Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Tuesday, January 31, 2017

O salladığın kelimeler tesbih boncuğu mu?






"Oldu.

İşte oldu !"

 Geçmişime karşı kullanabildiğim en güçlü kelimeler hep bu "oldu!"
Eğer aranızda hiç kaybetmeden yoluna devam edebilmiş, dört köşeli hayatlara sahip birileri varsa lütfen aşağıya kendini buradayım! diye not etsin.

Benim ve onun gibi her sabah bir umut vardır diye uyanarak bu sefer olacak diye kapıdan çıkıp geri eve döndüğünde bileklerini yukarı doğru sıkıp bu kez oldu! diyenler de aramızda ise lütfen bir kez daha içinizden söyleyin -oldu!

Bu sefer kaybedenlerin kazanması şerefine yazıyorum. Herkes şimdi stalk yapıp, bel yarıştırdığı, laf sokuşturduğu o telefonları en yakın yere at-sın..ve bir yastığa sarılsın..
Sarılmak gerekiyor çünkü maddesel olarak sen gibi bir dokuya sarılmak seni iyi hissettiremeyebilir ve ben onun da hep sadece bir yastığa sarılmasını dilerdim..

Ardından kendi gibi kalamayanlara, başkalarının hayatlarını takibe alıp başka hayatlardan parça parça -to do list yapanların azminden her birimize diliyorum.Kendileri büyük bir savaşın içinde bulunup en düşük zirveli dağın tepesine sığınarak yanlış stratejilerin kurbanı olarak günümüzün  
-kazandısayılsınları olarak yer almakta.O insanlara kızmıyorum ve yadırgamıyorum çünkü onlar küçükken mahallede ortada sıçan oynarken oyuna sıçabilecek potansiyelde olan ufacık tefecik fasülyeden saydıklarımız..Arada gezen de derdik ama o kelimeyi biraz saygısız ve değersiz buluyorum..Fasülyeler..Onları biz bu hale getirdik! Lütfen..

Bak yine kelimelerle kavga ediyorum.Buraya o- sebepten yazmak için gelmiştim fakat ortalık baklagillerden arınamadı..

Bana kırılma, çok geçmeden, sen benden dolayı hayata küsmeden gül biraz.
İnan ben küsüp, alınacağın bir şeyi asla yapmam.
Yaptığımı düşündüğün bir gün olursa bu sözlerimi en sevdiğin macera kitabının arasına sıkıştır.
Söyleyemediklerim olur ya hani, arada kaynar..
Tozu dumanını bana yutturur.
Onun gibi bir şeyler gelecek başımıza ve ben seni kaybedeceğim.
Yakalayamadığım en güzel melodimsin diye arkandan küçük bir kız çocuğu gibi bakakalacağım.
Sonra o hiç sahip olamadığım müzik kutumu boş bir odada çevirirken bulacağım kendimi.
Karanlık, kendimi suçlu hissetmem için geçerli bir neden olarak benimle orada olacak.
Sen boş bir deniz kenarında güneşi batırırken üzerinden martılar geçecek, 
yanından minik ayaklarıyla yürümeyi yeni öğrenen bir kız çocuğu geçecek ve olup biten her şeye gülümseyerek ve umutla bakacaksın.
Ben öyle diledim, dışımdan seni eleştirirken içimden mutluluğu üzerine diktim 
ve zehri kendi içime akıttım.

Bunları neden söylüyorum diye sorarsan dur biraz gülümseyerek cevap vereyim 

-çünkü ben seçilmiş bir ıssızım (bu da benim en derim -sızım)

Bir takım şeyler düşünür hani her insan, ben düşünülmesi gereken miktardan fazlasını (overdose??)  

-düşünürüm
-hayal ederim
-çabalarım
-dilerim
-emek veririm

ben bunları yaparken genel olarak kendimle kalırım. Daha iyisini yapabilmek için susmam gereken periyotlarım vardır.Ben sustukca sen azalırsın, sonra tam ben elimde hayallerimle koşarak gelecek olurum sen çoktan kırılıp küsüp gitmiş olursun.

hayatta telafisi olmayan tek şey sustuklarımızdır.
bana acı veriyor en azından.
unutulmayacak bir hayat sunmak uğruna susup unutuluyorsun.
korkunç!

