Biriken işler insanın enerjisini alıyor. Yapmaya söz verdiğim ama bir türlü yapmaya oturamadığım, üşendiğim, nasıl yapacağımı sormayı ertelediğim işler; yıkanmış ve toplanmayan çamaşırlar falan. Ciddi bir mesele değil aslında, bu tarz şeyler insana ciddi bi mutsuzluk vermez. Sadece modu biraz aşağı çeker. Bilgisayarın volume tuşuyla oynar gibi. Yeri geldiğinde makyaj çıkarmaya üşenmek, eve gelir gelmez montu asmayıp birazdan asarım diye düşünmek bile insanı yoruyor. Kendin hakkında yanlış bir önkabul geliştiriyorsun sanki.
Kolaylıkla yapacağımı bile bile nedense yapmadıgım ve bekleyen işler.Aldığım ama bir türlü okumadığım okuyamadığım kitaplar. Üstelik seçerek almışım. Başka işlerim var, görmem gereken insanlar.
Ya da günü dümdüz yaşamam gerek. Ama boş boş bilgisayar başında oturdugum da oluyor.
Kinder alıyorum, içinden çıkanları yapıyorum zaman geçiyor.
Daha büyük şeyler de var. Olay sadece okuldan gelince masanın üzerine attığım kitapları ve bir türlü yerine kaldırmadıgım şeylerin modumu düşürmesi de değil. Bugünlerde değişik şeyler duyuyorum çevremden. İnsanların hayatlarında değişimler oluyor. Ben arkadaşlarımdan çok etkilenirim üstelik, bu yeri geldiğinde kötü bir şey de olabilir ama pek de bir zararı yok. Ben çoğunlukla geçmişe “stuck!” bir halde yaşarken - ki bu konuda epey gelişme kaydettim - çevremdeki insanların hayatında yeni şeyler oluyor, yeni insanlar giriyor hayatlarına. Biliyorum onların da canı sıkıldı, kafalarını başka yönlere çevirmek zorunda kaldılar ama bunlar geçti. Yeni yerlere bakıyorlar artık. Kimseye “inadına” yaptıkları bir şey kalmamış mesela. Aynı kafada kalmamış değişmişler. İlerlemelerini görmek güzel, motivasyon oluyor. Bir şeyleri aşmak güzel,
ilerlemekten daha doyurucu bir duygu tanımıyorum.
Neyse, en azından artık yeni şeyler istiyorum, bir ara sadece dümdüz durmak istiyordum.
En güzeli de vaktiyle canını sıkan şeylerin artık sana etki etmediğini fark etmek. Kafanı çevirme ihtiyacın ortadan kalkıyor, fizyolojinde bir değişiklik olmuyor. Ya da bir bakıyorsun seni twitterda takip etmeye başlamış, “Artık yazdıkları bana bir şey yapmaz, üzmez, canımı sıkmaz, baktırtma ihtiyacı duyurmaz” diyerek herhangi biriymiş gibi sen de takibe dönüyorsun. Sizi bilmem ama ben, eskilerle karşılaşmamak, hayatlarına dair pek bir şey bilmemek için onları sosyal medyadan silen taraftayım. Bunun inatla çok alakası yok aslında, daha ziyade görüp üzülmemek, kendimi korumaktan yanayım ama korkmakla da alakası var bunun. Hayatlarındaki değişimleri görmek istemiyorum açıkçası,
fakat bu bazen iyi bir yöntem olamayabiliyor.
Hazır olmayı beklemek bazen dogru bazen yanlış. Ben çevremdeki insanların da hazır olmayı beklediklerini sanmıştım. Ya da iç hesaplaşmalarının oldugunu. Ama hepsi atlatmış sanırım. Üzülmüşler, arkadaşlarıyla içmişler ve kabullenmekten başka çare bulamayıp hayatlarına devam etmişler. Sonra yeni şeyler gelmiş hayatlarına. Batıl inanç diyebilirsiniz ama ne zaman eskilerle alakalı bir kördüğümü çözersek o zaman güzel şeyler oluyor, yeni şeyler bulutların arkasından gözükmeye başlıyor gibi geliyor bana. Bana daha önce böyle oldugu olmuştu.
Belki de hazır olmayı beklememek lazımdır yeni şeylere. Öyle olunca daha çok zaman varmış gibi geliyor. Oysaki her şey burada, şimdi! Ve aşamıyor insan böyle bazı şeyleri.Yalnızken.. Korkular büyüyor. Düşünmekle yaşamak arasındaki dengeyi iyi kurmak lazım. Bir zamanlar yaptıgın, basit gelen şeyler bile karmaşıklaşabiliyor sonra. Belki de hazır olmak çoğunlukla yanılgı. Aşamamayı sevmiyorum ama. Birilerinden, bir şeylerden değil. Bazen de öyle ama, ne yalan söyleyeyim. Ne bileyim, aynı anda aşamamak zaten ayrı kötü. Sen bir şeylere üzülürken senin karşındaki kişi çok daha başka şeylere üzülüyorsa ya da seviniyorsa mesela. Güneşli günde niyeyse kötü hisseden bir çocuk gibi oluyor insan. Ya da güneşli günde herkes koşup oynarken eve dönmek zorunda olan çocuk gibi. Annem de ben de öğle saatlerinde eve dönmeyi sevmeyiz. Ve de Apocalyptica’nın neşeli ama hüzünlü şarkılarından biri çalıyor gibi. İçinde bir kaçıp gitme, oradan çıkma isteği. İçinden gelen “Ben de varım lan!” seslenişi. İşte bunlar hep yalnızlık… Neyse ki 1 saate falan geçiyor, kendi hayatına odaklanıyorsun. Belli ki hepimizin yüzleşmesi gereken şeyler var, var yani. Umarım hepimiz dogru yerde yüzleşiriz onlarla.
Davranışlarımızı değiştirelim de duygularımız da değişsin.
Ne demek istediğimi anlatabilmişimdir ben, öyle olmasa bile Dust to Dust tam da beni anlatıyor iyi geceler.