Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Saturday, November 30, 2013

‘’Kuşlar hem bir dala konmak, hem de 
kanatları olduğu için uçmak isterler’’

Thursday, November 28, 2013

böylesi icab etti



İnadına yapıldığı belli olan her şey insanın üzerinde eğreti durur. Eğreti durma ihtimali olan şeyler bile olmasın dedim. O yüzden uzun bir süre sustum. Ya da az hareket ettim. Ya da “Bu sefer de konuşmayayım, bu sefer de söyleyecek lafım olmasın” dedim. Bu kez de merak etsinler. Bu kez uzaktan bakıp bir şey bulamasınlar. Bir kez de sen kendini onların gözünden görmeyi bırak dedim çünkü görmüyorlar. Kendimi göstermekten vazgeçtim. Üzüntümü dışarıdan göstermekten vazgeçtim. Mutlu olduğum zamanları sergilemekten vazgeçtim. Kendime huzurlu bir an bulduğumda bunun fotoğrafını çektim mental olarak, kendim için. Ama kimse için değil, çünkü o kıyas içine girmek istemiyorum. Kendime ayıp etmek gibi geliyor.

Sonraları bir kıyas içine girdim gibi yine ama dedim ki ben bu yarışın içinde değilim çünkü kendimi kimseye oldugumdan farklı göstermeye, hatta bu sefer kendimi göstermeye bile çalışmadım. Kendimi, görmek istemediğim insanların gözlerinden görmeyene kadar. Peki artık kendini öyle görmeyince ne olacak? Bir sayfa daha kapanacak ama öyle böyle bir kapanma değil. İçinde kızgınlığın, kırgınlığın, en ufak bir umursamanın dahi kalmadığı günler bekleyecek seni. (Peki sonra yeniden seni kıracak insanlar bulur musun? Bu konunun da icabına bak yoksa yıllar boyu aynı şeyleri yaşar durursun.)

Her şey bir yana, geçmişe takılmadan sadece bugünü düşünerek yaşayabildiğin günler. Şahane değil mi? Enerjimizin büyük bir kısmını geçmişe takılı kalan konularımızda harcıyoruz. Kendini kimseye kanıtlama ihtiyacı duymayınca kendine bir huzur temeli atıyorsun.

Tekerleme gibi yazı oldu dimi?

Sunday, November 24, 2013

sizler bilmezsiniz



IRON & WINE

Bir gün arabam olursa diye güzergahlara playlistler diziyorum. Mesela Cinder and Smoke’u Göztepeden Sahil Evlerine inerken dinleriz diyorum. Sonra albüm yarım bırakılmaz der, Urlaya kadar süreriz. Gelmişken Çeşmeye de gidelim der biri de mutlaka, 
tekrar On Your Wings’e geri döneriz.

Güzel albümsün sen Our Endless Numbered Days, bi de arabamız olsaydı…



bazı insanları özlüyorum diyelim, gidip onlarla görüşmek yerine kafamda diyaloglar yazıp ya da bi süreliğine sanki yanımda sessizce yaşıyolarmış gibi davranıp o ihtiyacımı gideriyorum. sonra aramadın sormadın oluyo. ya valla öyle değil, dün burdaydın.

