlara.

Kızdığım, kırıldığım her anım, bir saat önce yaşanmış gibi hafızamda ama bir saat bile geride kaldı artık.Ben hayatımın sonuna kadar hiçbir şeye kızgın ve kırgın kalmak istemedim.Beni üzen ne varsa dondurucuya attım fakat korkarım ki hesaplaşma günü geldiğinde hep zaten bu bozulmuş diyerek çöpe fırlattım.Sesli olarak isyan etmenin hiçbir şeye faydası yok, zaman nasıl çözer bilemem, henüz kördüğümlerden biri bile çözülmedi ama bu böyle sürecek değil.

Umrumda değil diye başladığın her söz, asla sandığın gibi olmaz tam aksidir.12 saat önce umrumda değil ne olursa olsun derken nabzımı yokladım, çok iyi rol yapıyorum ama damarlarımdan geçen nefretimi korkularımı ve heyecanımı kendimden gizleyemedim.Kendini hiçbir zaman kendinden bir başkasına ele vermemek hayatın en büyük altın kuralı.Bir diğeri ise başkalarına göre yaşamamaktır.

Kamplubağanın hikayesi günümüze belki ayak uydurabilir ama artık insanlar fabllar kadar saf değil.Sakın inandığın masallara güvenme, sonra daha çok bölünür uykuların.Nasıl olur diye başladığım her cümlem basbayağı oldu, nasıl olduğunu sorgulamaya gerek bile kalmadı.Olur işte, olup biten şeylere bazen -olsun- diyebilmek gerekiyor.

Hayallerim dünyama bir türlü sığamadı, beni en çok da bu durum uykusuz bıraktı.Hayallerimi ben dahil kimse bilmiyormuş meğer, kocaman dünyaya ve küçücük dünyama sığmadığında anladım.
Kendi adına bir çok şey isteyip esasen istediğin şeyi bilememek umarım acizlik ve toyluk değildir.
Arada kalmak da kötü bir duygu karmaşası onu da atlamayalım. Eee peki şimdi ne olacak dediğin an gelir ya, herkes bunu hayatında bir kere olsun demiştir, işte o an kendine dünyadan başka gezegenler olduğunu hatırlat.Fedakarlıklarını hatırla, ederi kadar değil ederinden fazla olmalı.Severek glikoz yakma yılları çoktan geçti.Bunu geçenlerde hayata bir daha gelsem üniversiteyi doksanlı yılların başında okumak isterdim diye çok içten bir cümle kurduğumda anladım.Söylesene yoksa biz çok mu geç kaldık?

Söylemesi de gerçekleştirmesi de en zor olan kalıp cümle "önce sen" yani daha doğrusu "önce ben" demektir.Benmişim gibi yapıyor gibiyim, endüstri 4.0 ın ucu bize hafiften dokunmadan gerçekten önce ben demeliyim.Yoksa korkarım ki yarım kalacağım. Hadi be! isyan edelim bir kere;
Allah kahretsin önce ben, önce benim hayatım! Senin , senin ve senin hatta sizler için yaşamayacağım asla! Yaşamayacağım çünkü dünyama sığdırıp, taşırmam gereken hayallerim var.Bitmeyen hayallerim ve ben güzel bir ikili olacağız.

Pişmanlıklarım var diyemem çünkü pişmanlıklarım hep kendime kadardı, hiç gerçek gözyaşlı keşkelerim olmadı, zararım kendime kadardı ve neresinden dönersem döneyim hep bir şekilde kar kaldı.Senin de öyle..Kendime yazık ettim ama asla saygısızlık etmedim.Yazık ettiklerim zaman kaybından ibaretti.Keşke daha az üzülseymişim. Şimdi bakınca kaçan uykularımın gecelerine yazık etmişim.