Bir şeyler söylemek zorunda kalma sağ elinle tek bir tuşla en yakın radyoyu aç bir şarkı seç.
Evet Sezen Aksu gibi..
Eğer beni tanıyorsan sana bu cümleyi -gidemem demek istediğim için kurdum.
Tanımadığını düşünüyorsan da *ki hakkındır,
Şubat soğunda hayata gözlerini açmış olmana rağmen günlerini hep temmuz gibi yaşamanı dileyen biriyim.Kıştan nefret ediyorum, sana nasıl kışın ortasında randevu vermişler hiç anlayamadım.
Bana hiç küsme isterim, kış bizden hep uzak dursa kazanırız gibi
Yıldızlara her gece bakabilme fırsatımız olsaydı hayatın kısa ve değerli olduğunu anlardık
Hayat kısa ve değerliyse bu sana ve bana ayrı ayrı bizden birer parça katardı.
Senden bazı şeyleri anlamanı beklemem ama özenle ve yavaş yavaş anlatmayı isterdim
Ben kaçarken üzülürsem geri dönerim mesela bunu farkedip vakitlice üzmeni dilerdim
Öyle ki giden birinin arkasından hangi şarkıları söylersen söyle sana iyi gelmeyecektir.
Böceklerden çok hoşlanmıyorum alerji yapıyorlar bende ama ateş böceklerinin rivayetine ben de tanık olayım diyorum, çok geçmeden.
Kurbağalar bütün ateş böceklerini yemeden, yaz bitmeden bir kere o ışıklara şahit olmak isterdim
Bu fikrime sadık kalacak ve benimle karanlıkta bıkmadan duracak başka birini düşünemiyorum mesela.
Bu biraz yakın his meselesi, en çok da bu yüzden kaybediyoruz hep.
Sevdiğimiz insanları -kendi kafamızda- oradan oraya taşıyıp, kılıktan kılığa sokuyoruz.
Gerçek değişmez kırmızı masum, mavi de özgürlük değildir.
Renk vermiyorum o yüzden sen hep beyaz kalıyorsun benim gözümde.
Gül diye bütün çabalarım, neden gülmeni istiyorum onu da bilmiyorum.
Ama birilerinin gülmesini hayal etmek bana iyi geliyor.
Yine de senin, beni ümitlerinin yerine koymamanı ,
Başını göklere uzattığında güneşlere ben olmadan da gülebilmeni en çok isterim.

Kelimelerle içerde bir yerde yine kocaman bir kalabalığa yenik düşmüşüm sanki.
Bütün isteklerim hep bile bile lades gibi
Ne demek istediğimi bilip de ne yaşamak istediğime karar verememişim
Biliyorum,yetmiyor.
O yüzden sen ne yap biliyor musun?
-Düşünme!
Çünkü kaybolursun.
ve eğer sen kaybolursan seni orada asla bulamam.

işte sanırım şimdi oldu, 
doğru cevabı buldum!
eğer küçükken bir fasülye olsaydım, şimdi bu kadar yorgun ve korkak olmayacaktım..
alt tarafı bir top için bu kadar koşup karşına yorgun çıkmaya değer miydi bilmiyorum.
telafisi için seninle bahar gelince sokağa çıkıp top oynayalım mı?

Patti de , Robert için böyle yapardı değil mi?
Buraya Pastime Paradise falan koyacağımı düşündünüz değil mi?
-hayır, yakışmayacak..


İşte şimdi tekrardan , oldu..










Friday, January 20, 2017

19.12.2016

Mücadele; ardımızda bıraktıklarımız, görmek zorunda kaldıklarımız, söyleyecek çok fazla şeyimiz varken dile getirebilmek için kişi-zaman-konum üçlüsü kuramadıklarımız, içimize tam patlamaya yakınken gömdüklerimiz ve en çok da sustuklarımız..Ne kadar çok zorluklarla mücadele ediyoruz oysa! Üstelik bunlar sadece gögsümüzün sol tarafını kısmi uyuşturan sessizlikler.Her birini ayrı ve birbirinden bağımsız bir şekilde düşününce başa çıkabileceğine dair inançlısın fakat bütünen aklının her köşesine yerleştiğinde bedende nefesi kesiyor ve katlanılmaz sırt ağrılarına neden oluyor.Önce ruh ölümün gerçekleşiyor, ardından maddesel olarak parça parça bedenin de ölüyor.En kötüsü de toprağa sarılmıyorsun.Yüzeyde kalıp çürüyorsun.

Haksızlık; En emin ve en çok haklı olduğun, zihninden çıkıp kendini defalarca objektif olarak sorgulayıp yine de ruhunu temize çıkartabilmene rağmen karşı tarafın bencilliğine ve düz görüşüne kısmen direnebiliyorsun.Pes ediyorsun çünkü buna mecbursun.Parmaklarının ucunda, zihninin transfer mekanizmasında başka bir kafanın içindeki düşünceleri değiştirme gücün yok.Kendi kalbinden başka bir bir kalbe dokunup etkileşimde bulunabilirsin fakat düşüncelere ulaşamazsın.Doğruları ulaştıramadığımız her gerçek dudakları kanatıyor.Yine elimizi açtığımızda avcumuzda kalan bir avuç dolusu sustuklarımız..  
Acılar her insandan farklı izler bırakır.Yoğun bir sis içinde bulanık duygular yaşatır.Bir sabah öyle bir mucize olsun ki bütün sisler dağılsın diye dilersin.Haksızlığa, doğruları kendi içinde sıkışık bırakmaya bile bile imzanı atarsın ve bu sende acı bir burun sızıntısı yaşatır.Sanki isteyip de söyleyemekten vazgeçtiğimiz ne varsa soluduğumuz her havada burnunda sıkışıp kalıyorumuş hissi..Gerçekten çok acı..Üstelik ne bir iz bırakıyor, ne de ikinci kişiler tarafından farkedilebiliyor.Gerçeklerin üzerimizden dışarı doğru kırılıp yansımaması çoğu zaman dezavantaj kalıyor.Kendi içinde, kendine inançlı kalarak Allah’a havale ederek sabretmek ile sınırlı kalıyorsun.Sesin sana bile uzaktan gelmeye başlıyor..