Thursday, November 21, 2013

kışı bile Temmuz




Bi insan ölünce ona dair her şeyin ölmesi çok büyük haksızlık. O kişi gidiyor, tamam bunu kabul etmek çok da zor değil ama o kişiyle beraber o kişinin sesi de gidiyor mesela. Onun bir daha konuşamayacak olduğunu çabucak kabulleniyorsun. Ne de olsa “Ölüler konuşamaz” ama onun sesini bir daha duymayacağını kabullenemiyorsun. İkisinin sonucu aynı olsa da sebep seni hep huzursuz ediyor. Çünkü biri çok mantıklıyken öbürü oldukça saçma.
Mesela gidenin sana bir daha sarılamayacağını biliyorsun. Bunu kabullenmek kolay çünkü "Ölüler sarılamaz" ama senin ona bir daha sarılamayacağını kabullenemiyorsun. Bunu yapmak için elinde yeterli güç olmasına rağmen bunu yapamamayı, hayatın sana imkansızları öğretmesini kabullenemiyorsun.
Bir kişiyi gömdüğün zaman onun yaptığı yemekleri, mırıldandığı şarkıları, komik bir olay karşısında birden yükselen kahkahasını, dehşet içeren haberleri görünce ağzını kapayıp bir yandan da üzülmesini, gazetesini okuyuşunu, kapıyı açışını, gözlüklerini kenara koyuşunu, kumandayı nereye koyduğunu unutuşunu, kızdığı zaman yükselen sesini, kalbini kırdıkları zaman içerleyip susuşunu da onunla birlikte gömüyorsun.

Bir de utanmadan ölüleri eşyalarıyla gömen eski Mısırlılarla dalga geçiyorsun.

Arka sokaklarımdın ben hep kuytularımda 
En güzel günlerimdin isaretledim duvarlara 

Arka sokaklarimdin ben hep kuytularimda 
En güzel günlerimdin isaretledim duvarlara 

Artik çok geç ama 

Ben bilemedim o günlerin degerini 
Ittim günün birinde senin bile ellerini 
Neden dur demedin anlatmadin bedelini
Sen içimdeyken yaktim kendi evimi 

Göz kapaklarimdin bölünmüs uykularimda 
En güzel yillarimdin anlamazdim gençtim daha 

Göz kapaklarimdin bölünmüs uykularimda 
En güzel yillarimdin anlamazdim gençtim daha 
Çok geç ama 

Ben bilemedim o günlerin degerini 
Ittim günün birinde senin bile ellerini 
Neden dur demedim anlatmadin bedelini 
Sen içimdeyken yaktim kendi evimi

Yine söze nerden başlayacağımı bilmiyorum ama buraya geldim. Uykulari artırdım yine, uyuyamiyorum ama yine de işte. Kendimi defterlere ders kitaplarına vurdum.Yoğunlaştığım şeyler var gönül koyduğum çocuklarım var bir kere..Onlarla vakit geçirmenin bana verdiği huzur beni gökyüzüne çıkartıyor.Çocuklar saf biz büyüdük. Kendimden bahsetmeyeceğim. Ya da biraz bahsedeyim sonra kapatırız konuyu. Nasılım bu ara? İyiyim, baya baya iyiyim de o bir yana farklıyım. Kendimi yukarıdan görmeye çalışıyorum. Büyük resmi görmeye çalışmıyorum. Bazen de hiçbir şeyi görmeye çalışıyorum, günlük yapılacak işlerimi bitirip yatmaya gidiyorum sadece. Ama güzel şeyler de var, dersler sonrası arkadaşlarınla oturup çay içiyorsun, yemek yiyorsun. Annenle konuşuyorsun telefonda, babişko kaydı resmen silindi çaldırmak istiyorsun bazen darda kaldığında imdat tuşun olsun istiyorsun ama sadece acil aramaların 112 ile kayıtlı kalmış yine de mutlu oluyorsun -ve annenin mutluluğu çok önemli bir mutluluk yüzdesini doldurur bunu konuşmuştuk. İşlerin bitince dizi açıyorsun. Gece playlistini dinliyorsun. İyi şeyler bunlar. Diyorum ya kendime yukarıdan bakıyorum, yine de yanlış yerlerden bakmamak lazım. İnsanın kendini yanlış yorumlaması diye bir olay var, çok fena o.

