Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Friday, June 27, 2014

Ders Notu





   Beni çok sevdiğim insanların yanından aldığınız iyi oldu, çünkü artık sevmiyordum, ben çok sevmem, sadece kızgınlığım, çekememezliğim artar. Ama ben aslında o kötü insan değilim, sadece veda etmeyi bilmem, veda etmediğim herkese kötüyüm ben- beni artık bilmeselerdi uzaktan severlerdi-, onların haberi olmaz, ama içimden çirkin bir kız olurum ben, çok yorulurum. Hala birçoklarının haberi yok ama bazen aralarından birine tokatı yapıştırmak istiyorum, diğerinin karşısında ağlamak, öbürünün gözünün önünden topuklu ayakkabılar ve bir elbiseyle geçmek.

  Ama ben anlamıyorum, neden ne olursa olsun her daim duran, sabit olanım ben; vazgeçen de ben olsam vazgeçilen de, bırakan da olsam bırakılan da, sevilmeyen de olsam sevmeyen de; neden hep izleyen benim de giden onlar? Hadi ben duruyorum ama ben de gidersem kim kalır peki? Bu seyircilik hali bitmedi. Onlar aradı onlar bile vazgeçti, ben aramadım sormadım ama neden hep düşündüm?


   Ben de hepiniz kadar değişmek isterdim ama hayatıma körü körüne bağlıyım. Siz değişmeseydiniz hayatlarımız ne güzel olurdu


Ama böyle bencillik olur mu?


En yakınım diyorsun ama bakıyorsun hiçte öyle değillermiş.İnsan olan en yakının arkasında hiç iş çevirir miymiş.Ben en yakınımın lafını üçüncü bir kişinin yanında asla ağzıma bile almam mesela.Bırak en yakınımı başkasının lafını bir başkasının yanında ne durumda olursam olayım açmam.Bu biraz kişilik ve prensip meselesi sanırım.Seni uykuya yatırıp senin lafını yapmak ne kadar yakınlıktır sizce? Elinde olmayan nedenlerle başına bir şeyler gelir ve sen kendini en yakınlarına emanet edersin.Fakat onlar oralı bile olmazlar.Üçüncü kişiler seninle ilgilenir senin başında beklermiş en zor anında.Öğrendim.Bendim bugüne kadar en ufak bir sırrı bile karşımdakinden duyup sonra onu en derinlere gömen.Bendim hep destek olan.Karşımda kim varsa "bak bana karşı tek olacaksan köstek değil destek ol" diyen. Ama hiçbiri kösteklik yolundan şaşmadılar.Olsun.Ailem var.

Tepki vermesem diyorsun. Sonrası çok minik bir umutsuzluk, çünkü bir tepki alamayacağını biliyorsun. Yani “eninde sonunda anlayacaktır ” demek yok, çünkü o herkes gibi değil. Bunu tek düşünen sen olacaksın demiyorum çünkü fazla dramatikleştiriyor durumu, yok öyle bir şey. Abartmaya lüzum yok ama şu an şu durumu takan tek insan sensin, o yüzden takmanın alemi yok, boş ver bir şeyler söyle. Suskunluğun faydası yok. Genel bir takmazlık bu, sana inat değil, kötü biri olduğundan da değil, herkesten farklı olduğundan. Senin bu durumla uğraşmak istediğini sanmıyorum. Ama bu takmama durumuna sahip olmak mümkün oluyor dimi? Ne bileyim sanki hep aynı.Ben de pek de takmadım aslında ama geçmişle minik bir benzerlik gördüm ve yazmak istedim.Üzüldüğümden de değil de ne bileyim. İyi biri olduğunu biliyorsun, gözlerin arıyor karşılaşmak için herhangi bir yerde, “Takmıyor işte neyi uzatıyorsun” demenin ayıp kaçacağını biliyorsun, çünkü o çok farklı. Belli bir süreye kadar bazı duyguları dondurmak, öylece içte bırakmak daha doğru muhtemelen. 

