Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Friday, February 28, 2014

Birini tanımak için başkası gerekir






Biriken işler insanın enerjisini alıyor. Yapmaya söz verdiğim ama bir türlü yapmaya oturamadığım, üşendiğim, nasıl yapacağımı sormayı ertelediğim işler; yıkanmış ve toplanmayan çamaşırlar falan. Ciddi bir mesele değil aslında, bu tarz şeyler insana ciddi bi mutsuzluk vermez. Sadece modu biraz aşağı çeker. Bilgisayarın volume tuşuyla oynar gibi. Yeri geldiğinde makyaj çıkarmaya üşenmek, eve gelir gelmez montu asmayıp birazdan asarım diye düşünmek bile insanı yoruyor. Kendin hakkında yanlış bir önkabul geliştiriyorsun sanki.

Kolaylıkla yapacağımı bile bile nedense yapmadıgım ve bekleyen işler.Aldığım ama bir türlü okumadığım okuyamadığım kitaplar. Üstelik seçerek almışım. Başka işlerim var, görmem gereken insanlar. 
Ya da günü dümdüz yaşamam gerek. Ama boş boş bilgisayar başında oturdugum da oluyor. 
Kinder alıyorum, içinden çıkanları yapıyorum zaman geçiyor. 

Daha büyük şeyler de var. Olay sadece okuldan gelince masanın üzerine attığım kitapları ve bir türlü yerine kaldırmadıgım şeylerin modumu düşürmesi de değil. Bugünlerde değişik şeyler duyuyorum çevremden. İnsanların hayatlarında değişimler oluyor. Ben arkadaşlarımdan çok etkilenirim üstelik, bu yeri geldiğinde kötü bir şey de olabilir ama pek de bir zararı yok. Ben çoğunlukla geçmişe “stuck!” bir halde yaşarken - ki bu konuda epey gelişme kaydettim - çevremdeki insanların hayatında yeni şeyler oluyor, yeni insanlar giriyor hayatlarına. Biliyorum onların da canı sıkıldı, kafalarını başka yönlere çevirmek zorunda kaldılar ama bunlar geçti. Yeni yerlere bakıyorlar artık. Kimseye “inadına” yaptıkları bir şey kalmamış mesela. Aynı kafada kalmamış değişmişler. İlerlemelerini görmek güzel, motivasyon oluyor. Bir şeyleri aşmak güzel,
ilerlemekten daha doyurucu bir duygu tanımıyorum. 
Neyse, en azından artık yeni şeyler istiyorum, bir ara sadece dümdüz durmak istiyordum.

En güzeli de vaktiyle canını sıkan şeylerin artık sana etki etmediğini fark etmek. Kafanı çevirme ihtiyacın ortadan kalkıyor, fizyolojinde bir değişiklik olmuyor. Ya da bir bakıyorsun seni twitterda takip etmeye başlamış, “Artık yazdıkları bana bir şey yapmaz, üzmez, canımı sıkmaz, baktırtma ihtiyacı duyurmaz” diyerek herhangi biriymiş gibi sen de takibe dönüyorsun. Sizi bilmem ama ben, eskilerle karşılaşmamak, hayatlarına dair pek bir şey bilmemek için onları sosyal medyadan silen taraftayım. Bunun inatla çok alakası yok aslında, daha ziyade görüp üzülmemek, kendimi korumaktan yanayım ama korkmakla da alakası var bunun. Hayatlarındaki değişimleri görmek istemiyorum açıkçası
fakat bu bazen iyi bir yöntem olamayabiliyor. 

Hazır olmayı beklemek bazen dogru bazen yanlış. Ben çevremdeki insanların da hazır olmayı beklediklerini sanmıştım. Ya da iç hesaplaşmalarının oldugunu. Ama hepsi atlatmış sanırım. Üzülmüşler, arkadaşlarıyla içmişler ve kabullenmekten başka çare bulamayıp hayatlarına devam etmişler. Sonra yeni şeyler gelmiş hayatlarına. Batıl inanç diyebilirsiniz ama ne zaman eskilerle alakalı bir kördüğümü çözersek o zaman güzel şeyler oluyor, yeni şeyler bulutların arkasından gözükmeye başlıyor gibi geliyor bana. Bana daha önce böyle oldugu olmuştu.

