Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Monday, May 13, 2013

Greg Laswell – Off I Go


Müzikle uyumaya alıştığımdan beri her gece kulaklıkla boğulma tehlikesi yaşıyorum. İzmir e geldiğimden beri ipodum olmadan dışarı çıkamıyorum. Yaz kış her gün duş alıyorum, daha da kötüsü duş almadan evden dışarı bir adım atamıyorum. Gün içerisinde sebepsiz gerginsem bil ki bu o sabah duş alamadığımdandır.Toplu taşımalarda yurdum halkına çok gülüyorum ama yazın sinirlerimi azdırıyor. Otobüste duş alabilecek yerler inşaa ediyorum kafamda. 

Çok mutsuz olursam midem çok bulanıyor. İnsanlar mesajlarını gerçekten görmediğim ve benimle konuşma
hevesleri geçtikten sonra ay görmemişim ki mesajınııı :))) diye cevap yazdıklarım olarak ikiye ayrılıyorlar. Son iki yılda çok kötü bi alışkanlık edindim MESAJLARI GÖRÜP CEVAP VERMEME, ARAMALARI CEVAPSIZ BIRAKMA gibi..Bu çok ağır bi saygısızlık ama oldukça kaygısızım bu konuda..Kahvaltı yapamıyorum, bir şeyler yiyebilmem için uyandıktan sonra en az 1-2 saat beklemem gerekiyor. Domatesli biberli köy kahvaltılarını elbette severim ama hızlı geçen hayatımda mor kaseme döküp yediğim meyveli müsli beni daha çok mutlu ediyor.

Çaydan nefret ediyorum, sırf Türk olduğum için çay sevme gerekliliğim olduğuna inanmıyorum, zaten hayatımda sayılı çay içtim. Elma yiyemiyorum, lifli meyveler çok canımı sıkıyor. Soğansız ve sarımsaksız bir dünya düzeni olduğuna inanmıyorum. İnsanlar hepçil olarak dünyaya gelmiştir. Sadece ot yemek otçul canlılara mahsustur..Koyunluk yapmayın. İnsanların bildiğimiz sarmaya, dolma demesi kadar sinir bozucu bir şey yok. Saçım toplu olduğunda ilkokul yıllarıma geri dönüyorum. Saçımı toplamadan yeme girişimine başlayamıyorum. Kot pantalon gibi beni sıkan şeyleri giyemiyorum beni geriyor, ben gerilirsem ortamda ki herkesi gererim. Esofman giyme kültürü olmayan bir ülkede yaşamaktan nefret ediyorum ve sizin acizliğinize kalmasak okula pijamayla gitmeyi bile düşünüyorum. Zaten uyurken pijama gibi şeyler giymeyi sevmiyorum. Açıkcası sınırlar içinde yaşamayı sevmiyorum.

 İnsanların yemeğe ve kitaba harcadıkları paraya acımalarını anlayamıyorum. Horlama sesine tahammülüm yok, uyurken ve uyanıkken. Hayvanları sadece tabakta seven insanlar çok ilginç ve kabul edilemez. Birini seviyorsam bıkana kadar seviyorum tıpkı aynı şarkıyı sıkılana kadar dinlemek gibi. Sevmediğim insanlara bunu belli etmem, direkt yüzüne söylerim, ay sen ne gereksizsin gibi. 

Film izlemek genel olarak sıkıcı gelirken dizi izlemek kadar sevdiğim bir şey kesinlikle yok.Filmin yarısında uyuyup kalırım.. En sevdiğim şey yasa dışı cani ve vahşice olan çizgi filmler izlenmeye değer en iyiler. Dereotu ve Maydonoz hiçte kötü değil.. Çay içen değil de alkol alan insandan zarar gelmez. Kendimden 10 yaş küçüklerle takılmak hayatta en sevdiğim şey. Kendime olan kızgınlığımı genelde insanlara sataşarak çıkarıyorum, bi de böyle çok uykum olup da uyuyamadığım zamanlarda hep karalıyorum. 