Sunday, June 15, 2014

Gününe Mektuplar

Sımsıkı sarılırdım sana.Öyle sıkı ve güçlüydü ki rüzgar bile geçmezdi aramızdan.En çok neyi özlüyorum biliyor musun? Ben duştan çıkınca yumuşacık bornozumla beni kucağına alıp içine çekmeni.Her çalan kapı sen değildin fakat senin zili çaldığını ayırt edebiliyor ve geldiğini hissediyordum.Öyle güçlü bir duygu ki bu keşke hiç bitmeseydi.Bazı geceler gelmezdin pencereler ardında bütün arabaları gözlerimle kontrol ederdim geldi mi diye.Evin camına yansıyan her araba farında kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu.Sen geldin diye.Seninle büyümedim ben.Senden bir şeyler de öğrenmedim.Fırsatımız olmadı, ne benim öğrenmeye ne de senin öğretmeye.Soğuk bedenini gördüğümde başladı bende her şey.O zaman hayatı öğrendim.Hiç bir şeyin sabit kalmayacağını.Zamanında fırsatımız varken sevip değer vermem gerektiğini.Üzerine toprak attıklarında öğrendim ben bir başıma olduğumu.O an sanki sende ölücekmişsin gibi geliyor. Ama sonra bir bakıyorsun yaşayabiliyormuşsun.Yalvardım etrafımda kim varsa ne olur dursunlar daha fazla kapatmasınlar üzerini diye.O zaman öğrendim insanın bir gücü vardı ve bu güç tükenebiliyordu.Dinlemediler.O kadar derine attılar ki seni o zaman anladım sana bir daha elimi uzatamayacağımı.

Dört yıl oldu sen bu kapıdan çıkıp gideli ve ben hala her gün gelecekmişcesine inatla yaşıyorum bırakıp gittiğin bu odalarda.Geleceğin yok elbette, alışkanlık işte.Sensizlik aldı başını gidiyor , her geçen saniye büyüyor gidişin.
 Sen yıllar önce benden gittin ve bugün senin günün! Sen zaten hep ben uyurken gittin, giderken ardından çığırarak ağladığım için.Veda etmeden gittin, vurdumduymazlığımın kurbanı ettin beni.
Benden gideceğini bilseydim doktorlar seni bana göstermeselerde hastanenin o donuk koridorlarında bekler, bir an olsun ayrılmazdım.Ben ise kalkmış tüm gün müziğin her notasında kaybolurdum odanın içinde, antremana gider her zaman ki neşemi insanlara saçıp ter atardım.Öleceğini seni bir daha göremeyeceğim aklımın uçlarına değseydi gece gündüz beni sensiz bırakmaman için tüm kalbimle dualar ederdim.Ah bu sorumsuzluğum beni nasıl yıpratıyor bi bilsen !

Göbeğine kafamı koyup saatlerce çizgi film izleyebileceğim kimse yok zaten artık kimse benimle çizgi film izlemek istemiyor fanatik aslanım.Evde çalan telefonlara kapılara bakmıyorum.Bazı zamanlar dalgınlığıma geliyor babam geldi diye koşup açıyorum patlayan gözlerle sonra bir başkasını görünce o an seni mezarından çıkartıp o geleni sokmak istiyorum oraya.Sırf sen bana gittiğin yerlerden gelirsin diye sensizliğe doymuş rolü yapıyorum.Hala eskisi gibi uyku halindeyken bile gülüyorum ama bir türlü buğulanmış gözlerimden arınamıyorum.Eskiden annem istediğimi yapmayınca hemen gizlice telefona koşar sana ağlar sitem ederdim.Ben şimdi kime sitem ediyorum hiç sordun mu kendine.Attım kendimi suyu çekilmiş bir kuyunun dibine.Yalnizligin böylesi işte böyle bir derttir.

seni nasıl özlediğimi insanlara anlatmam içimde yaşadığım gerçek beni kimse anlayamaz anlamasınlarda zaten buna ihtiyacım yok ama çok anlamsız ve noksan yaşıyorlar hayatı ben senin bir gün beni bırakıp gideceğin gerçeğini tahmin etseydim aksam 10 a kadar sokakta oynamaz senin ısrarla öğretmeye çalıştıgın bulmacayı senden öğrenirdim.

