Burada da hiç merak etmeyeceğiniz fotoğraflar paylaşıyorum

Instagram

Tuesday, September 22, 2015

Çocukluğumun Hatrına




Hiç unutamadığım, dün gibi her ayrıntıyı hatırladığım geçmişimden yine bir gün yedi yaşındayım gece-gündüz son ses t.A.T.u- all the thing she said dinleyip, uydurma kelimelerle şarkının cümlelerini bağırarak söylediğim, henüz homoseksüellik hakkında bir fikre sahip değilken klipteki kızların niye birbirlerini öpüp "will I ever be free?" diye haykırırken neden özgür olmak istediklerini kavrayamadığım günler evet tam da o zamanlarım

Eve gelince Rosalinda izleyebilmek için okulun son ders saatinde tüm ödevlerimi bitirmek için kafamı sıradan kaldırmadığım, izlerken Rosalinda ve Fernando öpüştüğünde gözlerimi kapattığım eskitme günlerim..

"Gitmek" eyleminin sadece eve gelen misafirlerin -geç oldu artık biz gidelim- dedikten sonra bana koyduğu, gitmesinler anne diye ağladığım akşamlarım..Giden birinin Mustafa Sandal'a , Gidenlerden diye muazzam bir şarkı yazdırdığı fakat benim idrak edemediğim çocukluğum..

En büyük heyecanımın zillere basıp kaçmak, sapanla komşuların camlarına sakız yapıştırmak ya da ev telefonundan herhangi bir numarayı tuşlayıp işletmek olduğu sabun kokulu günlerim..

Kendime dedemden daha yakın hissettiğim Yalvaç Urallı , Hugo oynamak için ananemin çevirmeli telefonundan aradığım Tolga Abili , ölmenin ne demek olduğunu ilk Barış Manço öldüğünde anladığım ve ağladığım *hala ne zaman Gül Bebeğim şarkısını duysam salya sümük ağlarım*, pazar akşamları banyo yaptıktan sonra şahane pazar izlediğim, en büyük amacımın Mario nun ateşli bölümünü geçmek olduğu, büyüyünce ne olacaksın dediklerinde sırf babamı spor haberleri izlerken gördüğüm için spor spikeri olmak istiyorum dediğim, kendimi en çok okulda öğlenci olduğum zaman şanslı hissettiğim, elime mikrofon niyetine annemden gizlice salondan aldığım şamdanla "sen sus hiç bir şey söyleme sen sus da gözlerin konuşsun" diye aynanın karşısına geçip saatlerce Deli Divane şarkısında dans ettiğim, mahalle maçından sonra kan ter içinde musluğa ağzımı dayayıp dakikalarca su içtiğim, meybuzun boyalı kısmını bitirip buz kısmının çöpe attığım, tatil günlerinde sırf çizgi film izlemek için sabah dokuzda uyandığım, kahvaltıdan sonra öğlen sıcağında sokağa inip akşam ezanına kadar oynayıp ezanla birlikte yankılanan annemin balkondan "simgeeeeee baban geldi yemek hazır" diye bağırmasıyla eve gitmenin verdiği hüzünlü ifademin hemen ardından gelen "ya anne of biraz daha"agresifliğim , Sega ile tanışıp Street Fighter ı saatlerce oynayıp uyuduktan sonra Ryu'nun beni öptüğü en güzel rüyalarım, Sonic kastığım saatlerim, tasolarımı hile yaparak üttü diye "bak onları geri vermezsen tekme atarım" diye tehdit ettiğim taze sünnetli çocuğun sözümü dinlemeyince salladığım tekmenin tam yasak bölgeye geldiği ve niye o kadar acı çektiğini idrak edemediğim toy beynim, saçımı çeken çocuğun kafasında çim adamı patlattığım, power rangers hiç bitmesin diye dua ettiğim, bisikletimin zinciri attığında* zincirden bulaşan yağı hiç umursamadan üzerime sürdüğüm, geceleri saklambaç oynamayı çok önemli ve heyecanlı bir şey sandığım, ev ortamında sinirlenince kendimi charizard sanıp ağzımdan saçma salak efektler çıkartarak koltuktan koltuğa uçtuğum, en büyük jimnastik hareketimin kapı pervazlarına tırmanmak olduğu, kendimi itfaiyeci sanıp kalorifer borularına tırmandığım, merdivenlerden beşer altışar atlamanın süper bir güç olduğunu düşündüğüm, power rangerscılık(!) oynamadan önce pembe rangers ben olacağım diye inatlaştığım, cipslerin içinde taso var mı yok mu diye anlamak için yoklarken bakkal tarafından en sonunda kovalandığım, mahallede ki tüm arkadaşlarıma oyuncak kukla alıp "parasını akşam babam gelince verecek" diye sıyrılıp babama o zaman ki değerle 15 milyon geçirdiğim, zararlı dedikleri ne varsa hunharca yediğim ve hala sapasağlam hayatta olduğum gerçeği, top oynarken susadığımda eve gitmeye üşenip komşu teyzenin bardağından iğrenmeden su içtiğim, gıcık olduğum kızlar bir şeyler sorduğunda ya da söylediğinde sanane/banane demekten zevk aldığım, Serdar Ortaç'ın Karabiberim şarkısını bana yazdığını zannetiğim özgüvenim, 25 binlik cinonun en sevdiğim çikolata olduğu, anneme bana bir şey almasını söyleyince "ama param yetmez" dediğinde "tamam önce parayı satın alıp buraya geri gelelim" diyen ekonomi kafam, magnum dondurmayı sadece yetişkin insanların yiyebildiğini zannettiğim, anlam veremediğim bir şekilde simiiiiiit* oynadığım, çarşaflardan ve minderlerden kendime çadır yapıp saatlerce hiçbir şey yapmadan orda oturduğum güvenli ve gizemli yerim, sanki hiç bulamayacaklarmış sandığım evin kuytu bir yerine saklanıp saatlerce annemlerin beni aramasını beklemeye başlayıp sıkılınca ben nerdeydim bilin bakalım diye ortaya çıkıp kendimi ifşa ettiğim, lego ve knex de yaratıcılıkta sınır tanımadığım, ekmek almaya gittiğimde kalan para üstüyle sulu göz aldığım, kız arkadaşlarımla saatlerce kasetten asereje açıp dansını yaptığım, okula giderken sadece 1 simit 1 ayran parası (50 bin) harçlık alıp o parayla albeni yediğim, babamın omzuna binip lunaparka gittiğim, İlhan Mansız'ı 2002 dünya kupasında tanıyıp suratımı kırmızı beyaz boyadığım, hamburger yemenin bana lüks kaldığı, Heathcliff başlarken jeneriğine eşlik edip, "Heathcliff, Heathcliff, no one should" cümlesini "hiçıs viçıs biyonçus" diye söylediğim, pazar kahvaltılarında salçalı ekmek kastığım, sarellenin o plastik kutusunu kaşıkladığım, boncuklu tabanca ile komşumuzun dudağını patlattığım *tabancayı ağzına dayayıp seni vurucam derken tetiği bir anlık boşlukla çekmiştim,sonu topuk., sakızlı sigara alıp annemleri sigara içiyorum diye kandırdığım, ışıklı ya da o zamanların modası mp marka 10 cm topuklu spor ayakkabılarım ile andımızda sıra olunca boyumdan dolayı en arkaya geçtiğim, nike ile basketbola ilk başladığımda tanıştığım, en çok Tarkan ile büyüdüğüm, sabun tadındaki pezleri bayılarak yediğim, yolda yürürken bankamatik tuşlarına hunharca bastığım, telefon kulübelerine girip "Mert Ekren - Alo Orda Mısın Rahatta mısın?" şarkısını söylediğim, pembe renkli civcivim pembe sıçmaya başlayıp ölünce mikroskobumla incelemeye çalıştığım annemin son anda müdahele ettiği mucit aklım, kakasını yaparken izlemekten zevk aldığım japon balığımı daha çok kaka yapsın diye aşırı yem vermekten patlattığım, okul pikniğine gidince dereden balık diye 2.5 litrelik kola şişesine kurbağa lavrası doldurup eve getirdiğim tabiatcı tavrım, sürekli mataramı kırdığım, silgimi kaybettiğim, monami pastel boyasını itinayla kırdığım, resim yapmamı istediklerinde dere-ev-ağaç-dağ-güneş figürlerinden başka bir şey yapmadığım, öğretmen kitap özeti istediğinde kitabın başından ortasından ve sonundan cümleler alıp yazıp götürdüğüm, anaokulunda babamı kaymakam sanıp öğretmenime babam kaymakam dediğim, Almanyadan gelen çikolataları en sevdiğim arkadaşlarımla paylaşmak için onları gizli bir yere götürmem *herkes görürse bana kalmazdı çünkü!, top bulamadığımda su şişesinin içine taş doldurup maç yaptığım, "ben kızım neden barbie oynuyorum" diye kendimi sorgulayıp action man oynamaya yöneldiğim ilk dişilik hesaplamalarım, utanarak ve gizleyerek uzaktan uzağa sevdiğim en temiz çocukluk aşklarım, babamın kucağında ilk direksiyon ve araba tecrübem, sanki ailemi hiç kaybetmeyecekmiş gibi, büyüyünce her şey çok güzel olacakmış gibi sandığım toz pembe hayal dünyam daha fazlası ve çocuk kalbim..