Son olarak İzmir den nefret ediyorum , hayır İzmir güzel ona lafım yok ama ders,sınav,antreman olmayınca güzel..Yani sana bana değil bu şehrin güzelliği. AMA yine de İzmir i çok abartıyonuz gibi, benim gitcem diye ödüm kopuyo.. Siz zaten genel olarak hep abartırsınız.Galiba ben okumadığım bi şehirde mutlu ve memnun kalmayı başarcam. Ve önümde daha koca bir 10 yıllık eğitim süreci var

Rast gelsin bacım





Thursday, May 9, 2013

BİRA






Hayatınızın üniversite dışında başka hiçbir döneminde 
aileniz size alkolik olmanız için para göndermez

Sen hele bir ara, gece gündüz hep bira..
Yok tamam bu böyle olmaz ama bira işte dokunduğun yere akmış arpanın suyu..Yazacak bir şeyim artık kalmamış gibi. Bir nedeni yok, üstelik. Hayatım yapmam gerekenlerle dolu ve çoğuna yetişemiyorum, sadece ayak uyduruyorum. Eskiden daha çok yazıyordum. Aslında, yazabiliyordum. Şimdiyse yazıp, taslaklara kaydediyorum ve nedense paylaşmak istemiyorum. Umursadığım şeyler gitgide azalıyor ya, belki onunla alakalıdır, emin değilim. Ama umrumda da değil. Yalnızlıkla iyi anlaşıyorum. Her şeyimi bilen insanlar aslında hiçbir planımı bilmiyorlar, her şeyle dalga geçmekten sıkıldığımın ama kendim olmaya dayanamadığımın hiç farkında değiller. Neyse ki böyle şeyler önemli değil, aslında kim olduğun hiç önemli değil. Önemli olan onların ne gördüğü, ne anladığı, ne bildiği. Hiçbir şey bilmiyorlar. Az önce kulaklığımı takıp bir yandan en sevdiğim şarkıda dans edip bir yandan su içiyordum. (BOB  Bruno mars-nothin on you) Şarkı beni o kadar çok kendimden geçiriyor ki bi an kendimi elimde bira şişesiyle sahilde dans ederken buldum sahiden gittim ve geldim..Kendimi orda unutmak istedim.Gençler hep içerler..

Yıllar geçmiş üzerinden salonda ki koltuklar değişmiş maç izlenilen ilk kumandalı televizyonumuz artık yok
Birasını doldurduğu bardaklardan bazıları hala rafta, koyduğu masanın modası geçti yok artık o da.
Aycell ve Aria artık olmuş avea. Oysa ki o yıllar Galatasarayın sponsoruydu Aria.
Babamı nasıl severdim biliyor musun, onunla Galatasaray maçını izleyebilmek, 
onun Galatasaray a olan o bitmeyen fanatik ruhuna, 
yerinde duramayan tavırlarına şahit olmak için Fenerbahçeli olduğumu gizleyecek kadar çok severdim.
Babam gol diye bağırdığında ağzından çıkan o güçlü ses beni güvende hissettirirdi.
Hani hepimiz söyleriz  "işte benim babam"
Babamdan dolayı benim çocukluğum bira fıçılarının üzerinde oyun oynamakla geçti. 
Yedi yaşında ki bir çocuk için boş bir bira şişesi çok şey ifade edebiliyor bazen, düşünsene. Babamın işi bitene kadar eğer mevsimlerden yazsa ve müşteriler dışarda takılıyorsa bira şişesi benim mikrofonumdur içerde dünyayı umursamadan saatlerce dans ederdim 
arada beni yoklamaya geldiğinde ne yapıyorsun der utanır hiiiiç derdim.
Eğer mevsimlerden kışsa bu kez müşteriler içerde ben dışarda ki parkta 
bira şişelerinin içine kum doldururdum. Babam o yaptığıma çok sinirlenirdi ama sesini çıkarmazdı.
Babam beni incitmeye korkarken şimdi ki nesil kalkmış hunharca zedeliyor ruhumu, 
ama o gittikten sonra bunu yapmanıza müsade etmedim.