Ben konuşacağım bu gece, onlar duyacaklar. Ben dinlemelerini istedikçe onlar yalnızca sesimi duyacaklar. Ben burada seni kaybetmenin ne acı olduğunu anlatacağım, onlar avutmaya çalışacaklar. Anladıklarını söyleyecekler bana, kendi hikayelerini anlatacaklar. Geçeceğine, düzeleceğine inandıracaklar beni. Inanmış gibi yapacağım, yoksa rahat bırakmayacaklar. Unutacaklar sonra. Bir daha arayıp sormayacak çoğu, belki bir kaçı nasıl olduğumu soracak. Nasıl olduğumu merak ettikleri için değil, sormuş olmak için soracaklar, içlerini rahatlatmak için. Samimiyetlerine inanmış gibi yapacağım.
Olmayacak hiç biri yanımda, hiç biri hissetmeyecek hissettiklerimi, yaşamayacaklar yaşadıklarımı. Bilmeyecekler. 
Bilmesinler. 
Anlatmayacağım bu yüzden seni daha fazla, 
Anlatırsam anlamayacaklar
Ama,
Seni kaybetmek, sana ulaşamamak nasıl bir duygu bilsinler ki 
bu gece fırsatları varsa babalarına sımsıkı sarılsınlar
Ağlayan bir bebeğe oyuncağını gösterip de vermemek gibi belki. 
Ölüm döşeğindeki bir hastaya ilaç içirip ardından zehirlemek gibi.
Açlıktan nefesi kokan bir insanin karşısında en sevdiği yemeği yemek gibi belki de. Masumca uçmaya çalışan bir kuşun kanatlarını bağlayıp uçmasını istemek gibi.
Acı çektirmekten, acı çeken bir insani izlemekten zevk alıyor gibi. Boşuna uğraştırmak gibi. 
Yarı yolda bırakmak gibi belki de.

Ne kadar kolay aslında. Hiç düşünmeden, umursamadan kurduğun basit bir cümleyle bir insanin tüm hayatını değiştirebilmek. Mahvetmek belki de, ne kadar kolay değil mi? Sırf “canın istedi” diye öldürmek bir insanı ,
öldürdükten sonra sevdiklerinin umutlarını almak elinden, tüm hayatını belki de.
Şimdi ben sensiz sarılacak yer arıyorum
Onlar sarılsınlar babalarına
Öyle sıkı sarılsınlar ki tıpkı bizim gibi rüzgar bile geçemesin
Ben de uzaktan kıskanayım onları.
Babalar günün kutlu olsun ruhum.

Friday, June 13, 2014

Yalnızlıkla Başa Çıkabilirim

Bekledim. Telefonumun çalmasını bekledim. Tuvalete giderken bile yanıma aldım telefonu, ararsan hemen açmalıydım. Sen nasıl olsa gelmeyecektin. Sadece senden minik bir haber istedim. Aramadın. Hem seni bekledim, hem aramamanı istedim. Gelgitlerimin başlaması o zamana denk geliyordu işte. Beni özlemeni istedim, sonra canın acımasın istedim. Yalandı ama. “Mutlu olsun” dileğim yalandı. Canım yanıyordu ve sen bensiz mutlu olma istiyordum. Bu tuhaf bir düşünce mi? Aşkın sonunda hep bir bencillik vardır zaten. Mutlu olmanı diliyordum güya ama yalandı işte. Sen ne kadar mutluysan ters orantılı olarak mutsuzdum ben de. Ve her çektiğin acıda biraz daha mutluydum, dahası umutlu. Ne zaman acı çeksen bana geleceğini umuyordum.Sonra doğum günümün bitmesine dakikalar kala ben sokaklarda salya sümük ağlarken aradın.Duymadım.O kadar yüksek sesle ağıyordum ki inan hiç kimse duymadı.Bildirimini gördüğümde ne ben inanabildim ne yanımdakiler, aramana geri döndüğümde inan bana keşke hiç aramasaymışsın dedim.Bir çift söz bir canı bu kadar acıtabilirdi.Canım o kadar acıdı ki,kanadı.Soldum.Doğduğum günde yerin dibine girdim.Sevinemedim ben Alo deyişine, sesine hoşgeldin diyişime.Boğazıma bütün sözcükleri dizdin.Yürüyordum ama sanki birileri beni itiyordu hayata karşı.Herkes donmuş gibiydi.Sesin, söylediklerin hala aklımda.Ayıpladılar seni bizimkiler.Ben böyle böyle dedi dedim.Boşver adam değil ki dediler.Olsun dedim.Benim sana karşı hep olurum var sen bunu biliyor musun ki?

