Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Wednesday, December 31, 2014

Ben durdum,



bu nasıl bir his biliyor musun ? Sanki kendimi bir kuyuya atmışım; bütün sesler, insanlar, olaylar, zaman başımın üstünden akıp geçiyor, ama hiçbiri bana erişemiyor. Hatta erişmeye çalışmıyor bile. Birkaç şarkı sadece kuyuya elini uzatıyor. Sadece onlar dokunduğu zaman yaşadığımı hissedebiliyorum. Sadece onları duyduğum zaman birtakım hislerim olduğunun farkına varıyorum.Geri kalan her şey, herkes sadece bir figür.

Her konuda durmaya, hareket etmemeye, hissetmemeye o kadar alıştım ki artık ne yapacağımı bilemez hale geldim. Hayatımda ilk defa gerçekten aşırı derece sıradan olmak istedim. O normalliğiyle dalga geçtiğim insanlar gibi olmak istedim. Yanlış anlama farklı olduğumu iddia etmiyorum. Pek çok ortamda sivrilmem bile. Ama bu sefer en ufak bi pürüz bile istemedim. Beden derslerinde durduğumuz gibi tek kol hizaya geçip kaybolmak istedim herkesin içinde.
Aynı olmak istedim ama sadece durdum.
Uyudum.
Uyandım ardından yeniden uyudum.
Mesela herkes eski güzel anılarını anlattı, ben durdum. Herkes tekrar iletişime geçme çabalarını anlattı, ben durdum. Herkes özleminden bahsetti, ben durdum. Herkes yaşadığının gerçekliğini hissettiği dakikaları anlattı, ben durdum.
Biliyor musun, bir insanın elinden üzülme hakkı alınmamalı.

İnsan ağladığı için suçlu hissetmemeli yani kendini. Ya da üzüldükten sonra “Hayır, hayır ona üzülmüyorum” şeklinde açıklama yapmak zorunda kalmamalı. Herkesin güzel anısı olan konuları aklına bile getirmemek için kendine baskı yapmamalı. Bir insan durmaya zorlanmamalı.
Ama ben durdum.

O kadar uzun süre durdum ki bir zaman sonra hareketsizlik tek hareketim oldu. Bana ait olan, benim olan tek şey hissizliğim oldu. Kendimi sabitledim. Hiçbir şeyi özlemez oldum mesela. Gittiğim hiçbir yerde “Evimi özledim” demedim en basitinden. Çünkü her yer evimdi, aynı zamanda hiçbir yer evim değildi. Hâlâ da kendimi evimde hissediyor değilim. Daha çok ‘eşyalarımın daha fazla olduğu yer’deyim.  Arkadaşım bana yaşadığı en duygusal anı anlatırken içimde en ufak bir kıpırtı olmadan ona oynadığım oyunla ilgili sorular sordum mesela. Yani insanlar için güzel bir şeyler olması beni sevindirse de, o sevinci içimde yaşayamadım. İşte dedim ya durmaya alıştım.
Ben durdum ama hiçbir şey durmadı benden başka.
Herkes bir şekilde yaşamaya devam etti. Ben de ettim tabi şimdi burada sadece yakınıp kendini sıfır gösteren insan olmak amacında değilim. Ben de ettim lakin bir farklı oldu her şey. Heyecanlanma hissimi de kaybettim mesela. Ne kadar çok istediğim şeyleri yaptım ama içimde en ufak bir heyecan kırıntısı yoktu. Yani o dakika onu yapmam lazımdı ve yaptım. Oraya gitmem lazımdı ve gittim. Eğlenmem lazımdı ve eğlendim.
Her şeyin kendiliğinden olmasını bekledim.
Ve bu düzene alıştım. Artık bütün düşüncelerim aynı kapıya çıkıyor. “Amaan düşününce çözülüyor sanki, hiç kafama takamam bundan sonra. Ne gelirse onu yaşarım.” kapısı. Sanırım buna akışına bırakmak falan da diyorlar. İlk defa gerçekten hiçbir şey için çaba sarf etmek istemiyorum.

Ben suda yatar gibi beklemek istiyorum. Her şey kendiliğinden olsun.
Hayattan en büyük beklentim bu.

Friday, December 26, 2014





 Daha özgürüm bağlıyım fakat bağımlı değilim.Artık her şeyin bir nedeni, yaptığım her şeyin bir amacı varmış gibi hissediyorum. Tamamen kaybolmuştum, artık nerede durduğumu biliyorum. Ne istediğimi, nerede nefes alabildiğimin farkına varabildim.Duraksamak iyi geldi bir nevi.Durduğum yerde, durduğum günde kendimi buldum.Kimdim, neredeydim, kimlerleydim, kimler terk etmişti hepsini analiz edebiliyordum.Hayatta istediğim her şey ama her şey tek bir kişide toplanmışken ve ben daha azına artık razı değilken nasıl vazgeçebilirim diye düşünüyordum, vazgeçtim. Kendimi birden M&M drajeleri kadar renkli ve dolu dolu buldum. Hayatımın kötü döneminin başlangıcını en güzel tanımlayan şarkı sözü "Rezil ettim kendimi; dağıttım, içtim, düştüm. Ona buna ağladım, içimden döküldüm." iken şimdilerde çiçekler açmaya başladım. Kimsenin hayatında kenar süsü olmaya ne gücüm ne de takatim kalmadı. Gülmeyi hiçbir zaman es geçmedim. Bu güçlü durmamın en büyük temellerinden biriydi belki de.

 Birini çok seviyorsanız ve karşılığında seviliyorsanız ama gördüğünüz sevgi sizin sevmenize asla benzemiyorsa, size asla yetmiyorsa ve asla sizin istediğiniz gibi olmayacaksa, vazgeçmek için en uygun zaman zamanı anında seçip hemen oradan uzaklaşmak en iyisidir.Bir süredir çeşitli sebeplerle hayatınızdan uzak kalmış insanlar, geri döndüklerinde var olmadıkları sürede yaptıklarınızla ya da görüştüklerinizle sizi yargılama hakkına sahip olmamalı. Çünkü onları sevdiğin için yüzlerine “Ne yaşadığımı bilmiyorsun” yahut “Ben ne durumdaydım haberin var mı” şeklinde bağıramıyorsun. Alttan alıp açıklama yapıyorsun suçlu gibi. Herkes senin kadar düşünceli olsa keşke. Bu sebepten burdan keşke haykırma gücüm olsaydı da haykırabilseydim "ben artık giden hiç kimsenin bana yeniden geri dönmesini istemiyorum" diye.
Giden biri asla geri dönmemeli çünkü giden gittiği gün sahiden de bitiyor.

 Affetmek kavramı hayatımın çok büyük bir alanını kaplar hale geldi. Herkesi affettim demiyorum ama çok şeyi affettim. Ya da göz yumdum. Bildiğim şeyleri bilmiyormuş gibi, yaşadığım şeyleri yaşamamışım gibi yaptım. Ki bu benim olduğum kişi değildi. Bu benim meşhur kinci yanım değildi. Sanırım en sağlam yanım olan kötü tarafım büyük hasar almış durumda. Ama onu da bugünlerde tamir ediyorum. Her şeyin üstesinden geleceğim. Sen dilediğin kadar göm beni.


Sunday, December 7, 2014

Sevmek ne uzun kelime ama yine de sen bilirsin,



 Sevmek ne uzun kelime...Sevmeyi öğrenmek ne kadar meşakkatli, sevilmeyi hissetmek ne kadar huzur verici.Her şeyden önce bir aileye sahip olmak.Bizi en güçlü tutan unsurumuz değil midir? Anne diyebilmek ve onun kollarında ilk göz yaşını dökmek.Baba diye kollarını haddinden fazla güçlü ve büyük açıp sarılmak.Aileydi en büyük temel ihtiyacımız bazen nefes almaktan bile daha önemliydi onlara sahip olmak.Akşam yemeği vakti sahiden var mıydı yoksa akşam yemeği aslında bütün aile bireyleri geldiği an başlanan bir zaman ögesi miydi? Haftanın sadece bazı günlerinde akşam yemeğini bir bütün olarak yiyen birisi olarak çok eksik zamanlarım oldu. Tek başınalığı yaşamak nedir en iyi bilenlerden birisi oldum bugüne kadar. Ayakların seni taşıyamayacak kadar titrerken bile dimdik güçlü kalmanın ne demek olduğunu bilirim.

 Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.Yazmak olarak değil genel olarak. Hiçliğe teslim olduğum günlerimde kendimi iyi hissetmek için, daha iyi bir duruma gelmek için ya da sadece var olmak için nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.

 Matematik dersinde inanılmaz başarılı biriydim lakin hayatın matematiğini bir türlü oturtamadım. Beni mutsuz eden olayları bölüp ayrı ayrı düşünmem gerekirken, hepsini toplayıp neye üzüldüğümü şaşırdım. Eskiye dair hiçbir şey görmek istememekle, eski günleri hatırlatan her şeyin ucundan tutmak için gerekirse saatlerce sokaklarda boş boş gezmek kavramı arasında sıkışıp kaldım. Eskisi gibi duvarlar ördüğümü iddia etsem aşmak çok daha kolay olabilirdi. Bu sefer elimde olan tek şey soyut bir boşluk kavramı. Üstelik somutluklarla doldurmaya çalıştığım zaman sadece kendimin sıkıştığını da görebiliyorum.

 Küçükken gözlerimi kapattığımda karşıma çıkan hiçliği hep tanımlamaya çalıştım. Siyah demiştim, karanlık dedim, beyaz dedim, küçük noktaların birleşimi dedim, kırmızı dedim. Boşuna bir çabaydı. Hiçliği, boşluğu bir renk veya desenle tanımlayamazdım. Bunu elbette ki uzun zaman anlamadım. Ancak şimdi hayatımdaki olayların akışına ve içimdeki hislere baktığımda bu boşluğun tam olarak bu olduğunu anlıyorum.Onu kaybettiğim günden beri ellerimde kocaman bir boşluk var. Gözlerimi kapattığımda zamanında en iyi bilip, betimlediğim yüzün artık karanlıkta kaybolduğunu biliyorum.Bu acı fazla gerçek...Sevdiğin birinin artık hayatında somut bir kavram olmadığı gerçeğiyle yaşamak çok zor. Akşam yemeklerini artık bazı günlerde bile birlikte yiyemiyorsun.Bir düzenin kalmıyor hayata karşı.Mağlupsun sen.Bir veda bile edemeden kaybettiğin gerçeğinle her gece acımasızca yüzleşiyorsun.Dalıp gittiğin en büyük, en derin gülümsemende bile bir an gelip duraksayıp o acıyı en başından yaşıyorsun.Sesli gülücüklerin yeri karşında ki insanlar anlamasın diye masum bir gülümsemeye dönüşüveriyor birden.Dudaklarının altında gizlenen o minicik sözcükler birer birer boğazına doğru düşüyor ve orada sırayla diziliyorlar.Özledim demekle başlayıp öldü demekle son buluyor ve sen arasına milyonlarca sözcük sıkıştırabiliyorsun. Benden başka çevresi bu kadar kalabalık olup üzüntüsünü kimseye anlatmayan biri var mıdır acaba ? A’ya anlatmayayım uyumuştur, B’ye anlatmayayım ona zaten biraz üzgün olduğumu belli ettim, C’ye anlatmayayım tadı kaçmasın, D’ye anlatmayayım onun zaten sevgilisiyle arası bozuk, E’ye anlatmayayım bu kadar üzgün olduğumu bilmesin.

