Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Wednesday, July 30, 2014

Uyuşmadığımızı kabul edemediğimiz, başından bırakmadığımız, onun yerine düşüne düşüne kendimizi yıpratmamıza sebep olan insanlar. Olsun, sizlerden de bir şeyler öğrendik. En nihayetinde, hayatın kıymetini. Sizden değil elbet tam olarak, o düşünce sarmalından ve sonrasında düzlüğe çıkmamızdan. Peki sizin yanınıza yenileri eklenir mi? Sanırım gün içinde üzecek şeyler olsa da, eğer geçecekse zorlanmanın, alışmanın ve kabullenmenin sanıldığı kadar dayanılmaz duygular olmadığını öğrendik. Bilmem bu o zamanları hafife almak mı oluyor? Ama artık “ne olacak bu durum, elimden kaçıyor gidiyor bu kazandığımız” diye düşünmeyiz, “olmadıysa demek ki” deriz ve kendimizi yıpratmayız be. Bence yeni insanlarla tanışmak şart. Boş ver.Ama her zaman en önemli getirinin aile olduğunu unutmamak gerek. Sevda gelip geçer, dostluklar kalbinizi delip geçer fakat aile hep hayatınızın merkezinde kalır.Bayram olunca bunu anladım.Hepsi yanımdaydılar ve kalbim bir kere bile başımdan geçenlere acımadı.Aklımdan geçenleri karşıma koymayı erteledim çünkü ailem vardı karşımda.Bana destek olan.Suratım düştüğünde "hayırdır" diyen bir aile.Belki eksik bir aile ama olsun..

Kendini biraz rahat bırak, diyorum kendime. Güzel günler bizim olsun sonra. Güzel sabahlar. İşlerimiz güçlerimiz rast gitsin diyorum hep.. Dua ediyorum. Bakışlarım yine bildiğim gibi olsun dünyaya. Yorulsak bile, bizi her zaman mutlu eden, deşarj olmamızı sağlayan şeyler işe yarasın. Ferahlayalım mesela. İyiye gidelim. Çaba sarf ederiz o zaman. Sakin olmak en büyük hakkımız değil mi? Huzurla yaşadığımız sıradan günler… Kitabımı okuyup dizimi izleyip sevdiğim insanlarla vakit geçirerek mutlu olduğum zamanlar… Biliyorum, insanın içinden kendine destek olması lazım. Mutsuz olduğunu kabullenmek ve iyiye gideceğine inanmak..

Üstelik aydınlığımız da arttı bu ara. İşlerimiz yoluna girer. Bildiğim hayatı özledim


yine de inanma sonsuz aşka..


Monday, July 21, 2014

Masstival Aşkım Burnumda



  2007 yıllarında takılı kaldığım punk ruhu ve Avril Lavigne sevgisi beni İstanbul a sürüklemişti.O yaşlarda ipodumun en vazgeçilmez şarkısı Sk8er Boi. Hikaye de tam öyle başlamıştı.

He was a boy 
She was a girl 
He wanted her 
 She'd never tell secretly she wanted him as well 
But all of her friends 
Stuck up their nose 
They had a problem with his baggy clothes
 
Tam da böyleydi işte konserde görüp platonik olup içime atmıştım.
Pantolunun yırtıklarında yavru bir kedi bile girebilirdi.Eskimiş vansları vardı.
Pembe masstival bilekliği rengine rağmen en çok ona yakışıyordu.
Gür saçlarının üzerinde yer alan wayfarer gözlükleri tam da o zaman moda olmuştu.
İçimde ki asi ve ergen ruhu onunla tanışmama engel olmuştu.

O yıl Masstival de hepimizin tanıdığı biri daha vardı.Arkadaşlarımın ısrarıyla onu dinlemeye gitmiştik.Gökçe ve şarkısı Böğürtlenli Reçel çalıyordu çimlerin en ucunda minik bir sahne şahane bir performans ile.O da oradaydı.Elinde kutu birası ile etrafta güneş gibi parlıyordu.O benim festival alanımdı.O bana bakarken ben başka yerlere bakmaya çalışıyordum.Onun bakmadığı zamanlar da ise gözlerimi ondan alamıyordum.Çaktırmadan onun arkasına geçtim.Ve işte tam da o şarkı çıktı ilk defa duymuştum.
"Aradim seni bu şehirdeeee hadi kork düştüm peşine, bulursam seni bir yerde nara na nan naa"
Hava kararmaya başlamıştı.Bilirsiniz hava kararınca fırsatlar artar,utançlar azalır.İki tarafta birbirini tanımak için fırsat arıyordu buna emindim.Yalnız kalmak için sürekli gruptan ayrılıp farklı farklı stantlara yönelip ya da telefonla konuşuyormuş gibi yapıyordum.O da gözleri ile beni izliyordu.Bu yalan değil bunu sizden gizleyemem.Bira alırken çantamı yere düşürdüm biri aldı ve pardon çantan dedi.Kafamı heycandan kaldıramıyordum ya oysa diye.Ama gördüğüm ayakkabı bir vans değil yeşil bir converse idi.Tamamen hayal kırıklığına uğramıştım.Teşekkür bile edemedim.Aklımın bir karış olduğu ilk regl dönemimde aşık oluyordum ve kasıklarım çatlayacak gibi hissediyordum."Kafaya taktim seni ben ya benim olacaksin ya benim"
Konser bitiminde herkes yanımdayken yanımıza bir kız geldi tanımadığımız ve beni göstererek Arkadaşınızla,arkadaşım tanışmak istiyor dedi.O an inanın dünya durdu ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyordum.Ona baktım ayaklarıyla toprakta şekiller çiziyor boynu bükükler gibi etrafında telaşlı bir şekilde dolanıyordu.Bizimkiler güldü.Evet, herkes benimle dalga geçiyordu.Bütün kahkahalara kulak tıkamam varken gerek yok dedim.EVET.deli gibi isterken GEREK YOK dedim.Ve dünya durdu.Onunla bir daha karşılaşmamak üzeri festival bitti.