İnsan bazen mağdur hissetmeyi seviyor olmalı, diyelim ki hiçbir arkadaşı yemeğe gelmiyor, önceden yemişler yani ya da ders çalışıyorlar. İçinden alınıyorsun buna, halbuki mantıklı bir açıklama var ama o an her şeyi bırakıp bulundugun ortamı terk etmek istiyorsun. Bir şeylerin değişmesi lazım ama. Kendine baktıgın nokta yanlış, bilmiyorum doğruca yorumlayıp çıkmak lazım oralardan. Kendini dışarıya karşı yaralanmaya açık bırakmaman lazım. Ben bunları içimden daha güzel anlatmıştım.

Bir de şu var, kendimizi sıfırlayıp başlayamıyoruz ki yeni şeylere. Beni duraklatan da o. Ben eski şeyleri hatırlatacaklarsa yeni şeyleri neden yaşayayım? Neden yaşayayım yeniden, unutmak istediğim taraflarımı? Kendimi tabii ki seviyorum, neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Her durumda farklı insanlarız biz, bazı durumlar bizi istemediğimiz hallere soktu, iyi ki çıktık oralardan. Ama ben yeniden aynı kişiliğe bürüneceksem neden yerimde durmayayım?

Ama galiba hep aynı şeyler olmuyor, sadece ben eskiden olan şeyleri hatırlıyorum. Duygularla ilgili hafızamız çok güçlü; mesela reddedilmenin, hayal kırıklığına uğramanın, bırakılmanın verdiği hisler hep eskileri hatırlatıyor; o eski günlere bir katkı ve “biliyorum ben zaten hep bunları yaşarım” diye hissetmek- ama bir şeyler değişik. Bütün o tesadüfi olayların hepsini kafada bir şemaya oturtmaya çalışmak, “Zaten ben sevilmem”, “Şaşırmadım bunun da böyle olmasına”, işte bunların değişmesi lazım. Kötü anıları unutup temiz olmamız lazım. Eskiler yorgunluk bindirmesin üzerine. Eski sevgiliden bahsetmiyorum. Eski kötü duygulardan. Kötü duygular unutuluyorlar ama hatırlanıyorlar. Umutlu oldugun zamanlarda hayal kırıklığı yaşadığında o eski duygular çağrışım yapıyor. Bilmem, insanlar eski yaşantıların verdiği hisleri unutabiliyorlar mı?

Metin Üstündağ demişti ki “Kim olduğun, ne olmak istediğin, hayattan ne beklediğin biraz da sevme şeklinde gizlidir”. Kesinlikle! Sevdiklerimiz, sevgililer hayata bakış açımızı gösteriyorlar. Sevgilinle kavga edip “Bunu bir süre düşünmeyeyim, yatışmasını bekleyeyim” diyebiliyorsan, telefonu kenara koyabiliyorsan sen kaybeden bir insan değilsin. Aksini yaparsan kaybedensin demiyorum, kaybeden derken eziklikten bahsetmiyorum; kaybetmekten bahsediyorum anlıyorsun. Neyi tam bilmiyorum. Zaman olabilir, enerji, belki ilişkideki güç dengesi. O konudan da bahsetmek istiyorum ayrıca, ilişkide güçlü taraf olmaya çalışmalı mı. Bilmiyorum, bugüne kadar taktik yapmamamın bir katkısını görmedim.  Pür sevgiden oluşan bir ilişki pek yürümüyor galiba. İlla taraflardan biri karşısındakinden üstün olmaya çalışıyor. Hala net değilim, birisiyle kavga edip onu düşünmeden duramamak kaybeden olmak mıdır, yoksa sevgiden kaynaklanan bir durum mudur? Karşındaki bunu görmüyor, gözünden düşüyorsun. Anlatamam sana o hayal kırıklıgını, üzerinden atması çok zor. Zar zor birini sevmişsin ve sonra dengeler değişiyor. Ben mi yanlışım, birileri hep daha güçlü mü olmaya çalışıyor, yoksa sevgi adı altında kişi kendi kontrolsüzlüğünü örtbas mı ediyor? Napacağız, ilişkilerde ipleri karşı tarafın eline vermeyip onu korkutacak mıyız, böylece rahat bir nefes mi alacağız? Ya da böyle hesaplar kitaplar olmayacak, saf sevgiden mi ibaret olacak? Belki de çok sevmek ve kendini kontrol etmek bir arada olması gereken şeylerdir.