Ağlayarak anlattım.Hiç utanmadan, gözyaşlarımı parça parça dökmeden. Sevdiğime severek anlattım boğazıma dizilen her bir anımı.Bu hayatımda gittiğim bütün doktorlardan, aldığım bütün ilaçlardan bile en iyi terapiydi.

Bırak beni konuşayım çünkü artık susmak bile zor gelmeye başladı.
Her şey o kadar değişti ki bir kere daha aynı cümleyi kurmaya takatim yok. Aynaya baktığımda bile kendimi gördüğümü söyleyemiyorum. Bırakın içeyim diyorum artık içince bile konuşamıyorum. Affetmek, insanları affetmek, herkesi affetmek istedim. Edemedim. Mahvoldum, harap oldum, darmadağın oldum ama edemedim. Her ne kadar büyük sözler etsem de affetmenin bile kendi içinde sınırları olduğunu fark ettim. Bana kötülük yapan herkesi affedemedim. O kadar fazla rüyalar gördüm ki uyumaktan korktum. Çok rüya gördüm ama görmek istediğim bir sürü yüzü göremedim. Bir sürü gün yaşadım. O kadar gün yaşadım ama bazı günlerden bir adım ileri gidemedim. Tıkandım, sıkıştım, daraldım. Sen artık tanıyamazsın bile beni görsen. Ben bu değilim, anlattığım, tarif ettiğim, o hep olduğum ben artık ben değilim. Ben senin bıraktığın kızın değilim...

İçimde kin beslediğim her insanı etrafıma bir demir parmaklık gibi dizdim. Açık hapishanemde uyandım her güne, çoğu zaman uyanmak istemedim. Göz gözü görmeyecek karanlıktan ibaret içimde kimseyi istemediğimi zannettiğim her düşüncem aslında kimsenin olmaması sebebinden mütevellitmiş, onu öğrendim. Kaçıp gitmek istedim, bağırmak istedim. Her gece aynı yılların fotoğraflarına baktım, geri getirebilirmişim gibi bazı düzenleri. Korkudan çığlık atan elleri kulaklarındaki tablo gibi halim, belki biraz daha karışığı. Ne gülümsemek ne mutluluk belirtisi, hepsi uzak olabilir. Bu benim acı eşiği testim.

İnce sızı şeklinde gelen baş ağrısı gibi. Her laf her söz beynimde aynı tınıda kalabildi. Hayal kurmak için gözlerimi kapatmam bile gerekmiyor. Kimse bana bir şey sormuyor, insanlar uzaklaştıkça ben on adım daha geri kaçıyorum. Sırtım duvara çarptı daha geri gidemiyorum. İstediklerim hep geride kaldı, bu mu büyümek şimdi ?

İçimde kocaman bir korku, neyden korktuğumu bilmiyorum. Çok özlüyorum. Deli gibi özlüyorum. İçimden başka bir insana yetecek kadar ağırlık çıkartırcasına özlüyorum. Yeni bir başlangıç gibi, bütün sahip olduğum eşyaların toplamı gibi, koli koli kitaplar gibi özlüyorum. Neyi özlediğimi bile ayrımsayamıyorum. Modern bir işkence mi bu şimdi ?

Hakkında şiirler yazayım, uğruna şehirler yakayım ama yeter ki anlatayım şu halimi. son gün teknolojisinin geniş boşluklarında, geçmişin aşkında, geleceğin telaşında, nerede olduğumu tanımlamaya hangisinin yeteceğini bilemediğim anda bir yerlerdeyim. Haykırarak ağlasam biter mi her şey ? Her şey bitmeli mi ?

Benim güzel bir dünyam yok. Benim artık dünyam bile yok.

Benim artık yeni bir ailem var tek bir kişiyle oluşturduğum.Sevmek ne uzun kelimeymiş dediğim, her anına milyonlarca dakikaları sığdırdığım hayatım var.Korkuları, acıları, durmayan gözyaşlarını ayıkladığım yeni bir hayatım var.Elbette hüznü var, sevmek aynı zamanda çok güç.Mesafesi var, kilometreleri var fakat bu gece gökyüzüne gözüm iliştiğinde aynı ayı izlediğim bir ailem var benim.Sevmekten ve sevilmekten daha önemli bir şey varsa o da anlaşılabilmekmiş. Netliği kaybetmişiz ama çok sevmişiz. Sarf edilen güçle orantılı olarak büyüyen bir aşk. Çekirdek ailemin temeli. Her gün benimle evlenir misin? diye bıkmadan cevabını bile bile sorduğum, hayatımın geri kalanını sadece o aileyle devam etmek istediğim büyülü bir aşk.

Velhasıl demek istediğim benim ikinci bir kayba asla takatim yok.Yeni ailem ile eksik kalmış tüm geçmişimi tamamlamak istiyorum.Hepsi bu.

Eskiden yaşanmış olan her şeyi, hissedilmiş olan her duyguyu çok seviyorum.

Seni, eskiden yaşadığım hunharca aradığım o az buçuk sahip olduğum geriye dönmek için canımı bile verebileceğim geçmişim kadar çok seviyorum.Onları yeniden yaşayamayacağımı biliyorum fakat bana daha iyisini yaşatacağına çok eminim.

Seni seviyorum..Benimle her akşam yemeğinde aynı masada olur musun en sevdiğim?

Friday, November 28, 2014

C & C



"C & C"  bir marka değil, peki ya Tesla'nın asla kimseyle paylaşmadığı bir dize rezonans olabilir mi? Bir kampanya, ya da bir çeşit algoritma? "topluluk" olabilir. Aslında bahsetmek istediğim hiçbiri değil. Jim Jarmusch'un minimalist, küçük bir bağımsız sinema şaheseri olan "Coffee and Cigarettes'ın" yegane kısaltması C & C. Şunu belirtmeliyim ki sigarayı ya da kahveyi, olmadı ikisini de bırakmış olanların kesssinlikle izlememesi gereken bir yapıt. Filmin en çok beğendiğim yanı ise siyah-beyaz olması ile birlikte kahve-sigara ve ekoseli masa örtüsünün vurgulanması olmuştur.Devamlılığı olan bir hikayeden çok aynı temayı işleyen, farklı yönetmenlerin bir arada toplanıp sigara ve kahveyi işlemesi sonucu oluşmuş bir film gibiydi. Bunun yanı sıra Jim Jarmush'un hayatımızın önemli dönemlerine damgalarını vurmuş Iggy Pop, Tom Waits, Steve Buscemi gibi ağır abilerimizi bize yeniden hatırlatmış.11 kısa "episod" dan oluşan bu filmin özellikle dikkatli izlendiğinde yakalanacak bir çok ince ve geçmişe dayalı ayrıntılarının olması şahane.

Episodların hepsi güzel olmasa da çoğunluğu anlamlı ve "inceeeeeeeee" dediğimiz olaylar üzerine kurulu. * ile belirtiklerim benim bizzat beğenip çok eğlendiğim ve düşündüğüm episodlardır,

strange to MEET you: Roberto benigni - Steven wright
twins: Cinque lee - Joie lee
somewhere in CALİFORNİA: Tom waits - Iggy pop (*)
renee: renee french - e.j. rodriguez
those things'll kill ya: joe rigano - vinny vella
no problem: isaach de bankole - alex descas
JACK shows meg his tesla coil: jack white - meg white
cousins: cate blanchett (*)
delirium: rza - gza - BİLL murray (*)
cousins?: alfred molina - steve coogan (*)
champagne: taylor mead - BİLL rice (*)

 Her sahnede karşımıza çıkan ünlülerin kendi kendilerini oynaması da çok hoş olmuş aslında. Bu da filmi daha samimi bir havaya sokmuş.Yer yer sıkıcı olması da cabası  e tabii baş rolde sadece kahve, sigara ve damalı masa var. Benim bu filmle karşılaşmam biraz geç olmuş açıkcası. Beğenenlerin gerçekten beğenip arşivleyebileceği, tam aksini düşünenlerin ise ilk episod da vakit kaybı diye düşünüp kapatabilecekleri bir film olmuş ama yine de sabırla izlemenizi tavsiye ediyorum. Film yorumlamak pek benim harcım olmasa da bu aralar yapacak ve anlatmaya değecek pek bir şey olmadığından C & C ile sizinde tanışmanızı istedim sadece.

iyi seyirler..


ha unutmadan !



Wednesday, November 26, 2014

ARREST






Artık AŞK şarkıları dinlemeye tahammülüm kalmadı.Son iki hafta içinde youtube üzerinden dinlemediğim şarkı kalmadı Rafet El Roman ile başlayıp geceyi HIM ile sonlandırdığım gecelerde daha fazla yastığımı ıslatmak istemiyorum. Bayık aşk sözleri okumaya, her şeyden bir anlam çıkarmaya halim kalmadı.Sayısız film izledim ve artık ne oluyor biliyor musun film izlerken uyuyup kalmıyorum.Filmi sonuna dek bütün çabamla izliyorum.Her bir saniyesinden kendime bir pay çıkartıyorum.Öyle filmler seçip izliyorum ki kendime caps ler çıkartıyorum.Filmi izlerken bir parmağımda -prt sc- tuşunda.İşte bu aynı ben, peki ya bu da aynı sen dediğim her sahneyi kaydediyorum. Onun dışında hiçbir şey yapamaz oldum. Dışarı çıkmak istemiyorum, evde kalmak istemiyorum, her şeyi kendime saklamak istemiyorum ve kimseye anlatmak istemiyorum. Böyle zamanlarda hep gözünün önündekini görüyor insan. Herkesin en sevdiği yanında ve benim ki değil diye üzülüyorum son zamanlarda. Hayat bazılarına çok adice adil olabiliyor ve ben sürekli hak etmediğim şeyleri yaşadığımdan çok eminim. Artık ağlamaya halim kalmadı. Üzülmeye halim hiç yok. Yatağa girmeye ve yataktan çıkmaya, özellikle de insanlarla iletişim kurmaya halim yok. Beni bir yerlere gitmeye mecbur bıraktıklarında gözlerim dolacak seviyeye geldim artık. Sadece yaşamsal faaliyetlerime devam ediyormuşum ve hissediyormuşum gibi geliyor. Uyuyup uyanıyorum ve mutsuzum, yemek yiyorum ve mutsuzum, ders çalışıyorum ve mutsuzum. Yapmam gereken şeyleri yapıp mutsuz oluyorum sadece. Sadece gitmek istiyorum artık. Burayı unutacak kadar uzaklaşmak onun hayatındaki her şeyi absorbe edecek kadar yakınlaşmak istiyorum. Kavga edebilme lüksünü istiyorum. Hayatta katlanılması en zor şey boşlukmuş gerçekten. Özellikle de bir insanın boşluğu. Bazen umutsuzluğa kapılıyorum artık ve yine kendi kendimi gaza getiriyorum. Buraya kadar her şey yolunda.

