Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Sunday, February 24, 2013

Bavul




Bavulu sırtında yaşamayı seven biri olmadığım halde, bavul sırtta gezen biri oldum. Soranlara, böyle olması gerekti diyorum. Asıl cevap değişikliği sevmediğim halde, bir şeyleri bulma çabasına girmem.

Evet, inanılmaz zor geliyor şimdi taa İzmir e gitmek. Oradaki sevdiklerimin sayıca fazlalığı bile yetmiyor şimdiki üzüntüme. 10 gündür sorumsuzca yatıp eğleniyorken, yurt hayatına alışmak, 5 metrekarelik yerlere sığmaya çalışmak çok zor. Bavul hazırlamak, yardım için anneye yalvarmak ise en zoru.

Ama şimdi düşününce, bu kadar tatil çok fazla. Yani bir insanı bu kadar süre kendiyle baş başa bırakmamalı kimse. Sürekli düşünüp, aldığın kararları gözden geçirmek zorunda kalıyorsun, yani en azından ben öyleyim. Ruh halimin değişimi de bu yüzden olsa gerek. Ilaçlar sadece bir şeyleri/birilerini takmamama yardımcı oluyorlar.Ama ya çoktan yaptıklarım? Pişman olmak değil de, olup olmadığımı anlamaya çalışmak yordu beni.

Yine konudan saptım, konum olmamasına rağmen. Düşündüm dedim ya, şu an yaşadıklarımın, hayallerim veya işte gerçekten yaşamak istediklerimle alakası olmadığına karar verdim. Ama daha kötüsü, doğru düzgün bir hayalimin olmadığını fark ettim. Kimlerle nerelerde ne yapıyordum bilmiyorum, ama herkes bir şeyler için çabalarken ben bencilliklerimden baska bir şey görmüyorum şu aralar.

Keşke daha farklı olsaydı demeyeceğim, olamazdı çünkü. Bunun için özel olarak suçladığım insanlar var, onları asla affetmiyorum. Simdilik yavaş yavaş yok oluyorum. Gerektiğinde bunun için de bir şeyler yapacağım.

Onlara mahvedişleri için de teşekkür etmeli miyiz?

Wednesday, February 20, 2013

Yani diyeceğim şu ki..

Okuduğun bir kitabın gittikçe uzadığını düşün. Sonunu bulamayacak durumdasın, sıkıldın ve artık tamamen ne olacağını görmeye odaklandın. Sayfaları atlamak istiyorsun. Çünkü ortalardaki her şeyin tamamen gereksiz saçmalıklardan ibaret olduğunu düşünüyorsun. Sonu gelmiyor. Her harf biraz daha uzuyor, her cümle biraz daha anlamsız gelmeye başlıyor. Bıktın mı yeterince. Muhtemelen büyük umutların vardı başlarken. 
En başında, ya birinden duymuştun ne kadar iyi olduğunu ya da bir yerlerde görmüştün ne kadar iyi olabileceğini. Beklediğin gibi çıkmadı, bıraktın. Bir filmi izlemeye başlıyorsun sonra. Konu cazip gelmişti başta ama film sıkıyor. Başrol oyuncusu insanı irrite ediyor. Atlamak istiyorsun ama bir şeyler kaçırabileceğin düşüncesindesin. Bekliyorsun. Monotonluk yerleşiyor bir şekilde. Kapatıp uyumak istiyorsun. 2 saatini boşa mı harcadın yani. Böyle hissetmemek için sonuna kadar izlemeye kararlısın ama konu hiç sarmıyor, aktörler cazip gelmiyor. Beklediğin gibi çıkmadı, bıraktın. Sonunu görmek bile istemiyorsun yani.
Çünkü sıkıyor, bir nevi canını yakıyor, bırakıyorsun, etrafında istemiyorsun.