Alkol mutlu insan işi değildir. Alkol sevilen insan işi de değildir. Bir eksikliği kapatır insan alkol aldığında. Mesela o yanında değil mi, içersin. Sigara gibi bir şeyleri atmaya değil içinde biriktirmeye yarar ancak. Akıllı insan işi de değildir, kim hayatını göz göre göre mahvetmeyi seçer. Kim asla sahip olamayacağı birine tapınmak ister. Anlaşılması çok güç, hatta gereksiz. Ben kafama uyanı yaparım muhtemelen, bana karışma. Önce kendimi, sonra seni mahvederim, bana bulaşma. Olabildiğine uzak ol işte, olabildiğine sığ. Zarar görme. Ben kendimi öldürürken sen asla incinmedir alkol.

Sevgiyle bakabildiğin bir geçmiş, istekle bakabildiğin bir gelecek görmüyorsan, bazen elinde hiçbir şey yokmuş gibi geliyor. Sonra da etrafına zarar veriyorsun, hem sevdiklerine hem de seni sevenlere. Ancak bu kadar uzaklaşabiliyor zaten insan kendinden. Uzaktan gördüğün şeyle gurur da duymuyorsan ellerindeki boşlukları anlıyorsun, doldurabilmek için de sadece ağlıyorsun.

Sevgiyle bakacağım geçmişi o şişelerin kırıkları kesip attı. Öyle derin kesti ki kabuk bağlamıyor. Dünyanın en çekici gelen ama aslında en anlamsız olan şeyine köle olup bizi beynimizden uzaklaştırmasını diliyoruz üstelik buna para bayıyoruz bu çok saçma..Uzaktım çok uzaktım bütün fabrikaları yakabilecek kadar nefretim vardı, ama bir kaç dönemdir benimde tadı damağımda. Ama kendimi öylesine şartlamışım ki beynim sarhoşluğa yenik düşmüyor, dedim ya canımı acıtan şeylere müsade etmiyorum.

Her gece ağlamanın insana kattığı herhangi bir şey yok. Acıya alışıyorsun dedi. Bir gün olsun ayık değildi. Sadece içmek için dışarı çıkar. Baykuş diyodum ona. O içebildiği kadar içerdi. Üzülürüz. Birbirimiz için. Asla iyiye gitmiyor çünkü hiçbir şey. Dayanabildiğim kadar dayanıyorum. Otokontrolü bir daha bırakırsam asla yakalayamam dedim ona içmedim, haklısın dedi. Haklı mıyım gerçekten. Soramadım. Onun da ne kadar kötü durumda olduğunu biliyorum çünkü. Sonra kalktık. Arabayla gitmemiz gereken yeri yürüdük. Belki koştuk. Şarkılar dinlettim ben ona, yattığımız çimde. Bağırmak istedi, bağırabildiği kadar, onu tuttum. Saat geç olmuştu. Yatırdım yanıma. Onun gibisini bulur muyum dedim tekrar. Sormadı, ikimiz de cevabı söylemeye korkuyorduk çünkü. Parmaklıklara sığınıp beni insanlara muhtaç hale getirdi dedim. Muhtaç değil, eksikti. Söyleyemedim. O ağladı sonra, ben daha çok ağladım. Sarhoş değildim. Ama iyi de değildim. O öldü sonra. Ben de öldüm orada, onunla. Sonra kalktık bize mezar olan okulumuzdan. Çıkardığımız maskelerimizi taktık. Ne o bulabildi asıl aradığını ne ben yapabildim asıl istediklerimi. Ağlamak insana bir şey kazandırmıyor Simge dedi. Haklısın dedim. O geceden sonra o ölmüştü zaten orada. Ama ben de ölmüştüm ya zaten orada, onunla. Kötü durumdaydı o karanlık yolun sonundaydı kayboluyordu. Uzun zaman görmedim haber almadım merak ettim ama araştırmadım. Sonra tesadüfen gördüm. Koşarak geldi, gözlerinin altını işgal eden tüm morluklar uçup gitmişti canımı çıkartırcasına sarıldı, korkmadım değil..
Kulağıma cıvıl cıvıl bir sesle teşekkürler dedi. İkimizde ne için olduğunun farkındaydık.
Onunla birlikte yeniden doğdum.  


