Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Friday, December 27, 2013

Yine kafama dank etti



“Aslında çok önce fark etmiştim bunu ama insanın elinde anlatacağı gerçek bir hikaye olmadan konuya girilmiyor. Girsen de kimselerin dikkatini çekemiyorsun.”
Hayatta tek bir şey üzerine çok fazla odaklanırsan, onu eline yüzüne bulaştıracağını öğrenerek gelmiyorsun maalesef dünyaya. Genelde eline yüzüne bulaştırdıktan sonra fark edip “Bir dahaki sefere bunu yapmayayım artık” diyorsun ve öğrensen de uygulamaya koyamıyorsun.
Yani hayattan sadece tek bir şeyi, tek bir kişiyi, tek bir aşkı istemenin en nihayetinde “istemek” fiilinden uzaklaşıp hırs kisvesine bürüneceğini, “Çok istersen, olmaz” demeyi çok sonra idrak ediyorsun.
Mesela çocukken duvarları boyamaya gelen Hüseyin Usta senden bir bardak su istediğinde, annenin doldurduğu su bardağını taşırmadan getirmeye çalışırken ustanın “Ama gözlerini bardaktan ayırmazsan ellerin titrer, suyu dökersin” demesinden hiçbir şey öğrenmiyorsun. Onun yerine yaşın 5 olmasına rağmen “Ama bakmazsam dökülür” diyor ve yıllar sonra bu olaydaki inanılmaz mantık hatasını anlıyorsun.
Çok istemek çok itiyor. Çok istememek, sevmekten kaçınmaya çalışmak insanları çıkarcı yapıyor. Kafan karışıyor, “Eğer buysa, istemiyorum” diyerek köşende oturmak istiyorsun. İnanırsan olmuyor. Sadece onu istersen olmuyor. Onu istememek istiyorsun lakin sırf bu çaba bile senin ondan hep bir şeyleri istediğini ifade ediyor.
Yoksa manyak mısın canım, sen de biliyorsun “Boşver artık, başka şeyler düşün” deyip evrenin sen bakarken soyunamadığı gerçeğini anlatmaya çalışan arkadaşlarının haklı olduğunu ama bazen gidişata engel olamıyorsun. Düşünmemek isterken bile düşünüyorsun ve artık evrene “Gözümü ayıramıyorum, ya kötü şeyler olursa” diyorsun.
İnsan en çok umursamamaya çalışırken umursamaz mı zaten?
Hayatını bir süreliğine donduruyorsun. Her şey gitgide kötüleşirken “umursamak” adı altında bütün gidişatı izliyorsun, tıpkı çocukken bardaktaki suyun elinin titremesi yüzünden dökülmesine tanık olman gibi. 
Çok küçükken çıkaramadığın o ders yüzünden. Bardağa bakmasaydın elin titremeyecekti, su dökülmeyecekti, o kadar yavaş yürümeyecektin; zaman boşuna geçmeyecekti.

Thursday, December 26, 2013

T cetveli.



insanların yanındayken genellikle daha kolay, rol yapıyorsun, birilerini inandırmaya çalışıyorsun. ama tek başına olduğunda ve kandıracak kimse kalmadığında, gerçekten ne hissettiğinle yüzleşiyorsun. zaten işte o anlarda karar veriyor insan, artık yaşanacak bir şey kalıp kalmadığına. 

..

Kendi arkadaslarıma o kadar alışmışım ki social skilllerim tamamen olmuş.geçen kimseyi tanımadığım sınıfta bi kızla arkadaş olmaya çalıştım ve kendimi mal gibi kızın moralini bozup 
ağzına sıçarken buldum niye böyle olduk

..

Muhtemelen iyi hissettiğim zamanlar da olmuştu. Gökyüzüne bakıp ne kadar çok olasılığın olduğunu düşünmüştüm ve o sonsuzluğun ortasında bile olmak istediğim tek yeri bulmuştum
Ama bir yerlere ait olmak için umutsuzca uğraşan birine ev olamazsınız. Ve hayatında her şeyi zaten eksiksiz olan birini kendinize ev yapamazsınız. Şimdi hangi anıya tutunmaya çalışsam elimde kalıyor.

..

Konuşacak kimsem olmadığını söyleyemem. Konuşmak istediğim kimse olmadığını da. Ama bir süre sonra bu eylemin faydasızlığı üzerime gelmeye başladi. Her şeyin düzgün olması için kendi payıma düşeni yapmadım ve şimdi her şey yolunda gitsin istiyorum. İnsanın kendinden başka suçlayacak birini bulamaması çok acı oluyor. Ama en kötüsüde de bunca zaman boyunca kendimi kandırdığımı fark etmem oldu. Bu defa belki farklı olur düşüncesiyle yaptığım her şey, tam da öncekilerin aynısı oldu. Ve ben hala vazgeçmem gereken noktayı öğrenemedim.