Bazen insanlar, en yakın arkadaşlarına anlatamadığı birini sever. Anlatamıyorsa en yakın arkadaş değildir dememek gerekir. Hayat bazen daha karmaşık. Anlatamaz ki.

İnsan bazen yalnızca yeni tanıştığı birine, az görüştüğü bir arkadaşına anlatabileceği birini sever. Çünkü yargılamayacaklardır onu. Mesela 1 yıl önce unutması gereken birisidir o sevdiği, en yakın arkadaşlarına anlatamaz. “Sadece unut, yeter artık” diyebileceklerdir çünkü. Yahut daha önce sevdiği ve onu üzen birini tekrardan severse; bunu en yakın arkadaşlarına anlatamaz. “Yine mi” diyeceklerdir çünkü.

“Yine mi?” böyle bir durumda hakaret niteliği taşır çünkü.

İnsan bazen sadece öylesine tanıdığı ve hiç tanımadığı birine anlatabileceği birini sever. Çünkü utanmadan anlatabilecektir ona. Hem yeni insanlar iyidir. Yeni yorumlar getirirler. Yeni sözler edip akıllarda yeni pencereler açarlar. Eski acıya yeni açıklamalar yaparlar. En yakın arkadaşlarına anlatamayacağı biridir sevdiği. Çünkü en yakın arkadaşı “Ben sana demiştim” der. “Umutlanacağını biliyordum, bunu yapmamalıydın”

Çünkü en yakın arkadaş artık direkman kişinin kendisi olur. Çünkü insan böyle zamanlarda kendinden kaçmak ister. Çünkü güçlü görünmek ister. En yakın arkadaşı bile güçsüzlüğünü görmesin ister. Susar. Anlatmaz.

Anlatamadıkları içinde çok büyür, yeni tanıştığı birine saatlerce anlatacağı ama en yakın arkadaşına susacağı birini sevdiği için.

Anlatamamak ne zor şey.

BEN ANLATAMIYORUM.
NE YENİ GELENE

NE DE HEP BENİMLE KALAN BİR DOSTA.

çünkü sen öyle birisin ki inanmak istemiyorlar bu duruma.Ama,


Zaten vaktim yoktu benim. İsabetli oldu. Hayallerimin arasına sıkıştıramazdım, sığmazdı. Hayattaki en büyük payı kendine isterdi. Yer açsam yetinmezdi. Kal desem kalmazdı, git desem gücenirdi. Ben de beklerdim bir şey olmasını sonra.
Zaten olmazdı. Şiir okusam anlamazdı mesela saçma bulurdu. Bende şiir okumasını sevmezdim ama yerini bulsun diye maksat.. Şarkı sunsam tepki vermezdi. Önüne biri istemediğim olmak üzere iki seçenek sunsam gider yanlış olanını seçerdi, iyilik yaptığını zannederek. Hep o bilirdi. Ona korkak demezdim ama bilirdim. Söyleyemezdim, yazardım sonra.
Zaten hiç halim yoktu. Anlatamazdım daha fazla ne kadar üzüldüğümü. Ya da izlediğim filmlerden etkilendiğim için çok fazla umut dolduğumu açıklayamazdım. Ne başkasına ne de kendime yalan söyleyemezdim daha fazla. Susardım sonra. Sus simge.. Cevap verme.. Sabret..Sabır..

Zaten o gidenin yerini doldurmak istemiyordu. Ona giderken hep bu beni yolun yarısından çogu zaman kapısından döndürdü. Onun kalbinde ' asla silmem' dedigini bile bile ben yaninda oldum.


