Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Tuesday, May 20, 2014

Neşesini bol bulunca istedim her an,hevesini aldı gitti ben yine talan

Bütün dualarım, kendimden feda eden isteklerim, umudum, adaklarım boşa çıkmıştı. Ama ben hiç böyle planlamadım deyip hala bir şeyleri kontrol etmeye çalışmak bir işe yaramıyor. Ben artık güçlü durabileceğimi sanmıyorum. Yaşamım bir sayıklamaya dönmüş gibi hissediyorum.

İnsan her şeye alışıyor derler, ben artık bir şeye alışabileceğimi sanmıyorum. İnsanın en büyük dayanağı umududur derler, ben artık ne umut edebileceğimi ne de bir şeye dayanabileceğimi sanmıyorum. Allah insana taşıyamayacağından büyük yük vermez derler,ben artık hiçbir şeyi taşıyacağımı sanmıyorum.

  ben artık sadece gitsem diyorum..


Her ölüm haberinde insanın aklına milyonlarca şey gelir, ama bütün zihnini bomboş bir odaya çeviren ölüm haberleri çok azdır. Yani okursun ya da duyarsın “Başımız sağolsun, ölmüş” diye ama uyurken bile çalışan beynin o an 2 kelimeyi yan yana getirip bir şey diyemez. Şanslıysan bedenin reaksiyon gösterir belki, bir düşme hissiyle tutunmana yardımcı olur. Belki ağlarsın. Umarım ağlarsın, ağlayamamak mahveder insanı. İnsanlar çok üzülme çok acıma Allah senin de başına verir derler, ben artık herhangi bir şey karşısında üzülmeden durabileceğimi sanmıyorum.


Bir otobüs kazasından sonra insan neye sinirleneceğini bilmiyor. Yani virajı hızlı alan otobüse mi, yaya geçidini virajın yakınına yapan belediyeye mi, direksiyonu kıramayan otobüs şoförüne mi ? Neye sinirlenir ki bir insan böyle durumda. Ya da sinirlenmesi neyi değiştirir ki zaten. İnsanlar küfür etmek birinin ağzına hiç yakışmıyor derler, ben artık küfür etmeden durabileceğimi sanmıyorum.gitsem diyorum..


Bütün bir çocukluğunu gömdükten sonra insan kendini ister istemez boşlukta buluyor. Her sabah kalkıp elinden tutan seni okula götüren, her şeyini beraber yaşamaya and içtiğin babanın cenazesine gittikten sonra, gideceğin başka hiçbir yer kalmamış, hayattaki her şeyi yaşamış gibi hissetmene engel olamıyorsun. Yani artık soru ne olursa olsun cevabın aynı; “Fark etmez.” Fark etmiyor çünkü. İçinde öylesi bir yokluk varken, evin akşam olunca artık hep boşken, ne oturduğun mekan, ne arkada çalan şarkı, ne konuşulan konu hiç fark etmiyor. Farkındalık özelliğin yavaşça çürüyor çünkü. Ana odaklanamıyorsun mesela. O an onu yaşadığını kavrayamıyorsun, bir parçan hep 200’den fazla kişinin aynı anda arka arkaya 3 kere “Hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna "Helal olsun" deyişinde kalıyor. İnsanlar anı yaşa derler, ben artık anımın farkında olabileceğimi sanmıyorum.