Sonra biriyle tanışıyorsun. Tanımamışlığın verdiği o heyecanla ne kadar da cazip geliyor. En başından beri her şeyin artık daha iyi olacağına inanıyorsun. Onsuz olma düşüncesi anlamsız geliyor. Ama zamanla bir şeyler değişiyor. Gördükçe daha çok seviyorsun aslında. Tanıdıkça daha da çok bağlanıyorsun. Bağlandıkça bir şeyler bekliyorsun. Beklentiler hep can yakıyor. Sevmeyi bırakamıyorsun. Yanında olmamayı da beceremiyorsun. Her defasında biraz daha fazla canın acıyor. Artık sana iyi gelmiyor. Yani sıkılmıyorsun, bıkmıyorsun ama üzülüyorsun. Garip bir duygu ya bu, sevdiğine inanıyorsun. Hastalıklı bir şey. Sana göre değil. Eğer sıkılsaydın, kendiliğinden bırakacaktın, şimdi aynı şeyleri defalarca yaşıyorsun. Sadece onunla olmak için mutsuzluğu tercih ediyorsun. Böyle hissetmeye alışmak var sonunda. Aldırmıyorsun. Böyle bir sevgiden asla sağ çıkamıyorsun. Ya onun yanında olup ölüyorsun ya da ona yakın olmayıp daha kısa sürede ölmeyi umuyorsun. Ama eğer bunu bir daha yaşıyorsan, yani en azından yaşadığını hissediyorsan, asla ilk şıkkı seçmiyorsun. En azından hayal kırıklığına uğramamak için. Uzak olmak kötü ama yakın olmayı da göze alamadığın için

Bunu hep yapıyorsunuz..

"Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim 
  İncinirsin 
  Sana gitme demeyeceğim 
  Ama gitme lavinia 
  Adını gizleyeceğim.. "





Monday, February 18, 2013

Marina


Biri mutlaka mahvedecek, biri mutlaka üzecek. Kim olduğunun bir önemi var mı, herkes bırakmıyor mu zaten. En güvendiğimiz, en inandığımız sırada sanki hiç var olmamış gibi kaybolmuyorlar mı.

Soru işareti koymadım, çünkü cevapları biliyorum
Ama cevaplar değil, insanlar acıtıyor. Artık kimseye güvenmiyorum.
Olmasada olur
Yani GÜVEN diyorum
di mi,
bence de..


Uzak kalamamaktansa uzaklaştığım insanlar oluyor. Biraz daha kendim olabilmek, biraz daha yalnız olabilmek için. Bir süre sonra herkes bir parça koparıyor çünkü, herkesle biraz daha eksiliyorum. Zaten o yüzden uzaklaşıyorum, en çok da kendim olmaktan.


BAZEN, BILEREK VE ISTEYEREK EN SEVDIKLERIMIN CANINI YAKIYORUM
-Hayır ! Çoğu zaman..

Çünkü beni korkutuyorlar. Korkuyorum çünkü bazı insanlara hayır diyemiyorum, nedensiz bir şekilde onlar için her şeyi göze alabileceğimi, ne kadar salakça olursa olsun her şeyi yapabileceğimi biliyorum.

Madem ben kendimi onlardan çekemiyorum, onların çekmesini sağlıyorum.

Belki biraz ahmakça ama en azından kimseye kapılıp gitmiyorum.

Yine.

Uzun zamandır insanlara çok yakın olmamak için uğraşıyorum.

Kırıyorum, sert davranıyorum..

Ama öyle insanlar var ki, onlardan uzak kalamıyorum, sanırım artık uzak olmak da istemiyorum.

Onlarsız iyi de olurum, artık hiç kimse olmasa da iyi olurum, ama onlarla olmak istiyorum.