Mükemmel değildi iyi bi yaklaşımı bile yoktu genelde üzerdi üstelik bencildi sadece hep eksik kalan bi yanım vardı onu doldururdu.
Zaten hep eskiyi unutmaktan bahserderdim. Bahsetmediğim şey neyin, ne zaman eski olduğuydu. Üstünden ne kadar zaman geçmesi gerekiyordu bir olaya eski demek için ? 1 gün mü ? 3 hafta mı ? 6 ay mı ? 5 yıl mı ? Takvimlerle, saatlerle ölçülür müydü ki bu ? Okuduğun bir yazı ilk günkü gibi acıtıyorsa içini 3 asır önce yazılmış olsa bile eski denebilir mi ona ? Denmezmiş işte. Ben de denir zannediyordum. Ama ne olursa olsun unutman gereken şeylerin toplamına eski demen gerekiyormuş, bunu öğrendim. 
Zaten hafızam zayıfladı bu aralar, aklımda tutamazdım her şeyin güzelliğini bütün ayrıntılarıyla. Şarkılara fazla anlam yüklemekle uğraşamazdım. Her şey olduğu gibi kalsa en iyisi olur sandım. Böylece bıraktım. Zaten durduk yere, bir gülümsemesiyle falan mutlu olmak istemiyordum. Hayata karşı galiba yorgundum.YORGUNUM. GÜCÜM YOK BENİM. Kalmadı bende güven. İyi oldu böyle kaldığı. Eskidiği .. 

Kaybedecek bir şeyimin kalmaması iyi oldu ..

Şimdilerde gögsümün tam ortasında ki o ağır gelen basınç hep vardı. Sadece farketmem zaman aldı. Acı çekmek zor.Bir tek seni yıpratmıyor hayat..


ZATEN sen beni hic sormadin ki

ZATEN sen bana hic gelmedin kaldı ki doğum günümü kutluyorsun.
Sen her gün öldürdüğün bir hayatın doğduğu gününü kutlamayazsın
Sen kalpsizsin.


Saturday, June 7, 2014

Babalar Ölür


Twitter da öylesine anasayfada geziniyordum öyle başkalarının ne yazdığına paylaştığına pek dikkat etmem.Fotografta bahsi geçen diziyi de izlemiyorum.Karakterler kimdi, kim neden ölmüştü bilmiyorum.Ama sağ alt köşede ki kare sizde bilirsiniz ki haliyle dikkatimi çekti."Insanın babası ölür mü ya?"
Evet, ölür.
Bazen sen içinde öldürürsün
Bazen kendi kaderiyle ölür
Bazense senin babanı öldürürler..

Cevabı olmayan soru.Ama teorik olarak babalar ölür.Öyle olsa bile bir an olsun yalnız bırakmaz seni. Hatta yaşlandıkça ona benzersin. Aynada onu görürsün artık her baktığında.Yaşlandığına sevinirsin.Kendine hep iyi ve güçlü olduğunu hatırlatırsın.Başkaları tek başına kendini büyüttüğün için seninle gurur duyar.Bunu her fırsatta dile getirirler.Ama inanın babası ölenler için hayatta artık pek iyi bir şey olmaz.O kapı her akşam çalmaz.Sofrada artık bir tabak eksiktir.Evde maç izlenmez,spor haberleri atlanır annenin istediği diziye geçilir.Haftasonları alışverişe gitmezsiniz.Günlük alışveriş yapar,bir önceki günün yemeğini de yiyebilirsiniz.Eve Fanatik gazetesi girmez olur.Annenizin bakım kremlerini el kremi zanneden bir baba yoktur artık o evde.Gece uyurken kapıyı kilitlediğini iki kez düşünürsün.Üniversite okuyorsan paran bittiğinde arayacak kimsen yoktur.Aşık olduğunda dertleşecek sana akıl verecek bir çınar ağacın yoktur artık senin.Sen tek başınasındır.Hatalar yapar ve onlarla büyürsün arkanı toparlayacak bir baban yoksa herkesden bir adım daha öndesindir.Hasta olduğunda seni kucağına alıp götürecek kimsen yoktur.Zoraki adımlarla yürüye yürüye bir başına gidersin.En kötüsüde annendir.Bir başına kalmıştır.Uyku hapları, yalan dolan gülümsemelerle hayatta kalma çabaları gösterir.Ortağını kaybetmiştir o.Bundan daha kötü ne olabilir ki..