Acısı senden büyük insanlar görüyorsun bazen. Arka arkaya sigara içiyorlar ya da sakinleştirici iğneler sayesinde ayakta durabiliyorlar. Yıkılan bütün hayalleri bütün yarım kalmışlıkları görüyorsun. O anın içinde o kadar çok acı varken sen hiç var olamayacak detayları düşünüp üzülüyorsun. Hiçbir zaman seni istemeye geldiklerinden babandan onay alamayacağını fark ediyorsun mesela. Ve bu seni hayattaki en önemli şeymiş gibi üzüyor. Başka hiçbir sorunun yokmuş gibi. En son 1 ay önce konuştuğunu hatırlıyorsun sonra. onu aramadığın her saniye her salise için suçluyorsun kendini. Son olarak o tahtaya dokunmana izin veriyorlar. Bir şey fark edermiş gibi. O an o tabutun önünde, orada ayaktasın. Sen dışarıda, bütün bir çocukluğun o tahta kutunun içinde. İşte o an hiçbir sorun artık sorun olmuyor gözünde. Hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Her şeyini kaybettiğini ilk defa hissediyorsun. Kader, ecel, ömür, saat gibi şeyler diyorlar. Hepsini duyuyorsun ama hiçbiri bir şey ifade etmiyor artık. İnsanlar adına okutuldu bu helvayı yemen lazım diyorlar, ben artık kolay kolay yemek yiyebileceğimi sanmıyorum.Yanına gitsem diyorum.


Çok kişiye sarılıyorsun. Yıllar sonra bütün arkadaşlarını,onun cenazesinde görüyorsun. Bütün ritüeli adın gibi bildiğin ve alışmış olduğun bir seremoni haline geliyor. Gün bitince yaşanılan şeyler bir asır önce gibi geliyor. Acısı ise bir asır sonra bile taze gibi. Daha büyük etkileri de oluyor tabi. Mesela artık yapamayacağını anlıyorsun bazen. Daha önce çok kez yapmış olmana rağmen. Birine sarılıp "Ben nasıl dayanacağım, ne zaman bitecek bunlar, nasıl yapacağım" diye soruyorsun. Cevabını duymuyorsun. Ya da bir yap-bozun başına oturup "Sanırım ben bunu yapamayacağım" diye ağlıyorsun. Hayatın düzenine oturmak zor geliyor. Gelir, normal. İnsanlar o hep gülerdi, biz de onun için güleceğiz artık diyorlar, ben tekrardan kolay kolay güleceğimi sanmıyorum.
Tanrı acımı görüyor ve arttıyor. 
Hiç haberimiz yoktu, Eş dost gama düştük. Artık hiçbir saki, hiçbir sebeple durmamalı zaten.

Thursday, May 15, 2014

İçerisi hala çok karanlık içeride hala nefes almak zor.Sen markette durmaya devam et..

Bazı durumlarda “Bu kadarı fazla, sanırım bu kadarına dayanamayacağım” diyemiyorsun.Birlik oluyorsun daha da önemlisi kenetleniyorsun.Millet olarak biz bunu çok iyi başarıyoruz fakat her şeye olacağına vardıktan sonra bütün bunları sahipleniyoruz.Tabii ki öncesinde bunun olacağını nerden bilebilirdik diyebilirsiniz, buna hakkınız var.Yalnız şöyle bir şey var ki biz hayatın hızında yalpanıp sürüklenirken zaten bütün bunlar yaşanıyordu ama bu kadar değildi.İki yüzden fazla can, geçtiğimiz yılda Gezi olaylarında onlarca can hiç uğruna bir rüzgar gibi gelip geçti üzerimizden.Dahası da var elbet Reyhanlı, Sivas biz bunları unutmuyoruz unutturmuyoruz..