Bu sabah gitmem gereken ders için vakitlice uyandım, her zaman ki gibi hazırlanmadım alelade giyindim, ayakkabımı yine koridorda giydim kapıdan öyle çıktım.Apartmanımızın girişinde ki aynaya bakmadım bu defa.Dışarı çıktım, hava kapalıydı ve inanılmaz soğuktu.Öyle bir soğuktu çektiğim her bir acıyı suratıma bir bir yapıştırıyordu.Adım atamadım yola doğru.Geri eve döndüm.Pijamamı giydim yattım uyudum.Vicdanım derse gitmediğim için sızladı.Annem aradı o sırada okula gittin mi dedi -yalan söyledim- ders iptal olmuş diye.Bunu yaptığım için bir miktar daha vicdan azabı çektim.Ama inan bana topluma karışmaya hiç gücüm yoktu.Bütün bu olanlar sen kaynaklı ya da bir başkası yüzünden değil yanlış anlamasın kimse hepsi içgüdülerim kaynaklı problemler. Everest kadar büyük dertlerim var ve ben bunları aşamıyorum.

Kol saatimin her gün anlamsızca 20.15 de çalan alarmı bugün en sonunda sinirlerimi bozdu duvara fırlattım kırdım. Ardından bir şeyleri kırıp parçalamanın bana iyi geldiğini farkettim. Çok sevdiğim seramik mumu yere fırlattım bir de onu parçalara ayırdım.Neden biliyor musun, işte insanlarda tıpkı bu tavırlarım gibi kalbimi bin bir parçalara bölüyordu.Somutlaştırmak istedim durumu.Düzen hastalığımı sineye çektim her şeyi dağıtıp yırtıp attım odanın içinde.Şarkılar yazdım ardından yırtıp attım.İlk defa ağlarken kendimi yerden yere savurup attım.Dizlerimin üzerine düştüm.Hiç acımadı.Ağlamaktan gözlerim kanadı neredeyse.Ama inan neye,kime ağladığımı bilmiyordum.Annem hiç olmadığı kadar benimle ilgilenmeye başladı.Her saat başı skype dan beni arayıp, inceliyordu.Haftalardır ağladığım için gözlerimin altı artık morarmıştı, farkında değildim.Annem söyledi.Ama ima ettiği şey neydi biliyor musun? -Sen fazla alkol mu alıyorsun yoksa bu gözlerin ne dedi bana.Güldüm.Annemin benden beklentilerini bu kadar düşürmesi bile canımı artık acıtmadı. Günlerdir sadece gün için muz ya da mandalina ile durduğumu bilmiyordu.Geceleri yarım yamalak uykularda karın ağrıları, kalp çarpıntıları çektiğimi bilmiyordu. Asla da bilmeyecek eğer sayfamı hala stalklamıyorsa..

Hiçbir zaman iyi olmayacağım belki en yüksek mevkilerde olacağım en büyük paraları kazanacağım ama hiçbir zaman huzurlu olmayacağım.İyi olmak için çabalayacağım elbet ama olamayacağım.Neden biliyor musun, iyi olmayı en çok hakeden insanlardan biri olduğum için buna asla sahip olamayacağım.Küçükken yaşayıp hissedemediğim acısını çıkartamadığım ne varsa büyüdükçe çıkmaya devam edecek.Ben şuan 6 yıl öncesinin acısını yeni yeni yaşamaya başladım.Bugünün acısını ise altı yıl sonra yaşayacağım.Anlayacağın ben senin verdiğin acıları erteliyorum.En kötüsü de ne biliyor musun o bir yanım var ya hani hep eksik kalacak..Hiçbir zaman sağlıklı bir birey olmayacağım.Sağlıklı nefes alıp veremeyeceğim.Kalp atışlarım hiçbir zaman ölçünlü olmayacak. Kalbim artık normal insanlar gibi sadece uykuda yavaş atmayacak.Ve bir gün arreste olacak ve işte ben o gün iyi olacağım..Ama sevdiğim herkes sağlıkla ve huzurla nefes alabildiği sürece ben de iyiymiş gibi görüneceğim.Söz veriyorum!

Friday, November 21, 2014

Birini bu kadar sevmek çok tehlikeli..









Bazı sabahlar yataktan çıkmak için bir sebep bulamıyorum. bu sabah olduğu gibi. dün sabah da aynısıydı. aslında uzun zaman sonra bu kadar güzel, bu kadar derin uyuyorum. çünkü zaten uyanmak istemiyorum. ama iki gündür kabustan kurtulamaz oldum. sabah duştan sonra aynaya baktığımda saçımı yapacak enerjiyi kendimde bulamadım. insanlar bu halde beğendiğinde de aklıma ilk o geldi. beğenir miydi bilmiyorum. bütün gün gözümün önünde aynı şeyler dönüyor. söyledikleri ve yaptıkları ve o halleri. bu zamanlarda ağlamamak en büyük başarım ama insan içinde bununla övünemiyorsunuz. sonra olanları hatırlıyorum. bazen tek bir günü beynimde tekrar tekrar yaşıyorum. bu kadar güzel bir şeyi hatırlamak neden bu kadar üzücü oluyor anlayamıyorum. zaten bu kadar ağlayabildiğimi de bilmiyordum. kimseyle konuşamaz oldum, kimseyi istemez oldum. önceden hiçbir sıkıntısı olmadığını düşündüğüm normal bir hayatım vardı, şimdi bu normal hayat beni tatmin etmiyor. onsuz herhangi bir şey beni tatmin etmiyor. İlişkilerde önce aşık oluyorsun ardından alışık.Bu durum iyi midir kötü müdür bilemiyorum.Bilmek de istemiyorum.Tek bildiğim alışık bir o kadar da karışık olduğum.Her sabah uyandığımda onun yüzünü görüyorum bu kare zaman geçtikçe bulanıklaşmaya başladı.Bu durumdan hiç hoşnut değilim. Kendi ellerimle çizdiğim bir resmin tablosunu kendi ellerimle parçalıyormuşum gibi ya da yağlı boyamın üzerine bir kaç damla tiner dökmüşüm ve resmimi karman çorman etmişim gibi.Elde ettiğim bu öge aslında tam da benim hayatımın taslak haliydi.Evet hayatıma tiner dökülmüş ve ben çözünmüş, dağılmış, karışmış hissediyorum.Her şey bu kadar normalken nasıl olur da her şey bu kadar anormal.

İnsanın hayatının en mutlu anını farkında olmayarak kaçırdığını söylerler. Ben farkındaydım. Hayatımın en güzel günlerini onunla yaşadığımı biliyordum ve bu yüzden 2 gün boyunca elini hiç bırakmadım, öpmeyi hiç bırakmadım. Belki biraz iyi gelir diye düşündüm, özlemimi giderir diye çok öptüm ama o zaman bile doyamayacağımı biliyordum.Beraber yürüdüğümüz yollardan ağlama krizine girmeden henüz geçemiyorum. Bir insanı bu kadar sevmek çok tehlikeli. Gözünün içine bakıp da ne kadar sevdiğini asla anlatamayacağını, hiçbir kelimenin, hiçbir eylemin yeterli gelmeyeceğini bilmek. Tek bir parmağının dokunuşunu bütün nöronlarınla bütün vücudunda hissetmek. İşin ironik tarafi, gerçekten olan her şeyin çok mükemmel geçmiş olması. Ağlayacak, üzülecek bir şey yok. Gözünün içine bakıp ne kadar aşık olduğumu söyledim, bulduğum her fırsatta onu sevdiğimi söyledim, hayatta en çok istediğim şeyin o olduğunu, hayatta tek istediğimin o olduğunu da söyledim. Bunların müthiş bir lüks olduğunu biliyorum. Her şeyin olması gerektiği gibi gittiğini, minicik spontane gelişen seni seviyorum deyişini hafife alamıyorum. Pilot bölüm güzeldi, ilk sezon müthiş başladı. Ağladığım her ana değecek kadar güzel, ağlamamam gerektiğini bilecek ama kendime hiç hakim olamayacak kadar güzeldi. Bundan sonra da sıkıcı rutinleri istiyorum, mesafeler ne kadar da aptalca. Saçımla hiç uğraşmasamda güzel kalabildiğimi, bir daha benim yanımda makyaj yapma diye söylenmelerini, en sefil halimle bile çok güzelsin deyişini, suratıma tükürmeye çalışmasını, üzerine camsil sıkmamı, birbirimizi aptalca bir şekilde korkutmaya çalışmalarımızı, smack down partlarımızı, tek bir muzun yarısını o yarısını ben yemem gerekirken tamamını tek hamlede bana yedirmeye çalışmasını, gözlerini benden bir an olsun bile ayıramayışını.. Ben onunla ilgili her şeyi istiyorum.Kafamı göğsüne yaslayıp sadece durmak istiyorum. Kafamı göğsüne koyup sadece ölmek istiyorum.

aile olmak ne kadar huzurlu..

Saturday, November 1, 2014

İYİ Kİ DOĞDUN



Bazı insanlar doğarken şansını yakalar, bazıları ise bu şansı yaşadıkça elde ederler.Benimkisi öyle olmadı, ben şanslı doğmuş insanların şansıyla yaşadım.Beni şansına ortak eden insanlarla karşılaştım hep. Sen benim en büyük şansımsın.

Şimdi düşününce ama hani gerçekten düşününce hayatım dünyanın en saçma şeyi. çünkü başkalarına bakınca sorunlarımın düşünülmeye bile değer olmadığı çok açık. Ne zaman sorunlarımı tek başıma aşmayı düşünsem kapısını çaldığım tek insansın sen.
 
Takip ettiğim birçok insan gibi benim de depresyon geçmişim oldu, daha çok kendimle problemlerim olduğu için saatlerce hiç durmadan ağladığım, kendimi çok yalnız hissettiğim, kendimi çok farklı hissettiğim, kendimi çok gereksiz hissettiğim zamanlar oldu hem de çok. Bütün bunları yaşarken yanımda hep bir tek kişi oldu. O da sendin canım ablam.
 