 Boşvermişlik; sürekli kaybetmeye mahkum kalmış güçlü profilimiz.Belki de tek bir kelimenin altına sığınarak atlatmaya çalışmak.Büyüyorsun ve sığınacak bir inin bile kalmadığını anlıyorsun işte bu farkındalıktı aslında esas olan büyümek.Her vakadan umudum kalmadı demek yerine seni büyüttüğünü düşünüyorsun.Nitekim seni şişe misali devirdiler..Şimdi sahiden boşverince aldırmıyor musun? Boşvermişlik tamamen yalancı bir kılıftır, seni aldırmaz kaygısız bir zırhla örter değil mi? –Değil.Tam aksine duygularına, düşüncelerine engel olamadığın için boşverdim diyorsun.Bunu söylerken bile acını taşıyorsun.Sen de haklısın çünkü hayat sana bir süre sonra “Boşver” demekten,üstünü örtüp oradan uzaklaşmaya çalışmaktan başka bir alternatif vermiyor.Öyleyse sen canın her yandığında, gücünün yetmeyeceğini ya da baş edemeyeceğini anladığında boşveriyorsun..Boşver zaten.Ben boşverirken bile gün ağarana kadar pişmanlıktan karın ağrıları çekiyorum.

Hissizlik; affedemediğin bütün duyguların neticesinde bir süre sonra hayata karşı sadece boşvermekle sınırlı kalan insanlar hırsları uğruna kaybedenlerdir.Boşvermenin bile kendisini bir sonuca ulaştırmayıp acını hafifletemeyenler hayata karşı hislerini durdurmaktan başka bir derman bulamazlar.Hani bir şarkı vardır çok eski kumsallarda eşlik edilen,

“Dönüyor aman dünya başım duman,
Batıyor ama acıtmıyor senin sevdan.”


Acıtmıyor çünkü,izi de acısı da geçmeyen o kadar çok şey biriktirmişsin ki artık geçmişin bedeninde yeni bir epiderm olmuştur.Sen ellerini bedenin üzerinde gezdirdiğin her anında o dokuya iyi bak o senin en dayanıklı koruma kalkanın.Hayat referansın.Sana yapılan her haksızlığın öznesi gün gelecek sana yeniden ulaşmak isteyecek ama izi çok derinde kaldığı için senin için bir şey ifade etmeyecek.Üzülme, gözyaşları okyanusunun karanlığında boğulduğun her sıkıntın bir gün güneş görüp parlayacak.Sana yapılanlara rağmen sen ruhunu temiz bırak..   

Sunday, January 15, 2017

Bir Albüm Bir Oda Bin "?"


Michl haklıydı

Oh I'll die trying, I'll die trying
We're in over our head
We're holding our breath


hep sonsuza kadar yaşayacak sanıyoruz çünkü sonsuz uğraşlarımız var
sevdiklerimizin sonsuza kadar yaşamasını diliyoruz çünkü acısını taşıyamayacağımızı düşünüyoruz
sonsuza kadar burada nefesini tut demek istediğimiz sevdiklerimiz
canımız pahasına verdiğimiz sonsuz emeklerimiz.



Are we wrong? Are we right?
We jump first and then decide
It's hard to explain it
Heavy hearts weigh us down

sevdiklerimizi yaşatmak için kendimizi azar azar her gün öldürüyoruz
işe yarar diye verdiğimiz çabalar hep tersine dönüyor
düşünmüyoruz, çünkü çok düşünüyoruz..
bir insanın elinden gerçekleri alınmamalı
bilmeli..olup biten her şeyin bir sebebi olduğunu bilmeli
boğulurken gücünü farkedip var gücüyle kendini yukarı itmeli
çünkü biz sonsuza dek yaşayacağımıza inandık...

Our bodies are weak
We're tired and hurting
Will we ever get to the other side

Sanki bir tek, en çok ben yoruluyormuşum gibi,
bütün kötü şeyler beni buluyormuş gibi..
seni de buldu, onları da..fakat acılar yarıştırılmaz.
ben bir şeyi atlatamadan hep öteki başladı..
benim hiç gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldığım anım olmadı
gerçekten acıyor, 
karşıdan karşıya geçerken, karşımdan gelen bunu anlamıyor
kimseden anlamasını beklemeyiz
fakat sonsuza dek yaşamasını istediğimiz, yaşatmaya çalıştıklarımız 
keşke bir nebze olsun anlayabilse, anlamak istese..
o vakit ne güzel yaşardık, ne kadar güçlü bir şekilde uzanırdık sonsuzluğa
ben çok güzel tahminlerde bulunuyorum
sınırımız olmazdı..
sınırlayan koşullarımız olmasaydı!



Friday, January 13, 2017

Hayata bir kere geliyorken acılar ve mutluluklar, kafamızın tam focus hizasından simetrik bir şekilde ikiye ayrılıp paylaştırılmalıydı.

insanoğlunun denge dediği durum iç kulakla sınırlı kalabilmiş.

Günlerdir diyemeyecek kadar uzun bir sürenin kavramı var acılarımdan bahsederken.Acılarımın gerçekten beni fiziksel olarak acıtacağını tahmin etseydim bu hikayede bana kalpten acı veren her şeyi durdururdum.Çünkü geceler boyunca ben ölüyorken geri kalan her şey huzurlu rüyalarında bulutlara dokunuyor.