Sen kaç kere cebinde ki parayı hunharca harcarken günlük otuz liraya çalışan maden işçisini düşündün bugüne kadar..Ya da Ali İsmail kendini feda ederken sen neredeydin? Hadi itiraf edelim bir şeyler piyasa olana kadar pek de umrumuzda olmuyor.Çünkü insan aklı ermiyor.Konuşulur günlerce belki aylarca üzerinde durulur ama biliyoruz ki insan olarak sadece konusuruz ya da sosyal medyanın bize tanıdığı hak aracılığı ile destek oluruz.Ne yazık ki bir süre sonra sadece her yıl anılan bir kötü geçmiş haline döner tüm bu olanlar.Türkiye de yaşıyoruz, bir günü ölümsüz kazasız belasız geçmeyen bir ülke.Düşünüyorum bütün bunların sebebi biz miyiz yoksa İktidar mı? Aslına bakarsak her şeyin başı para..Türkiye ekonomisi bu kadar dibe çekilmişken bunun sebebini elbette ki başa bağlıyoruz.Bizi mahvettiler, bizi sömürdüler buna kızıyoruz.Fakat farkındaysanız adamların umrunda bile değiliz.Bu bizim için oldukça sinir bozucu onlar için ise ego tatmini haline geldi.Ne acı ki birbirimizden bahsederken biz ve onlar diye ayrım yapıyoruz artık.Bunu başlatan bizler değildik (sayın) Başbakanım.Siyasi sembol haline getirdiğiniz türban ile en basitinden bizi birbirimizden ayrı gayrı tuttunuz.Kusura bakmayın ama duygu yoksunusuz.Belki de tükürdüğünüzü yalamak pek de hoşunuza gitmiyor.Gerçekleşen bu katliamda illa bir şey söylemek zorunda da değildiniz halbuki.Sizden sadece Allahtan rahmet dilemeniz beklendi.Siz ise yine Avrupayı Somaliyi bambaşka şeyleri kattınız söyleyeceğiniz iki lafın arasına.Geçenlerde Danıştay'ın 146. kuruluş yıl dönümünde yerden yere vurduğunuz Feyzioğlu nu da unutmadık biz.Biz aslında hiçbir şeyi unutmuyoruz.Artık partinize kimlerin oy verdiğine akıl erdirmeyi de sonlandırdık çünkü onu da çalıyorsunuz.Kaybetmeyi bu kadar göze alamaz hale gelmiş bir partinin ne bakanından ne de meclis üyelerinden binlerce ölen kardeşimiz için iyi dilekler bekliyoruz.Kusura bakmayın Başbakanım bedduamızı alıyorsunuz.

İçerisi hala çok karanlık içeride hala nefes almak zor.Sen markette durmaya devam et..Seni anlıyoruz.



Sunday, May 11, 2014

Takmayacaksın Tak Açacaksın


En son kendimi ne zaman mutsuz hissettiğim dönemleri hatırlıyorum.Mutsuzluk diyorum yalnız dikkatinizi çekerim.Çaresizlik deseydim o apayrı ve realist bir konu.Belki sonra bahsederim fakat şuan ki ruh halim mutsuzluk.Sevmek beni mutsuz ediyordu.Altı yaşında gözlerimden kalp çıkartan ilk aşkım bile beni çoğu zaman mutsuz ederdi.Aynanın karşısından kendimi alamıyordum en basitinden.Altı yaş grubuna meme nasıl ve nereden temin edilebilirdi hiçbir fikrim yoktu ama iki gögsüne çorap sıkıştırmak diye bir şey vardı.Çünkü Bay Doğrunun yaşıtında ki kızların memeleri vardı ve benim gögüs kafesim dümdüzdü.Bu beni mutsuz ediyordu.Meme önemli bir şeydi.Boyu 1.65 civarlarında geçerdi potanın karşısına oynardık dokuz aylık onunla.Taktım çelmeyi bir gün ayağına.Sırf albenisini vermişti diye bir kıza .Mutsuz ediyordu beni mutsuz.Yıl sonu müsameresine hazırlanırken Aysel Hoca giderdi çay içmeye tak açardım kasetten Aboneyim şarkısını.Geçerdim basketbol sahasının ortasına başlardı gösteri

Sana kaptırmam ben onu
İki yıl kaç bölüm oldu
Daha çok sürer bu dizi
Hiç kaçırmam saatini
Onu ilk gördüğüm zaman
Pat..bayıldım aman aman
Annem bu iş olur dedi
Ruhumuz uydu tastamam
Kızların hepsi peşinde
Gözü yokki hiç birinde
Hem ona aboneyim