Hayatta kalabilmek için güçlü olmam gerektiğini en son ne zaman farkettiğimi düşünüyorum.Tüm yaşanmışlıklarım gözümün önünden ödüllü bir Yeşilçam filmi gibi seri bir şekilde akıp geçiyor.Bu yaşanmışlıklarımın çoğunda sen hem senaristsin hem de oyuncu.Sen benim hayatımın başrol oyuncususun aslında.Geçmişe dönüp baktığımda sadece seni görebiliyorum o karanlığın içinde.Sarılmak eyleminin hakkını en çok ben sende veriyorum. Seninle yaşadığım büyüdüğüm şu geçen 21 yılda bana milyonlarca şey kattın. Sen bana üzülme, ağlama demedin hiçbir zaman. Çünkü bilirsin sende vücudumun vereceği biyolojik tepkileri biz kardeşiz.
 
Beni kendi öz kardeşinden bile hiçbir zaman ayrı tutmadığın için sana hep minnettar kalacağım. Seninle beş yaşında nasılsam kırk beş yaşında da aynı heyecanı ve duyguları yaşayacağım. Sen benim hayatımın lunaparkısın. Hayatımda bir çok insana sahipken bir tek sana muhtacım ben. Sen benim bağımlılığımsın, bağlılığımsın. Hiç bitmeyen çocukluk kafamsın. En güzel yanımsın.
 
Her insanın hayatında bir çok değer vardır fakat sen benim hayatımda sınır koyamadığım en özel kaynağımsın. Öğretmenimsin, ablamsın, annemsin, kuzenimsin ve en önemlisi sahip olduğum en güzel yol arkadaşımsın. Seninle küs kaldığım bir dönemi hatırlıyorum. Sen üniversiteye hazırlanıyordun. İkimizde okula gitmek için aynı saatte uyanıyorduk. Işığın benim odamda yansıyordu. Evin kapısını açtığın an ben de hemen kapıya koşuyordum sırf seni görebilmek iyi olduğunu hissedebilmek için. Benimle konuşmasan da varlığını hissetmek bana yetiyordu. Değerini o zaman anlamıştım. Yokluğunun ne kadar çekilmez ve zor olduğunu da. Zaten bir daha da böyle bir şey yaşanmamıştı. Senin sayende artık her şeyin bir nedeni, yaptığım her şeyin bir amacı varmış gibi hissediyorum. Tamamen kaybolmuştum , artık nerede durduğumu biliyorum.
 
Her şeyi kronolojik sırayla anlatmak istiyorum, herkesle paylaşmak ve seninle ne kadar mutlu olduğumu herkese duyurmak istiyorum ve bugün tek bir kişiye çok alakasız, minicik bir olayımızı bile anlatırken mutluluk gözyaşlarımda boğuluyordum. Bazen güzel şeylerin böyle etkisi oluyor.Bugün senin günün, kardeşlerinin ve seni sevenlerin günü.
 

Bir ailesi olmalı insanın en kocamanından.Her anında yanında olan.Bir ablası olmalı insanın en büyük desteği gönlünün beyninin zırhı.Bir kardeşi olmalı insanın her şeyine destek olup, onun geçtiği yollardan geçtiği,yol gösterdiği "ben yaptım sen yapma" dediği.O kadar çok seviyorum ki gözüm kapalı yanımdayken bile özlüyorum.Herkes ve her şey bir yana onlar bir yana.Birlikte çok güzel günler gördük.Hayatımın en kötü anında kafamı kaldırdığımda gözyaşlarımı silen bir tek onlardı.Ölene kadar onlara teşekkür edeceğim.Hayatıma kattıkları anlam paha biçilemez.Sizi çok seviyorum.İyi ki varsınız, iyi ki varız. Doğum günün kutlu olsun en sevdiğim. Hep hayatımda kal, hayatım aydınlansın..

Monday, October 20, 2014

Yeniden






Bazı dönemlerde hayatımızdan gidenler olur, başka tercihler yaparlar.Belki hiç gitmek istemezler ama kalamazlar da.Gidenin arkasında kalandır esas olan mesele.Giden birinin en çok sesini özleriz.Anımsamak için beynimizin içinde merdivenlerden ikişer ikişer çıkarız.Giden biri sizden tamamen gitmez bazen.Bunu sonra anlarsınız.Eğer şansınız varsa size geri döndüğünde.Fazla uzaklaşmadığını anlar ve o yokken yaşadığınız acıları, devirdiğiniz kadehleri bir anda yakıp söndürürsünüz.Bazense gideni geri getirmek sizin elinizdedir.Kader değiştirebilir bir yazıdır.Hayat sırrını asla açık etmez.At gözlüklerimizi gözümüzden çıkarıp kalbimizin sesini dinleyebilmeliyiz.Zamanı durdurup giden birine yeniden ulaşmaktır gerçek sevgi.Her zaman bir yerlerde beklenen biri olduğunuzu unutmayın lütfen.Geç olmadan sevin, sevilin.Sizi severken giden biri varsa ona adım atın.Velhasıl sonra büyük pişmanlıklar yaşayabilirsiniz.

Bir aydan uzun süredir düşünüyordum.Birkaç gün önce “ayakları yere basan biriyle ayakları yere basan bir ilişki istiyorum” cümlesini kurdum. Peki neden buna göre davranmıyorum? İnsanın hayatta en çok kendine güvenmemesi başına gelebilecek en kötü şeylerden biri bence. Çünkü içgüdüsel olarak kendi vereceği tepkiyi bekliyor karşıdaki kişiden.Çok üzüldüm, sevgim belki azaldı, tartıştım, ağladım, geri döndüm, bıraktım. İnsanlık hali işte, mesafelerin devrede olduğu ilişkiler zordur. Ama sana her zaman saygılı davranmış bir insan senin için hep değerlidir. Ben de bazı insanların içinde böyle bir yerde olduğumu umuyorum. Bu biraz da yaşanan onca şeyin boşa gitmemesini istemekten kaynaklı sanırım.Bekledim tam 3 yıl boyunca.Başkalarını gördüm ama hissetmedim, yaşamadım sadece gördüm.Giden birinde bulduğum en yüzeysel noktayı bile yeni gelen birinde aradım.Bulamadım.İnandım.Geleceğine inandım.Çünkü bazı gidenler, giderken ardından kapıyı aralıkta bırakıp giderler.Sırf geri dönebilmek için.Unutuldum ama şuan hatırlandım.Bir mesajımla yeniden doğdum.Birlikte büyümek istediğim o adamın yanında buldum bir anda kendimi.Sahiden de giderken kapıyı kapatmamış.Selam verdim "hoşgeldin" dedi.Birilerinin aklında iyi kalmak ne güzel şey. Ve birilerinin aklında iyi kalması.

Virajsız bir yola giriyorum artık.Kendi yolumda kendi hızımdayım.Direksiyonu kimseye kaptırmayacağım bu defa.Sağ koltuk ise dolu,doldu.Tamamlandım.Beni hiçbir zaman eksik bırakmayacak o adamın her sorusunun cevabı benim.Benim olan benim kalacaktır.Babam, abim, dostum, arkadaşım her şeyim.En büyük desteğim.Sen en hoşgelensin.Bakkala giderken bile beni yanına al.Gözkapaklarında taşı beni.


Şimdi müsadenizle aranızdan çekiliyorum

Saturday, October 11, 2014

Sırılsıklam


Bu aralar etrafımdaki insanlarla ilişkilerimde pek sorun olmaması, kimseye çok yakın durmamamdan kaynaklanıyor da olabilir. Belli bir mesafe iyi gibi oluyor bazı insanlarla.

Denize girmezsen ıslanmazsın.

Ne zaman yüzeyden gitmeye karar verdiğimi hatırlıyorum. Derinlerde olma fikri hoşuma gitmemişti. Anlıyorum.

Mesela yüzeyde hissetmeyi seviyorum. Aşk değil sevgi. Öfke değil, sadece görünce gıcık olmak ve sonra unutmak. Koşmak değil yürümek. Her zaman böyleydim, bu aralar ise değişimi insanı tehdit etme ihtimali olan bir şey olarak görüyorum sanırım. Hayatta kalma içgüdüsünün doğal sonucudur hayvanlarda, eski çağ insanlarında, bizde. Ben anladım, ben içgüdülerime dönmüşüm. Temel ihtiyaçlarımı karşılayabildiğim sürece iyi olduğumu görmüşüm.

Ne zaman “Aşk olmazsa aşk acısı da olmaz ” diye düşündüğümü hatırlıyorum.


Umursamıyormuş gibi davranıp her hareketini özenle izlediğimiz insanlar var.Oysa ki onlar istedikten sonra bizi arayabilirlerdi. Hatırımızı sual edip sorabilirdi. Öyle olmuyor elbette. Senin üzerinden yakın bir arkadaşı ile lafını geçiştiriyor sadece. Onlar için bu bile fazla.

Benim sorup soruşturacağım kimsem yok, kimseye ondan bahsetmiyorum da. Bahsedecek geçerli ne bir geçmişim ne de bir nedenim var çünkü. Yarım kalmış bir nefes sadece. Ne çıkıp havaya karışacak ne de ciğerlerimde birikecek. Geçmişi kördüğüm yaptığımda söküklerinden hep o çıkıyor.


Kışın ortasında denize girmiş gibiyim.





Monday, October 6, 2014

Robin Hood

Sen hangi yılın baharısın, sonum musun ilkim misin?
Bazen rüyalarımda beni yeşertiyorsun
Uçurtmalar doluyor kucağıma
Sen doluyorsun yıldızlı gecelerime
Bazen yapraklarım sararıyor sana
Üzerimden bulut gibi geçip gidiyorsun,
Ardından yağmurlar, fırtınalar kopuyor
Sen hangi güzün düşen yaprağısın?
Duydum,
Sen şimdi başka ruhların 'özgürlüğüsün..




Ne kadar istersem o kadar olmuyor.Ne kadar düşlesem hafızam inatla unutuyor.
Bir kaç söz okudum Ceyhun Yılmaz dan sana dair,

"Gelmeyecek birini beklemek, korur seni herkesten
  Hediyesi yalnızlık…Tabi dayanabilirsen”

Hiç gelmemişken benden gidişin var bende, sana ait.Onu sana vermek istiyorum.Yükümü hafifletmek bencilce senin üzerine silkelenmek istiyorum.İçip içip kapına kusup ardından kaçmak istiyorum.Yağmur olup yollarına yağmak istiyorum.Seninle kurduğum düşlerimi baloncuk yapıp patlatmalıyım.Senin benimle kurduğun hayalleri bir başkasıyla yaşıyorken ben senin güneşin olup dağının yamaçlarında ayamam.Bu acı fazla gerçekmiş.Daha ağır yüklerim varken bu hiç iyi gelmedi bana.Sana iyi gelen beni bitiriyordu senden habersiz.Günlük telaşlarım bile seni bana unutturmuyorken, sen nasıl olurda kendini benden bi-haber kılabiliyorsun?

