Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Thursday, April 21, 2016

Öyle Hemen Pes Etme Hayattan

Hayatı kafasındaki seneryolar üzerine kurulmuş bir bedenim.Sadece ihtimaller üzerine çalışan bir beynin, paylaştığı kişinin vazgeçmeye hazırlandığı bir kalbin sahibiyim.
Kendini palyoça gibi hisseden, yanındakileri eğlendirip güldüremediğinde çevresinde tek bir insan kalmayan, boş,  beleş, işe yaramaz, geleceğine dair umudunu kaybetmiş, terk edilmeye yüz tutmuş, nefes almayı beceremeyen bir insan etiyim.Sadece buyum.
Aylardır sevgilisinin mutluluğu içi çırpınan, her çabası  boşa giden, zaman geçtikçe dalgalarla boğuşmaktan vazgeçip okyanusun derinliğinde yaşamaya alışan, en yakınını bıktıran ve ne zaman içten gelerek öpüldüğünü hatırlayamayan ağır bir insan etiyim.
 Güçsüzlüğü yüzünden aldığı takviyeler sonucu geceleri terler içinde uyanıp sabaha kadar uyuyamayan, göz kamaştırıcı aydınlıkta bile geceyi yaşayan, en güzel havada bile en soğuk en kara ve en titretici kışı yaşayan, yaklaşık olarak 6 aydır savaştığı hastalığında savaşı kaybetmeye hazırlanıp beyaz bayrağı göndere çekmeye hazırlanan en ağırından etim.
Artık en sevdiği yeşil ve maviyi izlediğinde bile içi heyecan ve huzur dolmayan, adının hakkını vermekten vazgeçip miğferini çıkarmaya hazırlanan, yorgun düşmüş, gün geçtikçe kan kaybeden ve bu çöplükten çıkaracak kimsesi olmayan çürümüş, kokuşmuş, ağır bir etim.
                                                                                                                 

İnsanlar gitmez, sen kalırsın senin gibi kendini palyaço hissedenler bu hayatta öyle bir kalır ki yanına kimseyi misafir bile edemez.Çaldığı her kapıda dış kapının dış mandalı olur ama hayat bitmez aslında sen de gidersin zaman zaman en çok da kendinden.Bilirsin uzaklar iyi gelir, etinde taşıdığın bütün ağırlıkları bulutların üstüne çıkarıp aniden gelen yaz yağmuruyla yok etmek istersin.

Renksiz, cansız ve umutsuz bırakırlar sabahlarını, güneş odana bir damla olsun girsin istemezsin karanlıkta kendini daha güçlü hissedersin çünkü duygular en çok geceleri parlar.

Kokusunu çekemediğin en sevdiğin güzel havalar artık sadece şakaklarında belirir, bazen hikayeni sadece göz kapaklarında taşırsın.Birbirinin tekrarı günler birer birer tükenirken içine kök salmış KAZAN(A)MADAN KAYBETME HİSSİ, bu benim hikayem değildi isyanı dört koldan umarsızca kemiklerinin üzerinde tabakalaşır.Kabullenmekten başka çaren kalmaz.Mesafeler uzak, zaman geride, yaşanılan dakikalar farklı ve o’nu, saçlarını, tenini koklarmışçasına içine derin derin çekip soluduğun hava aynı olmasa bile sen bilirsin ki saatler hep o’nu çalar. Bazen olur kabullenmezsin,emeklerini göz önünde bulundurup gurur yapar rededersin ama için gider hazmedemezsin.Hayat akıp giderken bozuntuya vermemek için mutlu insan rolü yaparsın.Ve tüm kalbiyle mutsuz olan insanlar iyi bilir ki dünya üzerinde bir insanın en çok kaçtığı şey mutluymuş gibi davranıp, gülen yüzler görebilmek için gülmek,güldürmek zorunda kalmaktır.
Onların gözlerinden gülmekten yaş gelir senin sayende, işte dersin o an..Herkesi bir an olsun mutlu edebilirken sen içinden ağlarsın.Çünkü birlikte gülmeyi en çok sevdiğin insan karşında değildir artık.Ama dur de bu acıya, ziyan yok aksine büyük kazanç.Bir kalbi mutlu etmeye çalışmaktansa anlık bir gülümsemeye muhtaç onlarca insan senin sayende geriye mutlu anlar bırakıyor.

Onunlayken hissedemediğin bütün tutkuları onsuzken acı içinde kıvranarak sabahı bulana dek hissetmenin bir anlamı yok.Yorgun bulduğun bedenin her yeni güne öyle bir merhaba desin ki bütün tutkular seni görünce kendi köşelerine çekilsin. O diye SIMSIKI sarıldığın yastıkların artık senin en yakın dostun önce bununla mutlu olmaya başla.Yastığının buruşukluğuna sıkıştır tüm acılarını.

