Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Thursday, May 9, 2013

BİRA






Hayatınızın üniversite dışında başka hiçbir döneminde 
aileniz size alkolik olmanız için para göndermez

Sen hele bir ara, gece gündüz hep bira..
Yok tamam bu böyle olmaz ama bira işte dokunduğun yere akmış arpanın suyu..Yazacak bir şeyim artık kalmamış gibi. Bir nedeni yok, üstelik. Hayatım yapmam gerekenlerle dolu ve çoğuna yetişemiyorum, sadece ayak uyduruyorum. Eskiden daha çok yazıyordum. Aslında, yazabiliyordum. Şimdiyse yazıp, taslaklara kaydediyorum ve nedense paylaşmak istemiyorum. Umursadığım şeyler gitgide azalıyor ya, belki onunla alakalıdır, emin değilim. Ama umrumda da değil. Yalnızlıkla iyi anlaşıyorum. Her şeyimi bilen insanlar aslında hiçbir planımı bilmiyorlar, her şeyle dalga geçmekten sıkıldığımın ama kendim olmaya dayanamadığımın hiç farkında değiller. Neyse ki böyle şeyler önemli değil, aslında kim olduğun hiç önemli değil. Önemli olan onların ne gördüğü, ne anladığı, ne bildiği. Hiçbir şey bilmiyorlar. Az önce kulaklığımı takıp bir yandan en sevdiğim şarkıda dans edip bir yandan su içiyordum. (BOB  Bruno mars-nothin on you) Şarkı beni o kadar çok kendimden geçiriyor ki bi an kendimi elimde bira şişesiyle sahilde dans ederken buldum sahiden gittim ve geldim..Kendimi orda unutmak istedim.Gençler hep içerler..

Yıllar geçmiş üzerinden salonda ki koltuklar değişmiş maç izlenilen ilk kumandalı televizyonumuz artık yok
Birasını doldurduğu bardaklardan bazıları hala rafta, koyduğu masanın modası geçti yok artık o da.
Aycell ve Aria artık olmuş avea. Oysa ki o yıllar Galatasarayın sponsoruydu Aria.
Babamı nasıl severdim biliyor musun, onunla Galatasaray maçını izleyebilmek, 
onun Galatasaray a olan o bitmeyen fanatik ruhuna, 
yerinde duramayan tavırlarına şahit olmak için Fenerbahçeli olduğumu gizleyecek kadar çok severdim.
Babam gol diye bağırdığında ağzından çıkan o güçlü ses beni güvende hissettirirdi.
Hani hepimiz söyleriz  "işte benim babam"
Babamdan dolayı benim çocukluğum bira fıçılarının üzerinde oyun oynamakla geçti. 
Yedi yaşında ki bir çocuk için boş bir bira şişesi çok şey ifade edebiliyor bazen, düşünsene. Babamın işi bitene kadar eğer mevsimlerden yazsa ve müşteriler dışarda takılıyorsa bira şişesi benim mikrofonumdur içerde dünyayı umursamadan saatlerce dans ederdim 
arada beni yoklamaya geldiğinde ne yapıyorsun der utanır hiiiiç derdim.
Eğer mevsimlerden kışsa bu kez müşteriler içerde ben dışarda ki parkta 
bira şişelerinin içine kum doldururdum. Babam o yaptığıma çok sinirlenirdi ama sesini çıkarmazdı.
Babam beni incitmeye korkarken şimdi ki nesil kalkmış hunharca zedeliyor ruhumu, 
ama o gittikten sonra bunu yapmanıza müsade etmedim.

Alkol mutlu insan işi değildir. Alkol sevilen insan işi de değildir. Bir eksikliği kapatır insan alkol aldığında. Mesela o yanında değil mi, içersin. Sigara gibi bir şeyleri atmaya değil içinde biriktirmeye yarar ancak. Akıllı insan işi de değildir, kim hayatını göz göre göre mahvetmeyi seçer. Kim asla sahip olamayacağı birine tapınmak ister. Anlaşılması çok güç, hatta gereksiz. Ben kafama uyanı yaparım muhtemelen, bana karışma. Önce kendimi, sonra seni mahvederim, bana bulaşma. Olabildiğine uzak ol işte, olabildiğine sığ. Zarar görme. Ben kendimi öldürürken sen asla incinmedir alkol.