Bazı duyguların insanı normalde olmadığı biri haline getirdiği gerçeği var. Bazen, elde ettiğin şeyi kaybetmemek için bambaşka biri olabiliyorsun. Bazen de elde edemediğin bir şeyi kaybetmemek için farklılaşabiliyorsun. Çok garip mesela, artık uzun uzun yazmak ve kendimi açıklamak istemiyordum. Şimdi dağılan parçalarımı toplama isteği dışında bir şey hissedemiyorum. Bölünüyorum, binbir yerden ve binbir şekilde. Seviyorum ve ölüyorum sanıyorum, vazgeçmeye çalışıyorum ve kendimi gömmeye çalıştığımı düşünüyorum. Bunların hepsi tek bir kişi için, tek bir kişi yüzünden oluyor. Aynaya bakıp da kendimi tanıyamadığım zamanlar çok olmuştu, şu an yaptıklarımı da tanıyamıyorum. Sınırım yok. Kendimi şu kapıdan çıkıp alkol komasına sokmamam için bir sebep yok. Kendimi olmadık yerlerde bulmak, kendimi üzmemek için bir sebebim yok. Çünkü normal yaşayamıyorum, hiçbir duyguyu önce hazmedip sonra kendi içimde normalleştiremiyorum, her şey ama her şey uçlarda olmalı benimleyken. Sanki her şeyi en çok ben hissediyorum ve sanki her şeyi sadece ben hissediyorum. Böyle olmamalıydı ve böyle hiç olmamalıydı, çünkü yine her şeyi abarttım, her şey yolunda giderken bari, ben iyi hissetmeliydim. Hissedemiyorum. Hiç benim bile olmamış birini kaybedeceğim diye artık kendim gibi hissedemiyorum.





Monday, September 29, 2014

999. Gün

Yıllar geçiyor üzerinden, ben eksildikçe sen tamamlanıyorsun.
Yaşanmamış, yaşanması gereken onca şey varken sen gidiyorsun.
Sen öyle bir gidiyorsun ki tüm beklentileri rüzgarınla uçuruyorsun.
Sen öyle bir gittin ki tüm yaşanmışlığımı, çocukluğumu eskittin.
Göz kapaklarımda dolanıyorsun,
Yokluğunun ilk zamanlarında içim sadece cız ediyordu
Gidişin o kadar gerçekçi olmaya başladı ki ben bu gidişin yükünü kaldıramıyorum
Sen öyle bir gidiyorsun ki ben geride bile kalamıyorum
Bir ışık yakmak istiyorum bize, görmek istiyorum o aydınlıkta seni
Ben bize ışık yakarken seni bir başkasıyla gördüğümde
Sen benim hayatımın elektriklerini kesiyordun, azalıyordum
Arka sokaklarım, dönüş yolum, bölünmüş uykularımda hep sen varsın
Yeniden sevmek gerek diye her dirilişimde varlığınla yokluğun arasında sıkışıp kalıyorum
Seni unutmamı söylediğin her aklıma gelişinde seni daha çok sevdim ki ben
Kalp öyle bir boş kalıyormuş ki, yıllarca seni eskitemiyormuş



Sana ulaştım sanıyorum ama fark ediyorum ki yaklaşamamışım bile. Ne çok özledim oysa. Bazen yakınında bile değilim, dokunamıyorum, iyi gelmiyorum. Bazense kendin geliyorsun, ben tam yokluğuna alışıyorken, böyle bir şey mümkünse eğer. Yoruluyorum, pes ediyorum, ağlıyorum. Sonra yine senin için üzülürken buluyorum kendimi. Seni sevmek hiç kolay değil ama, senin olmadığın bir ben düşünmek en zoru gibi bazen. Tam olarak bu yüzden bizden vazgeçemiyorum işte, sen olmadığın zaman kendimi sevemiyorum.işin gerçeği sen hiç benim olmadın
seninle ben hiç -biz olmadık..



Hayatımın koskoca üç yılını varlığıyla yokluğu arasında kaldığım bir insan harcamıştım
Hayatımın en deli , aşk ve gelecek kapısı en açık yıllarında tüm yollarım ona çıktı
Gelen her mutluluğu itekledim
Onunla gelebilecek tüm mutsuzluklara razıydım
Her gece
Her nefes alışımda
onu anmıştım
..

Başka yüzler denedim başka kokular çekmek istedim içime, içim onları almadı
Üzdüm, hiç üzmek istemezdim. Benimseyemedim yanı başımda olanı beni mutlu edeni
Sorana "yok ya benim sevmelerle işim olmaz" dedim
Onun üzerine kurduğum hayalleri bi başkasında nasıl yaşabilirdim ??
Dostum,Babam,Abim,Kardeşim,Ruhum dediğim insanı siliyordum ama izi kalıyordu sayfalarda
Sonra üzerinden geçiyordum pişman olup, böylece daha çok kazındı ruhuma
Giden biri *  canınızı yakmasın.. 
İnanılmaz acıtıyor, nefes alışların göğüs kafesini iğneliyor


Eğer beni hala sessizlikte dinliyorsan, yerime geçip ben ol..
Sen yalan söylemezdin
Yanılmıyorsam..
Benim her gece hayal ederek tuttuğum o ellerini şuan reelde tutan kişi çözüm değil..


...

Şimdi huzurlu bi şekilde aklımın yüzde doksanını doldurduğum -seni-
Bir gün karşılaşmak dileğiyle rafa kaldırıyorum
Belki tozlanırsın..

                                                                                                                                                          Ö*



Friday, September 26, 2014

Anomali








  Anomali bir hayat yaşadığımızı düşünürüz çoğu zaman.Başkalarının standartları dışında kalp acıları çekeriz.
İşler pek de yolunda gitmeyebilir.Güne güzel başlarız bazen, gün gerçekten bizim için aymıştır.Güzel bir mesaj alırız hiç beklemediğimiz bir anda, gece biz uyurken telefonumuza sayısızca bildirim gelmiş olabilir, like almak ve ya yaptığımız bir kuponun tutması biz gece uyurken bize ulaşmıştır belki de.Uyandığımızda bütün bunların sevinci ile günü aydınlık başlatırız.Günlük telaşlar alışkanlık haline getirdiğimiz acıları unutturmaya yeterlidir.Haftalarca evden çıkmayışların sonudur bu bizim için yani beyin "Sokakta Hayat Var" der ve kendinin hunharca kapıdan dışarı atarsın.Alt komşu Nevzat Hoca yine iş peşinde seni kapıda yakaladı ve lafa tuttu o kadar mutlusun ki söylediği her şey sana iltifat ediyor gibi.Onu eskiden yaptığın gibi atlatmaya çalışmıyor ve can kulağı ile dinliyorsun.Sen mutlusun ya o da mutlu olsun işte.Her şey bıraktığın gibi, köşede ki tekel bayi yine tıkırındadır, mahallenin kedileri hala ciğer peşinde ama Kasap Nuri Amcanın ciğer vermeye hala pek niyeti yok gibi.E o da ekmek kazancında neticede.Yani anlayacağın pek anomali kalacak bir durum yok aslında hayat içinde.Her şey bir düzene sahip ve o düzen tekerrür içinde.Ama hani o dakikalarca beklediğin otobüs gelmez ya hani işte o an kara bulutlar birden gün aydınlığını örtmeye yeterlidir.Hatta tam sen taksiye binersin otobüs gelir.Cebinde ki iki kuruş paranın hesabını yaparsın.İşte o zaman sen anomaliler sürüncemesine girer orada takılı kalırsın.

Hayatımızda bazı dönemler oluyor. Çok kısa sürüyorlar: 1,2 hafta falan. Ve geçip gittikten sonra ne kadar mutlu olduğumuzu anlıyoruz. Biraz zayıfladığımız(bazı insanlarda ise tam tersi) kendimizi iyi hissettiğimiz, güzel bir kitap bulduğumuz ve onu okuyabildiğimiz, iyi bir grup ya da albüm bulup dinlediğimiz ne bileyim böyle her şeyin olması gerektiği gibi; olması gerektiği yerde olduğu dönemler bunlar. Mutlaka da güzel bi konser olur o dönemlerde. Bir kızı ya da erkeği kestiğimizde karşılık alırız. İçtiğimiz her bira güzeldir bu dönemde. İçtiğimiz her dal sigara lezzetlidir. Elimizi attığımız her işi başarabiliriz. Birkaç kez olur böyle sadece... Hep düşünürüz sonra işlerimiz amma iyi gitti bu aralar diye. Sonrasında mutlaka bir şeyler olur ve bozulurdu. Hayatımızda hep o dönemleri yakalamaya çalışırız. O şartları oluşturmaya çalışırız. Ama kestiğimiz kızlar,erkekler bakmadı, bira acı geldi, sigara genzimizi yaktı. Kitapları yarım bırakıp, çalan şarkıların sesini kıstık...Her şey aynı yerinde, her şey doğru yerinde..Ama farklı olan ne bilmiyorum. Biz her şeyi doğru yerine koyduk ve denemeye devam ettik.

ama bir akordiyon sesi bütün acıları yok etmeye değdi..





Saturday, September 20, 2014

Anzarot





Uzun zamandır yazmak için oturmak istiyorum. Ama sanırım sorun benim oturmamam değil, düşüncelerimin oturmaması. Kafamın içinde o kadar fazla ses var ki onları duymamak için müziğin sesini sonuna kadar açmaya başladım son zamanlarda. Üstelik çoğu zaman şarkıyı duymak için bir kulaklığa ihtiyacım bile olmuyor artık. Her şey kafamın içinde olup bitiyor. Hep olduğu gibi ve korkarım hep olacağı gibi.

Bavulu sırtında yaşamayı seven biri olmadığım halde, bavul sırtta gezen biri oldum. Soranlara, böyle olması gerekti diyorum. Asıl cevap değişikliği sevmediğim halde, bir şeyleri bulma çabasına girmem.

Evet, inanılmaz zor geliyor şimdi taa İzmir e gitmek. Oradaki sevdiklerimin sayıca fazlalığı bile yetmiyor şimdiki üzüntüme. 10 gündür sorumsuzca yatıp eğleniyorken, bekar ev hayatına alışmak, 50 metrekarelik odada vakit geçirmek çok zor. Bavul hazırlamak, yardım için anneye yalvarmak ise en zoru.

Ama şimdi düşününce, bu kadar tatil çok fazla. Yani bir insanı bu kadar süre kendiyle baş başa bırakmamalı kimse. Sürekli düşünüp, aldığın kararları gözden geçirmek zorunda kalıyorsun, yani en azından ben öyleyim. Ruh halimin değişimi de bu yüzden olsa gerek. Ilaçlar sadece bir şeyleri/birilerini takmamama yardımcı oluyorlar.Ama ya çoktan yaptıklarım? Pişman olmak değil de, olup olmadığımı anlamaya çalışmak yordu beni.