Özür dilerim ruhum, ikimiz de çok genciz fakat ben seni binlerce hiç uğruna kendimle birlikte mezara gömdüm.
Keşke beni burada bırakıp gidebilme şansın olsaydı, benimle birlikte 23 yılı geride bıraktın ve ben seni 1 gün bile huzurlu tutamadım.
Biliyorum şu sıralar yaşadıklarım senin içinde birikmiş, taşımak zorunda olduğun geçmişimin acısını fiziksel olarak bedenimden çıkarman.

Hissettiğim sanki milyarlarca yıl yaşamış bir ağacın gövdesini testereyle kesiyorlarmış acısı.Meğer ne çok yük vermişim sana bunca zaman.Yine de bana hala yardım etmen gerek.Biz birimizi tamamlamak zorundayız.Omuzlarımdan aşağı doğru kesip giden bu acı inan çok fazla.

Sana söz veremem, yine üzüleceğiz.Yerin kırk kat dibine de girsek bizi ezip geçecekler.En azından artık seninle baş başayız.Hadi şimdi kalk omuzlarımdan, gözyaşlarıma dokun ve huzurla uyumamı sağla.Eskiden kafamın içinde gezen böcekler yüzünden uyku tutmazdı ya da gögsümün tam üzerine bırakılıp giden koca bir kaya..Keşke o zamanlar hiçbir şeyin enerjimi almasına izin vermeseydik.
Şuan o kadar ihtiyacım var ki; hayatımda ilk defa bu kadar çaresizim.Bana çare olamayacağını ikimiz de biliyoruz ama en azından hafifliğin üzerimden öyle bir geçsin ki gözyaşlarım gözkapaklarımda sıkışıp kalsın...


Thursday, January 12, 2017

La la lala da bir notadır

Bu kez o işler öyle olmadı!
Anlattıığım her cümlemin sonuna "Anlatabiliyor muyum?" eklemiş olarak kabul edin e-mi?

Korkular hayalleri boğdu, hayaller kum diye yürüdüğü yollarda bataklığa saplandı.
O her fırsatta çalan şarkı hep böyle başladı.
O hayaller ise şimdi o şarkıda başladığı gibi gitmiyor.
O masal gününü beklediğim kadar yeni bir masal yazmak için sussaydım şimdi sitem değil nispet ederdim.

Gökyüzünü elimde tutup sahip olduğumu sandım meğerse hissediğim atmosferik basınçtan başkası değilmiş.

Kayan yıldızların hepsi başımın üstünde çakılı kaldı.
Senin anlayacağın, sana doğru dilediğim bütün dilekler her gece başka öznelerin kaderine doğru uzandı.

Elde avuçta kalan bir şey yok..
Korkular bile benden koşar adım uzaklaştı
Umutlarım devren satılık ilanlarında sakız parasına gitti.
Hayallerim onları sırf uyumak için kullandığımı farketti ve gitti..

Şarkıda değişmeyen tek bir şey kaldı
Sarı sayfalardan o cümleyi koparıp 
Dünyanın en güzel duvarlarına yazacağım;

"KİMSE KİMSENİN HER ŞEYİ OLAMAZ-mış"

Ya da o da aynı kalmasın,

-Kimsenin her şeyi olamadım.

(Çünkü artık kimse kimseyi anlamak için çaba göstermiyor-muş.)

Di-li geçmişten bana kalan binlerce bıçak yarası...
 
Sensiz kimseyim , seninle de sensiz de kimsesizim.
Sen bensiz kimse misin, kimsesiz misin?

 

HEP BİLMEK İSTEDİM fakat ASLA BİLEMEDİM.

Beni bırak(ma)..

Monday, January 9, 2017

MODIWAKE

Az evvel köşedeki bakkaldan filtre kahvem bittiği için 10 ila 20 arasında kahve aldım(saymadım avuçladım).

Yanımda bir ellilik bir de beş lira vardı.
Ne kadar dedim abla 5.25 dedi.
Cebimden 50 lirayı çıkarttım, araya sıkışmış 5 lira da çıktı.Hangisini uzatacağımı bilemedim bir dakika sessizlik oldu.Ardından 50 lirayı uzattım ve abla dedi ki;
Sen öğrencisin o 50 lirayı şimdi bozdurursan o para hemen biter , 5 lira da hem benim işime gelir.

Düzen hala güzel, hala güzel insanlar var.
Uzaktayken sana aileni büyüdüğün küçük kasaba samimiyetini aratmayan insanlar.
Hayatta göğe uçan kırmızı balonları salan insanlar olarak hala yaşıyoruz.O balonları söndürecek binlerce katil zihniyetli diğer insanlar olmasına rağmen.

Elimde 50 liram ile eve doğru yürümeye başladım.evimin sokak lambası sönmüştü umutluydum güçlüydüm ama karanlık bir sokaktan geçerken eskisi kadar normal tepkiler gösteremiyorum.görünmeyen gölgemden, çöpten aniden fırlayan kediden, arkadan telaşlı bir şekilde yürüyen vatandaştan tedirgin oluyorum, oluyoruz.Bu sadece bir genç kızın değil cebinde silahı olan polisin de,mahallenin muhtarının da yerleşmiş günümüz psikolojosi..Bizi paranoyak yapan düzeni reddediyorum! Çünkü iyi insanlar olarak sayıca fazlayız.