Bir kez daha büyüdün ve bir kez daha uyanmak üzeresin, şimdi her şey daha zor olacak, gözlerini araladığında ziyaret edecek kabusların daha çok kaygı yaratacak.Düştün, kalktın ama baktın ölmedin, merak etme biz öyle basit ölmeyeceğiz kaliteli öleceğiz.Karanlıkta bir gece vakti gözlerini açtığında sakın korkma, bu saatten sonra kaybedecek hiçbir şeyin yok.Zaman, kazanma vakti.Hemen olmaz belki, ne istediğin hemen oldu ki? Belki bugüne kadar hiçbir istediğin kalbine göre olmadı.Ama Allah o kadar gaddar değil, biri denk gelir dileklerinden ve o gün geldiğinde iyi ki bugünüme saklanmışsın diyeceksin.Ruhun sıkılır belki koşamam yanına, deniz aşırı mesafeler girer aramıza.O an sabahladığımız imkansızı başardığımız uykusuz gecelerimizi hatırla.Bir şarkı daha yakala havada Candan Erçetin benim adıma *Elbette desin sana..

Çünkü en derin yaralar da kapanır!

Şimdi doksanlar çalma listemden açılan random şarkılar gibi savrulacağız, ama her başlayan parçaya aşina kalacaksın.Beni bekleyen şeylerden kaygılıyım, seni bekleyen şeylerden kaygılısın hatta benden daha fazla.Ama bildiğim bir şey var adaya önce ulaşan diğerine mutlaka bir sandal yapıp diğerine yollayacak. Beni hep baretinin üstünde taşı çünkü biz sönümlü en küçük kareleri baştan yazdık.Bu hayatta kimse yapamayacağım şeyler var dememeli.

İsteyince,
İnanca,
Sabır edince,
ve en çok da uğruna bolca gözyaşı döküyorsan  her şey mümkün!

Benden yana sizlere şimdiden söz veriyorum, dileklerinizin karşılığı hep elbette olarak sonuç bulacak.Çünkü kolay değildi, hem de hiç kolay değildi.Kırdık, kırıldık, haksızlık ettik ya da hakkımız yendi ama bir şekilde hep aynı yolda yürüdük ve aynı problemlere çözüm ürettik.Sizlere bir uzun adam sözü ile veda ediyorum,

-Matematiğin üstesinden gelen insanların başaramayacağı şey yoktur! Matematiğin en zor derslerinden biri de kompleks analizdir.( valla bugün dedi :D ) Jeofizik mühendisliği de en ağır matematik eğitimi alan ve bilmek zorunda olan bölümdür.

Öyleyse korkmayın varsın uykularınız hatta hayatlarınız bölünsün gerekirse ters çözüm yaparız,

bol şans!

Saturday, April 7, 2018

Aile Empatisi

Doğdum, sabahı tanımlayan ilk saatlerde aranıza geldim.Gelecekten habersiz kıpkırmızı bir bedende ilk nefesime merhaba dedim.Gelişime şükreden, mutluluk gözyaşları döken aileme ilk merhaba..Gelecekten habersiz geldim.Hala o ilk kucak sıcaklığının merkezindeyim.Plansız hayatıma gayet planlı ve yerli yerinde geldim.Gelirken bile ağlayarak geldim.İlk gülümsemem ile süt kokulu uykularımın arasında hayata geldim.Geldim çünkü gelmem gerekiyormuş.Bana kalsa gelmezdim fakat gelişim annemi halen bugünlerde hayata bağlayan tek unsur, o yüzden iyi ki geldim.Gelişim ile geliştim.Kucaktan kucağa sevgi doldum, hiç eksik kalmadım.

Aile olmak önce sevmek ile başladı.Modernizmin dışına çıkacaksak illa birileri, birbirlerine münasip olduklarını gördü ve ilk çekirdek oluşumu başladı.Memura verilen iki evet cevabından sonra heyecanlar birden alışkanlıklar haline dönüşmeye başladı.Bir aile kuruyorsun ve bunun bir süre sonra tek amacı hayata yeni bir birey ve aile kazandırmaktan öteye geçmiyor.Çocuk sahibi olmak iki bireyin dışında, çevrenin de tek beklentisi oluyor.Evlendiler ve çocukları olacak..İnsan doğar, büyür ve kendinden bir yenisini üretme döngüsü ile yükümlüdür.Kucağına seni aldıkları andan itibaren hayatlarına son verirler, hayatın ve kendinden sonra meydana getireceğin hayatına odaklı kalırlar.Ebeveyn olmak bu sebepten ötürü zordur.Bir hayata sebep olursun ve o hayatın da sebep olacağı hayata kadar bu yük devam eder.Şanslılarsa eğer torunlarının torunlarını bile görürler.Ama acılar, rejenerasyon ile paralel gider.Her yitimde bir varoluş gerçekleşir ve insan hiç tükenmez.Umutların ve beklentilerin maymun iştahı hiç doymaz.