Belki de hazır olmayı beklememek lazımdır yeni şeylere. Öyle olunca daha çok zaman varmış gibi geliyor. Oysaki her şey burada, şimdi! Ve aşamıyor insan böyle bazı şeyleri.Yalnızken.. Korkular büyüyor. Düşünmekle yaşamak arasındaki dengeyi iyi kurmak lazım. Bir zamanlar yaptıgın, basit gelen şeyler bile karmaşıklaşabiliyor sonra. Belki de hazır olmak çoğunlukla yanılgı. Aşamamayı sevmiyorum ama. Birilerinden, bir şeylerden değil. Bazen de öyle ama, ne yalan söyleyeyim. Ne bileyim, aynı anda aşamamak zaten ayrı kötü. Sen bir şeylere üzülürken senin karşındaki kişi çok daha başka şeylere üzülüyorsa ya da seviniyorsa mesela. Güneşli günde niyeyse kötü hisseden bir çocuk gibi oluyor insan. Ya da güneşli günde herkes koşup oynarken eve dönmek zorunda olan çocuk gibi. Annem de ben de öğle saatlerinde eve dönmeyi sevmeyiz. Ve de Apocalyptica’nın neşeli ama hüzünlü şarkılarından biri çalıyor gibi. İçinde bir kaçıp gitme, oradan çıkma isteği. İçinden gelen “Ben de varım lan!” seslenişi. İşte bunlar hep yalnızlık… Neyse ki 1 saate falan geçiyor, kendi hayatına odaklanıyorsun. Belli ki hepimizin yüzleşmesi gereken şeyler var, var yani. Umarım hepimiz dogru yerde yüzleşiriz onlarla.

Davranışlarımızı değiştirelim de duygularımız da değişsin.

Ne demek istediğimi anlatabilmişimdir ben, öyle olmasa bile Dust to Dust tam da beni anlatıyor iyi geceler.

Monday, February 24, 2014

Ustam Hamdi

Çok kırıyorlar Hamdi Abi. Üstüne bir de yağ gibi üste çıkıveriyorlar.Karanlıkta oyun oynuyorum sen
görüyorsun sen şahitsin hiçbir zaman alışamadım yalnızlığa ama üstesinden geliyorum.Bilirsin ben altta kalmam, yapamam yediremem ama işaret dilimi bile kullanmıyorum artık.Çünkü bencilleşme yaygın oluvermiş.Ah be Hamdi Abi bir sen şahitsin sağım solumda olanlara bak eziliyorum, kanım çekiliyor görüyorsun değil mi neler yapıyorlar ustam.

Hani canımızı sıkan ama gündelik yaşam içinde hiçbir lafı olmayan bazı şeyler vardır ya, ne bileyim bir şeyler duyarız ya da görürüz, söyleyemeyiz insanlara çünkü yargılamalarından korkarız. Anlaşılmamaktan.. Ya da kendimizden utanırız. Ya da bu durumun artık hayatımızla ilgisi yoktur. Ben bu tarz durumlar olduğunda Hamdi Abiyi alıyorum karşıma “Bunu bir tek sana söylemek istedim, söylemezsem içimde kalacaktı” deyip susuyorum yeniden.Hamdi ya bu anlar ama ben anlatamam. Ya da “Sen bi şey söyleme ama” derim. Çünkü onun dili yoktur sadece sarılır bana.Baktım o bile iyi gelmiyor  herhangi bir defterin kenarına “Bu bugün canımı sıktı” der sayfayı kapatırdım. Hala böyle kağıtlar buluyorum çok komik. Çünkü bütün bunları yapabiliceğilm herhangi bir arkadaşım yok, var elbet ama yok.Yetiştirivericeklermiş gibi geliyor.