Yine konudan saptım, konum olmamasına rağmen. Düşündüm dedim ya, şu an yaşadıklarımın, hayallerim veya işte gerçekten yaşamak istediklerimle alakası olmadığına karar verdim. Ama daha kötüsü, doğru düzgün bir hayalimin olmadığını fark ettim. Kimlerle nerelerde ne yapıyordum bilmiyorum, ama herkes bir şeyler için çabalarken ben bencilliklerimden baska bir şey görmüyorum şu aralar.

Keşke daha farklı olsaydı demeyeceğim, olamazdı çünkü. Bunun için özel olarak suçladığım insanlar var, onları asla affetmiyorum. Simdilik yavaş yavaş yok oluyorum. Gerektiğinde bunun için de bir şeyler yapacağım.


Onlara mahvedişleri için de teşekkür etmeli miyiz?

Affetmek kavramı hayatımın çok büyük bir alanını kaplar hale geldi. Herkesi affettim demiyorum ama çok şeyi affettim. Ya da göz yumdum. Bildiğim şeyleri bilmiyormuş gibi, yaşadığım şeyleri yaşamamışım gibi yaptım. Ki bu benim olduğum kişi değildi. Bu benim meşhur kinci yanım değildi. Sanırım en sağlam yanım olan kötü tarafım büyük hasar almış durumda.

Bir rüzgara kapıldım gidiyorum
sonu hayır mı şer mi bilemiyorum...


İnsanlar konuşurken bir şeyleri tarihe bakınca fark ettiklerini söylüyorlar, imreniyorum. Ayın 8’inde 6 yıl olduğunu fark ettim diyorum ben sadece, bugün 15’i demek ki 2 hafta olmuş diyor bir başkası, sadece bakıyorum. İnsanların zamanla birlikte ilerleyebilmesi mükemmel bir şey. Bense uzaya fırlatılmış tenekeden bir roket gibiyim. Her dönüm noktamda bir parçamı kaybettim. Kaybetmeye de devam ediyorum geriye ne kaldıysa. Ufacık olmuş hissediyorum, kaybolmuş hissediyorum ama olduğum yerde duruyorum. Yani sanırım bende değişmeyen tek şey hâlâ kendi başıma tezatlıkların başkenti olmam.

Siz denize girmek, suya kendinizi teslim etmek, yüzmek ya da denizin kenarında oturup ayaklarınızın kuma gömülmesini izlemek hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama bunlar bana en çok düşünme ve kendi kendime kalma imkanı veren aktiviteler olduğu için, ben oldukça seviyorum. Geçenlerde de denizin sahille birleştiği noktada oturup bütün her şeyi kafamda tekrar yaşadım. Orada ne kadar oturdum bilmiyorum, bir saat de olabilir bir hafta da. Zamanla birlikte ilerlemeyi bıraktığımdan beri kafam çok karışık. Sonuç olarak uzun uzun düşünmek bana bir çıkar yolu göstermedi. Uzun uzun yazmak da öyle. Zaten bir şeyleri uzun uzun yapmak ne zaman neyin çözümü olabilir, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim şey dönüşümlerim yanlış yöne sapmaya başladı.

Ben yoruldum! Söyle senin gücün var mı hala..


İnsanların yüzünde mahcubiyet ve hassaslık görmek istemiyorum artık. Sanırım beni en çok yoran şey bu. Birinin bana karşı boynu eğik durmasına tahammül edemiyorum, suçu olan benmişim gibi. Hep kalpsiz olan olduğumu bilmek istemiyorum. Bu gerçeği yok saymak istiyorum. Sanırım herkesi affetmeyi bu yüzden çok istiyorum.

Çoğu zaman olduğum kişiden memnun değilim ve çoğu zaman da bunu değiştirmeye gücüm yok. O yüzden her zaman en iyi bildiğim şeyi yapmaya devam ediyorum. Sürekli gülüp, ciddi olaylardan bile komik bir şey buluyorum ve hayatı ciddiye almıyorum. Yaşamanın ciddi bir müessese olduğunu iddia edip bütün günlerini doldurmaya çalışan insanı yitirdiğimden beri artık hiçbir şey yapamıyorum.

Thursday, September 11, 2014


Büyümek ve daha fazla uyumak istemiyorum.
Büyümenin gerektireceği hiçbir şeyi yerine getirmek istemiyorum.
Bedenim ve yaşım büyüdükçe kalbimin daha güçlü olması gerekmez miydi?
Süt içerken güçlenecek olan sadece kemiklerim miydi anne?
O zaman ben artık süt içmek istemiyorum.




Sahi ne zaman gitti tren?

Başımdan sırtıma ve hatta kollarıma doğru felaket bir ağrı var. Sanırım boynum tutuldu.Onu geçtim,içim tutuldu.

Günlerdir yazma niyetiyle dolaşıyorum, ama klavyemin önüne eğildiğimde "İlham gelmiyor, yazamıyorum" diyorum kendime. Aslında yalan. Daha doğrusu, bahane. Kendime yazma izni vermiyorum.

"Yazmak kendini derin kuyulara bırakmayı gerektiriyor" demiştim aylar önce. Sonra da kendimi bırakmadan, kontrollüce yazabilmeyi dilemiştim o kuyuda. Meğer öyle bir şey olmuyormuş. Arada olmak diye bir şey yok. Düşüyorsan kuyuya, yarı yoldan dönemezsin. Dibe çarpmaktır düşmenin farzı. Yolunu bilerek kaybolmak diye bir şey olamaz. Kayıpsan, kayıpsındır. Hem en fenası kendi içinde kaybolmaktır, çünkü elinde bir haritan bile yoktur geri dönmek için.

İnsan nasıl güçlü, hayret. Her düşüşte omurgasını tuz buz edip sonra yine birleştirmeyi başarıyor. Ama defalarca mahvetmek o omurgayı, sonunda felç olmak demek. Bir müddet sonra bu riski alamıyor insanlar .Gençken herkes aptalca cesurdur, korkmaz hissetmekten ve sormaktan. Sonra o iğneler içine battıkça, yorulur, bıkar, korkar. Uyuşturulmuş filan değildir kimse, herkes bilinçli biçimde hissizleşmeyi seçer.

Hissizleşmemeyi seçenler, bazen de beceremeyenler vardır. Güçsüz derler onlara, bazen tutunamayan derler, ama aslında cesaret işidir bu biraz. Herkes unutmayı seçerken hatırlamak aslında bir güç ispatıdır belki de. Alışmaktansa sormaya devam etmek neden güçsüzlük olsun ki? En korktuğum kelime bu: alışmak. Gitmelere, bitmelere, silmelere, es geçmelere, yitirmelere alışmak.Öğrenmek başka, alışmak başka. Öğrenmek olgunlaşmak demektir, alışmak sıradanlaşmak.Biz ikinciyi birinciyle karıştırdığımız, daha doğrusu kolaya kaçıp yeğlediğimiz için parça parça yıkılıyor bu dünya, anlamını yitiriyor.

O kadar çok şeye alıştım ki.Alışmaya alışmaktan korkuyorum bu aralar.Hissizleştim üstelik.Dünya hali olan hiçbir şeye tepki göstermiyorum.Kimyam bozuldu sanki.Evet tepkime veremiyorum artık.

Biraz da böyle denemek istiyorum ben. Duyguların ardından koşmak, hatta sürüklenmek ve berelenmek de insan ömrünün bir parçası. Ama çoğu zaman unutuyoruz ki, asla tek parçası değil. Aileden, arkadaştan, sevgiliden, dosttan yaralanır insan, bu kaçınılmaz. O yaralar bazen hızlı bazen yavaş, ama bir şekilde iyileşir. Bazen izi kalır, hatırlatır. Hatırlatır ki tekrar aynı yolda tökezleme, kemiğini aynı yerden kırma, aynı taşa takılıp düşme. Tek bir yara izinde kalmak ancak aptallıktır.İnsan vücudu baştan ayağa açık yaralanmaya. Senin yeni yollarda yeni şekillerde yaralanman gerek. Deşecek yeni bir yer bulmalısın sen. Çünkü yaralanmadan koşmaktır aslında en büyük acı.

Dünya nasıl dönüyor düşünsene, nasıl uyumlu Güneşle. Bir yanı hep aydınlık gezegenin, ama asla aynı yanı değil. Zaman geçip gün döndükçe yeni bir yer aydınlanır, mevsimler döndükçe bir başka yer ısınır. Tek bir kıtayı aydınlatmak için durursa dünya, hayat biter. Ağustos sona erdi, mevsim dönüyor, yaz bitiyor. Edebiyatın baş harfini ve tınısını paylaşan Eylül.Ben hâlâ seviyorum Eylül Akşamı şarkısını, yine mırıldanacağım eve doğru yürüdüğüm bir akşamüstünde. Ama tek şarkıyla geçmez ki ömür, harcanmış olur. Artık Eylül'e dair yeni bir şeyler öğrenmek istiyorum ben. Hem söz veriyorum, bu sonbahar uğraşıp yağmuru da sevmeye çalışacağım.

Hayat upuzun bir sohbet gibi. Daima konuşan taraf olamazsın. Bazen için şişer, dolusundur hislerle ve düşüncelerle. Anlatırsın geceler boyu, yazarsın, bağırırsın. Sonra o evre biter. Sen sıranı savarsın. Bu sefer susarsın, dinlersin, anlarsın. Depolarsın, ta ki sıra tekrar sana gelinceye kadar. Uğraşırsın, tekrar konuştuğunda yeni ve anlamlı bir şeyler söyleyebilmek için. İşte ben ikinci evreye geçtiğimi seziyorum şimdilerde. Hani gezersin bütün gün, sonra göklere akşam iner, yorulursun. Harika şeyler yaşamışsındır belki, ya da ömrünün en kötü günüdür.  Her iki durumda da eve dönersin. Isınırsın, yıkanırsın, uyursun, ertesi sabah tekrar çıkmak için enerji toplarsın. 

İşte ben eve döndüm, kendime döndüm. Pencerede yeni bir mevsim var şimdi, hafifçe başlayan rüzgârıyla insanı ürperten, ama eskisinden de dinç hissettiren. Kendime yatırım yapıyorum ben bu mevsim. Kimsenin hiçbir şeyi olmaya takatim de arzum da yok. Kendimin evi, yoldaşı, aşçısı, öğretmeni, öğrencisiyim. Benden bir iki yaş küçük bir arkadaşım benden hayata dair bir öğüt istemişti, ben de "Hayatta güvendiğin, varlığından memnun olduğun insanlar olsun, ama asla onlara bağımlı olma." demiştim. Belki de verdiğim tek doğru öğüttür bu. Kendini kendinle tanımla sen, sıfatlar uçar, yalnız ismin kalır geriye. Ölürken bile böyle bu.

yani diyeceğim şu ki yaşamak için başka bir nefesi hissetmek ihtiyaç değildir.kendi kendinize yetmeyi öğrenin öncelikle.