..

şimdi annemi arayıp ağlasaydım, en azından mesajlarına cevap atan insanlar için ağla derdi.annem mantıklıdır çünkü. ve her mantıklı insan bilir ki mesajlarına cevap bile atmayan insanlara ağlanmaz. 
bilerek ve isteyerek seni görmezden gelmeyi seçen birinden hiçbir şey umulmaz

yani sözüm size benden bir şeyler ummayın.


'bir adam' gitti bir çocuk gelsin, seninle büyüsün ve adam olsun diye

ama "bir adam" bilemedi yerinin dolamayacağını

çünkü o-

Babaydı.

Tuesday, December 24, 2013




Özledim kelimesinin hakkını en çok sevdiklerinin üstüne toprak atanlar veriyor.
Nasıl eksik kaldım hala tarif edemiyorum
Sensiz kalışımın her sabahında bir öncekinden farklı hissediyorum yokluğunu
Ben senin yokluğunda yuvarlanıp giderken, sen benim varlığımı görüyor musun ki?
Gitmeseydin olmaz mıydı?
Hiçbir şeyden memnun değildin, kimseleri sevmezdin evet ama,
Ben de mi hiç kimseydim senin için?
Keşke beni yarım bırakmasaydın.
En basitinden telefon rehberini her açtığımda son aramalarda adını görememek bana koyuyor.
Bir telefon uzağında olmakla, bir dua yakınında olmak çok ayrı şeyler!
Sahip olduğun bütün güçleri öylece bana bırakıp gitmen ağır geldi
Sen gittikten sonra bana dinlenme hakkı vermediler
Yaşamın “durdur” tuşunu kullandım sen gidince.
giden biri varsa kalana güçlü ol derler
Güçlü olmak sabit olmak değil midir?
sabit kalınca paslanmaz mısın ?
sen sanki hiç var olmamış gibi kaybolmadın
kaybın hep var kıldı seni.
Birilerinin gitmesine, birilerinin de yokluğuna alışmak gerek. Oysa her seferinde biraz daha zor oluyormuş gibi geliyor. Hani, bir daha mı aynı şeyi yaşıyorum diye düşünüyorsun. Yanlış.
Senden sonra birilerini bırakmak daha kolaylaşıyor, biri gidince herkes gidebilir gerçeği 
dank ediyor
zaten sen gittikten sonra güneş sabahı pek getirmedi


düşünürsün..

Ertesi sabah gireceğin sınavda bile düşünürsün. Boş kağıt verirsin mesela. 
O kadar düşünürsün ki beynin uyuşur hücrelerin el vermez yapamazsın..
bazı zamanlar hayatıma neden pozitif enerji salgılamıyor bu gidişin

ama yinede her şey güzel , üzülmek için hiç bir neden yok der gülümserim kendi kendime. Belki beş , belki on dakika sürer bu gülümseme. Sonra gülümsediğimi sanan gözlerimden yavaş yavaş akmaya başlar yaşlar. Ve anlarım aslında kendimi kandırdığımı.  Tutamam gözyaşlarımı , ağlarım ben.
 Çok ağlarım. Ağlarmışım ben. Çok..
ağlamak için illa gözden yaş akması gerekmez
üzülmekte.

 Herkes O’nun sebep olduğunu düşünür benim bu ağlayışlarıma. Oysa O sadece bir bahanedir buna.
Bilirim , nedir beni acıtan ya da gülümseten..  Acıtan şey O degil , O’nun yokluğudur aslında. Her gözyaşım onsuzlukdur. Sesinden , teninden , O’ndan uzak , çok uzak oluşumdur. Gülüşlerim ise onun bir yerlerde var olduğunu bilmektir. Elbet bir gün onu görebilecek  , sesini duyabilecek , yeniden sarılabilecek olduğuma inanmaktır yüzümdeki o küçük gülücük.
Bir de uykularım var tabi . Onu yanımda hissedebildiğim tek yer, rüyalarım.
Beni uyurken görenler hep uykumda gülümsediğimi söylerler. Doğru . Gülümserim. Yanımdadır O. Elimi tutar , sımsıkı sarılır , varlığını hissettirir çünkü. Ve dediğim gibi , uyanıp aslında yapayalnız olduğumu fark ettiğimde o küçük masum gülücük ,nefret dolu bir gözyaşıdır 
Yoktur O artık , gitmiştir yine ait olduğu yere . 
Uzaklaşmıştır benden yine , bir şeylerden kaçarcasına.

