Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Monday, November 20, 2017

E=mc^2






 Hadi biraz tesadüfleri sorgulayalım, oturup bir kahve içelim demek isterdim fakat bazen kan dolaşımı kafeine tepki gösteriyor.
Kahve içmek ne ara bu kadar moda oldu.Sanırım görüşmek, görüşebilmek için adına sudan ucuz bir bahane konuldu. Belki bahanelerin ardından hayatın anlamına geçiş yaparız.Bizim bu senaryolar kimlerin denetiminden geçiyor allah aşkına!Diyelim bir hayat yazıldı, üzerimize kefen gibi biçildi eli mahkum bu kaderi yaşayacaklar diye emirler dizildi.Pekala! Orada herhangi bir sıkıntı yok anatomik olarak kabullenip, boyun eğmeye programlanmış bireyleriz.Tek bir detayı atlamışlar, denetim.Sonuçta insanoğlu bir sinyal misali son nefesine ,döngünün içinde ex durum haline kadar aktif kalmak zorunda. Hata payı oranlarımız yüz üzerinden eminim ki doksandır.Müdahale o süreçte çok önemli bir komut oysa ki.

Sorgulayalım mesela, herhangi bir tarihin herhangi bir konumunda herhangi bir kişi veya kişilerle kahve içmek bize verilen senaryoda yazılmış olsun.Bana kalsa ben içmem, üşenirim AMA bu durumda, gidersem olumlu gitmez isem benim için bir kayıp olacağı hakkında bilgilendirilmek en büyük hakkım.Tercihlerimizin bedelini elbette ödemek zorundayız fakat bu bir ömre dökülünce can sıkıcı oluyor.

Sürekli bana he-diyeyim diye hediye edilen bu hayatın bana ait olmayan satırlarını canlandırmak zorunda değilim.

Deli divane hayatlar yaşıyoruz.Aklın yolu bir falan da değil.Pek tabi ben de bu duruma her olayda yaptığım gibi aksi yönde ilerlemeye karar verdim.Senaryolarımı yırtıp atmadım her gün bir sayfayı uçak yaptım fakat uçuramadım.Çünkü benim yaptığım uçaklar asla uçmaz.Yani bana bu senaryoda uçak yapma özelliğini vermemişler.Özelliklerimizi neye göre dağıttınız sahiden? Sonra ben de inat ettim ve iç güdüsel olarak yaşamaya karar verdim.

Hayatı susadığım zaman su içmek için programladım.Bize önerilen günde 5 litre su için sınırlarına meydan okudum.Sorguluyorduk, gereksiz yollara saptık!

Enerjiye sadece fiziksel bir kavram olarak inanmak istiyorum.Zaman ilerledikçe, durduk yere çıkan yeni kavramlara alışmak zorunda değilim.Enerji dediğimiz kavram ne ara iş yapabilme yeteneğinden,hissiyatlarımıza hitap edebilme potansiyeline döndü? Biraz kurcalarsan mantıklı elbette hepimiz aslında manaları tanımlamak üzere görevlendirilmiş maddeleriz.Maddelerin var olan ısı kapasiteleri vardır ve buradan güç ortaya çıkarırız.Kinetik, ısı, ışık hatta nükleer olarak reaksiyonlar verebiliyoruz.Neden, çünkü biz insanız!Şahsen benim hayatım daha çok potansiyel bir enerji, gergin bir yayın üzerine oturmuş öylece bekliyorum.

Gelelim bende ki bu potansiyel enerji son zamanlarda  metafiziğin bile çok dışında kalmakla birlikte bir termik santral misali düşüyor ya da yükseliyor.Hareket halimi ifade etmiyor.Başıma emin olun bir şey gelecekse yaşamadan çok önce dile getiriyorum ya da rüyalarımda görüyorum ve belirli bir zaman sonra gerçek oluyor.Lütfen gülmeyin, çok can sıkıcı bir durum.Anlık bir takım şeyleri yaşarken  “ben bunu daha önce yaşadım dejavu batağına düşüyorum.Yaşamadın simgecim onu o gereksiz enerjin ile daha önceden hissettin ve kendine doğru çektin.Gerek var mıydı bilmiyorum ama böyle yaşamak istemem.Diyeceğim şu ki bana verilen senaryo sanki artık birileri tarafından kulağıma fısıldanıyor.