Ardı sıra dizilmiş barların önünden yürüyorum şimdi herkes maç izliyor önlerinde maçın keyf-i gideri birası
Yüzlerce bira var herkesin bir tercihi var,  ve tercihleri onları kuyu dibine atıyor. Mekanın tuvaletine giriyorsun ince topukları dengeleyemiyor sarhoşluğu.. Rujunu tazeliyor ve dimdik yeniden çıkıyor o kapıdan, kendini kandırıyor.Parayı en çok alkole veriyorsun.3 gün okula gitmeyip o parayı bir gece içmeye ayırdığın oluyor bazen. Önce içine atıyorsun sonra da sabahın beşindesin. Miden intikam alıyor, klozet başında hem de aklına gelebilecek en iğrenç şekilde uyanıyorsun. Bomboşsun oysa. Her açıdan. Farklı olabilirdi ama tercih etmedin. İstediğin şey tam olarak buydu, şişeleri boşalttığında üzülmeyecektin, şimdi de üzgünsün. Yaptıklarına değil de olacaklara. Bencilliklerine değil de, yaşanacaklara. Yapabilmek için ısrar ettiğin şeyler, aklına getirmeyip, düşünmemeye çalışarak ancak yapabildiklerin önce rüyalarla sonra da banyolarla kovalıyor. Ve ancak sabahın altısında sarhoşluğundan çıkarken seni ezan yakalıyor. Ne yaptığının bir önemi yok artık, oysa bir zamanlar tek umursadığın şeydi. 

İnancın vardı iyi dileklerin vardı. Geceleri uyumadan önce annen sana öğretmişti sen ne dilersen bir gün o senin için onu gerçekleştirir..Büyüdükçe köreldi dualar , dilekler. Duaları alkol sıvadı.. Şimdi sadece gidebilmiş olmayı umursuyorsun, başarısız olmayı hiç sevmiyorsun.

..

Gece yatağa uzandığında hiçbir şey düşünmeden uykuya dalabilen insanlar var, ne kadar şanslı olduklarını bilmiyorlar. Sonra bir de sadece düşünmemek için uykusuz kalan sen varsın, gündüzler çabuk bitsin diye güneş ışığı olduğunda yataktan kalkmıyorsun. Çünkü gündüz mutsuz olmak koyuyor, gece mutsuz olmak daha alışılmış. Birini mutsuz etmek kolay, kendi mutsuzluğunla yaşamak çekilmez. Farkındalığın ne kadar çok olursa olsun kabullenemeyeceksin çünkü. 
Birileri bir yerlerde öyle mutluyken senin bunları çekmek zorunda oluşunu. 
Bitmeyeceği gerçeğini de biliyorsun içten içe. 
Sonra da uykusuzluklar var. 
Seni hayatta kalmaya zorluyorlar.
Her zaman için en zorlandığım konu yataktan kalkmak oldu. Yeni bir şeylerin başladığını kabullenmekle ilgili ciddi sıkıntılarım var çünkü. Ama şu an, kalktıktan sonra olduğum ortama alışma sürecim var ve bu beni çok yoruyor. Bazen yatıp hiç uyanmamak için çabalıyorum. Günler geçsin diye bekleyip, zaman dursun istiyorum. Sonra beklemekten sıkılıyorum, zaten hayat da kimse için durmuyor.
Bu garip bi hastalık. Bazı günler kafanı kaldıramıyorsun yataktan, gece gündüz uyumaya devam ediyorsun, hayatın olağan akışına uyum sağlayamıyorsun. Bazen de hiç uyuyamıyorsun, sanki sabaha kadar otursan yarın hiç olmayacakmış, ertesi günü yaşamayacakmışsın gibi ayakta kalıyorsun.
Her ihtimalde yeni bir gün başlıyor, birileri mutlu oluyor, birileri üzülüyor.
Seninse bir şey yapmaya halin bile olmuyor


Neden bilmiyorum ama bu gece şuurumu kaybetmek istedim, galiba o yüzden gözümü kapatıp sevdiğim şarkıyı dinlediğimde çok uzaklarda çok sarhoştum, ama o beni koruyordu.


Neyse sanırım yine konu kaydı..