*çöpten aniden fırlayan kediden dünyanın neresinde olursak olalım korkardık zaten değil mi?




Saturday, January 7, 2017

Dağ

En yükseğe!
Güçlü olduğundan dolayı değil hiç gücün kalmadığı için kalan son kuvvetinle zirveye

Ben dibi çok gördüm, sadece suyun içindeyken güzeldi.

Kanatlarım yok tırnaklarım kanayıp morarana kadar tırmanmak istiyorum.

Bir konuda ne kadar çok emek verirsen can kırıklıkların o kadar artıyor.Yükselt beni Allah'ım!

Onlarla aynı eş yükseltide bulunmanın bana acıdan başka artısı yok.Ben hayata dair ne varsa gözden çıkarıyorum sen de beni gönüllerden; gözlerden en uzağa at.

Vazgeçmenin, başarısızlığımın, kaybetmemin yükünü değil hafifliğini taşıyorum artık.

Dün bir arkadaşım bana mutlu ve güçlü olduğumu söyledi.Ona verebileceğim tek cevap; 
"Ben en son mutlu olduğumda dokuz yaşındaydım; televizyonda şahane pazar vardı banyodan çıkmıştım annem saçlarımı tarıyor, babam ödevlerimi yapıyordu."

Ona o an bunu söylemek geldi içimden sırf kendini daha iyi hissetsin diye.Bilmiyor, ben hiç mutlu olmadım.
eğlendim, güldüm, güldürdüm, koştum, atladım, dans ettim, kazandım, sevindim fakat hiçbiri içinde mutluluk barındırmadı.
Çünkü ben bir şeyden kazanıyorken aynı zamanda çok büyük kaybettim.
Bana hediye edilen mutlulukların hepsini gözyaşlarımla boşa tükettim.

Hayat bana kış mevsiminde bütün gerçekleri silkelenmiş halıdan uçan tozlar gibi yüzüme yüzüme vuruyor, ciğerlerimi dolduruyor.Hayat bana her kış bunu yapıyor.

Ardından kışı ağır yaralı atlatıp baharı bitkisel hayatta geçiriyorken odama öyle güzel bir güneş sızıyor ki güneşin çekirdeğinden gelen bütün enerjileri damarlarım yavaş yavaş çekiyor ve ayağa kalkıyorum.Yazı seviyorum çünkü bıkkınlık veren bir sıcağı olsa da kimse üşümüyor, evsizler dilediği yerde geceyi geçirebiliyor, sokak çocuklarının şehir merkezindeki havuzlara kıyafetleriyle atladıklarını ve ne kadar mutlu olduklarını görünce hayata bağlanıyorum.Köpekler dört ayak üstü geziniyorlar, koşuyorlar.Herkes sevdikleriyle en yakın deniz kenarına koşuyorlar ve inanır mısınız, herkes mutlu..

Mutluluk bulaşıcıdır, mutsuzluk kaderin olsa bile mutlu birini görmek bireyde umut ışıkları barındırır.Ben de her yaz yine problemler yaşasamda güneşi görünce bütün besin zincirimi dolduruyordum.

Artık o güzel yazlar bile gelmeyecek hissi bende ölüme yakın endişe soğukluğu yaşatıyor.Asla korkmuyorum! Ölmekten değil çok yaşamaktan korkuyorum.

Aşkı, huzuru harcamanın 101 yolu vardır.Bundan sana söz ayrı bir başlık altında bahsedeceğim.

Şimdi kuruyup düşen yapraklarım var, karların bile tutunup kalamadığı dallarım.
Keşke benim de sadece sizin gibi sadece karanlıktayım diyebilecek kadar bir düzenim olsaydı.Ne yaşıyor olabilirsin ki? dediğini duydum.Ben bir şey yaşamıyorum haklısın, küçükken en sevdiğim oyuncağımı arkadaşım kırdığında "olsun ben zaten sevmiyordum" dediğim günden beri bütün oyuncaklarım, ruhum, hayatım, içime sinen tek aşkım hep kırıldı..
Ben tekrar tekrar yapıştırdım inatla yine de kırıldı.Üzerimde bir büyü mü var? Simge bence sen bi okut üflet muhabbetlerine çok aşinayım mesela..

Hep birileri/bir şeyler bu kapıdan çıkıp gitti ve ben tek bir kelime bile edemedim.
Sonra o gidene kadar gözyaşlarımı ve nefesimi tuttum.Bu hiç iyi değil..Öncelikle bedenime ve ruh sağlığıma kötülük yaptığım için özür dilerim.Ardından beni uçurumun kenarında bırakan her şeye de minnettarım!Kıpkırmızı sabahlarım ve kış güneşimle buradayım..

Hisset..çok yakın, ben hissediyorum.
Uzun zamandır kuş tüyü kadar hafifim.
Gidiyorum, bu kez gittiğim yerden dönemeyeceğim.
Hadi son kez evimize dönüp ağlayalım, ben ağlamayı çok seviyorum gittiğim yerde ağlayamayacağım.
Ben bir kaç zamandır tek bir şey diledim sana sarılıp ağlamayı oysa ki kabul etmezsin diye kendimi tutacağımı bile bile bunu diledim.