Eminim , sadece ben değilim bunları yasayan. Sizlerde çok iyi biliyorsunuz neden bahsettiğimi.. 
Yaşıyoruz hepimiz aynı şeyleri

Biz güçlü olduğumuzu kanıtlamaya çalışırız hep . Başarırız da aslında. İnanırlar .Güçlü olduğumuzu , mutlu olduğumuzu sanarlar. Bizim istediğimiz de bu değil midir zaten.
Çoğu sinirlenir buna. Çünkü bilirler onlar olmadan acı çekeceğimizi . Terk ederler . Bir sure kendimizi toparlamaya çalıştığımızın farkındadırlar. Ve içten içe sevinirler aslında. Acı çekiyoruzdur onlar için çünkü . Ne zaman inanırlar ki biz unuttuk onları , iste o zaman baslar onlar için her şey. Üstümüze düşmeye başlarlar. Korkuyorlardır aslında bizi kaybetmekten , ve yine korkuyorlardır korktuklarını kabul etmekten. 
ihtiyaçları vardır çünkü bize , bunu bilmeseler de.  
Biz bütün acımızı saklar , mutlu gözükürüz onlara. 




Dünya çok daha hızlı dönsün, günler çok daha kısa olsun, saatler çok daha hızlı geçsin 
ve ben bir an önce O’na sarılayım istiyorum.



Wednesday, December 18, 2013

Herkesin farklı farklı bahanelerle bir eli tutmaya ihtiyacı var



Normale dönmek, sadece normal olmayı istemek, herkes gibi birçok şey isteyebilirim ben de; kenarda durmama, yok istemiyorum ben yerimde böylece durayım dememe gerek yok. İyi oldu, ruh sağlığa kavuşuyor. Tüm o kayıp duyguların nereye gittiğini buldum. (Sevgi nereye gitti?) Korkunun olduğu yerde sevgi olmaz.

Garip şeyler oldu,  bunların sebebi sadece üzüntü olamaz. Vücudun kimyası bozulmuştur. (Baba akşam eve geliyor musun bana kinder getiriyor musun?) Yaşadığın şey depresyon bile değil, durmadan çaba göstermek bir şeylere,normal bir şekilde yaşamaya.Canhıraş düzgün nefes almaya çalışmak. Yalnızken onu bile beceremiyorum. Bedenle ruh arasındaki bağın aleyhine işlemesi (Çok kötüyüm-yemek yiyemem, Yemek yiyemiyorum-hala iyi değilim.) Beyin bende çapraz yapıyor. Yalnızım yemeliyim daha çok yemeliyim. Gidip buzdolabına sarılmalıyım.Bu sessizlik çok fazla bu sessizlik çok karanlık.

Düzelmiyor… (Baba balıkyağını 4’ten 2’ye indireyim mi?)

Ruh halleri kötüye giden insanlara davrandığınız biçimlerden nefret ediyorum. Kendimden bahsetmiyorum benim umrumda değildi. Sevmiyorsunuz. Daha kötüsü saygı duymuyorsunuz. Ama sizi bile affediyorum. Ruh halleri kötüye giden insanlara "Bunu böyle düşünme" diyorsunuz, bu insanların düşüncelerinin sağlıklı işlemediğini göremiyorsunuz. (Anneler bu cümleme dahil değil, Annelerinize üzgün görünmemek için her şeyi yapın.) Nasıl ki sen miden bulandığı için düzgün yaşayamıyorsun, bu tip sorunları yaşayan insanlar da evden çıkmayıp yatakta yatmak istiyorlar. Üstelik bunun nasıl geçeceğini bilmiyorlar, mide bulantısı ya da karın ağrısı değil ki geçsin, tarif edilmesi zor bir şey. Düşüncelerinle düşüncelerine müdahale etmen, kısır döngüden çıkman gerekiyor ama korkudan önünü göremiyor, yaşadığın günleri unutuyorsun. Ötesini düşünmek kendini boğmakla eşdeğer. Korkunç bir umutsuzluk. Kendini bir fanusun içinde hissediyorsun, duvara karşı oturduğunda boğulacak gibi hissediyorsun, metroya binmek istemiyorsun.Otobüste elini nereye koyacağını sapıtıyorsun.Vapurda soluduğun hava ciğerine batıyor ve martı sesleri seni huzursuz ediyor. Geleceğini düşünürken bir fanusun içindesin, çünkü ötesi yok biliyorsun. Tüm bunların saçmalığının farkındasın ama sağlıklı olmayan düşünce yapını kullanarak düşüncelerinden çıkmanı bekliyorlar. Bunları yaşama olur  mu?