(Alanis Morissette- That I would be good)



Onlara ulaştığımızı sanıyoruz ama fark ediyoruz ki yaklaşamamışız bile. Ne çok özledik oysa. Bazen yakınında bile değilsiniz, dokunamıyorsunuz, iyi gelmiyorsunuz. Bazense kendiniz geliyorsunuz, siz tam yokluğuna alışıyorken, böyle bir şey mümkünse eğer. Yoruluyoruz, pes ediyoruz, ağlıyoruz. Sonra yine onlar için üzülürken buluyoruz kendimizi. Benim için onu sevmek hiç kolay değil ama, olmadığı bir ben düşünmek en zoru en temelinden. Tam olarak bu yüzden biz olmaktan vazgeçemiyoruz işte, o olmadığı zaman kendimizi sevemiyoruz.

Birilerinin gitmesine, birilerinin de yokluğuna alışmak gerek. Oysa her seferinde biraz daha zor oluyormuş gibi geliyor. Hani, bir daha mı aynı şeyi yaşıyorum diye düşünüyorsun. Yanlış. Birilerini bırakmak daha kolaylaşıyor, biri gidince herkes gidebilir gerçeği dank ediyor çünkü. Arkadaşlıklara inanmıyorsun, kardeşliklere. Aile denen olguya bile inancın kalmıyor, şimdi ne olacak. Yanımda kim kalacak. Muhtemelen hiç kimse. Bu gerçekle yaşamaya çalışmak daha zor. Ama inandırıcı. Gecenin bir köründe oturup aylar önce olmuş bir şey için üzülürken de aslında neler yapıp yapmadığımı tartıyorum bir bakıma. Engelleyemediğim şeyler. Şimdiye kadar her şey daha iyi görünsün diye, görmediğimi sandığım, bir süre sonra görmediğime inandığım. Gerçekten hepsini uydurdum mu, merak ediyorum. Ne kadarı gerçekti. Ne kadarına inanmam gerekirdi. Hiçbirinin cevabını bilmiyorum. Artık kimseye anlam ifade etmeyen sorular sormak da istemiyorum. Başka söyleyecek bir şeyim kalmadı, bu defa uğraşmayı istemiyorum.

Wednesday, February 13, 2013

Japonların Aşk Şarkıları





Sevgi bir şeyleri görmeyi engelliyor. Ama neyse ki hemen her şey gibi geçici. Gözünün önündeki perde kalktığında, yani sevgi bittiğinde, artık yetmediğinde her şey daha net, daha objektif görünmeye başlıyor. O zaman aslında ne fedakarlıklar yapmış olduğunu fark ediyorsun. Kızıyorsun, yaptığın için kendine, yapmana neden olduğu için ona. Nasıl biri olduğunu en iyi o zaman görüyorsun, ilk sevmemeye başladığında. Çünkü ilgiyi kaybeden olduğundan da hırçın oluyor, bir nevi kendine yediremiyor. Bana bu bir çeşit zafer gibi gelmiştir her defasında. Birini her şeyden çok seviyorken, önemli tutuyorken artık öyle sevmemek. Herhangi biri olduğunu hissettirmek. Gerçi birçok kişi katlanamaz zaten. Bu yüzden de aşk nefrete çok yakındır; genelde o kadar tutkuyla bağlandığın birinden bütün sevgiyi çekince geriye bir şey kalmaz. Tamamen senden ibaret olduğunu fark edersin, kişiliğini şekillendirenin senin sevgin olduğunu. Gerçi böylesi daha iyidir belki. 

Bizi böylesine üzme potansiyeli olan, boş insanlara aşık olmasaydık sevgi bittiğinde yolumuza devam edemeyebilirdik. Sempati duyup ondan bahsetmekten hoşlanabilirdik. Neyse ki iyi insanlara asla böyle aşık olunmaz. Zaten ağzına sıçmayan birine de aşık olunmaz. Böylelikle her çekip gittiğinde daha iyi, daha sağlam biri olursun. Bir parçanı da ona bıraktığın için daha az sen olursun. Belki yaşamamızı sağlayan şey budur, kendimiz olmayı bıraktıkça daha çok uyum sağlıyoruzdur. Ama mutlu olmadığımız kesin. Sevginin bu kadar çabuk kaybolabilen bir şey olduğu sürece bizi mutlu edemeyeceği kesin.