Bir gün seninde baban giderse,
 Zor seyler gelecek başına. 18 de olsan 48 de, çok zor günler gelecek. Bazı geceler bitmeyecek mesela,  güneş sabahı sana getirmeyecek. Gün, aydın olmayacak bazen. Yıldızlar tutacak seni, kimi zaman içlerine bile çekecekler.Hele bir de mevsimlerden kışsa yıldızlar bile göstermeyecekler kendilerini. Sevdiklerin uzaklaşacak senden. Güvendiklerin kaçacaklar. Seni artık “sen” olduğun için sevmediklerini göreceksin. Sesin çıkmayacak ama, içinde hissedeceksin. Bazen çığlıklar atmak isteyeceksin, bitsin artık diye. Atamayacaksın. Ne çığlık atabileceksin, ne de içine atacaksın. Yutkunmaya çalıştıkların bir balgam gibi takılacak boğazına. Hatta bazen yemek bile yiyemeyeceksin. Zehir olacak günlerin. Ayların belki de. çok zor anlar yaşamak zorunda kalacaksın. Kimi zaman yakınlarını, bazen sahip olduklarını, fakat en cok kendini kaybedeceksin. Tek başınalığı anlayacaksın. Seni dinleyenler olacak, ama asla sesini duymayacaklar. Duyuramadığından değil, istemediklerinden duymayacaklar seni. İhtiyaçtandır, sen anlatacaksın yine de. Onlar sana anladıklarını söyleyecekler. Arkalarını dönüp gittiklerinde akıllarına bile gelmeyeceksin ama. Rol yapacaksın herkese, tıpkı onların sana yaptığı gibi. Öyle akıp gidecek zaman.
ve en kötüsü de ne biliyor musun, o kapı hiç çalmayacak..



Thursday, June 5, 2014

Yosun tuttum

Karmaşık zamanlara girdik. Hangimiz haklıyız, kim suçlu bilmiyorum. Ama kim üzülüyor onu biliyorum.

İçine atmanın bokunu çıkaran bir insansanız bazen çevredekilere doğruyu söylemeniz daha iyi. Olan size oluyor sonra. Cidden diyorum bak. Birileri sizi üzüyorsa söylemeniz ve çözüm bulmanız gerekirken, neden asaletli davrananı oynamak zorundasınız ki?

Bir gün üzüldüğünüzün farkına varacaklarını mı zannediyorsunuz ki?

Fark etmiyorlar ki?

Senli Benli
hayatımda hiçbir şey ama hiçbir şey, en kaba tabirle o kadar "koymamıştı."


Üstünden uzun zaman geçti. Ama geçmedi.


"İnsan çok garip."

Mutluyum diyorsun fakat iç huzurun yok.Sürekli darlanıyorsun.Vazgeçiyorsun ama her defasında yenilenen hataların mevcut.Eskilerden bir şarkı vardır bilirsiniz ben çok iyi biliyorum.Bugün yağmurun altında o şarkıyla birlikte ıslandım.Suratıma çarpan her bir damla beni onlardan arındırdı ama huzurumu geri vermedi.

Sen varken gücüm olurdu 
Zaman akmadan dururdu; 
Hatırlasana 
Hani aşk seni yormuştu 
Yolun sonuna koymuştu 
Dokunma bana 