Hamdi ile konuşunca hakikaten de o konuya kafayı takmazdım daha sonra. Bu taktiği birçok şey için kullandım, hiçbir şey kafama takılmasın, içimde kalmasın diye. Hiç kelime oyununa girmeden kafamdaki cümleleri bir kenara bırakırdım ki bir daha kafamda döngüye girmesin. Demin de, bugün duyduğum değişik canımı acıtan bir şeyi düşünüp onu yazmak istedim bi yere. Ama daha cümleye başlar başlamaz “Ama ben bundan bahsetmek istemiyorum ki” dedim. Anlıyor musun, oturup yazmaya vakit ayırmak bile istemiyorsun. Zamanın geçmesi sevdiğim bir şey. Zaten Hamdi nin dili olsa ne buralarda olurdum ne de siz. Çok kötüsünüz kardeşlerim çok. Hamdi bile bakakaldı...


Friday, February 21, 2014

DROOPY DOG












Mutsuz değilim ne bilindik bir acım var ne de ortada kalışlarım.Sadece tek bir kaybedişim var, o da kabuk bağlayan kanatmadıkça kanamayan yaram hepsi bu.Ne platoniğim, ne de mecnun.Derslerim kötüydü ama toparlanır elbet.Kafamı en çok yorduğum şey şu kahrolasıca okul fakat onu da sevmeyi deniyorum bu aralar.Tanıdık üzüntüleri belirsiz mutluluklara tercih ediyorsun demişti biri. Aslında vazgeçersem kendimden de vazgeçerim gibi geliyor diye sevmeyi bırakamamıştım ben daha doğrusu onu hayatımda bulundurmayı. Ama yetindiği birinden başka bir şey olamıyorsanız birine ve ne kadar sevdiğinizi anlatmak için ne kadar üzüldüğünüzü ölçü alarak alıyorsanız, bir önemi olsun diye yaptığınız her şey yaptığınız güzel bir şey olmaktan öteye gidemiyorsa, tutunmaya değer ne kaldığını sorgulamak zorunda kalıyorsunuz.Bilahare, insanın çok yanlış birinden çok emin olması kadar kötü bir şey yok. Bir anlamı olduğunu düşündüğüm her şey benim kafamdaki kadardı. Şimdi her şeyi düzeltmek için aynı şarkıyı kaç defa dinlemem gerektiğini bulmaya çalışıyorum. Sırf onunla paylaştım diye nelerden vazgeçmem gerektiğini düşünüyorum. Benim sevdiğim şarkılar, benim yazdığım yazılar ve benim aldığım kitaplar. O da okudu diye yeniden okuduğum kitaplar. Müşkülpesent birine hayatımda yer vermek bana nefes almayı unutturuyordu. Uzaklaştım, ruhumu avladım ve içinden sıkıştırarak zorla da olsa seni çıkardım.Bazı kırıntıların kalmış sadece yeni birilerine engel.Hayatımda yeni bir insan istemiyorum.Beni bilirsiniz bunu sevgili manasında söylemedim hiçbir zaman zaten sevgili ve türevlerine kafa yormuyorum ama giden(ya da gönderdiğim) benim hayat arkadaşımdı.İnsan kaldığı yerden devam edeceği yeri onsuzken yaşamayı yediremiyor sadece.Arkadaşımı yolluksuz yolladım ben, ya acıkırsa? Hoş bulur o bir yolunu,giderken cebine alelade bir kaç cümle sıkıştırıverdim,çöp diye atmıştır diye düşünüyorum onu.Zira okusaydı besbelli kalmalı sevmeli bir kaç isteğim yazıyordu.Okumamış.Binmiş kara trenin son vagonuna açmış kitabını geziyor kendi nezdinde.Bileydim kitabına sıkıştırırdım arzularımı, hayallerimi, varlığına müşrik olduğum bir kaç geceyi.Ama çok geç..Kendimi çok yüksek bir binadan atmışta ölmemiş gibiyim.Seviniyor muyum, üzülüyor muyum meçhul.