Büyüdüm, ilk adımıma sebep olan kuzenlerim korkularımdan kaynaklı beni yola çıkarttılar.Olacak O kadar tiplemesi olan Bestami sayesinde bugün halen yürüyorum.Ya hiç –o an- gerçekleşmeseydi.İşte bazen en temelden başlayıp tırnaktan tepeye şükretmek gerekiyor.Her artı bir yaşımda aileme daha çok dert oldum.Uykularını bölen gözyaşlarım, attığım her adımın endişesine büründü.Kucaktan kucağa yuvarlanan bedenim ele avuca sığmaz hale geldi.Yürümeye başladı dediklerinde koşar oldum.Dengede durabilme yaş aralığı başladı,düşünebilme ve idrak edebildiklerime aykırı gelmeye başladım.

Çocuktum, beş yaşında o türkçe pop şarkıları dinlemekten zevk alıp aynanın karşısında dans etmelerime hala bir cevabım yok.Ne anlıyordun ki o sözlerden? Çok güzel çocuktum, çocuklardık.Bugün karakteri bana noksan gelen her insanın güzel bir çocukluğu vardı.Hatta belki de bir çoğumuz çok çocukken sevdik ilk kez.Haftasonları erken kalkmak şimdilerde deli zoru iken çocuktuk ve sabah sekizde çizgi film izlemek için zınk diye uyanırdık.Çocukluğumun zaman hatası jetgillerin hava trafiğinde takılı kaldı.Şimdilerde haftasonuna günaydığım saatler çocukluğumun sokağa çıkış vakitleri idi.O halde soruyorum size, çocukluk mu meşakkatli yetişkinlik mi? Görüyorum, yüzler birden bizden sorumlu ailelere dönüyor..Fakat cevabı net, şuan onlara kat ve kat dert oluyoruz.

Hayatımın replikleri ne ara, ezan okundu baban geldi yemek hazır cümlesinden simge git o şirketle konuş yoksa annen olmam kalıbına dönüştü.Peki neden hala verdiğim cevaplar “ya of anne beş dakka daha..” –dan hallice? Ve bizler o ezanlardan dört saat sonra evlerimize giren çocuklardık.Ve yine ben babamın neden sürekli musluktan akan beyaz su ya da vişne suyu içtiğini anladığım zaman büyüdüm,bir başıma güçlü bir birey oldum.

Ben street fighter oynarken birden kendimi fight club ın içinde buldum.

Ergendim, bir daha ergenliğe girme şansım olsa yine aynı düzlükte devam ederdim ama daha seçici olurdum.Sıcakkanlı çağlarımda sahip olduğum heycanlarım şimdilerde yaşadığım çürük hareketlere yerini bıraksaydı eminim her şey çok daha başkaydı.Öyle güzel bir çağ atlattım ki şimdi annemin aklında benim için bir adet soru işareti barınmıyor.Öyle güzel başarılı oldum ki başarısızlık açıklarımı kapatmak ile mesgulum.Duman grubunun öyle yürekten seviyorsan şarkısını çok havada kalmış duygulara harcadık.Şimdi gerek görülen noksan duygularda bir şey ifade etmiyor ve o şarkı yerini Müslüm Gürses’e bırakıyor.Fakat yine de şarkı ergen duygulara çok güçlü bir gelecek mesajı bırakıyor.Şöyle ki,

Sevdim sandım, sevildim sanırdım..
Sonra uyandım
Sonunda ben anladım..

Gençlik geçti ve ben anladım..Öyle güzel anladım ki her şeyden çok ebeveyn olmanın kutsallığını anladım.