Wednesday, May 8, 2013

To do list






sabah güneş doğmadan uyanmayı dün gece planlamıştım.

gözlerimi açtığımda güneş çoktan doğmuş dışarıdan tek tük kuş sesleri değil de arabaların ve insanların neden olduğu tiksinti duyduğum bir gürültü geliyordu. ama yine de sabah uyandığım için planımı yarı yarıya gerçekleştirmiş sayılırım. tamamen başarabildiğim çok az şey vardır zaten. yarım yamalak başarıların da insan denilen yaratık için pek bir ehemmiyeti yoktur. ben de insan olduğuma göre… yaratık mıyım? evet. sabah güneş doğmadan uyansaydım da anlamsız bir iş yapmış olurdum fakat işler planladığım gibi giderdi. bu küçük örneği, “hayatımın hiçbir döneminde planladığım tek bir şeyi tamamen nihayete erdirdiğimi hatırlamıyorum” cümlesiyle taçlandırıyorum ve küçük olmaktan çıkarıyorum. ben bunu hep yapıyorum. en çok bunu yapmayı biliyorum. bu konuda büyük başarılarım var.  yani küçük şeyleri büyütmek sonra onların büyüklüklerinden sıkılmak. bu döngüde gidiyor hayatım. ne diyordum? hah. güneş doğmadan uyansaydım iflah olmaz bir romantik olduğum için güneşin doğusunu fotoğraflamayı falan düşünüyordum. Çünkü gün benim günüm olacakmış güneş benim için doğacak gibi hissediyordum..ertesi gün doğada yürüyüşe falan çıkacağımı sanabilirdiniz. safari? odamın penceresinden iki kare fotoğraf çekmek için bu ciddiyetli hazırlık biraz fazlaydı doğrusu hahah. zaten vaktinde uyansaydım da güneşin doğuşunu beklerken sıkıntıdan ya tekrar uyurdum ya da çektiğim fotoğraflar bir şeye benzemezdi. moralim bozulurdu. gereksiz işler. yat uyu. oh iyi ki uyumuşum. herhangi bir zorunluluk yoksa o saatte uyanmanın ne gibi bir anlamı olabilir? aydınlık baş ağrısı yapıyor hem. bunun iyi bir fikir olduğuna nereden kapıldığımı size anlatmalıyım. anlatabilir miyim bilmiyorum, deneyeceğim. bir kadınla tanışmıştım. yeşilçam filmlerinde sıklıkla geçtiği gibi amansız diye nitelendirilen türden bir hastalığı vardı.  aylar süren tedavi sürecinden, esaslı bir ateist olmasına rağmen her türlü dini ritüeli bir umut uygulamasından, ruhuna elektroşok uyguluyorlarmış gibi geçirdiği ağlama nöbetlerinden, ölmek istediğinden, ölmek istemediğinden, daha yapmak istediği çok şey olduğundan ve hiçbir şey yapmaya güç bulamadığından, uyanamamaktan korktuğu için için uyuyamadığından bahsetmişti bana. uyanamamaktan korktuğunuz için uyuyamamak. ölmekten korktuğunuz için yaşayamamak. ne can sıkıcı konular. dünyada can sıkıcı olmayan çok az şey vardır zaten. mesela, bahsettiğim kadının iyileşmesi. iyileşti ve şimdi her sabah güneş doğmadan uyanıyor. bir fikir böyle doğuyor. 

hayatı seviyorum. daha doğrusu yaşamayı. ölmekten korktuğum için hayatı seviyormuşum gibi hissediyor olabilirim. bu mümkün. hem ölmekten korkup hem hayatı sevmemek pek mantıklı bir şey değil değil mi? değil. öyle olsun. mantıklı olduğumu iddia etmemiştim. aslında hayatla genel olarak bir sıkıntım yok. her gün bir yenisini eklediğim mutsuzluklarımdan da kulağımdaki müziğin sesini biraz daha yükselterek kurtulabileceğime inanıyorum. yapmak istediğim yığınla şey varken bu kadar çok uyuyor olmam doğru değil. bakın bu mantıklı.  o halde,

to do list

1) güneş doğmadan uyan

(uyanamadı)