Dokunma işte.Tek bir kelime bile etme.Bakma benim olduğum taraflara.
Beklentilerle boğuşturma beni.
Beklentilerle gerçeklerin uyuşmaması sonuçlarına bakıldığında en büyük problemmiş gibi geliyor bana. Mesela bugün bu çalıyordu, takside, kafamda, ipodumda. Oysa bana kalsa çok daha farklı bir şarkı seçerdim. Ama sarhoş olmak kötü, düşüncelerine hakim değilsin bi kere, mideni boşver. O zaman yaptıkların ne kadar mantıklı görünürse bir o kadar mantıksız, biliyorsun ama yapıyorsun işte. Ben o gün giderken hiç düşünmedim mesela. O gece, gerçekten nefret ettiğim bi ortamdan kurtulmak istedim sadece. Koştum belki, hatırlamıyorum ki. Çok kırgın olduğumu hatırlıyorum, söyleyecek söz bile bulamamıştım ona. Yanında olmak istediğin kişinin seni üzmesinden nasıl korunabilirsin ki. Ben de koruyamadım kendimi, ne ondan ne de yağmurdan. Alsancak ne de güzel oluyor aslında yağmurda. İlk bulduğum taksiye atlamasaydım diyorum şimdi de, gecenin dördünde pek bir şansım da yoktu o karanlık caddede. Su istediğimi hatırlıyorum, inanılmaz huzurluydum o yanımdayken ama su isteğimi örtemeyecek kadar uzaktı bana. Bunu defalarca kendimde duyunca bulunca kendimi daha fazla tutmam da mümkün değildi, bıraktım. Niye kime ağladığımdan tam emin değildim, tek bildiğim gerçekten ağlamak istediğimdi. Yağmur hızlandıkça ben de daha sesli ağladım, abi de hızlandı, sarhoş bir kızın gecenin dördünde yanında ağlamasını istediğini pek sanmazdım zaten. Taksiden indiğimde üstüm başım sırılsıklamdı, muhtemelen ağlamaktan. Evin kapısına kadarki 5 metrelik yolda, hayatımda ilk defa yağmurda ağladığımı fark ettim, hem de kime. Hay sikeyim. Şarkı bitti ama kafamda çalmasını durduramıyorum ki. Şimdi de dinleyemiyorum bunu. Hayatım boyunca o gece gelecek aklıma, bunu dinlediğimde. Belki onunla beraber bu şarkıyı da çıkarırım hayatımdan bilmiyorum. Belki de kendim için en iyi şeyi yapmışımdır. Tek bildiğim onun beklediğim insan çıkmadığı.
 Sonu yine hayal kırıklığı, yine hayal kırıklığı.


Çok yorulmuştum. Böyle aşk meşk işleri insanın zihnini çok oyalıyor. Çok glikoz yakıyor, çok enerji emiyor. Harbiden yorulmuştum.Daha önce de bu kararı almıştım.Sanırım uygun bir gökyüzü bulup parlamalıyım.Dokunma Bana şarkısından kendimi bir anda Duvar şarkısına transfer ettim.Spotify da diyor ya ruh halinize uygun şarkı mı arıyorsunuz? Evet, anasını satayım.Çünkü 2008 den beri şarkılardan başka iyi gelen bir şeyle karşılaşmadım.Kendime yine çok tatlı kararlar aldım fakat icraatını sağlayabilicek gücüm olduğunu sanmıyorum.Kötü biriyim.Kötü.Çok kötü ama şimdilerde şöyle mırıldanıyorum

Seninle bir daha aynı yolda yürümem 
Seninle yürüyene yolda tuzakların var 
Bir daha asla dokunmam tenine 
Senin teninden önce duvarların var

Dedim ya şarkılar bana iyi geliyor.Antidepresan etkisi gösteriyor.Sabah uyandığımda bu şarkıyı mırıldanıyordum.Yüzümü yıkamaya gittim ve aynaya iki elimi koydum kendimle yüzleştim ve şöyle dedim
Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum 
Ağlaya ağlaya yosun tuttum

Evet tam da öyle oldu.Yosunlarım üzerimi o kadar çok örtmüştü ki artık canımın acısını bir ben biliyordum.
ve daha fazlasına müsade etmeyecektim.Şimdiyse canımı sıkmam gereken tek şey var. Suratına bile sıçmayacağım adamlarla zamanında muhatap olmam gibi. Ya da suratına bile sıçmayacağım kadınlarla muhatap olan biriyle olmam da olabilir aslında. Tam olarak karar veremiyorum. En iyisi boş vaktim kaldığı zaman, ikisine de üzülerek hepsini aradan çıkarmak.