Hadi evimize gidelim, hiç bizim olmayan evimize..kendimize sarılıp ayrı ayrı odalarda ağlayalım.

Yanılıyorsun benim kapım hiç çalmayacak.Sen kapını aralıklı bıraktın biri gelir ve seni teselli eder.Etsin de!
Çünkü sana yarınlar verildi, bana dünden kalanlar.Birleştiremediğimiz kaybolan son parçalar sende onlara iyi bak..


Thursday, January 5, 2017

3.BİR ŞANSTAN ÖTE
























  



Yazıp yazıp sildim yine. 

Uzunca bir süredir, durum bu.

Bu gece buraya bırakacağım yazıya net olarak 4 hafta önce başlamıştım..


Çok durağan yaşadığım şu zamanlarımı eskisi gibi bir kağıt parçasına karalayalarak saklıyorum en çok fırsat bulup yazmak istediğim kağıtlarımın şuan benden kilometrelerce uzakta olduğunu farketmemle yazı yine bildiğinden çok uzak yerlere kayıp gidecek biliyorum.

Çok fazla yorum ve mesaj almışım fakat bunlara tamamen istemeden bulunduğum şartlar dolayısıyla geri dönemediğimi bir de burdan sesli olarak hatırlatmak ve özür dilemek isterim.

Mutlu mu kalabiliyorum yoksa mutsuzluktan şişen ciğerlerimin verdiği bir hazımsızlığım mı var?

Bu dönem sahip olduğum kocaman dört adet siyah soğuk duvarım var.Bazı şeylerin bedelini ödemek gerektiği yönünde inançlarım vardır.Bir bedel ödüyorum, fakat bedelini ödediğim şey hücre hapsine yakın bir netice taşımalı mıydı tartışılır.Çok şükür, bütün her şeye şükür..


Türkçe sözlükte karşılığını sevmediğim ama ingilizcede gördüğüm her yerde beni cezbeden tek bir kelime var..BROKEN! bu kelime nerde geçerse geçsin ki bu genelde daha çok bir çalma listesi veya şarkı olmakla birlikte benim büyük ölçüde dikkatimi çekiyor.Demek ki ben o derece kırgınım..Birincil tercihlerimi bu açıdan değerlendiriyorum.
Kendini bulmuş ve kendini özümseyerek tanıyan biriyim.Düz ve kimsesizim.Dengede kalmaya çalışıyorum, dengeyi ve ultra lüks düzende kalıp mottomu sabit tutmaya bayılırım.

  Dengede ve sabit tuttuğum düzenin değişmemesi için her şeyden fedakarlık yaparım.Çok sevdiklerimden bile çok geçmişliğim oldu.Fakat kendime bu yaz bir söz verdim, düz kalmak için bencil olmayacağım ve sevdiklerimden geçip gitmeyeceğim diye. Asla bencil değilim, ben bencil kalabilecek kadar polar bir yapıya sahip değilim ıssız kalmayı iyi becerebiliyordum hepsi bu.

  Dengemi ve düzenimi biraz bile olsa bozsalar agresifleşirim, yaşam alanı daraltılmış bir şempaze gibi deliye dönerim ama içime atar, sesli kelimelerle bir itamda bulunamam en fazla küsüp oynamam.
Nefesim daralır, yüzüm alev alır içime attınca, biyolojik dengem bile bozulur.

Biliyorum sürekli içime atıyorum, dur bu kez dışa doğru kusayım diyorum onda da kendi kusmuğumda boğuluyorum.Yanlış ifade etmekten, yanlış anlaşılmaktan ve en çok da insanlar onlara nüksettiğim şeyleri kendi çıkarları doğrultusunda anladıkları zaman gözlerimden akmaya başlayan kan kalbime doğru iniyor ve orada bütün damarlarımı tıkıyor 
neticede olaylar doğrultusunda hareketsiz kalıyorum..

Şu hayatta beni parça parça kangren eden ve her defasında bir yerimi kesip atmama sebep olan o kadar çok kalpsiz insan ve acımasızca,bencilce gerçekleşen olaylar var ki.Bütün yazabilme yetilerimi yavaş yavaş kaybediyorum.En çok bu sebepten yazıp yazıp siliyorum.Çünkü tam bir konu hakkında kan akıtıp elimi gözümü kapatıp sayfalarca yazıyorum ardından gece 00:00 a varmadan başka bir şey gerçekleşiyor ve nefret frekanslarım kayıyor.Duruşlarımız sadece külkedisinden hallice bir kaderden sorumlu olmalıydı.

Hayata karşı başta yüz kaslarım olmak üzere ,kalbimin en küçük dokusuna kadar yorgunum.İç dünyam kendi ayaklarım üzerinde durduğum dünyaya nazaran o kadar hızlı ve zıt yönde dönüyor ki.Bütün ritim bozukluklarım bana karşıdan el sallıyorlar.

Kendime yeni bir motivasyon ilacı bulmuştum, bütün problemlerin karşısında ilgimi acı eğrisine en uzak parametrede tutup, yüzeyde takılmak..Çok umursuyor meraktan acıdan kahroluyor ama dert dile geldiğinde ağızdan tek bir sözcük çıkartıyordum "amaaaannnnn...." 
O an benim olaylar karşısında verdiğim bu tepkiyi hayretle izleyen insanlar mı hızlı gidiyor 
yoksa ben mi yavaşlıyordum?