Bütün bunları bugün buraya üşenmeden niye yazdım biliyor musun? 
Hatırlanmaya değer tek şeyler olduğu için,
en son gerçekten ne zaman mutlu oldun diye sorduklarında aklımın sadece o günlere gittiğinden, 
geçmişe takılı kalıp şimdiki zamanın hızına yetişemediğim, 
yetişmek istemediğimden, 
2015 model telefon kullanırken içinde sadece doksanlarla dolu bir müzik listem olduğundan,


Ben çocukluğumda takılı kaldım, 

Çocukken beni üzdü sandığım ne kadar acı varsa şimdi yaşadığım en ufak bir mutluluktan daha huzurluydu
Sürekli birilerinin hayatımdan gelip geçmediği, birilerinin yokluğuna alışmak zorunda kalmadığım
Dışarı çıkıp gücümün yettiği yere kadar koşup, aklımı hiçbir şeyin meşgul etmediği,
Aile bağlarının daha kuvvetli olup, dağılmadığı
Arkadaşımla kavga edince annelerimizin "siz kardeşsiniz" dediğinde sarılıp barıştığımız,
Hayata dair bir çok gerçek teoriden bi haber olduğum
Kimsesizliğin, ölümün, açlığın, terörün, aldatmanın, yoksulluğun ne olduğunu bilmediğim
Dilenciden korkup kaçtığım
Beni üzen şeylerde, tüm kalbimle üzüldüğüm günlerde,
her şeyden uzak çocukluğumu daha güçlü hatırlamak istiyorum 
çünkü rahat nefes almamı sağlıyor
geçmişi unutursam tamamen kaybolacakmışım gibi ne acı..





1 comment :

  1. Tekrar tekrar okusam... Okurken şu amınakoduğumun yaşlarından uzaklaşsam. Gözümün önüne düşüp dizlerimi parçaladığım sokaklar gelse. Bitmeseydi keşke. 24 yaşına tekrar dönmeseydim.

    ReplyDelete