Potadan seken top ben dans ederken hop geldi ayağıma çarptı.
Koşuyordu bana doğru.Savuruyordu terli alnına yapışan saçlarını sağdan sola.
İkimizde aynı anda eğiliverdik ayağıma kadar gelen Spalding sayesinde.
Molten topları ile asla oynamıyordu.Onlar hakkında ayağımla bile vurmam ben o topa dediği günü hatırlıyorum dün gibi.Aklımdan onlarca şey geçti iki saniye içinde ama o ağzından tek bir kelime bile geçirmemişti bana karşı.
Sevmek beni mutsuz ediyordu 

Çelik şarkıları kadar popülerdi mahallede.Deniz Seki nin Ahmet şarkısı sanki ben tarafından onun için yazılmıştı.Onu seviyor ve bu beni mutsuz ediyordu.Yaz gelince eve girmek bilmiyorduk ikimizde.Kızlarla asla salak saçma evcilik girişimlerine katılmaz.Bizim mahallenin oğlanları ile taso oynardım.Üttüğüm tasolar ceplerimden taşıyordu.Fakat Ahmet ile bir kere olsun oynamadık ki rövanşını isteyebileyim.Emin olun bir kere olsun benimle karşılaşsaydı tüm tasolarını alırdım elinden.Real Madrid ile Barcelona bile El Clasico yapıyor biz bir kere olsun ne cız ne de taso oynayarken karşı karşıya gelebiliyorduk.Onu sevmek beni mutsuz ediyordu.Oysa ki sevmek huzuru dize getirmek değil miydi? Onu gördüğümde huzursuz hissediyordum kendimi.Çirkin , memesiz , kaşları kuaför yüzü görmemiş sıradan biri.Onunla ilgili bir planım yoktu sokaklar yönlendirir beni nasılsa..

Onu sevmek beni mutsuz ediyordu.Bu sürüncemeden çıkmanın bir tek yolu vardı takmayacaktım tak açacaktım.Tıpkı Grup Vitamin şarkısındaki Mustafa gibi hissediyordum kendimi.Gökhan Semiz in ruhuyla karşılıklı oturup içimden çıkıp içimle konuştuk bir gün.Belki şizofrence gelebilir fakat bazı durumları aşmak için şizofrene meyilli olan yanımızı değerlendirmemiz gerekiyor.

-Oturdum, bir buçuk saat ağladım. Düzenli olarak her gün ağladım.. Gözlerim o kadar şişti ki, bir süre açamadım.
+Değdi mi?
-Hiçbir şeye değmediği için ağladım sanırım.

Takmayacaktım, yaşım tutmuyordu tak açmaya fakat ben de gazoz içiyordum elbet.


Birilerini sevme işini beceremiyorum ben pek.Maymun iştahım burada hemen devreye giriyor.On beş yıllık geçmişimi göz önünde tutmaya kalsak bu sayfanın başında 72 saat uykusuz kalmam gerekicek.Lakin öğrendiğim bir şey var sevmeyeceksin sevileceksin.E dolayısı ile seni seveni seveceksin.Seni seveni sevmek ne kadar doğru bir yöntem bilmiyorum fakat birkaç arkadaşımdan zamanla sevmenin, sevmek isteyince sevebiliyor olmanın ne demek olduğuna bizzat şahit oldum.Seni seven birisi ile olmanın verdiği kafa rahatlığı onunla birlikte gelen huzur sanırım sahip olabileceğimiz en güzel şey.

Mutluyum. Mutluydum ya da mutsuzum. Mutluluk ne garip kelime. Her neyse, keyfim yerinde. Saçmalıyorum zaman zaman, hatta her zaman saçmalıyorum burada. Mutlu musun? Yalnız mısın, öyle diyor görenler seni. Ben yolda ne düşüyorum biliyor musun, nereden bileceksin. Ben yolda seni değil kendimi düşünüyorum, yalnızca yolda da değil ya, neyse. Bazen birini gerçekten sevmem gerektiğini kafama tak takıyorum, bazen kimilerine ne kadar kızgın olduğumu fark ediyorum. Sevmemeye çalışıyorum kimseyi çünkü bilirim sevmek beni mutsuz ediyordu.Bir iple boynumdan bağlanmış bir efendiye köle kalmışcasına zorunlu ve çaresiz hissediyordum kendimi.
Dostluklar kuruyorum güzel, cicili, bicili
bu kadarı ederidir diyorum.
Üzülmeye huzursuz hissetmeye ne gerek var Gökhan Abi.