İnsanlar arasındaki katlanılması çok güç olan en büyük problem kesinlikle 
EKSİK ve YARIM kalan İLETİŞİMLER,

Sen belki orada bütün doğrularınla cümleler kuruyorsun, belki sırtında kamburunla gücünün yetmediği ilişkileri omuzlarına yükleniyorsun fakat atladığın bir şey var, sen onun gördüğü, duyduğu, izlediği, benimsediği kendi doğruları ve inançları kadarsın.
Hayatta her şey bu kadar zorlama ve üzerimizde eğreti durmamalı! Düşündüğüm ne varsa karşı tarafa gidene kadar, başkalarından arta kalan giyilmesi tercih bile edilmemiş XL LAGERFELD KABAN gibi üzerimde sırıtıyor.Yani ben bu kabanı üzerimde utana sıkıla taşıyacağım yine de başaracağım diye sabır taşına dönüyorum.Elbet bütün sabırlar biter..

Son zamanlarda en çok kafa yorduğum şeylerden bahsetmem gerekirse,

-siyaset konuşmak değil, merak ettiklerinizi bir bilene danışın ben Hakan Fidan değilim fakat bu son satranç meselesinin ardından kafamda bir ampul yandı ve dedim ki her birimiz çok ince detaylarla kılıflandırılmış birer piyon olarak bir ileri bir geri hareket ettiriliyoruz.Öleceğiz, çok da aldırmamak lazım bunca insan bedava ölüp gitmişken sen de ölüver yani ölümün de sana özel olacak değil.Ölümle tanışmayanlara bir söz bırakıp başlıktan uzaklaşacağım, ölüme yakışan en doğru sıfat beklenmeyen ölümdür ve beklenmeyen ölümlerin hep bir katili vardır..

Doğumdan ölümüne kadar bireyin zihninde oluşan bir yapı vardır, BARIŞ..
Kimler barış ister, kimlerin barış eylemini gerçekleştirme gereksinimi vardır? Biz ilkokuldayken barışmak sadece bir dakikalığına küstüğün arkadaşına sarılmaktan ibaretti.Şimdi büyüdük aniden ve her açıdan barışa ihtiyacımız olduğu gerçeğini tokat gibi yüzüme vurdum.Sen de vur..Gerçek  BARIŞ ASLA BİZE UĞRAMAYACAK, çünkü intikam duygusunun, hırsın ve paranın olduğu yere barış gelmez. Ne yaparsanız yapın hiçbir yaşanan, acıyı başında taşıyanlar için gelip geçmeyecek ve üzülerek söylüyorum ki BU BİR SALGIN!

Dünyanın hiçbir dininde, hiçbir siyasi görüşünde, hiçbir gruplaşma misyonunda
Tesadüfen geçilen bir yolda, hadi bugün de böyle olsun diye gidilen bir yerde ölümü hakeden BİR İNSAN parametresi BULUNMAZ.

Temelden bakmak bile yeterli değil mi? İnsanız biz, bu hayata yaşamaya ve kendi kaderimizle ölmeye geldik.Hepimizin bir amacı var.Ölenlerin tek amacı sevdikleri ile birlikte sağlıkla nefes almak iken öldürenleri amacından saptıran özneleri söküp onlardan almamız gerek.
-Alamayız..
Ben terörü lanetlemiyorum, sürekli aynı cümleleri duymaktan hem ezberledim hem iğrendim..
Ben artık terör diye bir terim de kullanmıyorum. 
Bu bir insanlık katliamıdır.
Asla sonu gelmeyecek, bak size tahmini bir senaryo sonu yazayım mı?
Suriye gibi olacağız, sıra sıra BOP ile bizi bölüyorlar.
ve size bir sır vereyim mi?
BU OYUNDA CÜZDANI DOLU OLAN KİMSEYE BİR ŞEY OLMUYOR..
Bir cüzdanın ve içini dolduran geçmişin, hatrın varsa bavulunu alıp kaçacaksın..
Geri kalanlar olarak da trafikte, sokakta kınadığınız o -canlardan farkımız olmayacak..

Şimdi soruyorum,

ÜÇ GÜNLÜK HAYATTA, BİR ANLIK NEFESİMİZDE NEYİ PAYLAŞAMADIK?
Dört bir yandan kötülük yayılıyor..
Bak arkadaşım devlet meseleleri hiç hayra gitmiyor, gel bari sen kazık atma diye yalvaracağım insanlar da promosyon..

Şimdi beni taşlara vurup, kumlara gömün ama şu sözümü de bırakayım öyle susayım..

Her evladın canı, annesine-ailesine vatandan kıymetlidir..
Vatan sağ olmaz, 
19 yaşında bir çocuk karda bu kıyamette elinde silahıyla göreve gidiyor, 
diğeri elinde nargilesi altında arabası ile muhabbete gidiyor,
Aslında ikisi de hayata eğlenmek, sevmek, gezmek, mutlu olmak ve mutlu etmek için geldi.
BİRBİRİNDEN HABERSİZ kardeşleri böldünüz.
Benim arkadaşımın, kardeşimin, varlığından bile haberimin olmadığı milyonlarca canın
vatana verecek bir can borcu yok..Kabarık milli duygularınızı indirip, insana insan olarak yaklaştığınız zaman.Hepimiz eşit kalacak ve daha az, geç öleceğiz.
Umutlanmayın..