Bir çocuğu ilk nefesinden deli nefesine kadar yetiştirmek yürekten güç gerektirir.Bu satırlara gelebilmişsen eğer sana usanmadan sahip çıkan ailene bir öpücük kondur ve her akşamın gecesinde onlar için dua et.Öyle zorduk ki şuan sahip olduğumuz ne varsa onların sayesinde.Çokca zaman geçti o kapıdan çıktık, ayrı kaldık, ayıldık ve bayıldık.Ama bir şekilde mutlaka hep uyandık.

Çok kısa bir detay vereceğim, bu sadece kendim için bir ön izleme.Anaokulundan bu yana sahip olduğum çekirdek bir arkadaş grubum var, şartlar bizi farklı lokasyonlara savursa bile annelerimiz, ailelerimiz her hafta mutlaka bir arada.Ya da bir başka şekilde biz mutlaka arada bir bir-aradayız. Değişen tek şey senelerce birlikte oturduğumuz sıraları terk etmek oldu.Onun dışında sorarsanız ki halen annelerimizin muhabbetleri sadece bizler üzerine.Ya da bizim muhabbetlerimiz çocukluğumuzun hatırları üzerine.Şanslıyım ki zamanında yakındığım şimdilerde ise bayıldığım küçük bir şehirde büyüdüm.Kendi adıma emin olduğum bir şey var sahip olduğum 20 tane hatırlı çocukluğum var.Hayatımın hiçbir evresinde hiçbir kimseye onlar için sunduğum iyi dilekleri sunmam.Çünkü onlar iyi ise ben de iyiyim.Kendi ve annelerimizin arasında asla bir rekabet olmadı.Tanık olduğum en son diyalogda hayatımın ne kadar kaliteli olduğuna kanısına vardım.Simge ile X kardeş gibi ne var aynı şehirdeler aynı eve çıkabilirler.Evet! Bu mümkün çünkü ben ve çekirdek çevrem aslında kocaman bir aile idik.

Her birimiz ailelerimizi aynı sebepten ötürü yorduk ya da gururlandırdık.Aile olmak zordur ama farklı aileler ile aile olmak özel bir zorluktur.Kendi başıma birey olduğumu en çok, çocukluk arkadaşlarımın bir birey olduğunu farkettiğim zaman anladım.Karne kritiklerinin yerini, yerleştirme sonuçları, yerleştirme sonuçlarının yerini iş olanakları, iş olanaklarının yerini varsa eğer evlilik muhabbetleri aldı..

Ve ben artık şimdilerde asırlık bir yetişkin oldum.Değişen tek şey sartlar, hala daha annem beni kendine dert ediyor.Koşullar zamanla öyle olgunlaştı ki artık annemi anlamak için anne olabilme ihtimallerime dayanan empatiler kurmaya başladım.Anne olmaktan ziyade kadın olmak.Kadın olmaktan ziyade kendi ayakları üzerinde durabilen başarılı bir insan olmak.Kimseye muhtac olmadan yaşamak bana ilk nefesimden bu yana kazandığım en güzel gurur unsuru oldu.Yeri geldi canım çıktı ama kimseden medet ummadım.Çünkü bilinmezlikten bilinene doğru olan esas cevabı buldum.Ben o ilk nefesimi bugünüm için aldım.Ailem beni yeni bir aile olmam kanunu gereği kucağına aldı ve kendi halimde kendimce kocaman bir dünyaya sahip oldum.

Kimi arıyorsam hep önce içimde buldum, yaşadım tanıdım sevdim ve vazgeçtim.Bizi büyüttüler şimdi ise bize mecbur kalma istekleri en doğal hakları.Aldığınız verimlere lütfen verim olun.Gözü gibi sakınmak deyimini bir kez dışınızdan sesli olarak söyleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız.Sokaklarda gördüğünüz kediye karşı düşürdüğünüz gardlarınızı ailenize karşı da düşürün.Esasen aileler, evlatlarından sağlıkla yaşamaları dışında hiçbir şey beklemez.Günlük doz aşımları, teşvikten ibarettir.Siz iyi iseniz onlar iyi değildir.Onlar biz iyi kalalım diye iyiler ya da tepkililer.Velhasıl bir şeyi kaybettikten sonra anlaşılan kıymet insanoğlunun en büyük kaçınılmaz sonu.