Sevgiyle bakabildiğin bir geçmiş, istekle bakabildiğin bir gelecek görmüyorsan, bazen elinde hiçbir şey yokmuş gibi geliyor. Sonra da etrafına zarar veriyorsun, hem sevdiklerine hem de seni sevenlere. Ancak bu kadar uzaklaşabiliyor zaten insan kendinden. Uzaktan gördüğün şeyle gurur da duymuyorsan ellerindeki boşlukları anlıyorsun, doldurabilmek için de sadece ağlıyorsun.

Sevgiyle bakacağım geçmişi o şişelerin kırıkları kesip attı. Öyle derin kesti ki kabuk bağlamıyor. Dünyanın en çekici gelen ama aslında en anlamsız olan şeyine köle olup bizi beynimizden uzaklaştırmasını diliyoruz üstelik buna para bayıyoruz bu çok saçma..Uzaktım çok uzaktım bütün fabrikaları yakabilecek kadar nefretim vardı, ama bir kaç dönemdir benimde tadı damağımda. Ama kendimi öylesine şartlamışım ki beynim sarhoşluğa yenik düşmüyor, dedim ya canımı acıtan şeylere müsade etmiyorum.

Her gece ağlamanın insana kattığı herhangi bir şey yok. Acıya alışıyorsun dedi. Bir gün olsun ayık değildi. Sadece içmek için dışarı çıkar. Baykuş diyodum ona. O içebildiği kadar içerdi. Üzülürüz. Birbirimiz için. Asla iyiye gitmiyor çünkü hiçbir şey. Dayanabildiğim kadar dayanıyorum. Otokontrolü bir daha bırakırsam asla yakalayamam dedim ona içmedim, haklısın dedi. Haklı mıyım gerçekten. Soramadım. Onun da ne kadar kötü durumda olduğunu biliyorum çünkü. Sonra kalktık. Arabayla gitmemiz gereken yeri yürüdük. Belki koştuk. Şarkılar dinlettim ben ona, yattığımız çimde. Bağırmak istedi, bağırabildiği kadar, onu tuttum. Saat geç olmuştu. Yatırdım yanıma. Onun gibisini bulur muyum dedim tekrar. Sormadı, ikimiz de cevabı söylemeye korkuyorduk çünkü. Parmaklıklara sığınıp beni insanlara muhtaç hale getirdi dedim. Muhtaç değil, eksikti. Söyleyemedim. O ağladı sonra, ben daha çok ağladım. Sarhoş değildim. Ama iyi de değildim. O öldü sonra. Ben de öldüm orada, onunla. Sonra kalktık bize mezar olan okulumuzdan. Çıkardığımız maskelerimizi taktık. Ne o bulabildi asıl aradığını ne ben yapabildim asıl istediklerimi. Ağlamak insana bir şey kazandırmıyor Simge dedi. Haklısın dedim. O geceden sonra o ölmüştü zaten orada. Ama ben de ölmüştüm ya zaten orada, onunla. Kötü durumdaydı o karanlık yolun sonundaydı kayboluyordu. Uzun zaman görmedim haber almadım merak ettim ama araştırmadım. Sonra tesadüfen gördüm. Koşarak geldi, gözlerinin altını işgal eden tüm morluklar uçup gitmişti canımı çıkartırcasına sarıldı, korkmadım değil..
Kulağıma cıvıl cıvıl bir sesle teşekkürler dedi. İkimizde ne için olduğunun farkındaydık.
Onunla birlikte yeniden doğdum.  