-yeni yılda niçin yazı yazmadığımın cevabını geçen yıllardan biliyorsunuz, yeni bir yıla girme inancım yoktur, asla olmayacakta..

-evet! genelde ders çalışıyorum, herkesden beşer onar adımlarla uzaklaştım. Virüs programı misali sürekli bana uyarı komutu veren arkadaşlarıma hak verdiğim sonuçlarla karşılaştım, buradan hepsine selamlar! :)

-seviyorum..yani sevdiğim bir çok şey var ama pek icraat gösteremiyorum.Yani şöyle dizlerimi dizlerinin önüne kafamı yaslayıp saatlerce hareketsiz kalabilmeyi dilediğim sevdiğim insanlar ve yerler var.İşte son zamanlarda yoğunluklu olarak sevdiğim insanları hatırlıyorum.Eskiden sevdiğim, şuan sevdiğim, sevip de kavuşamadığım bir kere görüp ya ne insanmış insallah bir daha karşılaşırız dediğim insanları..Sonra gözlerimden çıkıp gözlerine giriyorum ve oradan kendime bakıp kendimi hatırlayıp kendimi özleyip, öz-eleştiri yapıyorum.Çok sevmek ve değer vermek bende gözyaşartıcı etki bırakıyor çünkü ben hiçbir zaman o çok sevmelerimi,sevdiklerimin gözüne gönlüne ulaştıramıyorum.

Birini özlemek için ya tamamen kaybetmek ya da çok sevmek lazım.İki türlüsü de bedende ruh yeşertiyor çünkü gözyaşlarını sular seller gibi akıtıyor.Bu gibi durumlarda ağlarken sizde de kendinize ayıp ediyormuş düşüncesine kapılıyor musunuz? Sana verilen bir hayatı başkaları adına dağıtmak da demokrasiye dahil midir? Başkanlık sistemi bu duruma da çözüm getirebilecekse referandum da benim de cevabım bellidir ve evettir..yani şuan şurda gerçekten random güldüm fakat dizüstüne hiç yakışmayacak diye bırakamadım! 

Sadece milletce değil bütün muggle aileleri olarak, ahirete henüz gidememiş damarlarında kan taşıyan, hayvanı da insanı da kuşu da böceği de o topu önce bir gögsünde hizalasın yumuşatsın öyle paslasın.Size burda fikirlerimi sunup, paylaşmak istersem 14 ciltten(!) oluşan bir ansiklopedi yazarım.Kaynakçam başta Nutuk olmak üzere, referansım da Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde size aptala anlatır gibi okul evi bağı bırakıp birlik olup anlatırım, anlamazsınız.O yüzden ben karışmışıyorum diyeceğim ama beni de linç edersiniz diye korkuyorum.İnanın kendi adıma değil, annem üzülür.

Öğrenemiyoruz! Hayatta başarılı olamadığımız en büyük problem.Öğrenmek için savaş bile veremiyoruz.Öğretenimiz vardı ama şimdi onlar bile azaldı.Üstelik azalmanın bile bir üslubu vardır azar azar azalırsın hani, biz alenen, hızla azaldık ve yok olduk..

Hayat bize muazzam şanslar tanıdı ve biz öğrenemediğimiz ne varsa sırf bu yüzden şanslarımızı kaybettik.Şimdi size söyleyecek tek bir cümlem var.
Kaybettiğimiz her şeyden kazanamadıklarımız sorumludur.
Hayatında her şeyi kaybedebilme potansiyeline sahip olman için bir kere bağlanman, çok sevmen yeterli.Fakat hayat hep aynı kalıyor..

Sıra sana geldiğinde,
Anlatamam.
Gördüğüm her ayrıntının içindesin.
Siyaset hakkında 14 cilt yaparım, mutlu olmak ve kaygılar için 24 cilt ile yetinirim,
Seni hiçbir listeye dahil edemem, çünkü doyamam.
Nereden başlayacağımı da bilemem.
Şimdi sor bak yine şaşırıp gülerek kamufle ederim..

Bakıp da gördüğüm şeyde bir parıltı var ise, bana ondan öte adres yoktur.
Var olmak bu kadar ızdırap iken, varlığını çocuk ruhlu yolumdan ne demeye uzak tutarsın ?
Kafamı duvara yaslayıp, kalp kasılmalarımın geçmesini
Çarpmayan yüreğinden bekleyemezsin..
Hayat bir karanlık bir aydınlık 
Düzen hep bir ikilem
Dikenli yollarımın sonu ince kristalli deniz kumlarına çıkacak mı bilemem
Ama yürürken beni yalnız bırakma
dedim ya hayat bir karanlık bir aydınlık,
bana hep karanlık.
Karanlığım seni de gölge de bırakıyorsa hakkın vardır,
ellerini aç ki hayallerini vereyim 
gülerek aydınlığa çık..




ZAMANIN RUHU HADİ TERKEDİVER DÜNYAYI