En iyi olarak bu tip insanlar bilir dışarıdan gelecek müdahalelerin insanı ne kadar kurtarabileceğini. (Bu kimyasal bir hastalık, haklısın baba. Bunu bilmek beni rahatlatıyor, yoksa bunun içinden çıkamayabilirdim.)

Ve insanın kendi içine düşmesi mümkün.

Ve insanın iyi hissetmesi de mümkün. (Yaşamak için ve annem için yaptım ben.)

Şimdi güzel zamanlara geldik, ruhumu saldım yalnız kaldım ama olsun. (Nefes al-ver. Derin nefes al-ver! Şimdi sınava girmeye hazırım. Şimdi karşılaşacağım şeylere hazırım / Kalbim küt küt atmıyor, normal tepkiler verebiliyorum. Geçtiyse demek ki…)

Bunları anlamaktan aciz sevgililer ve arkadaşlar başka bir yana geçip orada yaşayabilir.



                                       
                                      


Aşkın ne çok yüzü var
Her yüzüde güzel değil ama
Bazen çok karanlık..Gri..

Hepsinin adı aşk mı sanki
-değil..

Ama herkesin birine ihtiyacı var
Herkesin farklı farklı bahanelerle bir eli tutmaya ihtiyacı var
Bazen kaybetmekten korktuğu için,
Bazen günahı en büyük kelepçesi olduğu için,
Başladığı noktaya geri dönmemek için,
Yalnız kalmamak için,

Aslında yalnız olduğumuzu bildiğimiz için.
Aslında ben de korkuyorum yalnız kalmaktan 
ikinci şansımı kaybetmekten

-o zaman elimi hiç bırakma!...


Ait olamamak..Ne bir yere ne de bir insana.Öyle boş kalıyorsun ki buna yalnızlık bile diyemezsin. Kendini bir şeye ait hissedememek omurgasız yaşamaya benzer.Bireyler doğduğu andan itibaren yalnızdır.Terk ettiği şehirler, terkettiği insanlar, bıraktığı eller bütün bunlar yalnızlığın yıldız anahtarlarıdır."Hisler" sayesinde birbirimize ait olup bütün haline geliriz zamanla..Bu olgunun getirdiği güven ise hayatı yaşanabilir kılar !

üç yıl oldu, sadece 156 hafta. Ve ben bir kaç aydır bu şehirde, kendi başıma ne yapacağımı ve zamanı nasıl akıtacağımı düşünerek dolaşıyorum. Mutsuz değilim. Suratımı asmıyor, somurtmuyor ya da ağlamıyorum. Geri dönmek mi ? Hayır Burada kalmak, bu güzel şehirde yaşamak istiyorum. Sadece özlüyorum, hepsi bu. 

Okula gideriz mesela. Daha önce pek yapmadık, derslerimize şimdi çalışırız. Tutunacak çok şey var illa eller değil tuttuğumuz. Müzik dinleriz hep. Bazen keyifli şarkılarda hayaller kurar, bazen anısı olanlarla geçmişe döneriz. Mesela spor yaparız. Biraz da kendimize vakit ayırırız. Yeni insanlar tanırız belki. Başka insanlar, kültürler, yaşam tarzları görür, yeni anılar yaratırız birbirimize anlatmak için. Başka yalnızlıklara tanık olup içten içte şükrederiz yakındığımız yalnızlığımıza. Filmler izleriz kendi başımıza kalınca. Her karakteri tanıdık birine benzetir kendi kendimize güleriz. Belki uyuyamadığımız gecelerden birinde sahilde yürüyüşe çıkarız. Sen uzaklara bakarken burayı ben uzaklara bakarken orayı düşünürüm. Fark etmeden yine aynı şeyleri yaparız farklı ülkelerde. Annelerimizle dertleşiriz zaman zaman. Onlara da vakit ayırmak gerek ne de olsa. Ikimizde boş vakit bulur telefonlaşırız bazen. bazen olur da işin düşer ararsın beni.. Kameranın karşısına geçer birbirimizi görürüz. Yine bakışlarımızdan anlarız başımızdan neler gectigini. Ağlarız sonra bilgisayar başında. Olsun, ordan da avuturuz biz birbirimizi. Yaparız be arkadaşım Yine yaparız. Gün de sayarız belki. Birbirimize çaktırrmadan aldigimiz hediyeleri vermek için sabırsızlanırız
 Plan yaparız mesela, birlikte yapacaklarimizin hayalini kurarız.

Belki her şey boş gelir coğu zaman. Ama unutma, sana olan bana, bana olan sana olur. Ne yaşıyorsak birlikte, ne hissediyorsak beraber hissederiz. Ne bir insanın, ne okyanusun, ne kıtaların ne de aramızdaki saat farkinin, farkli gündüzlerin, farklı güneşlerin gücü yetebilir ayırmaya bizi.