Monday, May 6, 2013

Stereophonics - Mr Writer



                                     Takside hiç beklemediğin anda çalmaya başlar o şarkılar 

                                                                       My Writer


Haftasonuna rakılı, yakın arkadaşlı program olması da nasıl tüm haftanın motivasyonu değil mi? Dışarı çıkmak güzel şey arkadaşlar, biraz kendinden uzaklaşıp eğlenmekten zarar gelmez. Tanıdık ortamların dışına çıkmak iyidir, beyin yeni insanlar,olaylar ve yerler karşısında kendini geliştirir. Birini çok düşünmenin en kötü yanı onun eskide kalmış olmasıdır mesela, insanın isyanı “Ben niye eskide kaldım”a dır. Bazen yeni bir şeyler yapmak lazım, bunun için illa çok büyük değişiklikler yapmaya gerek yok. Yeni tanıdığımız bir insan bile hayatımıza yepyeni bir sayfa açıp bakış açımızı geliştirebilir. Elimizde eğlenmek fırsatı varsa, bir de sağlıklıysak ve gençsek bizi mutlu eden insanların arasına, mutlu eden yerlere yürüyelim. Küçük mutluluk dedikleri de o.


Bildiğim gibi değilsin, çok değişmişsin. Hani senden uzakta olmasının artık sana pek koymadığı insanlar var ya, artık o tehlike azalıyor ve bazı hayatlara bakıyorsun uzaktan. Artık bir yabancı olduğunu görmekten korkma halleri falan da azalıyor. Sen mi değişiyorsun sırf, değişmeyen tek bir şey yok artık bu yüzyılda.

Hem ben artık insanları eleştirmekten falan da vazgeçtim, hem de bir karar alıp değil, tamamen içimden gelerek. Doğal olmayan her şey yoruyor beni. Artık o insanlar sevmediklerim de kızdıklarım da benden uzakta kalanlar da olsalar, “Nasıl iyilerse öyle kalsınlar” diyorum. Ve inan öyle olunca daha bir ferah oluyorum.

Bunları niye yazdığımı bilmiyorum.

Ne saçma geliyor bugün saçım böyle oldu, kıyafetimin burası yamuk, ben daha az popülerim, daha düşük not aldım’lar. En güzeli huzurla durabilmekmiş. Sen değiştin mi, bildiğim gibi olmasan da olduğun gibi kal. Madem artık böyle mutlusun. Hem biliyor musun, birisi sırf bir zamanlar sana çok değer verdi diye onun bildiği şekilde kalmak zorunda değilsin. Hatta öyle olmak zorunda hiç değilsin. Dediğim gibi her şey değişiyor. Ruhlar, duygular, okullar, hayatlar…

Sen öyle kal ben senin sayfanı kapatırım artık. Yani bakarım bir daha ama, kapatmışımdır çoktan.

Zaten…. Yeni şeyleri daha çok seviyorum ben, mesela gergin hissettiğinde uzun zamandır görmediğim bir insanlar konuşunca ya da yeni biriyle tanışınca daha güzel geliyor her şey. Belki kafam eski şeyleri döndürüp durmaktan bıkmıştır. Eski olan çoğu şey güzeldir ama ben eski değilim ki be kardeşim.

Yani sen öyle kal, ben de artık uzaklardan yargılamayı bıraktım. Böylesi herkes için en güzeli.

 Ben iyiysem herkes iyi.

..

Önümde belirsizlik var. 
Beni bekleyen hayata dair hiçbir fikrim yok. 
Değişmek zorunda olduğumu biliyorum sadece.
Bu çok korkutucu. Işığı kapalı olan bodruma inmek gibi. 
Ama bazen, her ne kadar karanlık da olsa o merdivenlerden inmek gerekiyor. 
Çok ürkütse de inip o ışığı açmak gerekiyor işte. Çünkü aradığın orada olabiliyor.
Ve ben bunu yapmaya mecburum. 
Mutluluğu kendime borçluyum. Ben bunu hakkettim. Hepimiz hakkettik.
Bazen sadece kendi iyiliğin için gemileri yakman gerekiyor.

Thursday, May 2, 2013


XxX : ee sen orda regl de oldun dimi
Ben: Evet ya yanımda ped de yoktu üstelik. Alman kızlardan biri tampon önerdi..
XxX: Sen naptın peki
Ben: Açılışı bununla yapmak istemiyorum dedim