Sunday, February 16, 2014




Jazz gibi bir hayatı parasız satın alıyorum bugün ben
Dümdüz olmaktan çıkıyorum
Kendime beşer santimlik çaplardan çemberler çiziyorum
sevmek ve sevilmek alçalmak değil elbet
ama bana görede değil

Sen beni boşuna hiç
Kalbinin oralara koyma
Kollarını bana sarma
Kalamam oralarda

Çok yorulmuştum. Böyle aşk meşk işleri insanın zihnini çok oyalıyor.
 Çok glikoz yakıyor, çok enerji emiyor. Harbiden yorulmuştum.
Kaçmam lazımdı kaçıyorum
Uçak modunda bir telefonum var an itibari ile
Karmaşık zamanlara girdik. Hangimiz haklıyız, kim suçlu bilmiyorum.
 Ama kim üzülüyor onu biliyorum.
artık üzülmek yok

Sen de gül eğlen
Öyle acıklı konuşma
Hayat ne ki sonuçta
Anlık bir buluşma

Bugün taşlara bağırmaya gidiyorum ve bağırdıkça küçük bir şehir çığlıklarımla inleyecek
İnleyen küçük bir şehir beni harekete geçirecek
ve hareketlerim beni 11 yaş Simgesi yapıcak yeniden

Lalala la ben de böyleyim
Lalala la hep de böyleydim

Geçmişe gitmem
Küsüm gözyaşlarıyla
Daha güçlüyüm ben
Hatalarımla


 onun benden ayrı bir hayatı olabileceğini kabul etmek yerine, 
benim ondan ayrı bir hayatım olduğunu fark ettim. 
sevmek ne kadar güzelmiş uzaktan uzağa
ait olmak varken ayrı tuttuğumuz hayatları
umutla beklemiyorum

Beni kendi yoluna çağırma
Benim yolum başka
Gittiğim yer başka
Yokuşlarım başka

Karanlıkta yanabilirim
Boşlukta durabilirim
Düşmem ben!
Kanatlarım var ruhumda
Geldiğim gibi gidebilirim
Aşktan vazgeçebilirim
Zincir yok ki benim boynumda



bundan sonra bu sayfalarda daha farklı şeylere
 scroll down yapıcaksınız

HOŞ KALIN :)



Thursday, February 13, 2014

Bir kadın böylesine bu kadar aşık olamaz

En çok da her arayışımda telefon açıyor olması. Ne durumdayım, ne yapıyorum düşünmüyordur bile eminim. Birden arayıveriyor. Ne yapıyorsa söylemiyor ama olsun. Tutarsız bazen olsun, beynimi yoruyor. Görünürlüğü hücrelerimi uyuşturuyor. Damarımdan hızlıca girip yayılıyor tüm reflekslerime. ‘Uyuyorum, yarın konuşalım.’ demiyor mesela. 11 saat bile konuşuyor.Yarın ben bir daha arıyorum sesini.O birden beni arayıveriyor. Hiç beni düşünmeyecek olması fikriyle yaşamayı olağan tutmaya devam ediyorum yine de. Akıl ediyorum, kağıtlara sır vermiyorum. zamanın ölü olmasını diliyorum, tüm son nefes seslerini tek seferde duyabileyim diye. Kimse ölmüyor, o ölüyor her sesi kesilişinde. Yeni bir şehre taşınıyor her konuşmamızda.Tertemiz sesleri olan bir şehir var aklımda. Gidemiyorum o şehre, her zamanki gişeci kesmiyor bileti bu defa. Her aradığında daha uzakta olduğunu düşünüyorum bana.Bazı dakikalar ise en yakın. Lakin uzak iyidir, özletir. Özlem, sevdirir.
Özlem, delice sevdirir.Özlem, inada bindirir adamı.Tüm cesaretlerini ortaya çıkartır.Yapabileceğin şeyler dünya boyunca sular kadardır.Özlem, arzulamaktır.Arzuluyorum onu.Dinlediğim her şarkıdan o çıkıveriyor, şarkının tam ortasında araması değil.Şarkılar onu anlatıyor.Bir nota benim için."Si" derinden işliyor kanıma.Mizah anlayışının altında gerçekler arıyorum.