 Sevgi süreklilik bildiren bir eylem. Bir takım sorumlulukları var. Seni seviyorum dediğin insana en basitinden, güveniyorsun. Gerçek bir sevgiden bahsediyorum. Birini kandırmak için olan cinsinden değil. Yanında olsun istiyorsun mesela, onun hakkında düşündüğün şeylerin karşılıklı olduğunu varsayıyorsun. Bunun korkunçluğu hakkında biraz fikrim var. Bunun olmadığını anladığın herhangi bir anda yaşadığın şey hayal kırıklığı değil çünkü, tamamen farklı bir şey. Hayatına devam etmeni engelleyecek bir duygu gibi. Bir şekilde eksikmişsin de hiçbir şey tamamlayamaz gibi. Ama sevgi süreklilik gösteriyor. Sınırlarını görmede yardımcı.

Böylelikle ne kadar canımız yansa da başka birini sevmeye başlayabiliyoruz zamanla. Çünkü sevginin sınırı yok. Birini gerçekten önemseyince yaptıklarının da bir sınırı yok.

Tuesday, February 12, 2013

Üniversiteyi Dışarıda Okumak






Dışarıdan kastım tabii ki ailenin yanında kalmamak. Aslında bütün liselilerin en büyük hayali, en çok istedikleri şey. Ama yeri geliyor insanın amına koyuyor çok afedersin.

Bi kere; hiçbir yere ait olamıyorsun, tam alıştığın zaman da aile yanına dönmen gerekiyor, bayram zart zurt olayları icin mesela.

Asla tam yerleşemiyorsun çünkü bir süre sonra gideceğini biliyorsun.

Genelde yatak ve bilgisayar dışında sahip olduğun bir şey olmuyor.

Mutlaka bir şeylerini diğer evde unutuyorsun. En toplu insan bile unutur kanımca.

Kimseye naz yapamıyorsun. Kimse seni çekmek zorunda değil çünkü.

Hasta olmak bir işkence. Kimse sana bakmıyor ve her şey olduğundan da zorlaşıyor.

Tek başına kalsan bile birilerini çekmek zorundasın. Hani bu anne baba dırdırına benzemiyor üstelik. Hele oda arkadaşın varsa, o da sevgilisiyle sorunluysa, tebrikler, sıçtın.

Hiç bilmediğin şehirde akrabalar ve birkaç arkadaş dışında yapayalnızsın.

Sana verilen parayla geçinmek zorundasın. Ben lisedeyken param bittiğinde annemi tırtıklardım mesela burda borç da istemekten hiç haz etmediğim için paramla yetinmeye çalışıyorum.


Her şeyi kendin yapmak zorundasın, sınav haftalarında ayağına kurabiye getirecek bir anne yok. Hatta senin sınavlarını sikleyen kimse yok.

İnsanlara ekstra saygı göstermek zorundasın. Onları dikkatli dinlemek zorundasın. Bu saygı da anne babaya gösterilene benzemiyor. Mesela canın istediğini yapamazsın, üstelik bunlar için özel bi alanın da olamaz. (Oda arkadaşı olanlar için konuşuyorum tabii) Bilgisayar için devamlı kulaklık kullanmak zorundasın. Uyuyan biri varsa alçak ses kullanmalısın. Oda arkadaşınla iyi geçinmek zorundasın çünkü o bir arkadaş. Yani seni ne olursa olsun sevecek 2 insandan biri değil. Seni affetmeme hakkı var.

Son olarak da özgürlük ve sorumluluk. Eger bunlarla başa çıkabilecek kadar olgun değilsen, kredi kartların sonuna kadar dolu, derslerde başarısız olmuş ağlak bir ergen olarak baba evine geri dönebilirsin. Ama bu ikisi aynı zamanda çok iyi bir şey de olabilir. 