Fakat şunu biliyorum, bir insan ilişkisinin içinde bunları düşünüyorsa karşı tarafın ona duydugu sevgide bir eksiklik vardır. Biliyorum, çünkü bunları hiç düşünmediğim, sadece sevildiğimi hissettiğim zamanlar var. O zamanlar da bu tarz sorunlar oluyordu ama aklımda kalmıyordu. Anlık oluyor geçiyordu, kronik değildi.

Bize mutsuzluk getiren hiçbir şeye devam etmemeliyiz bu yüzden artık sevgi tükendiyse kötü ilişkileri bitirmeliyiz. Bu yüzden kimin ayrılıp ayrılmadığıyla ilgilenmedim. Bu yüzden ilişkiler biter bitmez olay yerinden çıkıp gittim. “Bu da benim başarmadığım bir şey olsun işte” Bu? Biri tarafından tam manasıyla sevilememek, büyük bir umutla başladığın şeyin sandığın gibi yürümemesi ve bir insanın hayatında o çok güzel yere sahip olamamak. İşte bu yüzden önemsemedim teferruatı, artık çocuk değiliz ayrılık tek taraflı bir eylem değil. Fakat öyle değil be. Cidden değil. Kimin terk edip etmediği önemli değil deme cidden önemli. Belki ilişki açısından ya da karşındaki kişinin sana baktığı yerden değil - ya da olsa da umrunda değil, çünkü bu başaramadığın bir şey ve çıkıp gitmen gerekiyor-  ama senin kendine bakış açın için önemli. Kendine duydugun saygıdan gidiyor, kötü giden bir şeyi bırakma kararı verememek seni daha sonra hayatının çok fazla aşamasında etkiliyor, Zaten üzülmüşsün, bir de çıkıp gidemiyorsun.

Nasıl yapıyorlar? Nasıl karar veriyorlar, “Çok seviyorum ama bitmesi gerekiyor” demenin yolu nedir kendini yapay hissetmeden?  Sevmeyenlerden bahsetmiyorum. Onlar için bir zorluğu yok bunun. Kesinlikle olaylara ya da kendime çok dogru olmayan bir bakış açım var.

Birilerinden hoşlanmak hayatına anlam katan bir şey, bütün gün yaptıklarını bir düzene koyuyor. Sevginin hayatı yaşanır kılmasını seviyorum. Ama hayal kırıklığı devreye girince, üstelik kendine karşı -“Onun yanında daha mutlu hissederim sanmıştım”, yine o sorgulamalar başlıyor. Düzen bozuldu biraz, sorular sormaya başlıyorsun halbuki yüzünde gülümseme içinde heyecanla yaşardın. Diyorum her şey sevgi yüzünden. Sevgi sayesinde. Uzum zaman oldu sevmeyeli sevgisiz kalalı ihtiyacım yoktu. İhtiyacım olmayan bir şeyi gerek görmedim.

YANİ..Yeni şeylere başlamadan evvel eski hayal kırıklıklarının yorgunlugunu atmanın yollarını bulmak lazım. Yoksa yeni şeyleri en ufak bir sıkıntıda bırakıp gideceğiz ya. Aslında nerdeyse bağımsız sayılırlar. Aradaki bağı kuran düşünceler duygular değişirse daha iyi oluruz gibi. 

Hepinize iyi geceler.

Thursday, November 14, 2013

meşguliyetin ardından










bu sabah yine yanlış şehirde yanlış bir bölümde yanlış insanların arasında olduğumu farkettim















ve bunun asla bir telafisi olmayacağını...