Ağzında tuttuğu bir sigara oluveriyorum bazen çekiyor içine düşünceli düşünceli.Ciğerlerine doluyorum
.Bir anda sönüveriyorum kül tablasında küllerimi üflüyor.Yok oldum gittim bittim bir yenisi gelecek zannediyor,değil.Ben ciğerlerindeyim kanına karışmak için cebelleşiyorum,görmüyor o bunu.Varsın kül etsin yaksın söndürsün beni, ben onun ciğerlerine doluyorum.
Başkaları meze olsun hayatında ben onun yetmişliği kalacağım hep.
O benim Müslüm Gürses'im.

Kitapların arasında saklamak istiyorum onu,sözlerini.En sevdiğim kitabı bana okuyormuş gibi bir sesi var
Sesi bana dokunuyor.Sesi ruhumu gıcırdatıyor.Kaybettiğimiz insanların sadece seslerini hatırlayamazmışız.
Onu asla kaybetmek istemiyorum, elimde tenimde sadece sesi var.Onu bir kafese hapsetme şansım olsaydı asla düşünmezdim.Hapsolsun kimseler karışmasın,konuşmasın onunla.Bunu diliyorum.

Gidiyor bazen aslında hiç gelmedi.Ruhunu sevdiğim o adam.Ruhuna taptığım,ruhuyla doyduğum canına kurban olduğum gidiyor bazen.Gittiğinde;

kapalı percereler, üstüne bir de kapatılmış panjurlar,altı üstü iyice kilitlenmiş çelik kapı, aşağıdaki apartman güvenliği, kimi zaman dışarıdan sipariş verimiş yemeğin artıkları, ışığı gün-gece içinde hiç açılmamış odalar, banyolar, aspiratör ışığı ile yemek yenen mutfak, çalışma odasındaki lamba, evin içinde sen nereye gidersen o da gelen bir laptop, çekmeceler dolusu kağıt, kaleme, saklı mektup, bir de sözsüz müzikler, notalar, melodiler
ben gidince çok özlüyorum…
galiba ben çok seviyorum sesini.






Wednesday, February 12, 2014

Bak şimdi, bazı insanlarla geçirdiğin zamanlar - ne kadar yakın olduğun da çok önemli değil aslında - sanki içmemen gerekirken yarım paket sigara içmişsin gibi bir suçluluk hissediyorsun. Ya da kilona dikkat etme kararı vermişken kutu kutu çikolata yemişsin gibi. Ya da güzel bir şekilde değerlendirebileceğin birkaç saati saatlerce bilgisayarda boşu boşuna harcamışsın gibi. Yavaş yavaş, sindire sindire hissetmek varken hızlı gitmişsin, kilometrelerce koşturmuşsun ama herkesin sakinliğini fark etmişsin gibi. O insanların yanında kalma ısrarı hoş olmuyor. İçindeki hislere güvenip içine sinen yerlere gitmek lazım.

Sunday, February 9, 2014

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA KALBİN

Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi...Isırmazdım dilimin ucunu...     Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım. Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmazdım. Korkmazdım seni kaybetmekten 

Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA KALBİN..