Sunday, June 1, 2014

Aşkın ne çok yüzü var

Tercihlerimizin sonuçlarına katlanıyor muyuz sahiden?

Hayatın güzel olduğunu ne zaman anladığımı biliyorum.İstediklerim bir bir gerçekleştiği zaman mı, onu kaybetmeden önce yaşadığım zamanlar mı? Hayır,hiçbiri.Bir tercih yaptım bu şehre geldim.İlk zamanlar hatta şu yakın zamana kadar bu şehri sevmiyor aksine her yeni güne nefretle başlıyordum.Sonraları sevdim. Sebepsiz sevdim.Sadece güneş çok güzel doğuyor diye sevdim.Ardından çok aynı zamanda bu şehirde güneşin çok güzel battığını da farkettim.Bir kez daha sevmedim.Sevmeyi çiftledim.Üremeyi durdurmak istemedim.Sevgim çoğalsın istedim.Olaylardan bağımsız bir sevmek bu. Güzel şeylerden ya da kötü şeylerden etkilenecek bir şey değil artık o duygu. Yoksa biliyorum, kötü şeyler var.

Hiçbir yer İzmir gibi gelmiyor artık, kaldığım yerlerde belli bir süre sonra olmayacağımı bilmek güvensizlikten başka bir duygu vermiyor. Sahiplenemiyorum, olduğum evi, odayı, yatağı. Bir gün bırakıp gideceğimden değil, bir gün asla senin olmamıştı diye yüzüme çarpılmasından da. 
Çünkü böyle yaşıyorsan, sahip olduğun şey genellikle bir bavul dolusu eşyadır. 
Bu şehri seviyorum.Bu şehri daha çok sevdirecek bir şey var biliyorum.

Aşık olunca hayat güzel geliyor ya, kuşlar gibi uçuyorsun etrafta mutlulukla. Ama ben hayatın güzel olduğunu hayatın içindeki olaylardan hareketle anlamadım, çünkü onlar da gidebiliyor. Güzel bir şarkı dinlemek, arkadaşlarla eğlenceli bir gün geçirmek, sevgiliye sımsıkı sarılmak, iyi bir kitap bulmak ya da güzel bir manzara karşısında oturmak.. Bunların hepsine sahip olabilirsin, bunlar bir gün olup öbür gün olmayabilir. Tüm bunlardan mutlu olmak için mutlu bir temele sahip olmak gerekiyor galiba.Tümüyle hayatı sevmek lazım, kökten düzelmesi gereken şeyler var. Hepsi hayatı güzelleştirebilir ama bazen insanın tadı kaçıyor. Olmuyor işte, olmuyor. Bir şeyler gidince hayatın da güzelliği gidiyor işte. İyi kötü her şeyiyle hayatın ne demek olduğunu anladığım günleri hatırlıyorum. Hayatımın sınırları dışına çıktığımı sandığım, hayatıma paralel gittiğim zamanları hatırlıyorum. Her zaman gördüğüm yerlere karşı bakışlarımın değiştiğini, bir daha oraya dönemeyeceğimi ve seslenmeye çalışsam kimsenin sesimi duymayacağını. Sırtımda bir yük varmış gibi hafif kambur yürüdüğümü. Bir paralelkenarın kopmuş bir doğrusu olduğunu düşünün,aşağıdan yukarıya bakıyorum ve bildiğim hayat uzaklaşıyor benden tüm sıkıntılarıyla, mutluluğuyla, yetiştirmem gereken işleriyle, görmem gereken insanlarıyla, gündelik akışıyla. “Başka bir boyut” o, sonra geri dönünce, geri dönmeye çalıştığım günleri hatırlıyorum. “Burada olmak güzel” demiştim.

O günden beri, burada olmanın ne demek olduğunu biliyorum. Dışarı çıkıp hayata karışabilmenin, her gün devam edebilmenin inanılmaz mutluluğunu bilseniz daha mutlu insanlar olurdunuz. Bu, güzel bir şey.

Canımı acıtan şeyler var ve bu beni son zamanlarda şu dakikalarda mutsuz kılıyor.