Ve herkesin aşina olduğu bir cümle ile hayatlarınıza devam etmenizi istiyorum,

Bir gün sen de anne/baba olunca anlayacaksın..

olmadım ama şimdiden anladım..

Not: aslında çok başka bir şey yazacaktım fakat bir saat önce annem ile geçen telefon konuşmamda ona şakasına bir şeyler yazacağım sence ne yazayım dedim ve annem benim için yaz dediği için bu konu buralara kaydı.

Ve bu son ve’ bağlacım ile son notum anneme, ben kullandığım her kelimemi kurduğum her cümlemi senin kusursuz anneliğine ve babamın beni her daim izlemesine borçluyum.Acılar, kayıplar yaşıyorum ama yine de iyi ki o ilk nefesime sebep oldunuz


bu şarkıyı da annem için buraya bırakıyorum.

yeşilçam seviyorum, biliyorsun...




Tuesday, March 27, 2018

Rastgele Çalma Listesi






Ben zaten çıldırdım yüreğim çöllerde avaren olmuşum sevdam dillerde...
Deli dolu sözlerin , o güzel gözlerin, yakıyor yüreğimi bitmek bilmez bu sevgin
Sana olan bu sevgim, emrine amadeyim..

Ben senden vazgeçtim, çünkü sana gelene kadar ben zaten kendimden ve bu hayatı mesnetsiz yaşamaktan vazgeçmiştim.Emret ki öleyim, vakit çok da erken değil.
Emredersen ölürüm çünkü zaten emrettiğin yerde kafanda tükenmişimdir.
Tükendiğim kalpleri varış noktamda sevmeye yeminliyim.
Sevmeye karşılıksız programlıyım.

Haftalık hayat program çıktımı değiştirmek üzereyim çünkü ben zaten hür irademle çıldırdım.
Çıldırmak ile sizlere neler ifade edebileceğimden emin değilim.
Çılgınlığım, bedenimde yüksek rejime karşı akmaya çalışan laminar akım.
Hiç çok çıldırmakla yerle bir olup aslında durulduğunuzu anladığınız oldu mu?
Yüksek sesli müziğin sadece kulaklıkta tatmin edici bir yanının olduğunu beynine absorbe etmek.
Deli dolu sözlerin ve güzel gözlerin yakmıyor kör olan gözleri.
Bir süre sonra mücadele ederken hayata kör olmaya and içiyorsun.
Böyle güzel, ama nasıl güzel biliyor musun? Baya güzel.

Uzun süredir en çok kullandığım kelimeyi sordukları vakitte “ben” demeye alışık oldum.
Öyleyse sen emretsen de ben ölmem çünkü hayat artık senden değil benden ibaret.

Sosyal rollerinize emretmek istiyorum, ölsünler.
Sizlere bahsetmek isteyeceğim küfürlerim 21. Yüzyıla nazaran aşırı kibar.

Ben bağımsız rollerden vazgeçmem ama senden vazgeçerim,
Çünkü yine ben hazmetmeyi severim.
Hazmettiklerim artık bedende gaz yapmıyor.
Bütün dünyanın yükünü taşıdığımı hissettiğim günde çıldırdım.
Yüreğimin çöllerde avare olduğu falan yok, öyle işi Mecnun’a bağlamayacağım.

Bağlanmam.Eğer ki illa bir şeye bağlanacaksam bu güzel bir koku olur.
Güzel kokuları almaya yetecek param da neyse ki var.

Sanki ben kabahat gibiyim yine de,
Hop be alınma sen!
İlla ki aşk aramıyorum demem o ki sağdan soldan çalmıyorum.
Herkesin kalbi ve vakti kendine kârdır, çalamam.
Denemedim ama haklısın hep aynı ama hep ayrı.
Ayrı ve aynı olmak, baktım ayrı ama hep aynı
Şimdi dünyanın en büyük e-teknolojisi olan googleda itinayla aşkı değil adımı aratıyorsun
Bi de Hakan Peker’den sonra ben sana sorayım,
İlahi aşk mı bu?
Öyleyse denemeye devam ben senin için hep ayrı kalacağım, sonumuz da aynı.