  Senden her vazgeçişimde, artık bu sayfa tamamen kapandı dediğimde, alıştığımda senden kalan boşluğa, tam da ileriye bakmayı beceriyorken nasıl oluyor da canlandırıyorsun kendini? Nasıl oluyor da hissediyorsun seni öldürmek üzere olduğumu ? bana ilginç gelen tek şey bu... Aramızda var olan ama bugüne kadar ikimizinde çözemediği bir çekim mi var? ... ilk gidişinde de böyle olmuştu. “tamam artık bu herşeyiyle bitmiştir” dediğimde çıkıvermiştin karşıma tekrar. Unutmuyorum o akşamı. Bi önce ki gidişide de dönüşü olan geceyi unutamadığım gibi. Odama çekilip kitabımı okuyorken, çalan telefona pek aldırmamıştım... “kim olacak ki bu saatte” gibisinden şaşkınlığı belirten bir duygu belirmişti beynimde. Açtığımda telefonu sendin karşımdaki. “ne yapıyorsun” diye sorduğunda, şaşkınlığım biraz daha artmıştı. “tam da seni öldürmek üzereydim” diyemezdim. Sanki bir acelen varmış gibi hızlı hızlı dökülüveriyordu ağzından sözler... “seni görmek istiyorum,nerdesin” dediğinde, elimdeki kitabın az önce okuduğum bir cümlesi çarpmıştı gözüme; “Görmüyor musun? Bocalıyor insan, aranıyor hep,yer değiştiriyor, yükünü atmak ister gibi...” telefonum çalmadan birkaç saniye önce okuduğum bu sözde canlanmıştın birden. Susuyordum... Oysa sen gurur yapıp ağırdan aldığımı düşünüyordun, çoktan pişman olmuştun söylediklerin için. Atamıyordun çünkü “yükünü”... sana belli etmesem de heyecanlandırmştın beni. ama bu heyecanı paylaşamazdım senle. Biliyordum çünkü yine kayıplara karışacağını...

  O kaybettiğin neşeyi, o çok eskiler de kalmış mutluluğu özlüyordun sen aslında. Ben sana, o anlarını hatırlatmaktan öteye gitmeyen birisiydim sadece. Bunu sen de biliyordun, başlamakla bitirmek arasında kaldığın o sayısız günlerin, bir türlü kurtulamadığın bu tutarsızlığın sebebi de buydu işte, sen beni değil bende hatırladığın o eski neşeyi, o deli dolu günlerini özlüyordun...Sen gerçekleşmeyen hayallerine takılı kalmıştın , benli günlerine değil. Bilmezsin tabi sen; benim için ya hep ya hiçtir... ya tam vardır ya da hiç yoktur... O yüzden beni yok sayman için elimden geleni yaptım. Bunu içim kanaya kanaya yaptım. Mecburdum buna, çünkü ben bir saniye olsun kalamazdım senin olduğun yerde, ben senin gel-git seanslarının içinde mutlu olamazdım. O akşam telefonda ağzından dökülen hiçbir şeyi yaşatamadın bana. Çünkü sen o akşam benimle değil, düşlerinle konuşuyordun. Beni düşlerinle eşitlemek istediğinde ise hiç başaramıyordun bunu... Başarsaydın eğer; kendini şimdilerde olduğu gibi hatırlatmak zorunda kalmayacaktın. Belki de hiç unutulmayacaktın...

 Benim de hisettiğim bir şey var, seninkinden farklı.... sen nasıl unutulmaya- hatırlanmamaya yüz tuttuğunda, bunu fark edip kendini bir şekilde hatırlatıyorsan ; Ben de sana, sen de var olan bir şeyi hatırlatıyorum bu günlerde. Sen kötü durumdasın en az benim kadar... Bunu hissediyorum. Sen zaten bütün duygularda benden az atlatıyordun vakayı. Vicdanın soluğunu kesiyor bazı geceler... ve o, zamanında atamadığın yükün daha da artmış gibi... yoksa neden kendini öyle yada böyle hatırlatmak zorunda kalasın ki? her şey bitmişken... ayrılık kelimesinin hakkını tam olarak verememişken... ve bir mucize olmadan, bir araya gelmemizin imkansız olduğunu bile bile kendini neden hatırlatasın ki? ! işte senin belirli aralıklarla, farklı yollarla kendini ortaya çıkarma gerekçen bu... rahat değilsin.. istediğin gibi gitmiyor hayat. Benim bunu bildiğimi, bunu hissettiğimi biliyorsun. Anlıyorsun bunu. Tetiktesin o yüzden. Bir yanın o mucizenin gerçekleşmesi için duacıyken, bir yanın da (nispeten kendi güçlü hissettiğin zamanlar) bu nasıl olsa olmaz, hayata geçmez, hatalarımı kabullenip önüme bakmalıyım diyor. Bunu uzun bir süre başaramazsın. Çünkü vicdan sızısı insanı kolay kolay terk etmez. O yüzden önüne bakmayı beceremediğin her an, aklına o mucizenin gerçekleşmesi için ettiğin dualar gelecek, tazelenecek dün’ler... ve günden güne artan o yükünü boşaltmadıkça önüne bakamayacaksın. Baksan bile ileriye doğru bir adım atamazsın. Çünkü tutuyorum seni! Vicdanın oldum içine girdim. Ben olmasam bile benim duygularımdır ya da senin yok ettiğin anlamsız kıldığın umutlarımdır her gece soluğunu kesen, vicdanın olup içine giren.... Uykularını kemirip de kendini bana hatırlatmana sebep olan belki de benim..? işte bu yüzden seni bu kadar çok severken yokluğumla iyi gecinmeye bak ..