Gözlerinin dalıp gittiği kalabalığın içinde kendi tabirinle kokuşmuş diye üzdüğün bedenini koltuğa kamburlaşıp salma.Sen hep dik dur, öyle bir dik otur ki gözlerini görebildiğin en uzak mesafelere en uçsuz hayallere uzat.Buğulu gözlerle etrafa baktığını belki sadece ben farkedebiliyorum bazen anlattıklarını dinlerken seni izlerken yanaklarından akıp giden bir kaç şeffaf gözyaşın şimdi ne olacak lan diye bağırmasın içten içe.

Şehirler güzel tüm gürültücü seslerine, boş kalabalığına rağmen senin ayak bastığın kaldırımların bir anlamı var.Sen o kaldırımlarda çürümüş etinle kulaklığını takıp yürürken huzur buldugunu düşündüğün salt mantık bile birden yok olur hayatından. Kapanırsın her şeye her söze.. Zaman ve sen.. zaman ve zaman içinde yalnızlığını paylaşan özlem dolu dakikalarla birlikte kaybolan sen.. Amaçsız, umutsuz ama bir o kadar güzel olan dopdolu bir boşluk içinde baktığın ve hissettiğin her şeyde güzel yarınlarına dakikalara yolculuk et.

Dur daha bir dakika..Zor şeyler bitmedi belki daha kötü şeyler de gelecek başına, başıma.Sen 25 yaşında da olsan 90 yaşına merdiven dayasan da kabul et hep aynı kalacaksın.Palyaçolar ben bildim bile aynı işte.Madem öylesin sen hep ilk tanıdığım gibi kalacaksın.Daha iyi şartlarda hakettiğin bir çatının altında.Belki şimdi birlikte güldüğün insanlara soytarılık yapmayacaksın ama sen hep elini göbeğine koyup ağzın kulaklarında gülmeye güldürmeye devam edeceksin.
Sevdiklerin senden hiçbir zaman uzaklaşmayacak.Adına güven koyduğun dostlukların, kariyerin olacak.Seni artık “et parçası” olduğun için sevmediklerini göreceksin.Öyle kafan huzur dolu, vicdanın rahat bir şekilde akıp gidecek zaman.
 
Sonra biri çıkacak karşına. Seninle aynı şehirde, aynı çatı altında, aynı şeyleri paylaşan biri. İste o gün en çok o anlayacak seni.Bu kez sen değil o seni güldürecek hem de doyasıya.Biri olacak iste.Tutacak elinden senin, kaldıracak. Kaldıramasa bile düşecek seninle birlikte.O düşüş onu acıtmayacak ama, birlikte olduğunuzu bildiği için.Tutunacaksın ona, o da sana.O senin anlattıklarını dinleyerek tanımayacak seni, yaşayarak tanıyacak.Acılarını azaltarak, dondurulmuş etinin buzlarını yavaş yavaş eriterek ,mutluluğunu çoğaltarak tanıyacak.Seni yaşayacak.O zaman anlayacaksın kendini her anlamsız hissettiğin boş günlerinin bir şekilde biteceğini. O zor zamanın bir şekilde, bir gün geçeceğini, sonunda hala umut olduğunu anlayacaksın. Güç alacaksın ondan, onun senden aldığı gibi. Sabah belki “ne kotu bir gün” diye uyanacaksınız birlikte. Ama uyanacaksınız işte, hem de birlikte.Sonra sen yine soytarılıklar yapıp bizden bahsedeceksin belki ona.Deli dolu, iliklerimize kadar uzattığımız üniversite anılarımızı paylaşacaksın seni tekrardan çok sevecek.Geçmişini sevecek.Sen farkına varmayacaksın ama geçmişin acısı, geleceğinde gülerek geçecek. Birbirinize ilaç olacaksınız ve ayağa kalktığınız an, iste o an her şey bitecek.Ben bu hayatı hakettim diyeceksin.

Ben bu güzel hayata giden yol nereden geçiyor bilmiyorum. kimseye de sormam gıcık oluyorum çünkü.Sanırım birazdan ağlayacağım sana bugün de ağlayacağımı söylemiştim ama inan acıdan değil ne kadar değerli birini tanıdığım için ağlayacağım.Değer verdiğim insanın güzel günleri olacağına inandığım için senin adına mutluluktan ağlayacağım.Kendi kendime mutlu olmayı becerebilen biriyim ve mutlu olmak için başkalarına fazla ihtiyaç duymam ama seninle ve diğerleriyle oturduğumda 30 derecede narin çamaşırlarla durulamaya girmiş sonra da askıya asılıp güneşle kurur gibi saçma ve mutlu bir halim oluyor bak saçmalamaya başladım.Gidiyorum!Hayır gidiyorum derken güzel dostluğundan gitmiyorum tabiki dondurucuda bir kaç parça etin kalmış onları çıkartacağım sıkıntı olmaz insallah?


edit: her şey çok güzel olacak şarkısını dinleyeceksin bu yazı ile.Hayır Ziynet Sali değil şapsal çocuk Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz olan.

bir zamanlar fırtınalar estiririririririrdim
diri diri diri...

No comments :

Post a Comment