7 years from now 
 She sits at coffee
Guess who she sees ????

Evet, ben bugün onu gördüm.O olduğuna o kadar çok eminim ki.O da beni gördü.
Fakat o ben olduğuma emin miydi bilmiyorum.
Değişmişti.
Onun da punk ruhu geçmişti belli ki artık.
Efendi bir çocuk duruyordu karşımda.Yine 7 yıl öncesi gibi gözlerini ben baktığımda benden kaçırıyordu.
O an kendime milyonlarca soru sordum.Ama tek hatırladığım burda mı yaşıyordu sahiden
Bu kadar yakın mıydık birbirimize.
Ona doğru yürüdüm.

Sorry girl but you missed out 

Evet gerçekten çok üzgünüm tabii ki de gidip ona merhaba diyecek halim yoktu
zaten elini sahiplenmiş bir kız vardı çoktan

Herkes hayatı boyunca yüzlerce insan tanıyor.Ve sadece bir iki tanesini hayatında yer ediniyor.
Bazen fırsatlar çıkıyor karşımıza ama biz o an kendimiz için yeterli olmadığını düşünüp kaçıyoruz hemen yasaklı bölgeden. Ya da kendimizi karşımızda ki için yetersiz görüyoruz.Kaybediyoruz. Size tavsiyem bir şeyi gönülden istiyorsanız asla gurur yapmayın.Velhasıl hayatınızın aşkını başka kalplere emanet edebiliyorsunuz.






Saturday, July 19, 2014

Her yol sana gider




Başımızdan geçmiş bir olayı tek nefeste anlatmak kolay değildir.
Çünkü karşında ki aynı şekilde seni anlamayacaktır.
Ben anlamayacakları için anlatmam susarım.Anlatsam ne olacak ki sanki.
"Anlamazsın. Anlatmam da zaten. Kimseye de anlatmadım, anlatmasınlar diye.
 Çünkü anlatırlar; anlamazlar."
Yaptıklarına değil de yapmadıklarından pişmanlık duyuyor insan
Yapamadıklarından. 
Yaşayamadıklarına yanıyor en çok. 
Yaşamadıklarına yanıyor.
En ağırı da ne biliyor musun? 
Göz göre göre kaybettiğin yıllar bırakmıyorlar peşini. 
Intikam alıyorlar sanki senden.
Yaşamadığın her bir dakika, yaşanmamanın intikamını alıyorlar.
Ve sen hiç bir şey yapamıyorsun karşılarında. 
Kaçmaya çalıştıkça,
yakalıyorlar.
Ezip geçiyorlar seni.
Kendine yeniliyorsun.


Birini çok seviyorsanız ve karşılığında seviliyorsanız ama gördüğünüz sevgi sizin sevmenize asla benzemiyorsa, size asla yetmiyorsa ve asla sizin istediğiniz gibi olmayacaksa, vazgeçmek için en uygun zaman nedir veya sevmekten mi sevilmekten mi vazgeçmek gerekir.

Aslında insana en çok koyan şey karşındakinin eninde sonunda mutlu olacağını bilmek. Mutlu olacaksa neden benimle olamadı diye düşünmek.

Eskiden üzülmenin bir mantığı oluyordu. Kendimi yerden yere vuruyordum ve üzülmemin haklı sebeplerine inanıyordum. Şimdiyse her seferinde tamamen yanlış bir sebepten dolayı
kendimi 9. kattan aşağı bırakıyor gibiyim.
Ve hala yere varamadım.

Nothin' On You her dinleyişimde göğe bakalım diyorum.Gökte huzur var, gökte isteklerimiz var.
Bazen onları görür gibi oluyoruz.Sevdiğimizi, kaybettiğimizi,olmak istediğimiz kişiyi..Bu halüsilasyon mudur, yoksa görmek istediğimiz için enerji ile onları orada var mı ederiz? Bütün bunların cevabını bilmiyorum fakat insana iyi geldiğinden eminim.Kaybetmek için var olmuşuz belki de.Sahi kaybetmesek değer bilir miydik? 