Rüyalar var bir de! Çocukluğumdan beri vazgeçmediğim bir alışkanlığım var.Çok çok yorgun değilsem kafamı yastığa koyduğum an uyuyabilen bir yapım yok.Ben de sürekli kafamda olmasını istediğim yaşam standartlarını tasarlarım ve mutlu sona ulaşmadan sızıp kalırım.Henüz hiçbir kurduğum hayalin sonuna ulaşmış değilim.Tıpkı Sims oynar gibi kendi evimi, yuvamı, kariyerimi, özelliklerimi *klapaucuis şifresini kullanarak bedavadan tasarlarım.Dönemsel beğeni gösterdiğim kişileri kendimle evlendiririm.Fakat dedim ya henüz net bir şekilde sonuca varamadım.
Ben onu, diğerini ya da ötekini hayal evremin hiçbir kesitine yerleştirmemişken rüyamda ne işi var!Etkileniyorum, herkes etkilenir.Sonra açığa çıkan enerji ile harekete geçmeye çalışıyorum fakat mecbur bırakıldığım senaryomu değiştirmek ne haddime ? Çok kötü ters köşe oluyorum.

Hep mırıldanırım, “azar azar kader bize ne yazar?”

Aklıma varlığı bile düşmezken birden hayatımın merkezine oturup kalan insanlar bedenimde çok fazla glikoz yakıyor, bu da tabi kimyasal enerjiye dahil olmaya başlıyor.Sebepsiz bir reaksiyonun içinde beliriveriyorum. Bazen yakıyor ama çoğu zaman yanıyorum.

Elbette mesele aşkın kimde kalması gerektiği değil, mesele aşk da değil.Sorun boş heveslere kapılmamız. Hayatımızın her bir detayında.Dünyada üç hal vardır; katı-sıvı ve gaz diğer bilimsel dördüncü durumu karıştırmayın şimdi.Gaz en nankörü, bize enerji olarak dönüşümünden söz ediyorum.Gaza gelerek, gazla çalışırız ya hani bazen.Ah be! Elimizde de değil ki heyecanlı varlıklarız neticede. Akıntıya kapılıp gidiyoruz.
Buradan yetkili kişi ve kurumlara sesleniyorum, yalvarırım bizim şu senaryoları göz ucuyla dahi olsa denetleyin.Belki o zamanın şartlarında yaşaması mümkündü ama şuan üzerinden çok zaman geçti hayat sürekli değişim içinde.Yazılı bir metin zamana ayak uydurmakta zorlanabilir.Güncelleme falan olmalı.Velhasıl ipi bizim elimize verdiğiniz halde işleri elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.Uykularımız kaçıyor, hayallerin tadı damağımızda kalıyor.

Bana kalsa ben bir saat bile seni görmezdim ama bana kalmadı işte tesadüfler, enerjiler, çekim yasaları ve kader.Hayat gerçekten çok garip ve yaşayabilmek artık herkesin başarabildiği bir şey değil.

Sevgilerimle,




















Sunday, November 5, 2017

Kullanma Kılavuzu








Acıyor da her neyse...
Esasında yayın sayfama değil de bilinen bir dergi için hazırlamam gereken bir yazı var
Fakat ben buradayım dergi için yazacağım metin için bir hafta önce duş alırken en az 1050 kelimeden oluşan 100 adet müthiş cümleler kurmuştum sonra kurulanırken hepsi buharlaştı.
Aynılarını tekrar bir araya getiremediğim için de içimden yazmak gelmiyor, bir fırsat belki kaçıyor.
Bir de şuan komşumun kedisi çok miyavlıyor..............................MAVİ EKRAN.................................

Evet bir an çok korktum bilgisayarım kendi kendine hatalar sayarken yazdıklarım boşa gidecek diye.
Neyse ki teknoloji insanlar kadar nankör değil, emeğe saygı duyuyor bir kere.

Komşumun kedisi yoktu halbu ki, sevgilisi kedi taklidi yapıyor da olabilir.
Tek kelime ile iğrenç bir apartman.
Bilgisayarımı Uçak Moduna Alayım da GB yemesin ama ola ki bir daha aynı hatayı verirse bilirim bu kez yazılanları kaydetmeyecek çünkü aramızda BAĞLANTI yok..
Sanıyorum ki insan ilişkileri de bu şekilde yürüyor, ne kadar kontak halinde kalırsak o kadar sıkı tutunabiliriz, ya da tam aksi.Ben ne bileyim!

Ben turkcell ile hayata bağlanmıyorum, resmen Turkcell in yıllık brüt gelirine %30 kazanç sağlatıyorum.Fakat şuan bana sinyal göndermiyor.Bu ay 200 değil de 165 türk lirası ödediğim için öc alıyorlar sanırım.Telekominasyon şirketleri....Hepsi hırsız.

Şuan bağlantı sorunu yaşadığım için ilham aldığım şarkı yarım kaldı.Yazma periyodumda aksama gerçekleşiyor.Ne yazacaktım ki? Neden yazmak için yerde durup sadece müzik çalan bilgisayarımı kucağıma bir anda aldım bilmiyorum.