Ardı sıra dizilmiş barların önünden yürüyorum şimdi herkes maç izliyor önlerinde maçın keyf-i gideri birası
Yüzlerce bira var herkesin bir tercihi var,  ve tercihleri onları kuyu dibine atıyor. Mekanın tuvaletine giriyorsun ince topukları dengeleyemiyor sarhoşluğu.. Rujunu tazeliyor ve dimdik yeniden çıkıyor o kapıdan, kendini kandırıyor.Parayı en çok alkole veriyorsun.3 gün okula gitmeyip o parayı bir gece içmeye ayırdığın oluyor bazen. Önce içine atıyorsun sonra da sabahın beşindesin. Miden intikam alıyor, klozet başında hem de aklına gelebilecek en iğrenç şekilde uyanıyorsun. Bomboşsun oysa. Her açıdan. Farklı olabilirdi ama tercih etmedin. İstediğin şey tam olarak buydu, şişeleri boşalttığında üzülmeyecektin, şimdi de üzgünsün. Yaptıklarına değil de olacaklara. Bencilliklerine değil de, yaşanacaklara. Yapabilmek için ısrar ettiğin şeyler, aklına getirmeyip, düşünmemeye çalışarak ancak yapabildiklerin önce rüyalarla sonra da banyolarla kovalıyor. Ve ancak sabahın altısında sarhoşluğundan çıkarken seni ezan yakalıyor. Ne yaptığının bir önemi yok artık, oysa bir zamanlar tek umursadığın şeydi. 

İnancın vardı iyi dileklerin vardı. Geceleri uyumadan önce annen sana öğretmişti sen ne dilersen bir gün o senin için onu gerçekleştirir..Büyüdükçe köreldi dualar , dilekler. Duaları alkol sıvadı.. Şimdi sadece gidebilmiş olmayı umursuyorsun, başarısız olmayı hiç sevmiyorsun.

..

Gece yatağa uzandığında hiçbir şey düşünmeden uykuya dalabilen insanlar var, ne kadar şanslı olduklarını bilmiyorlar. Sonra bir de sadece düşünmemek için uykusuz kalan sen varsın, gündüzler çabuk bitsin diye güneş ışığı olduğunda yataktan kalkmıyorsun. Çünkü gündüz mutsuz olmak koyuyor, gece mutsuz olmak daha alışılmış. Birini mutsuz etmek kolay, kendi mutsuzluğunla yaşamak çekilmez. Farkındalığın ne kadar çok olursa olsun kabullenemeyeceksin çünkü. 
Birileri bir yerlerde öyle mutluyken senin bunları çekmek zorunda oluşunu. 
Bitmeyeceği gerçeğini de biliyorsun içten içe. 
Sonra da uykusuzluklar var. 
Seni hayatta kalmaya zorluyorlar.
Her zaman için en zorlandığım konu yataktan kalkmak oldu. Yeni bir şeylerin başladığını kabullenmekle ilgili ciddi sıkıntılarım var çünkü. Ama şu an, kalktıktan sonra olduğum ortama alışma sürecim var ve bu beni çok yoruyor. Bazen yatıp hiç uyanmamak için çabalıyorum. Günler geçsin diye bekleyip, zaman dursun istiyorum. Sonra beklemekten sıkılıyorum, zaten hayat da kimse için durmuyor.
Bu garip bi hastalık. Bazı günler kafanı kaldıramıyorsun yataktan, gece gündüz uyumaya devam ediyorsun, hayatın olağan akışına uyum sağlayamıyorsun. Bazen de hiç uyuyamıyorsun, sanki sabaha kadar otursan yarın hiç olmayacakmış, ertesi günü yaşamayacakmışsın gibi ayakta kalıyorsun.
Her ihtimalde yeni bir gün başlıyor, birileri mutlu oluyor, birileri üzülüyor.
Seninse bir şey yapmaya halin bile olmuyor


Neden bilmiyorum ama bu gece şuurumu kaybetmek istedim, galiba o yüzden gözümü kapatıp sevdiğim şarkıyı dinlediğimde çok uzaklarda çok sarhoştum, ama o beni koruyordu.


Neyse sanırım yine konu kaydı..







3 comments :

  1. İçinden bulunduğun dünyadan şikayetçi olmak yerine kendine güzel bir dünya yaratarak başla.En başta kim olduğunu unutmadan yaşa.

    ReplyDelete
  2. Benim kendime ait olan dünyam çok güzel bir yenisine gerek yok :)

    ReplyDelete
  3. Illaki oledir.yine de sen sen ol sana deger veren insanlari mahcup etme ve kendini kaybetme.herzaman kendin ol mutlu ol.

    ReplyDelete