Yaparım yaparım söyle, git ona selam söyle
Neyi var neyi yoksa alıp da bir türlü benden gidemiyor.
Sevmişte çıldırmış, emretmiş ama ölmemişim
Söyleyin ona kafayı bu kadar takarsa bana, kürkçü dükkanım kapalı ona.
O ikinci tercihlere de selam söyle.

Bilseydi bana böyle davranmazdı, şaşırdı bunu kendinden hiç ummazdı.
Oysa beni yıllarca ellerin üstünde tuttun da ne oldu?
Baktık aynı ama yine ayrı.
Kendimi bilseydim ben de kendime bu kadar katlanmazdım.
Beni böyle el üstünde tuttuk da ne oldu?


Senin, senin ve senin de küs olduğunuzda bir gün koşarak geleceğinizi bir tek ben değil bir tek siz değil alem biliyor.Fakat acımız büyük unutamam beni kaybettik.
Elbette karalar giyip yas tutmanı beklemem, devir değişti.

32 kısım tek mili birden gelse de korkmuyorum
Karlar buzlar erise de su kütlesi artsa diyorum.
Sen ne düşünüyorsun bilmem ama ben kışı pek sevmiyorum..


Ve neyse ki her şeye rağmen bana olanlar düşman başına
Rabbim bu ne güzel beddua!
Ben aradım belamı, çekiyorum bak cezamı
Hadi omzum yeter artık şu çektirdiğin ağrı reva mı?


Sözüm bir tek sana beni google da aratma, selam gönder bana
Gidenlerden bir tek kendimi kendime ekledim
Geleceğimi deli gibi bekledim.

Kız beni stalklayan yaşadı, internet paketi tükenmemeye başladı
Şok oldun biliyorum ben de bu duruma mest oldum.

Rambalilari rambalilariri ye ye ye
Yine başım dönüyor garip hallerde , neden koşarsın hala son senemde peşimde
Demedim mi sana ülkeyi terkedeceğim diye

Dert etme derdin buysa, unutursun için yana yana








Saturday, February 24, 2018

XL Bedenler

Derinde ya da kıyıya vurgun yemiş duygulardan, anılardan, fikirlerden ve de sizlere ait olan hayatlardan düşüyorum.Usandım demeye dil utanıyor ama yine de bir şekilde dile söze geliyor.Canımı yakmaya yetecek bir kıvılcım üfleme ile terbiye olmuyor.Yanıyor..İçimde sıkışan hücrelerim büyümüyor olduğu yerde kendi kendini imha ediyor ve beden yerinde sayıyor.Acı eşiği dediğin sahip olduğun gücün ile orantılı olarak azalıyor, yalan söyleme! İçine dert olan, yüreğine ağırlık veren, göğsünün tam ortasına basınç yapan ne varsa geçmiyor. Otokontrol mekanizmamızın sağlıklı bir şekilde gelişimine destek olamadık.Ne öfke ne de hüzün..Kalbimize omega3 takviyesi bile yapamayacak kadar arsızlaştık.Kalbin duygular ve hisler ile ilişkisi olduğunu mutlak edilgen bir şekilde nesilden nesile aktardılar, inandık.Tamamen laf-ü güzaf..

Kızgın değilim, kırgın hiç değilim.Neye kızgın olacağımı seçemiyor yahut hangi yönden kırıklarımın daha çok ağrı yaptığını ayırt edemiyorum.Sizlere bir itirafım var, en kötüsü de hayallerin kırılması.Kalp dediğin sadece bir çeşit yaşam objesi.Kurulan hayaller zaten anlık ya da zaman içinde kalp dahil bütün bedende hasara sebep oluyor, farketmiyoruz.