 Ben şahsen zorlanıyorum ama genel olarak idare ediyorum denebilir. Bu kadar zor olduğunu ise hiç anlamamıştım kimse de bana anlatmamıştı. Yani üniversite hayatı lisede arkadaşın evinde yatıya kalmaya pek benzemiyor, benden söylemesi.


Sunday, February 10, 2013

Dolores O’Riordan- Ecstasy


 O güvenli bölgemizi terketmemek için mükemmel insanları kaçırıyoruz bazen. Ama öyle insanlar var ki, daha ne olduğunu anlamadan gardımızı indiren, aslında bomboş hissetmediğimizi hatırlatıyorlar. Peşlerine takılıp kayboluyoruz. Sonradan pişman olup olmamamız çok önemli değil, mutlu olabilmek için tekrar tekrar acı çekiyoruz.

Bazı insanlar her şeye iyi geliyorlar. Korkmaktan vazgeçip kapılarınızı açıyorsunuz, bu zamana kadar nerdeymiş ki, nasıl böyle birini tanımadım diye üzülüyorsunuz. Kendisine dair tek keşken daha önce tanımamış olman.


Iyi ki varsınlar yetmiyor.

ama bilirsiniz ki erken vazgeçişlerim vardır benim..




Tuesday, February 5, 2013

Kendine itiraf edemediğin şeyleri başkasına söylediğinde yükün hafiflemiyor. Seni anlamadıklarını gördüğünde daha yalnız hissediyorsun sadece. Umutların tükeniyor, iyi olmak için yaptıkların daha farklı hissettirmiyor. Konuşmaktan kaçtıkça konuşmak daha da zor geliyor. Geceleri uyumuyorsun. Sabah kalkamıyorsun. Kimi neden cezalandırdığını bilmiyorsun. Evden çıkmak için bahanen kalmadığında yatağından kalkamaz hale geliyorsun. Susmak iyi gelmiyordu. Konuşmak da gelmiyor. O zaman geriye bir şey de kalmıyor.



Jason Mraz - Plane

Monday, February 4, 2013

EN-DİŞ-E




  Hala hissedebildiğini kanıtlamak için kendini sekizinci kattan atmaya benzer yapmayı düşündüğüm şeyler. O yüzden sessizce oturup düzenden memnunmuş taklidi yaparım. Yapmak istediklerimi yaptığım bir hayatın hayalini kurduğum kadar, yapmak istemediklerime mecbur kaldığımı da canlandırırım gözümde. Bu yüzden nefes alamam bazı geceler. Ama dert değil böyle şeyler. Tek sorun idealist olmak çünkü ters giden en ufak bir şeyde ideallerine ulaşamayacağın korkusu sarar seni. Bu yüzden uyuyamazsın bazı geceler, kafanı yastıkta bir sağa bir sola çevirirsin öyle çıldırırsın ki yastıkla kendini boğarsın. Nefes alama ki beynine oksijen gitmesin ve seni kemiren zibilyon düşüncelerden arın.

  İnsanı hiçbir cümle “Çok mutsuz görünüyorsun.” kadar üzmez. Tamam mutsuz olurum da, neden yansıtayım ki bunu dışarı, bu kadar mı güçsüzüm diye düşünürsün çünkü o zaman. 


 Şehirlere anlam bağlamamayı, rüyalara inanmamayı, insanları şarkılarla özdeştirmemeyi, gidenlerin dönmeyeceğini düşündeki evini terk etmek zorunda kalacak kadar büyüdüğünde anlarsın. Sonra bir daha hiçbir şey aynı kalmaz.

  Fillere sarılmayı hayal edip sokakta gördüğün kediden çekinirsin. Sana inanan insanlar var zannedip arkana baktığın zaman seni kucaklayan boşluğa teslim olursun. 
Sokağında enstrüman çalan değil dilenen insanların olduğu şehirde nefes alırsın. Nostalji kuytularında kaybolmuş ruhunu ararsın gece gündüz ama nafile, bulamazsın.

  Yaşadıklarının rüya olmasını ve uyanmayı dileyerek karşılarsın her yeni günü.