Bir kısa film hayattan kalan,
Oyuncu olsan yönetmen olsan,
Gördüklerini unutmuş olsan,
Yaşamak bazen sabır ister.


                                                                                                 iyi uykularınız olsun..




Saturday, September 6, 2014

DÜZEN



 Bir şeylerin hayırlısını dilemeyeli epey zaman oldu.Bir şeyler yaşıyoruz ve işler yolunda gitmiyor hiçbir zaman.Eşe dosta anlatıyoruz ve hep aynı tepkiyle karşılaşıyoruz "hayırlısı olsun,hayırlısı böyleymiş." Bir şeyler isteğimiz dışında gerçekleşiyor ve bunun sonucunda neden hep hayırlısını dileyip bu duruma boyun eğip kabulleniyoruz.Böyle yazılmış diye aradan sıyrılıp gitmek ne kadar akla yatkın.Kim yazıyor kim yaşıyor bu hayatı?

  Ulaştığım hiçbir sonuç dilediğim gibi olmadı.Ettiğim hiçbir dua göğe ulaşıp sisteme kaydolmadı.Ben ne istediysem hep aksi oldu.Beklentilerim, belkilerim ve keşkelerimle bu defansta yuvarlanıp gidiyorum.Hasan Sas gibi bir futbolcunun ayağına denk gelmiş de kimseye paslanmıyorum gibi aynı ayak üzerinde devamlı çalımlanıyorum da bütün takımı arkamdan sürüklüyormuşum gibi.

  Eskiden tuttuğum günlük sayfalarına ilişti elim.Günlük demiyorum dikkatinizi çekersem.Çünkü çok meraklı bir annem olduğu için hiçbir zaman günlük tutmadım.Hep sayfalara karalayıp ya katlayıp test kitaplarımın arasına sıkıştırdım ya da yakıp yırtıp attım.Görseniz hepsi ne kadar umut dolu hepsi ne kadar toz pembe.Kurduğum hiçbir hayalin gerçekleşmediği yetmediği gibi içinde geçen kahramanların bile yeri yokmuş artık kalbimde.Bir çocuktan bahsetmişim sayfalarca çocuk için her gün bir yerlere gitmişim çocuğun benden haberi bile yokmuş.Öyle büyülü duygularla anlatmışım ki sanki hiç bitmeyecekmiş gibi.Adını şimdi sorsalar hatırlamayacağım o çocuk bugün ne tesadüftür ki beni facebooktan eklemiş.Anımsayamadım bile.İnan hayat bu kadar şerefsiz işte.Bir zamanlar hayaliyle uyudugun insanı gün gelince anımsayamıyorsun bile.Aşağıda ya da yukarıda bir yerlerde bir kurgu var düzen var ve biz kesinlikle ona göre yaşıyoruz yaşamak zorundayız.Bizim söz hakkımız bile yokmuş gibi.Ama ben bu hikayenin böyle olmasını hiçbir zaman istemedim ki? Düzen bozulmasın diye ben kötüye mi gitmeliyim yani?

   Çok şey yaşadım, büyüdüm. Çok şey yaşadım, beni üzmüş olanlara da anlatmıştım bunları, bunu bile bile beni üzmüşlerdi. Bu yüzden değişim iyi oldu, artık kötü günlerden çıkış kapısı aralamak için annemle konuşuyorum, arkadaşlarıma sığınmıyorum mesela artık ya da dizi açıyorum. Artık daha sağlamım, daha sabit duruyorum. Katı oldum demiyorum, ama kendimi bir insana o kadar da bitişik görmem artık; korkunç bir çaresizliğe gireceğime gerçekçi bir şekilde çözüm bulurum. Neyse, o eski şeylerin bana niye etki etmediğini anladım, çünkü ben çok değiştim, değiştim ben artık. İyi anılarla büyüdüm, hala içimde iyi duygular var belki o günlerden, farkında bile değilim, bilinçaltı gibidir. Ama sanki ben onları yaşamamış gibiyim, internette görsem, yemek yerken karşılaşsam, önümde dursa da sanki ben onları yaşamamış gibiyim. Belki çok zaman geçtiğindendir, belki artık çok takıntılı bir insan olmadığımdan, en azından çabaladığımdan. Ben artık mükemmelliğe de takmıyorum, “Bunu hiç düşünmemeyi dilerdim” de demiyorum bir şey alakasız bir şekilde kafamı kurcalarsa. Onlarla yaşamayı öğreniyorum, onları tehdit olarak görmüyorum, duyguların anlık olduğunu idrak ettim artık. Ve ilerlemek de yeterince güzel. Daha fazla saygılıyım, kendimi işe yarar iyi bir birey olarak hissediyorum. Kendimle olan şu anlaşmazlığım bitti, iliklerime kadar hissediyorum.
Zaten, bunu kaç kere söyledim bilmiyorum ama benim ve aile bireylerimin sağlıkla ve mutlulukla yaşadığı, iştahla yemek yediği her gün ben iyiyim. Sıradan gördüğünüz, sıkılacağınız bir günde ben iyiyim.O yüzden artık basit şeylere takılmıyorum pek.  Sıkıntılı bir durum varsa ama geçiciyse geçmesini beklerim. Yaşamayı sevmek güzel şey. Mesela sevgiliyle ayrılmak üzere olmak; küçükken oynadığım, “Bu oyunda işler rast gitmedi, kapatıp yeni bir oyun açayım” dediğim bir DxBall gibi ama yaşam öyle bir şey değil. Kapatıp yeni bir oyun açayım demek yok. Bu yüzden ilkine karşı toleranslı olabilirim ama yaşarım. Ben ve ailem hareket ettiğimiz sürece her şey yolundadır. Bu yüzden geçmişte kalan şeylere üzülmüyorum. Akut üzüntü elbette olur, takılmamak gerek.

ve unutmadan elbet bir gün ben de mezun olacağım beni yeniden sınıfta bırakan sisteme hayırlısı buymuş demiyorum her yeni başlayan günde sövüyorum sadece sövüyorum.

Tuesday, August 19, 2014

o zaman hemen git radyoyu aç



"Beddua etme, döner dolaşır seni bulur," derler eskiler. Benim ettiğim beddualar parasızlıklarından mıdır nedir hiçbir yere uğramadan bana geldiler. Biraz olsun gezmediler. Kimin çok kötü bir hayat yaşamasını dilediysem hepsi mutluluktan ölme kıvamına geldi. İstediklerini elde ettiler. Güldüler, mutlu oldular, bunları paylaştılar, iş hayatları yoluna girdi, güzel birini sevdiler, aşk hayatları sorunsuz ilerlerdi, yıl dönümlerini ay dönümlerini falan kutladılar, hiç yalnız kalmadılar. Sadece dünya genelinde gerçekleşip herkesi üzen şeylere üzüldüler.
Bana öyle olmadı ama. Ben hep bir şeyler kaybettim. Ben yanımda birileri bulunsa da hep yalnız hissettim mesela. ”İnsan zaman içinde parça parça ölür” diye bir cümle okumuştum. Bu benim bir parçamın cenaze metni.

Beni terk eden ilk şey huzurlu uykularım oldu. İnsanların çoğu rahat uyuyamadıklarını düşündükleri geceler için “Hiç uyuyamadım” derler. Bu hesaba göre gidersem sanırım 3 aydır hiç uyumadım. Olaya daha geniş açıdan bakarsam 1 yıldan uzun süredir hiç uyumadım. Daha da geniş bakarsam net olarak 6 yıldır falan uyumadım. Ama bu kadar geniş bakmıyorum artık. Bu bir yanlış çünkü. Herkes kötü şeyler yaşıyor, acılar yarıştırılmaz. Genel bakmayıp anı kavramaya çalışıyorum sadece. Kim ne derse dersin, her genelleme üzücüdür.

Hiç kimsenin bana dayanmasını istemez hale geldim. Bana soru sorulmasın, benden yardım beklenmesin, bana şaka yapılmasın, bana ağrılarından bahsetmesin kimse, bana üzgün olduğunu söylemesin. Kimse benden ilgi beklemesin. Atsınlar beni bir kenara. Üzerime hiçbir dikkat çekmeden oturup izleyeyim herkesi. Birilerini konuşturayım ki kimse bana “Sen nasılsın?” demesin. Kimse bana benzemesin. Sevdiğim bi şeyi anlattığımda onu sevmeye başlamasın, okuduğum kitaba, dinlediğim şarkıya hayran olmasın. İnsanlarda kendimi görmekten ölesiye kaçtım böyle. Bunlar normal hatta yüksek kısmın hoşuna giden şeylerdir. Nüfusun %2’lik ya da %4’lük kesimi olur ya hep farklı olan, bi uyumsuzluk çıkartan, planları bozan, çoğu zaman dikkate alınmayan. O kesimden hissediyorum kendimi ve o kesimin geri kalanıyla da tanışmak istemiyorum.
Kendi başıma hiçbir şeyi aşamama düşüncem hala mevcut lakin bazı güzel insanların sohbeti sonrası biraz biçim değiştirdi. Hakkımda hemen hemen hiçbir şey bilmeyen biri bile bana "Olayların içinden çık, her şeye müdahale etmeye çalışma" dediği zaman ancak fark ettim halimi. Belli bir düzenekle işleyen bir makine var ve ben tam ortasında oturmuş, “Böyle işlemesin” diye ağlıyorum sanki. Hiçbir tuşuna basmadan, makineyi yönetenle konuşmadan, kendi kendime. Sorunu bilerek, çözüm aramadan. 

Uzun zamandır gerçekten kahkaha atmıyorum ama önemli değil. O da olur elbet. Buraya gelmem bile kolay olmadı neticede.

Hayatımdan giden insanların en çok gülüşünü özlüyorum.
Hala bir gram kahve içmediğim halde uykusuz kaldığım geceler oluyor, yavaş yavaş buna da alıştım. Kaçıp gitme isteğim uzun zamandır var, ona da alıştım. Olduğum yeri sevmeye çabalamaya alıştım. İnsanları oldukları şekilde kabul ettiğim halde onların sürekli beni yargılamaya çalışmalarına da alıştım. Ben bu kadar şeyle uğraşırken kafam da sürekli gürültü varken diğer insanların küçük dertlerini bana büyüterek olaylı bir şekilde anlatıp sadece şikayet edip hareket etmemelerine de alıştım. Bu bana sürekli bir yorgunluk hali yükledi, ama inan bana o yorgunluğa bile alıştım. Bi gürültüye alışamadım. Her fırsatta daha fazla sessizlik için yalvarıyorum. O da olacak elbet. Gelecek kaygılarım uğruna biraz harekete geçmeyi istiyorum artık. Her şey zamana bağlı gerçi.

Demem o ki, ben her ne kadar her günümü planlayarak hareket etsem de hayatıma yaptığım hiçbir plan tutmadı. Yapamadım, olduramadım, işler düşündüğüm gibi gitmedi. O sevmediğim insanlar neden bu kadar mutlu hala anlamıyorum.