Hükümetlerin insani değerleri vardır, kağıt üzerinde ve tabi insanın da hakları.Bireyler hayat ne yöne gidiyorsa gitsin eşittir.Sahip olunan özellikler ve güçler sadece emanettir.İki kişi arasında önemli olan tek detay vardır, bir nefes.Geri kalan ne varsa yine laf-ü güzaftır.Ben bir bireyim ve bu hayata yaşamak için seçilerek aynı zamanda da alenen geldim.Oluşumum sırasında, ruhumu teslim alırken kimse bana başıma gelecek olaylardan, öznelerden ve en önemlisi de sonumdan bahsetmedi, sizleri ne yazık ki yolun başında seçemedim.İşin aslına bakarsak manevi dünyada kimse bize seçme, seçilme, hak sahibi olma lüksü tanımadı.Doğumdan itibaren adaptasyona maruz kalarak kalıbımızın şeklini aldık.Kalıplar..boy boy, irili ufaklı geometrilerde.Bazıları ise çok esnek.Kalıpları esnek olan insanlar diğerlerini sınamak için var oldular.Vicdanları ile çıkarları hiçbir merkezde kesişmiyor.Bütün bunların ne önemi mi var? Bu insanlar yani tabiri caizse XL bedenler, kalp kırarlar.Zannederler ki dünya sadece onların etrafında dönüyor.XL insanlardan korkun, onların diğer sınırları olan insanlara karşı yapamayacakları art niyet yoktur.Lütfen buharlaşın ve yok olun!

Hiçbir şeyin sanıldığı gibi olmaması yaşam enerjisini sömürüyor.Kendini benim yerime koyman çok zor olmasa gerek oysa.Kızgın değilim dedim,yalan! İçimde ki öfke ile hala nasıl bir suç işlemediğimi aklım almıyor.Çünkü işleyecek suçumun bütün dinlerde geçerli ve haklı bir sebebi var, eminim.Hikayemi bozan bütün etkenler mide kramplarına sebep oluyor.Boynumdan omuzlarıma çığ gibi düşen ağrılarım, mısır gibi patlayan duygularımdan sorumlu kim varsa ödeyecek bedelleri var.Şimdilik tek tesellim bu.

Sonumu kendi çıkarları uğruna değiştirmeye sebep olan, hikayemi bozan, uykularımı kaçıran, kalbimde ki sızıyı kalıcı hasara çeviren, kendimden öte annemden tek bir göz yaşı akmasına sebep olan bütün herkesin suratına KUSACAĞIM! Hayatımın hiçbir döneminde kin ve hırs sahibi olmadım, olamadım.Hala öyle..Ama bütün şerefime ve namusuma yemin ettim, hesabını birbir faizi ile alacağım.Bunu ben yapmasam bile benim değerli inançlarım ve sığındığım bir değerim var, ona güveniyorum.

Koca bir hiçim, hiçsiniz..Hayattan beklentilerimi en düşük seviyede tutuyorum ve henüz 25 yaşındayım, sebebi belli.Yalnız da değilim, bu satırlara kadar sabırla gelen, her kelimemde “aynen” diyebilmeyi başarmış benden çok var.Görüyorum, dinliyorum, hissediyorum..
Söyler misiniz bu kadar kötü olmayı nasıl başarabildiniz? Sen kötü olursan, ben kötü olursam evlatlarınıza kim iyi kalacak, diyeceğim şu hayat öyle bir konuma geldi ki insanlar evlatlarına bile alışkanlık, doğanın kanunu olarak ezbere duygular ile sahip çıkıyor.Umuyorum ki en azından onu başarabiliyorsunuzdur.FAKAT unutmayın bizler de birer anne babanın evlatlarıyız..Dedim ya sizler eşitliği bile ezbere yaşıyor ve dile getiriyorsunuz.Biraz olsun aşağıya kusayım..

Bu hayat çok ezbere gidiyor, samimiyet haddini aştı.

İnanın dayanamıyorum, kalpten temiz olanlar demek istediğimi anlayacaktır.

Hiç bana insan, hayvan, çocuk hakkı diye bağırmayın.

Onu bile çağın vebasına kurban gelip sırf etiket için yapıyorsunuz.

Hak yok, insanlık öldü, vicdansızlık nefes alıyor.

Yaşamak için verilen adaptasyon fonksiyonu bile mutasyona uğradı.

Hayatınızı yaşayın derken bir başka da hayatı çalın komutunu size kimse vermedi.

Kendinize gelin!