Thursday, July 17, 2014

Üç Yanlış

Uzakta olanların iyi olduğu düşüncesinden çıkıyor bütün yanılgıların. En son gördüğümde iyiydi, bir daha görmedim, iyi kalmış olmalı, diye düşündüğünden. O yüzdendir ki insanlara nasılsın diye sormak aklına gelmiyor, onlar hakkında kötü bir haber alana kadar. Halbuki bu böyle olmamalı. Sonra çok pişman oluyorsun çünkü, nasıl daha önce haberim olmadı diye. Sen böyle birisin ve bu senin birinci yanlışın.
Üstünden zaman geçtikçe unutacaksın, hafifleyecek bir şeyler sanıyorsun. O yüzden üstünden zaman geçene kadar olay olmamış gibi düşünmeye zorluyorsun kendini ki, tekrar karşılaştığında zihninde o sorunla, buna üzülemem ki üstünden zaman geçti diyebilesin. Zamanın geçirdiği tek iz; suratındaki sabahtan kalan yastık izi. Bunu unutuyorsun, daha fazlasını umut ediyorsun. Bu senin ikinci yanlışın.
Kimseye içini açmayıp her şeyi kendine dert ediyorsun. Tamam her konu zaten anlatılmaz ama sen biraz daha kapalı kutu olma yoluna gidiyorsun. Buna rağmen insanlara surat asamayacağın düşüncesiyle, kendi kendine kaldığına bile içindeki acıyı yok saymaya çalışıyorsun. Olduğun kişiden, üstüne binen üzüntüden, yorgunluğundan ve halsizliğinden utanıyorsun. Bu senin en büyük yanlışın.

Friday, July 11, 2014

Little Me



Gitmesi için kovmam gerekecek kadar beni önemseyen insanları bile kendimden uzaklaştırmayı başardım. Şu an çok mutlu ve her şeyden memnun olmam gerekiyordu, hiç de öyle hissetmiyorum. Telefonumu elime alıyorum ve konuşmayı en çok istediğim insanın aslında benimle hiç konuşmak istemediğini hatırlıyorum. Elimi bir kitaba atıyorum ve beni çok üzecek mektuplar buluyorum. Müziğe eşlik etmek her bir sorunun kafamda daha çok yer etmesine yol açıyor sanki. Yapılacak binlerce iş var, yapmam gereken ve yapabileceğim tonlarca şey var ama ben yerimden kalkamıyorum. Uyumayı istiyorum ama hemen ertesi güne uyanma işi canımı çok sıkıyor. Tam aradayım, neyin ne olduğunu ve ne hissettiğimi artık anlamam gereken yerdeyim. Garip bir ruh hali aslında. Asıl istediğim şeyi yavaş yavaş, farkında olarak kendim bitirdim, geriye bir şey kalmamış olması normal. 
“Çünkü üstünden çok şey değişti, değil mi. 
Olabilecek en iyi yerdeyim ve daha fazla zorlamanın bir mantığı yok.”




Thursday, July 3, 2014

Bir arkadaşa kağıt kalem verecektim.

bugüne kadar bu sayfalarda hep ben karaladım
ben yazarken bana en büyük destek olan hep O' oldu
Ben sadece bir mühendis adayıyım her yaz tatilinden feragat edip yaz okuluna kalan
O ise sadece bir doktor adayı düzenli çalışkan empati kurabilen
güzel bir insan
Sonra çok zaman geçti ben yazdım o da yazdı
Yazdıklarını sadece benimle paylaştı
Emin olun buna ben sebep olduysam bu paha biçilemez bir mutluluk oldu benim için
hep beni dinleyecek değilsiniz ya şimdi bir de ona kulak verin..


"Her erkek çocuk yaşayabilmek için babasını öldürmek ister. Babasını öldürmek ve annesinin tek sahibi olmak
Ergenlikte babasıyla tartışır annesiyle paylaşır annesine babasını kötüler. Babanın karşılığı olan sıfat "o herif" tir annenin karşılığı bi tanem. Aylar sonra eve dönünce tekrar tekrar sarılıp öpülen annedir ilk aşk son aşk gerçek aşk annedir. Baba daimi rakip, bir gün baba olmayacakmış gibi ilerde saf değiştirmeyecekmiş gibi daimi düşman...
Kadın, yazmaya başladığında annedir artık. Kelimelerin annesi... Kız kardeştir biraz, babasının kızı annesinin yansımasıdır. Bir eli hamur kokar, diğer elinde iğne iplik, üzerinde çamaşır suyu lekeli bir pijama, aklında ütülenecek kıyafetler, yüzünde kırışıklıklara iyi gelen bir maske, aklında hayal kırıklıkları, omzunda dünyanın yükü...
Bir kadın yazmaya başladığında başladığında evcilik oynar hayali arkadaşıyla, düşlerinde bitmeyen pamuk şekeri..
Bir kadın yazar, hayali tüllerden gelinlik diken kız çocuğudur, kelimelerin sihirli dünyasında..
Bir kadın yazar, bir dünya yaratır sil baştan. Gökyüzüne buluttan perde diker, düz olsun diye, çimlerden halılar sere yerlere, camları siler aydınlık görünsün diye gelecek.."

Ismail Erencan Aydemir