Ben kulaklığımı takayım. Insanlar ne konuşursa konuşsun. Yüksek sesli müzik beni insanlardan 
koruyor.İlk aşkım Ahmet den de walkmanim sayesinde kurtulmuştum.Müzik dinledikçe aynanın karşısına geçip saatlerce dans ettikçe hem formumu koruyor hem dertleri kederi çöpe attıyor bir de sıcaktan çıldırıyordum.


Thursday, May 1, 2014




Teorik olarak her şey mümkün.Teorik olarak mutsuzken mutlu da kalınabilir, kalabiliriz.Çoğumuzun teoride mutsuz kaldığını biliyorum.İnsanların “ne var biz de mutsuz oluruz” arabeskliğine gelmeyin, girmeyin o hallere gerek yok.Mutlu olmak güzel bir şeydir.Ben denedim.Mutlu olmanın sizi mutlu etmesi gerekiyor yalnız.Hissizleşmeyin.Ben hissizim.Hissiz yaşıyor hissiz ilişkiler kuruyorum.Bu insanı inanılmaz yaşlandırıyor.Hislerimi nerde bıraktığımı inanın ben de bilmiyorum.Kimde nerde ve şuan nasıl?

Demek böyleymiş diye geçiştirmek yetmiyor.Aynaya bakıp her savaştığında kendini yerinde bulamadığında güneş yeniden doğsa ne fayda.

Tercihlerimizin sonuçlarına mı katlanıyor muyuz sahiden?

Çok yorulduğum hissizleştiğim diğer bir konu insanlar. İnsanları anlamaya çalışmak, onları kırmamak ve onlara kırılmamak için sarf ettiğimiz çaba hayatın normal akışı içinde çok doğal gelse de kenara çekilip oturunca bir yük gibi görünmeye başlıyor. Üstelik bu yükünü kimseyle paylaşmak istemiyorsun. Çünkü senin nazarında sorunlarını yardım alarak çözmek her zaman bir zayıflık göstergesidir.

Otobüste her yer doluyken benim yanımın sadece boş kalması, yolculuklarda hep cam kenarını tercih etmem, kocaman bir amfide herkes yanyana otururken benim o sırada bir başıma olmam, çoğu zaman gidecek bir yer bulamamam aslında ne kadar yalnız kaldığımı bana hatırlatıyor.Ama bütün bunların hepsi tercih meselesi değil midir zaten.Yani istersem otobüste gidip birilerinin yanına oturabilir her sabah sınıfa girerken herhangi birine selam verebilir onunla vakit geçirebilir, başka şehirlerdeki arkadaşlarımı düşünmeden kaygısızca ben geldim diyerek mutlu edebilirim.Etmiyorum.Son zamanlarda en sık kullandığım iki kelime "gerek yok." İşte tüm bunların taslağında hissizleşmek yatıyor.

Mutsuz sanma beni hepinizden mutluyum.Sadece çekemiyorum bir çok şeyi.Kafam doldurmak istemiyor sizlerle yerini.

Son zamanlarda tek yapmak istediğim şey kimselerin uğramadığı bir kanyonda kocaman bir "Of" çekip her şeyi bir kenara bırakmak.Kanyonların gaz boşluklarını sesimle doldurmak istiyorum.Bunu eminim bir çoğunuz yapmak istiyordur.Yokluğa ve dünyaya ben de burdayım diye seslenmek.Sesini göğe kadar yankılamak.Kimse duymayacak elbet ama yukarda bir yerlerde seni yaratan var o belki duyar.Bu elbet bir isyan değil sadece rahatlama yöntemi.Kanyona gidelim mi? Gittikten sonra dağılırız zaten.