Tuesday, February 4, 2014

Güç

Dışarı çık gücünün yettiği yere kadar koş, meşgul et aklını. Bak tekrar yukarıya, başladığın yerden değil düşündüklerinden bu kadar uzaksın işte. Şimdi tekrar düşün yapmak istediklerini, ulaşmak bu kadar kolay olsa yine isteyecek misin? Sanmam. Olay ulaştığın yerden çok daha farklı aslında, yolculuğun kendisi de değil, yolun sonunda hissettiklerin, yolda hissettiklerin. Şimdi yorgunsun, geceleri daha rahat uyuyabilirsin belki. Miden bulanıyor birazcık, öğlen yediklerinden olsa gerek. Üzülürsün yine, ağlarsın hatta, ama koştun. Elinden geleni yaptın sen kendin için. Vazgeç diye degil, mutlu ol diye de, çünkü onun mutluluğunu kendininki sanacak kadar uzaklaşmışsın hayattan.Acizlik demiyorum, herkesin farklı farklı zaafları ve sırları vardır.Bırakmışsın belli ki, hiç inanmadığın kadercilerden olmuşsun. İnsanların kolay diye burun kıvırdıkları en çok istediklerinse, bir yanlışlık olduğunu anlayamayacak kadar bıkmışsın farklı olmaktan. Oysa kimse için değişmemen gerektiğini bilecek kadar büyüksün, ağlamayacak kadar da gururlu. Onunla alakası da yok hiçbir şeyin, sen kendin abartıyorsun. Hem sevmeyi hem sevilmeyi. Şimdi elinden geleni yaptığın yerdesin, bir farklılık hissetmiyorsun. Sadece biliyorsun, koştuğun mesafe kadar yakınsın kendine, koştuğun mesafe kadar değiştin, geriye alamayacağın kadar düşündün. Bugün eve gitme, gitmek için çok erken, onun içinse çok geç artık.


Nasıl mı böyle oldum? Nasıl mı bu kadar güç topladım? İnanın çok basit sadece kimseden akıl almadım.
"Ne yaşadın sen? Seni yaşadıkların bu hale getirmiş olmalı o yüzden duvarların var" dedi.İnanın hiçbir şey yaşamadım.Sadece canlı kalmayı amaçladım.Kendime kocaman bir afiş hazırladım.Koordinat sistemi çizdim ve tam orjine DEĞMİYOR yazdım.Ne demek değmiyor? Evet, ister inan ister inanma ama sen o düzlemin içinde istediğin zaman zarfı boyunca yalpalan, varacağın yer hep orjin.Hayatta kalmayı orjine borçlu bilin.İki satırlık insanlar için değmiyor demiyorum, kimse iki satırlık değil herkesi iki satırdan daha fazla değerli kılan bir şeyler vardır.Kimseyi hafife almayın ama orjininize de.