Ama hayat devam ediyor. “İyi ki” mi “maalesef” mi ? Henüz karar veremedim.


Thursday, August 14, 2014

Hiçbir yere sığamıyorum ve hiçbir yerde kalamıyorum. Bir şeyler hep eksik ve ben hep bir şeyleri kaçırıyorum.

Saturday, August 9, 2014

Yeni Bir Gün

Duruyorum.İyi olacaksam eğer durmaya devam edeceğim.Yerimde saymaya, her gün yatağın aynı tarafından uyanmaya.İyi olacaksam eğer hazırım panjurlarımı açmaya.Ama  insanlara “İyi misin?” diye sormayı bıraktım, sanki sormanın bir faydası olacakmış gibi, alacağım cevaplara hazırmışım gibi, bu aralar fazla hassas değilmişim gibi. İyileşmekte olan insanları rahat bırakmak gerek, onu fark ettim. Sanki iyi misin diye sormak iyi yapacak gibi geliyor insana, belki de her şey daha iyidir.Bana kötülük yapanlar dahi iyi olsunlar istiyorum.
Kötü olmakta bir durum halidir neticede ilişki belirtir, iletişimdir.Kalbin acır.Göğsünün tam ortasında bir yük vardır patlasa rahatlayacaksın ama olsun kötüler de bazen iyidir.Ders verirler sana.Hayattan, insanlardan ders alırsın.Yeter ki hiçbir şey geç kalınmış olmasın. Artılarımız bol olsun..

Güne nasıl uyandığımız önemlidir.Güne başlamak önemliydi evet.Her yeni başlayan güne yeni bir yıla başladığımız gibi başlamalıyız aslında.Kendini biraz rahat bırak, diyorum kendime. Güzel günler bizim olsun sonra. Güzel sabahlar. İşlerimiz güçlerimiz rast gitsin diyorum hep. Zor zamanlar da kalırsanız sarılın birilerine inan en iyi terapi.Fırsatınız varsa sarılarak uyanın.

O yüzden hayatımdaki insanlara o temel huzuru sağlayan şeyleri diliyorum, hepimiz ferah olalım, iyi olalım, gülelim. Güzel uyuyalım, uyanmak bizi iyi bir güne hazırlasın. İyi insanlarla karşılaşalım,
 işimiz gücümüz rast gitsin.


Saturday, August 2, 2014

Ardımızda birçok şeyi bırakıp belkilerle ve keşkelerle yaşamaya devam ediyoruz.Çok fazla keşkeler biriktirdik. Kaçamayıp da saklanan kediler gibi sığındık belkilerimize.Öylesine bir başımıza kaldık ki haykırsak kimse kımıldamayacak. Bazen o kadar çok umutsuz kalıyoruz ki bunun tek çaresinin "sevmek" olduğuna inanıyoruz.Kocaman bir boşluğa düşüp oradan birilerine bizi almaları için sesleniyoruz. Umutsuzluk dipsiz bir kuyu gibidir. Kime, nereye sesleniyoruz ? Birilerini sevmek, bağlı ya da bağımlı kalmak her zaman işe yaramayabilir.Çünkü sensiz mutluyken , sen yokken bir düzeni olan insanların kapısını sırf sen umutsuz,yalnız ve mutsuzsun diye çalamazsın.

Umutsuz olduğun anda yıldızlara bakmayı dene.Gökyüzünde ne çok yıldız var bak.Hepsi senin.Şimdi bir dilek tut ve kaymasını bekle.

Wednesday, July 30, 2014

Uyuşmadığımızı kabul edemediğimiz, başından bırakmadığımız, onun yerine düşüne düşüne kendimizi yıpratmamıza sebep olan insanlar. Olsun, sizlerden de bir şeyler öğrendik. En nihayetinde, hayatın kıymetini. Sizden değil elbet tam olarak, o düşünce sarmalından ve sonrasında düzlüğe çıkmamızdan. Peki sizin yanınıza yenileri eklenir mi? Sanırım gün içinde üzecek şeyler olsa da, eğer geçecekse zorlanmanın, alışmanın ve kabullenmenin sanıldığı kadar dayanılmaz duygular olmadığını öğrendik. Bilmem bu o zamanları hafife almak mı oluyor? Ama artık “ne olacak bu durum, elimden kaçıyor gidiyor bu kazandığımız” diye düşünmeyiz, “olmadıysa demek ki” deriz ve kendimizi yıpratmayız be. Bence yeni insanlarla tanışmak şart. Boş ver.Ama her zaman en önemli getirinin aile olduğunu unutmamak gerek. Sevda gelip geçer, dostluklar kalbinizi delip geçer fakat aile hep hayatınızın merkezinde kalır.Bayram olunca bunu anladım.Hepsi yanımdaydılar ve kalbim bir kere bile başımdan geçenlere acımadı.Aklımdan geçenleri karşıma koymayı erteledim çünkü ailem vardı karşımda.Bana destek olan.Suratım düştüğünde "hayırdır" diyen bir aile.Belki eksik bir aile ama olsun..

Kendini biraz rahat bırak, diyorum kendime. Güzel günler bizim olsun sonra. Güzel sabahlar. İşlerimiz güçlerimiz rast gitsin diyorum hep.. Dua ediyorum. Bakışlarım yine bildiğim gibi olsun dünyaya. Yorulsak bile, bizi her zaman mutlu eden, deşarj olmamızı sağlayan şeyler işe yarasın. Ferahlayalım mesela. İyiye gidelim. Çaba sarf ederiz o zaman. Sakin olmak en büyük hakkımız değil mi? Huzurla yaşadığımız sıradan günler… Kitabımı okuyup dizimi izleyip sevdiğim insanlarla vakit geçirerek mutlu olduğum zamanlar… Biliyorum, insanın içinden kendine destek olması lazım. Mutsuz olduğunu kabullenmek ve iyiye gideceğine inanmak..

Üstelik aydınlığımız da arttı bu ara. İşlerimiz yoluna girer. Bildiğim hayatı özledim


yine de inanma sonsuz aşka..


Monday, July 21, 2014

Masstival Aşkım Burnumda



  2007 yıllarında takılı kaldığım punk ruhu ve Avril Lavigne sevgisi beni İstanbul a sürüklemişti.O yaşlarda ipodumun en vazgeçilmez şarkısı Sk8er Boi. Hikaye de tam öyle başlamıştı.

He was a boy 
She was a girl 
He wanted her 
 She'd never tell secretly she wanted him as well 
But all of her friends 
Stuck up their nose 
They had a problem with his baggy clothes
 
Tam da böyleydi işte konserde görüp platonik olup içime atmıştım.
Pantolunun yırtıklarında yavru bir kedi bile girebilirdi.Eskimiş vansları vardı.
Pembe masstival bilekliği rengine rağmen en çok ona yakışıyordu.
Gür saçlarının üzerinde yer alan wayfarer gözlükleri tam da o zaman moda olmuştu.
İçimde ki asi ve ergen ruhu onunla tanışmama engel olmuştu.

O yıl Masstival de hepimizin tanıdığı biri daha vardı.Arkadaşlarımın ısrarıyla onu dinlemeye gitmiştik.Gökçe ve şarkısı Böğürtlenli Reçel çalıyordu çimlerin en ucunda minik bir sahne şahane bir performans ile.O da oradaydı.Elinde kutu birası ile etrafta güneş gibi parlıyordu.O benim festival alanımdı.O bana bakarken ben başka yerlere bakmaya çalışıyordum.Onun bakmadığı zamanlar da ise gözlerimi ondan alamıyordum.Çaktırmadan onun arkasına geçtim.Ve işte tam da o şarkı çıktı ilk defa duymuştum.
"Aradim seni bu şehirdeeee hadi kork düştüm peşine, bulursam seni bir yerde nara na nan naa"
Hava kararmaya başlamıştı.Bilirsiniz hava kararınca fırsatlar artar,utançlar azalır.İki tarafta birbirini tanımak için fırsat arıyordu buna emindim.Yalnız kalmak için sürekli gruptan ayrılıp farklı farklı stantlara yönelip ya da telefonla konuşuyormuş gibi yapıyordum.O da gözleri ile beni izliyordu.Bu yalan değil bunu sizden gizleyemem.Bira alırken çantamı yere düşürdüm biri aldı ve pardon çantan dedi.Kafamı heycandan kaldıramıyordum ya oysa diye.Ama gördüğüm ayakkabı bir vans değil yeşil bir converse idi.Tamamen hayal kırıklığına uğramıştım.Teşekkür bile edemedim.Aklımın bir karış olduğu ilk regl dönemimde aşık oluyordum ve kasıklarım çatlayacak gibi hissediyordum."Kafaya taktim seni ben ya benim olacaksin ya benim"
Konser bitiminde herkes yanımdayken yanımıza bir kız geldi tanımadığımız ve beni göstererek Arkadaşınızla,arkadaşım tanışmak istiyor dedi.O an inanın dünya durdu ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyordum.Ona baktım ayaklarıyla toprakta şekiller çiziyor boynu bükükler gibi etrafında telaşlı bir şekilde dolanıyordu.Bizimkiler güldü.Evet, herkes benimle dalga geçiyordu.Bütün kahkahalara kulak tıkamam varken gerek yok dedim.EVET.deli gibi isterken GEREK YOK dedim.Ve dünya durdu.Onunla bir daha karşılaşmamak üzeri festival bitti.

7 years from now 
 She sits at coffee
Guess who she sees ????

Evet, ben bugün onu gördüm.O olduğuna o kadar çok eminim ki.O da beni gördü.
Fakat o ben olduğuma emin miydi bilmiyorum.
Değişmişti.
Onun da punk ruhu geçmişti belli ki artık.
Efendi bir çocuk duruyordu karşımda.Yine 7 yıl öncesi gibi gözlerini ben baktığımda benden kaçırıyordu.
O an kendime milyonlarca soru sordum.Ama tek hatırladığım burda mı yaşıyordu sahiden
Bu kadar yakın mıydık birbirimize.
Ona doğru yürüdüm.

Sorry girl but you missed out 

Evet gerçekten çok üzgünüm tabii ki de gidip ona merhaba diyecek halim yoktu
zaten elini sahiplenmiş bir kız vardı çoktan

Herkes hayatı boyunca yüzlerce insan tanıyor.Ve sadece bir iki tanesini hayatında yer ediniyor.
Bazen fırsatlar çıkıyor karşımıza ama biz o an kendimiz için yeterli olmadığını düşünüp kaçıyoruz hemen yasaklı bölgeden. Ya da kendimizi karşımızda ki için yetersiz görüyoruz.Kaybediyoruz. Size tavsiyem bir şeyi gönülden istiyorsanız asla gurur yapmayın.Velhasıl hayatınızın aşkını başka kalplere emanet edebiliyorsunuz.