Bütün gün çok fazla şey yazdım oysa, kalemle..Aklıma da yazdığımı söylemek isterdim ama yalan olur.Bazen bir takım şeyler saçma geliyor.Demem o ki zihinde yer etmemesi, glikozumuzu boşuna tüketmememiz gereken şeyler var.Yine de tüketiyoruz ve tükeniyoruz.

Sabrın ölçüsü var mıdır?
Bir kişiye karşı kaç gram sabırlı kalabiliriz mesela, ya da aramızda ki mesafe kaç milimetre olursa sabrımız zorlanmaz?
Sevdiğimiz insanlara karşı sabrediyoruz pekala:  ya o sevmediğimiz hiç haz etmediğimiz insanlara karşı neden sabrediyoruz ve hatta söylenmesi gereken iğneli cümlelerimizi kendi boğazımızda yutkunup midemizi paramparça ediyoruz?
Ben kendi içimde bunun cevabını buldum.Öncelikle üşeniyoruz, beyin *söylesen de fark etmeyecek diye ön şart koyuyor.Ardından artık ruh sağlığınız polemik yaşayacak kadar güçlü değil yani elbette gücü var ama yıpranmak istemiyor.Çünkü haksız insanlar kendilerini haklı çıkarmak için ucuz cümleler kurar ve bu gerçekten bilinçli olan taraf için ömür törpüsü unsurudur.Kaçıyoruz neticede.

Sabrın küresel bir ölçüsü olduğunu sanmıyorum ama ben bulunduğumuz kriterlere göre bir ölçü birimi koymak gerektiğinin tarafındayım.Misal, sevmediğim insanlara karşı söz dile gelince sabırlı kalıyorum ama Turkcell gibi zamanı geldiğinde öc alma kurgusu oluşturuyorum.
Korkmayın! Hala iyi biriyim ama haddinden fazla suistimal edildim.Size de tavsiyem yuttuklarınızı gün gelince değerlendirin.

Hiç sevmezdim ama artık karşımdakinin zeka seviyesinin üstünde kalan cümleler kuruyor ve aslında demek istediğim şeyi kodlayarak onlara ifade ediyorum.Neticede artık düşüncelerimi fiilen kusmuş oluyorum.O, kendi dünyasında önce megolaman takılıp savunma atağına geçiyor kendini kandırıyor ama biliyorum adım gibi hem de! Sırtını bana dönünce kendi de aptala dönüyor.
Haz alıyorum itiraf edebilirim, ama bana güvendiğinizi biliyorum.
Bunu yapıyorsam bir bildiğim vardır.
Siz de eğer ki haklıysanız zeki hamleler yapın.Rakibiniz bırakın sizinle baş edebildiğini zannetsin.
Temelde sizin rakibiniz bile olamayacak kriterdeler.İnsanlar ve tabiatta bulunan hiçbir canlı için zavallı kelimesini kullanmam.Karakterler için kullanırım..

Acınacak ve acıyacak insan, insandan insana da fark var.
Siz en iyisi lafınızı esirgemeyin, hakkınızı savunmak için bunu yapın demiyorum.
Siz lafınızı beden dilinizden bile eksik tuttuğunuz an dışı saati 500 liralık olan Uçan Balonları iken içi boş bir gaz olan karakterler yaratmış oluyorsunuz.
Bakın özellikle vurguluyorum *Karakter yaratıyoruz, yeni bir birey değil.
O durum bizi aşar ve bize düşmez.
Muhatap aldığınız her insanın bir süre sonra değişiminden siz sorumlusunuzdur.
Bir ailenin nasıl çocuğunu şımartmadan yetiştirmesi gereken bir gelenek varsa, çerçeveden baktığımızda tanıdığımız bütün yüzleri de şımartmadan iletişim halinde kalmalıyız.

Kabul.Bazı insanlar denk gelir hayatımıza ve gerçekten kalpten iyidirler.Bu yüzden de karşılıksız bütün iyiliklerin nasibini almayı hakederler.İstedikleri her şeyi acaba demeden gerçekleştiririz, art niyet asla aramayız.Burada eğer biz bize isek zaten biz kimsede art niyet aramayız.Kendimizde olmadığı için..

Öyle olmuyor artık değil mi( klavyeme de bir şeyler olmaya başladı soru işaretini koyamıyor üzgünüm, ama bu bir soru!)
Şüphe ve güven hep paralel, eş zamanlı yürümeye başladı.

Üzgünüm yazıya başlarken Acıyor demiştim, şimdi ise çok şiddetli acıyor.
Bahsetmekten nefret ediyorum ama bu böyle.
Acıyor, beni affedin gitmem gerek.
Sizi sevdiğimi söylemem gerçekci olmaz biliyorum ama ben iyi niyetini koruyan herkesi gerçekten, görmeden de bilmeden de seviyor ve hissediyorum.

Unutmayın *ÖNCE SİZ, sizin hayatınız..